Einzelnen Beitrag anzeigen
  #9  
Alt 03.03.2022, 00:44
Benutzerbild von turkogluturkiye
turkogluturkiye turkogluturkiye ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 246
Standard

Zitat:
Zitat von Disi__kurt Beitrag anzeigen
Der Tiger und der Löwe mögen stärker sein ...

... aber der WOLF perfomrt nicht im Zirkus!


Muhalefet Ve Abdülhamidi Devirmek- Alıntı-murat Bardakçı 12.01.2022

1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından önceki senelerde, muhaliflerin tek bir hedefi vardı: İkinci Abdülhamid’i devirmek...

İçeride gizliden gizliye birşeyler yapmaya çalışanlar mevcuttu ama asıl muhalefet dışarıda idi, Avrupa başkentlerinde faaliyet gösteriyordu...

Önce, Abdülhamid devrinden ve o zamanın muhalefetinden bahsedeyim:

Sultan Abdülhamid bizde hâlâ ifrat-tefrit hudutlarının arasında değerlendirilir, yani bir kesimin gözüne “ulu hakan”, diğerlerine göre ise “kızıl sultan”dır; 33 sene devam eden iktidarı bugün bir çevre tarafından “Türkiye’nin en güçlü olduğu seneler” olarak gösterilmeye çalışılır ve hükümdarın “tek karış toprak bile kaybetmediği” iddia edilir ama gerçekler başkadır.

Abdülhamid devletin en zayıf ve en buhranlı olduğu döneminin hükümdarıdır, iktidar senelerinde büyük sıkıntılar ve toprak kayıpları yaşanmıştır ama felâketlerin tek sorumlusu tabii ki tek başına o değildir. İmparatorluk zaten zangırdamaktadır; çöküş döneminde tahta çıkan Abdülhamid çareyi baskı ve tavizde görmüş ama felâketler birbirini takip etmiştir.


Meselâ, ileriki senelerde imparatorluğun en güçlü adamı olan Enver Paşa, hatıralarında askerî okuldaki öğrencilik zamanından bahsederken “...Soba başında toplandığımız istirahat zamanlarında hükümetin aczinden; mutlakiyet idaresinin, özellikle de Sultan Hamid’in fenalığından bahsederdik. ...Bu hâin herif, istese bir anda her şeyi yapar; memleketi bahtiyar eder; etrafındaki alçakları dağıtır; hem memleket, millet bahtiyar olur, hem kendisi, diyordum. Fakat bu adamın senelerden beri kan içmeye alışmış olduğunu ve insanın alışkanlığından vazgeçemeyeceğini düşündükçe, şahsına karşı fevkalâde bir düşmanlık hissediyor ve vücûdunun ortadan kalkmasının en iyi çâre olacağını düşünüyordum…” diyordu. Ama, gecelerin birinde Fizan’a yahut imparatorluğun bir başka uzak ve ücra köşesine sürülüvermek korkusu; istikbal, aile ve meslek endişesi seslerin yükselmesini engelliyordu. Açık muhalefet sadece Avrupa’daki Jöntürkler’den geliyordu.

Abdülhamid’in idaresi Mehmed Âkif’i bile isyan ettirecek ve bir şiirinde hükümdardan “Yıldız’daki baykuş” diye bahsedecekti!

Yukarıda da söyledim, bütün bu dertlerin ve felâketlerin sorumlusu olarak sadece Abdülhamid’i göstermek gayet yanlış olur, zira imparatorluk zaten çökmek üzere idi. Sultan Abdülhamid çöküşü geciktirebilmek için elinden geleni yapmış ama genellikle tavizden medet ummuş ve devrilmesinde baskıcı idaresinin getirdiği nefret önemli rol oynamıştı!

NİHAYET DEVİRDİLER AMA SONRASI?

Devlet bu halde, muhalefet ise fikir perişanlığı içerisinde idi. Bütün bu dertlere son verebilecek ciddî çareler düşünmüyor, Abdülhamid’i devirebildikleri takdirde herşeyin düzeleceğine inanıyorlardı...

Sultan Abdülhamid, 1908 Temmuz’unda Meşrutiyet’i yeniden ilâna mecbur kaldı, ertesi sene çıkan 31 Mart isyanının bastırılmasının ardından da 27 Nisan 1909’da tahtından indirildi ve yerini kukla bir hükümdar, kardeşi Sultan Reşad aldı.

Muhalefetin hayali artık hakikat olmuş, Abdülhamid gitmişti!

İttihad ve Terakki memlekete yavaş yavaş hakim olmaya başlarken İstanbul’daki belirsizlik imparatorluğun dört bir yanına sıçradı. Arnavutluk ayaklandı, Girit Meclisi Yunanistan’a sadakatini duyurdu ve Balkanlar’da bağımsızlık hareketleri daha da arttı.

Bütün bu tatsızlıklar içerisinde 1911’e gelindi ve o senenin Ekim’inde İtalya birdenbire Libya’yı işgal ediverdi. Artık sık sık hükümetler değişmekte, sadrazamlar yani başbakanlar birbirini takip etmekteydi. Hergün bir başka yenilginin haberi geliyor, hayat gittikçe pahalılaşıyor ve hemen her an darbe bekleniyordu.

Kabinelerde temsil edilmeyen partiler hükümetleri yıpratmak için ellerinden geleni yaptılar, derken bakanlık yapan eski başbakanlar birbirlerine girdi. İstanbul’daki bu didişmeler sırasında üstüne üstlük bir de Balkan savaşı patladı, Rumeli olduğu gibi elimizden çıktı, bu arada Libya’yı da kaybettik Sadrazam Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın işbaşına gelmesinden üç ay sekiz gün sonra, 29 Ekim 1912’de istifasının üzerinden iki ay geçmişti ki, İttihadçılar Babıali’yi basıp işbaşına geldiler; İttihad ve Terakki Partisi devletin tek sahibi oldu, Türkiye’de Abdülhamid’e rahmet okutacak bir baskı rejimi başladı, muhalifler ya öldürüldüler yahut gemilere doldurulup sürgüne yollandılar, arkasından durup dururken Birinci Dünya Savaşı’na girdik...

Sonrası ise mâlum: Koskoca imparatorluk uçtu, gitti!

MUHALEFET BUGÜN DE AYNI!

Bugün Abdülhamid zamanındaki zayıf, çaresiz, güçsüz ve devamlı şekilde toprak kaybeden Türkiye değiliz; ortada güçlenen, kalkınan, kendi silâhını kendisi yapmaya başlamış ve etrafında olup bitenlere karşı kararlı güç hâline gelmiş yeni bir Türkiye var...

Memleket şimdi böyle ama muhalefetin politikası 1900’lerin ilk senelerinde kalmış vaziyette! Tek bir hedefleri var, Tayyip Erdoğan’ın işbaşından gitmesi! O hele bir gitsin de ne olacağı Allah kerim; ama bir gitsin!

Hemen her gün ekranlara çıkan ve demeç üstüne demeç veren muhalif partilerin liderlerinden, sözcülerinden ve mensuplarından memleketin sıkıntılarına devâ olabilecek tek bir çözüm bilmem işittiniz mi?

Ben işitmedim!

Tek söyledikleri, Tayyip Erdoğan’ın gitmesi gerektiği! O gittikten sonra bütün dertler bitecek, memleket güllük gülistan olacak, demokrasi gelecek, kalkınmada ilk on ülkenin arasına gireceğiz, uzaya çıkacağız, Mars’a gideceğiz, Jüpiter’de de koloni kurup bayrağımızı dalgalandıracağız ama hele bir gitsin!

Muhalefetimiz 2022’de yüz yirmi küsur sene öncesini, yani 1900’leri yaşıyor! Geçmişin tek sloganı olan “Gitsiiiiin!” haykırışları bugün de yükseliyor ama gittiği takdirde ne yapılacak, ne edilecek, sıkıntılara karşı ne tedbirler alınacak, bunlar hakkında tek söz eden yok!

Geçen yüzyılda yaşanan felâketleri hatırlayıp ders almadığımız, sadece “Gönderme” fikrine takılıp kaldığımız ve “Hele bir başa geçelim, gerisini sonra düşünürüz” saplantısı ile ortaya yeni birşey koyamadığımız takdirde, o felâketler her daim yakamızda olurlar!..
---------------------
Merhaba Murat bey,
Emegine saglik sadece bunca düsmanligin ardindaki sebebe deginmemissiniz

Nasrettin hocanin deyimiyle "yorgan gitti kavga bitti" diyecektim fakat , Cennet Mekan Abdulhamitle birlikte nice degerlerimiz de gitti, siyonist devlete engel en önemli kalkanimiz hilafet bile gitti fakat kavga bitmedi..Siyonizmin nilden firata ideali iyice depresti, onun icin tarihi tekerrür ettirmek istiyorlar.Umarim milletimiz ipi disarda olan ahmaklari iktidara getirmez.Türkoglu.T

Geändert von turkogluturkiye (03.03.2022 um 00:50 Uhr).