Thema: Philosophie
Einzelnen Beitrag anzeigen
  #1518  
Alt 08.01.2007, 14:24
Benutzerbild von fearless84
fearless84 fearless84 ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard İnsanı Anlamak

İNSANI ANLAMAK

İnsanı anlamak insanlık tarihi kadar eski bir olgu olsa gerek ki bu çaba ilk insanın var oluşundan bugüne dek süregelmiştir. Bunu ifade etmemin sebebi bu konunun önemini vurgulamaya yönelikti. Ben bu yazımı bir deneme olarak değerlendiriyorum zira yazacaklarım ilmi bir geçerliliğe sahip olmayabilir. Ayrıca bir şeyler ispatlama bir tez sunma çabasında değilim, hoş görün.
İnsanın kendini anlama çabası içerisinde olması onu diğer varlıklardan ayıran en büyük özelliğidir. İnsan da diğer birçok varlık gibi bir bedene sahiptir yalnız insan diğer varlıklarda olmayan bir ruha ve akla sahiptir. O zaman insanı iki boyutlu bir varlık olarak nitelemek yanlış olmaz sanırım. Bunun sonucunda anlaşılması gerekense kanımca insanı insan yapan onun aklı ve ruhudur. Dolayısıyla her ne kadar bir insan bedensiz hayal edilemese de benim anlattıklarım onun ruhu ve aklıyla ilgili olacaktır.
Elbette insanı yaşadığı çevreden ayrı olarak değerlendirmek imkânsızdır. İnsanı anlamak için dünyanın genel yapısını anlamak gerek desem garipsenmesin.
Dünyaya yani insanın yaşadığı, varlık bulduğu mekâna bir göz attığımızda onun kusursuz bir düzene belli bir sisteme sahip ve tabi olduğunu görürüz. Ben bunu kader olarak değerlendiriyorum. Neden? Kader Arapça bir kelimedir kaderin sözlük manası ölçü demektir. Dünyanın bir kaderi vardır. Olmasaydı bilimde olmazdı! Suyun her kaynamada belli bir sıcaklığa ulaştıktan sonra buharlaşması onun kaderidir. Eğer bir ağaç yetiştirmek istiyorsan bunun için belli şartları gözetmen gerekir, mesela susuz bir ağacın yetişemeyeceği gerçeğini çölde çok net görebiliriz. O zaman onun kaderi de bu şartlardır. Evet, insan da bu kader dünyasına ait bir varlıktır ama insan farklıdır. O düşünen bir beyne ve düşünceleriyle, arzularıyla yönlendirebileceği bir iradeye sahiptir. Mesela insan acıkır, acıkmanın doğal sonucu açlığın giderilmesidir(hisleri ona yemek yemesini ve karnını doyurmasını telkin eder).Ama insan açken dahi en leziz yemeği reddetme seçeneğini seçebilecek bir iradeye sahiptir. O zaman insanı insan yapan onun seçebilme hakkıdır. Belki de özgürlüğe bu açıdan yaklaşırsak insanın özgürlüğe olan aşkının manası daha bir anlaşılır olur.
Kimileri insanı alet yapabilen bir hayvan olarak niteler. Bence bu söz kısmi olarak doğrudur. Tabiatta insan gibi alet yapabilen ikinci bir varlık yoktur. Ama dikkate değer olan kısmı ise her ne kadar insan bu aletleri oluştururken tabiatın kaderini aşamasa da yani onun öngördüğü ölçüleri kullanmak zorunda olsa da insan bunlardan yeni şeyler icat eder çünkü o yaratıcı bir beyne sahiptir. Çağımız teknolojisi bunun en büyük örneğidir. Sanırım burada sanatla ilgili bir şeyler söylemem gerek ki anlattıklarımın anlaşılmasında yardımcı olsun. Ben sanatı insanın dünyaya olan bir haykırması, itirazı, baş kaldırışı olarak değerlendiriyorum. Birileri sanatı her ne kadar tabiatı taklit etme çabası olarak değerlendirse de ben buna katılmıyorum. Ünlü bir ressam fırçasını eline alıp renkleri seçerek birkaç fırça darbesiyle bir sanat eseri yaratabiliyor.Aynı fırçayı aynı şekilde bir maymun yada insanın dışındaki bir yaratık kullanmış olsa ve aynı tablo ortaya çıkmış olsa buna ne kadar sanat diyebiliriz?! Maymun ne düşünmüştü? Neye üzülmüş, neyden korkmuş, endişelenmiş, neyi sevmiş neyi anlatmaya çalışmıştı? Hiçbir şeyden ve hiçbir şeyi! Evet, sanatçı fırçasıyla içinde var olan dışarıda göremediği bir şeyi ortaya çıkarıyor. Sevgilisini bir gül olarak çiziyor, canlı ve kusursuz bir gül. Bu çizdiği ne dışarıdaki güldür ne de gülün kendisi sevgilisidir. Sadece hissettiği sevgilisini anlatmak istediği kusursuz bir güzellik resmi. O zaman O yani sanatçı gördüğü ve yaşadığı çelişkileri çiziyor hayata itiraz ediyor böyle olmaması gerekir demeye çalışıyor bir de kusursuz bir güzellik karalıyor böyle olması gerekir diyor. İşte bu insanın içindeki mükemmellik arzusunun eksikliklere itirazıdır.
İnsan itiraz ediyor. Etrafındaki varlıkların tek tek yok olduğunu görüyor oysa insan ben yaşamalıyım benim sonumun olmaması gerek diyor. Ben de diyorum ki insan itiraz eden bir canlıdır!
Evet, insanı tanıma çabası şu son yüz yıllarda psikoloji bilimi olarak çıkıyor karşımıza. Her şeyi belli bir kurala, kadere bağlayan bilim insanı da kendi ölçüleriyle anlamaya ve anlatmaya çabalıyor ama nafile insan seçebilen insan(!) onun kendisini genelleyemeyeceğini haykırıyor ve deneylerin sonucu dışında bir tercih yaparak bilime yeni bir tez sunması için yol veriyor?
Sonuç olarak bu insanı anlama çabalarının gerekliliği ve faydası inkâr edilemese de insanı anlamak onun ikinci boyutuyla ve bilhassa ruhuyla ilgili olmasından ötürü imkânsızdır diye düşünüyorum? Bende bir insanım
İnsanı kusursuz tanıyabilen bir tek varlık onu bu mükemmellikte var edendir diyor ve yazımı noktalıyorum.
mehmetemin