Einzelnen Beitrag anzeigen
  #854  
Alt 26.08.2007, 20:56
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard !!!.

25/08/2007
Kadın hakları açısından zor konu: Hayrünnisa Gül"ün başörtüsü

Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle türban konusunda yeni belirsizlikler çıkmaya devam ediyor. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı makamına çıkarsa, eşi Hayrünnisa Gül"ün köşkte sergileyeceği tavır ve özellikle Genelkurmay"m verdiği resepsiyonlara katılıp katılmayacağı, burada hangi kıya/etle çıkacağı gündemin hassas konularından birini oluşturuyor. Yine, Abdullah Gül"ün, "Cumhurbaşkanı benim, benim eşim kimseyi ilgilendirmez" sözleriyle sıcaklığını koruyan türban konusuyla ilgili çeşitli gazeteci ve akademisyenlerden görüş aldık. Ortakgörüş, Hayrünnisa Gül"ün herhangi bir şekilde taviz vermeyeceği konusunda. Buna istinaden AKP ve ordu arasında bir gerilimin her iki tara/a da olumsuz yönde yansıyacağı görüşünde birleşiyor. Tabii, tüm olup bitenlerin AKP tabanına ve vatandaşlara nasıl yansıyacağı da merak konusu.

HAZIRLAYANLAR: GÜLSEN İŞERİ-TACİM AÇIK

* * *
PINAR SELEK Sosyolog
Hayrünnisa Gül sadece bir simge
»Son günlerde giderek artan tartışma Hayrünnisa Gül"ün köşke nasıl çıkacağı ile ilgili. Bir yandan modacılarla görüşülüyor, bir yandan da taviz verecek mi sorusu kafaları karıştırıyor... Abdullah Gül cumhurbaşkanı olursa Hayrrünnisa Gül köşke çıktığında ve başını açması durumunda AKP tabanı bu gelişmelerden nasıl etkilenecek?
Hayrünnisa Gül"ün başını açması, bir parti tabanını etkileme konusu oluyorsa, ki oluyor, bu durum, kadının sembolik bir nesne halinde siyaset alanında nasıl konumlandırıldığını da gösteriyor. Saçımı açmışım, göğsümü açmışım kime ne? Bunun parti ta-banlarıyla ne ilgisi olabilir? Ama oluyor. Bedenimiz, çeşitli alanlarda "namus" gibi mevzuların mücadele alanı. Üstelik bu mücadelenin doğrudan bizimle ilgisi yok. Çocukluğumuzdan beri giyim kuşamımız, ailemizin ya da bir parçası olduğumuz sosyal grubun mülkiyetinde sayılıyor ve neredeyse onun "değerlerinin" temsilini yapıyor. Bu nedenle, kadınlar yıllardır "Bedenimiz bizimdir" diyorlar. Ama bedenimiz hala bizim değil, onu kazanamadık. Hele de önde gelen bir politik öznenin eşiysek, bedenimiz tamamen bizim kontrolümüzün dışına çıkıyor, ait olduğumuz gücün bir gösteri alanına dönüşüyor. Dikkat edin, burada Hayrünnisa Gül"ün, kendi iradesiyle başını açması durumunda olacaklardan bahsetmiyoruz. Bir kadın siyasal ya da toplumsal geleneklere, aidiyetlere rağmen giyim kuşamını kendisi belirlemeye karar vermişse, çeşidi tepkileri göze almıştır. Ama bu kadın, Çankaya"ya çıkacak diye kıyafetini değiştiriyorsa, burada bir trajedi vardır. AKP tabanı, bu trajediden etkilenecektir çünkü AKP, uzun bir süre "başörtüsü" üzerinden propaganda yaparak, bu konuda vaatler ortaya atarak tabanını korumuştur. Hayrünnisa Gül gibi bir simgenin başını açması durumunda, birçok başörtülü kadın kendini yenik ve kandırılmış hissedecektir.

»Tabii olası bir durum üzerinden konuşuyoruz, Hayrünnisa Gül başını açmadığı takdirde de ordu ile AKP arasında bir gerilim yaşanacak.
Tabii olacak. Çünkü Cumhurbaşkanı, dolayısıyla onun eşi, Cumhuriyet değerlerinin sembolik temsilcisi konumundadır. Türkiye"de toplumsal dönüşümle değil, yukardan aşağı inşa edilen modernleşme, çeşidi sembolleri öne çıkarmış, hatta bunları tartışılmaz\kutsal kılmıştır. Kadın, bu semboller arasında en önemlisi olmuştur. Türkiye"de modernleşme, kadın bedenini vitrine koyarak, yeni düzeni onunla özdeşleştirerek şekillenmiştir. Yukardan aşağı şekillenen bütün siyasal yapılar gibi bükülmez, eğilmez, en küçük bir değişimde kırılgan olan devlet yapısı, başörtülü ya da sakallı bir sembolle hemen kırılacak gibidir. Bu kırılgan yapının koruyucusu olarak konumlanan ordu ise, söz konusu sembolik savaşın eddn bir öznesi olacaktır. Bu savaşın, illaki klasik bir darbeyle sonuçlanması gerekmez ama Türkiye"deki asıl sorunlar unutulacak, yoksulluğun, yolsuzlukların, demokrasi ihtiyacının, sosyal sorunların üzerine bir örtü çekilecek ve "Cumhuriyeti Koruyanlar" ve "Başörtüsü Yandaşları" arasında bence hiç de hakiki olmayan bir gerilim öne çıkacaktır. Tekrar söyleyeyim, büyük büyük adamların bu çekişmesinde Hayrünnisa Gül sadece bir nesne olacaktır.

»Baktığımız zaman aslında bir kısır döngü içinde dolanılıyor. Yani Hayrünnisa Gül"ün başörtüsüne takılmış durumdayız. Bu durum demokratik yönden ne kadar doğru?
Öncelikle, kişiliğin korunması ilkesi en temel hukuk ve insan hakları ilkesidir. Buna göre, insanlar, hiçbir biçimde hak ve fiil ehliyederinden, özgürlüklerinden vazgeçemezler. Ama söz konusu ilke, insanların bedenlerine ve giyim kuşamına müdahale edebilecek bir uygulamaya dönüşemez. Ayrıca özgürlükler konusunda bütünlüklü bir anlayışın oturmadığı Türkiye"de, sadece başörtüsü üzerinden bu ilkenin uygulanması, geleneksel görüntüler içinde şekillenmiş, kendini böyle var etmiş kadınları daha da mağdur hale getirmektedir.

Diğer yandan, sadece başörtüsü konusuna takıldığımız zaman başka şeyleri göremez oluyoruz. Cumhurbaşkanından, demokrasi gereği, beklenen çeşitli nitelikler olabilir. Ufuk Uras, Gül"ü, antidemokratik yaklaşımları ve neoliberal politikaları nedeniyle kesin olarak desteklemeyeceğini açıklamıştı. Başörtüsü siyasetin üzerini örtünce, bunlar görülemiyor tabii... Diğer yandan, bir kadının seçtiği giyim biçimini, sırf birisinin eşi olduğu için zorla değiştirmek sadece anti demokratik değil, çok acı bir durumdur.

Ben, başörtüsü dahil, dinlerin ve çeşidi ideolojilerin kadını kapatan her türlü tahakkümüne karşıyım ve hayatım boyunca bu ve benzer tahakküm biçimlerine karşı mücadele ettim. Ancak karşı olduğum bir durum, militer politikalar tarafından kuşatılınca, dolayısıyla mağdur bir konumda sabidenilince, benim de elim kolum bağlanıyor. Mağdur olanla eşit koşullarda olamadığın için, mücadele edemiyorsun. Başörtüsü gibi, herhangi bir uygulama yasaklanınca, buna karşı gelişebilecek demokratik mücadelenin de önü tıkanıyor. Her şeyden önce gündem dağılıyor ve "devletin giyim kuşama müdahalesi" meselesi öne çıkıyor ve sen, demokratik duruşun gereği, buna karşı bir tavır belirlemek durumunda kalıyorsun. Volta-ire"in formüle ettiği gibi, karşı olduğun düşüncenin kendini ifade edebilmesi için mücadele ediyorsun. Düşünceye Özgürlük kampanyalarında, karşı olduğumuz birçok metnin altına sırf yasaklandıkları için imza koyduğumuz gibi. Oysa biz, bu meseleyi, öncelikle kadınlar arasında tartışarak, örgüdenerek, demokratik çatışma ve sosyal müdahale imkânlarımızı geliştirerek halledebiliriz.

»Kadın hakları ve özgürlüğü açısından bakarsak, tabii biraz genel bir tablo çizmiş oluyoruz, bu yaşanan son sürece nasıl bakıyorsunuz?
Kadınlar yıllardır, kapatılmaya, aile-din-devlet tarafından belirlenmeye karşı mücadele ediyorlar. Kadın özgürleşmesi açısından, kadınların her türlü aidiyetini ve bu aidiyete göre konumlanışını çok tehlikeli buluyorum. Ayrıca gittikçe kökleşen yeni muhafazakârlık, sinsi bir biçimde erkeği ve kadını yepyeni, gıcır gıcır kalıplar içine sokuyor.

Feminizm, sadece başörtüsü gibi kapatma araçlarını değil, çeşitli bağlamlarda toplumsal cinsiyet kalıplarının tüm örgüdenme biçimlerini sorguluyor. Belirli bir toplumsal yapının biyolojik cinsiyet farklılıklarına atfettiği anlamlara bağlı olan kadın-erkek kimliklerinin ideolojik kategorilerle birbirinden ayrışmasının, tüm siyasal ve toplumsal kurumları ka-rakterize ettiğini söylüyor. Batının ve doğunun, kuzeyin ve güneyin farklı toplumsallıkları içinde, erkekler ve kadınlar, o toplumdaki cinsiyet modeline uyum sağlamak, üstlenmesi gereken rollere kendini hazırlamak için cins kimliğinin olması gereken özelliklerini öğrenip bunları üzerine giyiyorlar. Biz feministler ise, sadece kadın hakları için ya da kadına yönelik şiddete karşı mücadele etmiyoruz. Temel mücadele alanımız çeşitli iktidar mekanizmalarıyla iç içe örgütlenen toplumsal cinsiyet kalıplarıdır. Biz, bu kalıpları kırmaya çalışıyoruz. Başörtüsünü de bu açıdan değerlendiriyoruz. Örneğin, şiddete uğrayan, baskı altında olan tüm kadınlarla dayanıştığımız gibi, zorla başörtü takmak zorunda olan kadınların güçlenmesi için çeşidi çalışmalar yapıyoruz. Ama bunları yaparken, kime ve hangi düşünceye olursa olsun, her türlü antidemokratik uygulamalara da karşı duruyoruz.

NAZAN MOROĞLU (İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul Kadın Kuruluşları Biri. Bşk.)
Toplumu germemek için ellerinden geleni yapacaklar
AKP"nin seçmeninden oy alırken verdikleri mesaja aykırı hareket etmemek için, Hayrünnissa Gül"ün başını açması mümkün değil. Milletvekileri de aynı gaye ile hareket ettikleri için, onlar da bu şekilde düşüneceklerdir. Parti içinde bir gerileme sebep olabilir. Ama Cumhuriyetin kuruluşundaki ruhu düşünürsek belki de olmayabilir. Bir örnek vermek isterim size: İsmet İnönü Lozan toplantısına giderken, orada herkesin eşleriyle beraber olduğunu görüyor. Bir sonraki sefer eşi Mevhibe Hanım"la gittiğinde, Mev-hibe Hanım Lozan"a tayyörle katılıyor aynı çağdaş, akıllı bir kadın gibi giyinerek. Bildiğiniz üzre, bahsettiğim zamanlar kıyafet devriminin yapılmadığı zamanlar. Neden? Çünkü önce ülkem demiş. Neden? Çünkü Türk kadınını orada büyük bir onlarla, aynı düzeyde temsil etmek için. Hayrünnisa Hanım da böyle düşünebilir. Tabii eğer düşünürse, ülkemizin o her dakika bize ılımlı İslam din devleti diye yapıştırdıkları etiketi de çıkarttırmış olur. Şimdi ben bir hukukçu olarak şunu söylemek isterim. Bizim kurallarımız var; nereye türbanla girilecek, hangi kamu alanlarında türbansız olunması zorunlu bunlar düzenlenmiş, kararlara bağlanmış. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin de bir kararı var. "Türban siyasi bir semboldür" diye. Şimdi böyle olunca ordu ile gerilim olur mu? Abdullah Gül"ün mesajlarından böyle bir gerilimin olmayacağı izlenimini edindim. Çünkü, "Ben nereye nasıl gideceğimi bilirim" dedi. Ve verdiği mesajlar tabii ki toplumu rahadatıcıydı. Ama biz de, hukuk devleti olarak baktığımızda kişilik haklarının, özel yaşam hakkının daha çok topluma mal olmuş kişilerde daraltıldığını görüyoruz. Bu kurallarla belirli. Toplumu germemek için herhalde ellerinden geleni yapacaklardır.

Kadın hakları açısından değerlendirecek olursam da, kadınlara çok üzülüyorum. Erkekler takım elbiseyi giyiyor, kadınların başının üsderindeki türbanın üzerinden siyaset yapıyor. Bu kadın hakları açısından, tabii kadınları ikinci sınıf tutmaya devamın bir kriteri. Sonuçta ülkenin en tepesindeki bir makama sahip olmuş bir aile. Tabii ki bu değerlendirmeler yapılacak. Evinde sade vatandaş olan bir Hayrünnisa Hanım için bu sözler söylenmeyebilir. Ama cumhurbaşkanı eşi olduğu zaman tabii ki toplumda bunları konuşacağız.

* * *

BERİL DEDEOGLU (Galatasaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı)
Rasyonel olunmazsa çatışma devam eder
HAYRÜNNİSA Gül"ün başını açacağını hiç zannetmiyorum ben. Ve sadece bu sebepten ötürü ordu ile AKP arasında bir gerginlik olacağını tahmin etmiyorum. Neticede taraflar birbirleriyle gerilimi artırarak bir kazanç sağlayacaklarını zannediyorlarsa bunu gerilim haline getirirler. Bu her iki taraf içinde geçerli. Ama benim kanaatim gerek Cumhurbaşkanlığı forsunun, gerek Türk Silahlı Kuvvetleri"nin bu konuyu gerilim konusu olmaktan çıkartacağı yönünde. Siyasi çevreler bunu nasıl provoke eder bilemiyorum. Bundan nemalanacak kesimler olabilir. Ama ben her iki kurumun sadece bu sebeple yeni bir gerilim alanı oluşturmayı arzu edeceklerini zannetmiyorum. Çünkü her iki tarafın da kaybedeceği bir oyuna dönüşecek bu. AKP çevresinden yapılan açıklamaya göre, bir Anayasa değişikliğine gidilecek. Ve tabii gündeme neyin getirilip getirilmeyeceği önemli olacak bu evrede. Ordu ile AKP arasında bir gerginlikten ziyade, ordudan evvel buna karşı çıkacak birçok çevrenin olacağını düşünüyorum. Ben Genelkurmay"m, ordunun kendisi etrafında yapılan polemikler yüzünden, doğrusu çok da istemediği şekilde puan kaybettiğine inanıyorum. Bu AKP içinde ordu ile kavga ederek sürdürülecek bir pozisyon olduğunu düşünmüyorum.

Bunun bir orta çizgiye doğru taşınmasının koşulları var gibi geliyor. Ama tabii rasyonel oyuncular varsa bu böyle olabilir. Rasyonel olunmazsa çatışma devam eder. Bununla beraber, bir bayan olarak bu konuların Hayrünnisa Hanım"ın etrafında konuşulmasından fevkalade rahatsızım, ama Cumhurbaşkanlığı forsu önemlidir. Ayrıca "Cumhurbaşkanı olan benim, benim eşim kimseyi ilgilendirmez" dedi Abdullah Gül. Bir yanıyla evet. Ama bir yanıyla hayır. Kadın hakları açısından bakarsak da, kadın haklarının ölçülme yerinin bu olmadığını düşünüyorum. Başka açılardan bakmak gerekir kadın haklarına. Kadın hakları demokratik insan hak ve özgürlükler içerisinde yapılması gereken bir şeydir. Ekonomik ve toplumsal hakları içerir. Ama bununla beraber insanların seçimlerinin toplumsal yargılarla belirlenmesine de taraftar olmadığımı söyleyebilirim.


NAZLI ILICAK Gazeteci
Bir iktidar savaşı var
KATİYEN başını açmaz. Çünkü dini inancı gereği başını örtüyor. Bundan eminim. Sırf bu yüzden AKP ile ordu arasında bir sürtüşme yaşanırsa, bu gerilimi yaratan ordu olmuş olacak. Çünkü orada Hayrünnisa Hanım dini inancı gereği bir tercih olarak başını örttü. Eğer Hayrünnisa Hanım istismara uğrarsa ülkede de bir gerginlik doğarsa tavrını değiştiren Hayrünnisa Gül olmadığına göre bence ya onun başörtüsünü müsamahayla karşılamak lazım veyahut böyle bir memleketin menfaatine olarak böyle bir gerginlik yaratmaması lazım Türk Silahlı Kuwetleri"nin.

Başörtüsü bir siyasal İslamın temsilidir denildi. E, sokaktaki kadın da başını örtüyor. Nerden biliyorsunuz, bir siyasal İslamın göstergesi mi, sembolü mü? Peki eşi başını örten adam da mı siyasal İslamcı oluyor o zaman? E o zaman Türkiye elden gitmiş de bizim haberimiz yok. Böyle bir şey olmaz. Bu mantıklı bir düşünce tarzına oturmuyor. Tamamen bir inatlaşma ve aslında bütün bunların altında bir iktidar savaşı olduğunu söyleyebilirim.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki, Türkiye açısından laik Cumhuriyet önemlidir hatta başka ülkelere mukayese edilerekten önemli olabilir Türkiye"nin geçmişi itibariyle. Dolayısıyla Anayasa Mahke-mesi"nin verdiği karar, yani türban yasağı Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine aykırı değildir. Bu yasak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı değildir, ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin veya sözleşmenin bir gereği de değildir. Nitekim başka ülkelerde başörtüsü bütün okullarda serbest. Ve sadece Fransa"da, o da kamu liselerinde öğrencilerin başörtüsü takması yasak. Sadece Hayrünnisa Hanım"ın meselesi değil, bu tüm Türkiye"nin meselesi. Milyonlarca türbanlı kızımız da mağdur ediliyor. Kimileri Avusturya"ya gidiyorlar. Onların okuma azmini kıramadılar gördüğünüz gibi. Kimisi mecburen, kerhen... Ama okullarla iş bitmiyor, çalışma hayatında da önlerini kesiyorlar. Bakın hala tartışıyoruz. Bu meseleler ülkenin gündemini tıkadığına göre mutiaka bir çözüm bulmak gerekiyor. Önümüzdeki günlerde bir Anayasa değişikliğine gidilecek benim görüşüme göre. Ve bu Anayasa halk oylamasına sunulacak. Çünkü 330 ile 367 arasına halk oylaması açılması mecburiyeti var. Bence bunu da tercih edecek zaten Sayın Erdoğan. Zaten parlamentoda da yeterli bir konsensüs sağlanamaz her madde konusunda. Tabii ki sonuçta halkın oyuna sunulacak birtakım değişiklikler mesela YÖK"ün bu günkü yetkilerin tamamen ortadan kaldırılması, rektörlerin atanması, üniversiteler daha özerk hale getirilse Anayasa Mahkemesi"nin yapısının değiştirilmesi ve bir bölümünün parlamento tarafından seçilmesi. Ama her halükarda bu günkü YÖK dediğimiz kurumun bu günkü Anayasa Mahkemesi dediğimiz kurum yeni baştan oluşturulacak. Yani mevcut üyeler ayrılmak zorunda kalacak. Çünkü yeni Meclis"in düzenine göre eskilerin işlerinden ayrılmaları gerekmekte. Yeni bir içtihat, yeni bir dünya görüşü, daha özgürlükçü bir dünya görüşü olacağına inanıyorum. Bu arada, Anayasa değişikliği tabii ki tartışılacak. Sadece ordu meselesi değil, silahız güçler var biliyorsunuz. O silahsız güçler medyada çeşitli köşeleri ele geçirmiş durumda. Her özgürlükçü adıma feryat ederler. Laiklik elden gitti derler. Diyebilirler, destek vermeyebilirler.

Kadın hakları açısından bir ayırımcılık olarak değerlendiriyorum. Çünkü aynı şekilde aynı düşünceleri sahiplenen erkekler her yere girip çıkabiliyorlar. Her mevkiye geliyorlar dikkat ederseniz, bir Genelkurmay resepsiyona kadınlar çağrılmıyorlar. Tabii kadınlar açısından çok rencide edici buluyorum. Bunun nasıl halkı rencide ettiklerini farkına varmadan, nasıl Türk Silahlı Kuvvetleri böyle bir tavır alıyor veya bazı gazeteciler, politikacılar böyle bir tavır alıyor şaşıp kalmamak mümkün değil.

NİHAL BENGİSU Yazar
Cumhurbaşkanlığı mevkii, eskisinden çok daha sembolik olacak
GÜL"ün kesin gözüyle bakılan Çankaya"ya çıkması, beklenildiği şekilde gelişirse, AKP tabanı 27 nisan süreci ile iyice yara alan cum-hurbaşkınlığı seçim sürecinde Abdullah Gül"e ve Hayrünnisa Gül"e yapılan kötü muamelenin tamirine ilişkin olarak bir özgüven tazelemiş olacak. Eğer seçimlerde elde edilen yüksek oy oranında Abdullah Gül"ün cumhurbaşkanı olmasına ilişkin zımni onayın etkisi olduğunu düşünecek olursak, oylarının boşuna gitmediğine ilişkin algısı güçlenecek...

Ordu, geçmiş süreçlerde de olduğu gibi sahip olduğu erki kullanmaya çağrılabilir, hassasiyetleri kaşınabilir. Bazı gerilimler çıkabileceğini şimdiden öngörmek mümkün. Ne çare ki gerilimden kaçınmanın yolu olarak gösterilen uzlaşma siyaseti, seçimle elde edilen başarının seçimde başarı elde edememiş olana bonkörce tevdii edilmesi gibi dayatmacı bir tutumda tıkanmıştır.

Deniz Baykal seçimlerden bir kaç gün önce bile, cumhurbaşkanı eşinin başının örtülü olup olmaması problem değildir diyordu, ancak eşi başörtülü olan ve ismi cumhurbaşkanlığı adaylığı ile birlikte geçebilecek parti kurmaylarının her biri için de Tıpkı Abdullah Gül"e dediği gibi, "parti militanı" yakıştırmasını yapması an meselesiydi. Cumhurbaşkanlığı mevkii, eskisinden çok daha sembolik olacak. Dahası bu kez, Meclis"te daha etkin olacağının sinyallerini veren bir Meclis söz konusu. Çankaya"da oturan başörtülü bir eş, aslında hiçbir şeyi değiştirmeyecek, fakat semboller üzerinden yürütülen savaşın kışkırtmalarla kızışması gibi bir tehlike yok değil. Türban siyasi bir sembol değildir. Adına ister örtü, ister eşarp, ister başörtüsü, ister türban deyin, bu halkın kadınının yüzde 70"i başını örtüyor. Geleneksel örtü dedikleriniz de aslında özlerini geleneğin içine sızmış olan dinden alıyor. Bu kadar büyük bir yekunun siyasi olduğu söylenemez. Siyasi sembol olan cumhurbaşkanlığı koltuğudur, başörtüsü ise en fazla dini bir sembol olarak görülebilir. Başörtüsü sosyal hayatta inancın ve bir Allah buyruğunun görünür hale gelmesinden, ifadesinden başka bir şey değil. Anayasa tarafından korunmuştur, insanların inançlarını ifade tarzları. Fakat bugün basında "gamalı haç" gibi sembollerle bir tutularak ele alınıyor ve cumhurbaşkanının eşinde gamalı haç dövmesi olsa ne olurdu, gibi şeyler söylenebiliyor. Bu akıllara zarar bir karşılaştırmadır.

Kadın hakları açısından rencide edici ve küçültücü buluyorum. Bir kadının kadınlığı ile ilgili tasavvurunun tezahür ediş şeklinin bu kadar çok tartışma yaratması, nasıl görüneceği konusunda bu kadar tantana yapılması, bir kadının bir şekilde özdeşleştiği, benimsediği bir değerin, mevzuudaki insan faktörünün hiçe sayılarak tartışılması, kuşkusuz aynı zamanda bir kadın hakkı ihlali.

Birgün gazetesi.