Einzelnen Beitrag anzeigen
  #32295  
Alt 18.03.2007, 11:14
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Cokta Güzel anlattin..

4- O Allah o yüce zattır ki müminlerin kalplerine o sekineti indirdi.

SEKİNET, sükûn ve güven, rahat ve ağırbaşlılık mânâsına masdardır ki, nefisteki telaş ve heyecanın kesilmesiyle meydana gelen ve kalp oturması, yürek ısınması, gönül rahatı denilen huzur ve sükûn hâline veya onun kaynağına isim dahi olur. Sekinetin inmesi yaratılması ve meydana gelmesi demektir. Şanının yüksekliğine işaret için inzal denilmiştir. Rağıb der ki: "Allah Teâlâ"nın kuluna nimetini indirmesi ihsanı demektir ki ya o şeyin kendisini indirmekle olur, Kur"ân"ın indirilmesi gibi yahut da sebeplerini indirip ona yol göstermekle olur. Demiri vesâireyi indirmek gibi... Bununla beraber burada kondurmak, kalplerini sekînete konak ve karargah yapmak mânâsına da olur. Hz. Ali"den rivâyette de denilmiştir ki "Sekînet müminin kalbine sakin olup onu güvenli kılan melektir." Sekine hakkında Fütühât-ı Mekki"yenin şu düşüncesi hoştur: Sekinetin başlangıcı, emri bir yönüyle kapsama yoluyla düşünmektir. Böyle olmayınca sekinet tam olmaz. İbrahim (a.s.) "Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, (demişti). Rabbi ona "Yoksa inanmadın mı?" deyince, "Hayır! inandım, Lâkin kalbimin mutmain olması için görmek istedim, dedi." (Bakara, 2/260) itminânı yanı kat"i güvenmeyi sekine"ye başlangıç yaptı, çünkü ona diriltmenin yönleri çeşitli gelmişti, kendisini her taraftan çekiştiriyordu. Allah Teâlâ ona nasıl olduğunu gösterince o çeşitli yönlerden gelen çekiştirmelerle duyduğu acı ve sıkıntıdan sekinete eriverdi. İşte bu şekilde istenilenin meydana gelmesi veya elde edilmesinden duyulan kaygı o istenilen şey hakkında sekinetin başı olduğu gibi korkulan şeylerde de tam mânâsı ile böyle olur. İnsan böyle imanın şartlarını tamamlayıp yerine oturtunca haktan o müminin kalbine bir doğuş meydana gelir ki, o doğuşa zevk denilir. O sekineti o vasıftaki müminin kalbinde o meydana getirmiştir ki, o sekinet onun için iman edilecek gâib emrin meydana gelmesine bir kapı ve bir merdiven olsun da onun beraberinde önceki emrin mânâsına dönerek sükûn yüz gösterip sebeplere alışmış olan kimselerin sebeplere sükûn ve güveni gibi alışılmış bir sükûn halini alsın. Bu ise asla gayb"den olmaz; belki zevkten yani müşahededen olur. Meselâ insanın yanında bir günlük yiyeceği bulunursa o günün vereceği sıkıntı ve acıya karşı nefis, bir güven bulur. Çünkü yiyeceğinin kendi mülkünde mevcut olduğunu bizzat müşahede ile görmektedir. İşte iman bu derecede kendinde mevcut olmuş ise, o sekinet sahibidir. Ve eğer insan, imanın hükmü altında iken kesin belirlilik kendisi ile çekişiyorsa onda sekinet meydana gelmemiştir. Şu da bilinmeli ki, kalplerin nitelendiği mânâlar; bazen Allah Teâlâ onların, kullarından dilediği kimselerin nefislerinde oluşmasına dışardan bir işaret yapar o işarete de nefiste oluşan mânânın ismi verilir. Ki o, onun kalbinde meydana geldiğine işaret olduğu bilinsin. Nitekim İsrailoğulları"nın tâbutunda böyle bir sekine konulmuştu ki, o bir şekil, o bir sûret idi, ihtilâflı olan açıklamasına gerek yok, o suretin bir halinden veya hareketinden yardım mânâsı anlayarak kalpleri onu görünce sükûnet bulurdu, âlâmet olan o surete de sekine denilmişti. Fakat bilinen sekine"nin yeri ancak kalptir. Allah Teâlâ, bu ümmet için sekinetin oluşmasına kendilerinin dışında bir alâmet yapmamıştır. Onlar için, onun kalplerinde oluşmasından başka bir alâmet yoktur. Bu ümmetin sekineti İsrailoğulları"nda olduğu gibi dışardan bir delile muhtaç olmaksızın bizzat kendi nefsinde kendine delildir. Sekinetin kaynağı anlaşıldıktan sonra kendisine gelelim: Sekinet şu iştir ki, nefis onunla kendisine yapılan vaade veya kendisinde oluşan bir isteğe gönül hoşluğu ile razı olur ve o konuda sükûnet bulur. Buna sekine veya sekinet denilmesi şunun içindir ki, bu meydana gelince nefsin diğer bir yöne olan esintilerini keser atar, nitekim bıçağa sikkin denilmesi onunla sahibinin kesecek şeyleri kesmesinden dolayıdır. Ve bu kelime sükûn"dan alınmadır. Sükûn ise hareketin zıddı olan sabitliktir. Çünkü hareket bir nakil"dir. Sekinet ise nefsin doyum duyduğu şey üzerine sübut verir ki, isterse hareket olsun farketmez. İşte sekinetin hakikati budur. Ve bu ancak bir yoklama veya bizzat görmekle olabilir. Bu sebeple müminlerin üzerine iner ve inmesiyle onları bulundukları iman mertebesinden müşahede makamına nakleder. Ve böyle müşahede ile imanlarını katlar. Ki imanlarına iman katsınlar diye, basit olan imanın aslında fazla veya noksan olmasa bile yaptırımları arttıkça aslı tevhid olan iman, bir ağaç gibi kol ve dallarını artıra artıra büyüyüp serpilerek sonunda istenilen meyvelerini verir. İmanın aslına göre ise fazlalık ve eksiklik kuvvetlilik ve zayıflık ile açıklanır çünkü asıl tasdik kemiyet gibi değildir. Ve göklerin ve yerin orduları hep Allah"ındır. Sekinetin kaynağı olan geniş görgü ile bütün eşyayı Allah Teâlâ"ya teslime işârettir. Yani gökleri ve yeri tutan yukarda ve aşağıda var olan bütün kuvvetler O"nundur. Dilediğine dilediği gibi yardım eder ve işte müminlerin kalbine indirdiği sekinet de O"nun ordularından biridir. O"nunla cahiliyyenin verdiği öfkeler defedilerek imanlar artırılır, o sayede haller, iyilikler muvvaffakiyetlerle öyle büyük fetihler kazanılır. Ve Allah bilendir herşeyi hikmetle yapandır. Her şeyi ve bütün işleri yüksek ilmi ile bilir ve hikmet ile takdir edip yönetir. ( FETIH )

Dogrusunu Allah Bilir !..