Einzelnen Beitrag anzeigen
  #20  
Alt 29.12.2012, 15:56
Benutzerbild von Der_Levantiner
Der_Levantiner Der_Levantiner ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 25.08.2011
Beiträge: 1.188
Standard

Sürmbelibey ile Telli Senem'in ask hikayesini okumayi herkese tavsiye ederim. Bu hikaye Anadolu'da ki bizi anlatiyor bize. Bence bu ask hikayesi, Romeo und Julia gibisine on basar

Bozok yaylasında çamlarca uzun
Bir tütün kesilir çektiği hüzün
Nice ki orda bir Sürmeli gözün
Gönlüne yansımış karası vardır

http://www.edebiyadvesanatakademisi....ryantlari.html

Hızır Ağa, oğlunun sevdalandığını anlayınca, "Kime sevdalanmış, kime yanmış?" diye düşünmeden, ossaat gelini Akbilek'in küçüğü Telli Senem'i de Sürmeli bey’e almaya karar verdi. Böylece, hemen ertesi gün, yol yordam bilir bir adam çıkardı yola. "Git Menemenciye, Yakup Ağa'ya benden selam söyle. Kızı Telli Senem'i de küçük oğlu Sürmeli bey’e istiyorum!" dedi ona. Armağanlarla uğurladı.Ve de çok geçmedi, Yakup Ağa'nın, küçük kızı Telli Senem'i de Sürmeli bey’e verdiği haberiyle, geri döndü giden adam.İş böyle olunca, Hızır Ağa, Sürmeli bey’in odasına girip ona, "Oğlum" dedi, "derdini söylemeyen umar bulamaz, derler. Sen derdini demedin bize ya, biz, ne de olsa görmüş geçirmişiz, anladık derdini. Umarına da baktık. Yengen Akbilek'in küçüğü Telli Senem'i de sana istedim. Verdiler. Yarından tezi yok, hazırlığa başlıyoruz. Sen kendine gelir gelmez de, Menemenciye gider, nişan takarız."

Sürmeli bey’e böyle dedi babası. Telli Senem'in, ablası Akbilek'ten de güzel olduğunu sözlerine ekleyince, Sürmeli bey’in içindeki yangın yeğnir gibi oldu.

İş buraya varınca, Sürmeli bey de, içindeki sevdayı, hiç görmediği Telli Senem'e akıtmaya çalıştı. Çok geçmedi, yanağına kan, dizlerine can gelmeye başladı. Günün birinde de ayağa kalktı.

O ayağa kalkınca, ev halkı, nişan için yola çıkılacak günü kararlaştırdılar. Menemenciye de haber saldılar, "Geliyoruz, hazırlık yapıla..." diye.

Saptanan gün geldi, yola çıkıldı. Menemenciye gidenler arasında Sürmeli Bey de vardı. Az gidip çok gittiler, gündüz gidip gece yattılar. Sonunda Menemenciye ulaştılar. Yakup Ağa'nın konağına indiler.

Yakup Ağa, konuklarını, her zamanki gibi, hoş karşıladı. Sürmeli bey de, Yakup Ağa ile, orada bulunan yaşlıların elini öpüp bir köşeye oturdu. Oturdu ya, "Öyle olmaz..." deyip, başköşeye buyur ettiler. Sürmeli bey, neylesin, denileni yaptı, gösterilen yere geçip oturdu. Hoş beş, on beş, hoş geldin beş gittin... Falan filandan sonra, başladı gelsin çay, gitsin kahve. Her konuğa ayrı bir kişi hizmet ediyordu. Sürmeli bey’e de Telli Senem. Sürmeli bey, daha, Telli Senem'i görür görmez, "Benim gönlümün kuşu demek bu dağlarda ötermiş!" diye düşündü. Telli Senem, gerçekten de, Akbilek'e çok benzemekle birlikte, ondan çok güzeldi. Sürmeli bey, gözünü ondan ayıramıyordu. Böyle demem sözün gelişi... O kadar insanın içinde başını kaldırıp da Telli Senem'e bakacak hal mi vardı ki Sürmeli bey’de. Onu gönül gözüyle görüyor, yüreği de gümbürdeyip duruyordu. Âşık dediğin başka nasıl olur ki?