Einzelnen Beitrag anzeigen
  #4  
Alt 23.01.2010, 01:16
antifaschismus
 
Beiträge: n/a
Standard

Darbe ortamının nasıl oluşturulduğunu ise Erol Mütercimler şöyle açıklıyor:

“Ülke 71’den sonra 12 Eylül’e kadar planlı programlı şekilde terörün, anarşinin içine sokuldu. Sonunda gelinen noktada, artık sokağa çıkamayan, can güvenliği olmayan, beş dakika sonrasından emin olamayan Türk halkı darbeyi, askerleri yalvaryakar ister hale getirildi. Bu cinayetlerde kim kullanıldı? Abdullah Çatlı gibi, Oral Çelik gibi, Mehmet Ali Ağca gibi, Haluk Kırcı gibi daha bir yığın isim sayabiliriz. Bunun içinde polisler de var. Bunun içinde rütbeli insanlar da var ne yazık ki.”

12 Eylül öncesinde ülkeyi istikrarsızlaştırarak bir darbeye zemin hazırlama planında bütün dikkatler MHP’nin ve ülkücülerin üzerinde toplanıyordu. Bülent Ecevit, Başbakanlığı sırasında, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın örtülü ödenekten Özel Harp Dairesi için büyük miktarda bir para istemesi üzerine böyle bir örgütten haberdar olmuş, araştırınca Özel Harp Dairesi’nin finansmanının Amerikalılarca karşılandığını ve ülkenin her köşesinde sivil kadrolar beslediğini öğrenmişti. O sivil kadroların kimlerden oluştuğunu ise Sarıkamış’taki bir yemekte yine tesadüfen öğrenecekti. O yemeği 40 Dakika’ya şöyle anlattı:

“Bir ilçeye gittiğimde oradaki askeri birliğin komutanıyla konuşuyorduk. Konuşmamız sırasında komutanın Özel Harp Dairesi’nde çalışmış olduğunu öğrendim. Ben de bir ara kim Özel Harp Dairesi’nde çalışmışsa birtakım bilgiler almaya çalışıyordum. Çünkü resmi kanallardan bilgi almak çok zordu. ‘Hiç merak etmeyin, endişe edecek bir faaliyeti yoktur bu kurulun’ dedi. Dedim ki, ‘Benim Özel Harp Dairesi’nin kendisinden kuşkum yok, ama bunun sivil uzantısından ciddi kuşkum var’. ‘Hiç kuşkunuz olmasın’ dedi. Ama ‘Mesela’ dedim, ‘Bu ilçedeki MHP başkanı bu kurumun sivil uzantılarından biri olamaz mı’ dedim. ‘Öyledir ama çok iyi kimsedir’ dedi.”

Ancak Alpaslan Türkeş, partisinin buradaki rolünü kabul etmezken, kendilerinin de provokasyonlarla karşılaştıklarını belirtiyor ve çok önemli bir olaya dikkat çekiyor:

“Bir gün bir masanın altında bomba patlıyor. Altı kişi ölüyor, yaralanıyor. Oradaki arkadaşlar, hemen nasıl oldu, ne oldu derken bir erle bir teğmeni şüpheli görüp yakalıyorlar. Onların bir şey koyduğunu görmüşler. Fakat bilahare bir kurmay albay gelmiş merkez komutanlığından, yani sıkıyönetimden geliyor, ‘Onları bize teslim edeceksiniz’ diyor. Edersiniz, etmezsiniz, baskıyla alıp götürmüşler. Tabii o durumda çok sıkıntılı hale düştük. Hemen Başbakan’dan randevu aldım, Başbakan’a olayı anlattım. Sayın Demirel dinledi, ‘Fevkalade önemli bir konu bu. Araştıracağım’ dedi. Not aldı. Bu olay da neticelenmedi.”

Ortaya çıkan tabloya göre Türkiye’yi bir askeri darbeye sürüklemek için bir kargaşa ortamı yaratılmış ve devlete çalışan bazı kiralık katiller bu amaçla cinayet işlemişlerdi. Ancak maşalar ve maşaları kiralayanlar belliyse de maşaları kullananlar henüz açığa çıkmamıştı. Tam 13 yıldır bu konu üzerine araştırmalar yapan emekli deniz subayı Erol Mütercimler, sonunda çok ilginç bir örgütle karşılaştığını söylüyor. Mütercimler’e göre ülkeyi darbeye sürükleyen ve bugün “çete” diye anılan örgütün gerçek adı; Ergenekon:

“Ben de ilk kez bu örgütün adını öğrendiğimde şok oldum. Gerçek anlamda şok oldum. Çünkü o kadar yıl yüzlerce insanla konuştum, ki ihtilalci darbeci subaylar çok büyük bölümü; ama bunu ilk ben emekli tümgeneral Memduh Ünlütürk’ten duyduğumda anlayamadım.”

Mütercimler’e Ergenekon adlı bir üst örgütten ilk söz eden Tümgeneral Memduh Ünlütürk, 12 Mart döneminde işkenceli sorguların yapıldığı ve kontrgerilla kadrolarının ilk kez ortaya çıktığı Ziverbey Köşkü’nün komutanı olarak tanınıyordu. Ve yıllar sonra ilk kez kendisinin de içinde yer aldığı bir vatanseverler örgütünün ayrıntılarını anlatıyordu. Mütercimler, başta dinlediklerine inanamadı:

“Memduh Ünlütürk Paşa kendisinin de bu Ergenekon’un içinde olduğunu söyledi ve dedi ki, ‘Ergenekon Genelkurmay’ın da, hükümetlerin de, bürokrasinin de herkesin üstünde bir örgüttür. Yasayla falan kurulmuş bir örgüt değildir. Bu, 27 Mayıs darbesinden sonra CIA, Pentagon tarafından kurdurtulmuş. Bunun içinde bulunan insanlar da buraya hizmet eden insanlardır. Ama bunlar vatana ihanet olsun diye hizmet etmezler. Biz vatanı kurtarıyoruz, vatana hizmet ediyoruz, vatana yararımız dokunuyor düşüncesiyle bu örgütün içinde yer almışlardır. Özellikle Amerika’da kontrgerilla eğitimi görmüş olan, bu kurslardan geçmiş olan generallerin bir bölümü yeri geldiğinde bu kontgerilla içinde yer alır. Sonuçta ben daha başka insanlardan Ergenekon’u araştırdığımda şunu gördüm: Bunun içinde subaylar var, emniyetçiler var, profesörler var, gazeteciler var, işadamları var, sıradan insanlar var. Bugün çeteler dediğimiz bu küçük birimler var ya, işte bu birimler Ergenekon’un içindeki birer bölüm, birer parça. Adını saydığımız kişiler de Ergenekon adı verilen bu üst örgüt tarafından kullanılan tetikçiler.”

Bülent Ecevit ise bu örgütlerin varlığını yıllar önce açıkladıklarını söylüyordu:

“Biz bunu 1977’de açıklamıştık. Tabii bunun adını Gladio adıyla değil, kontrgerilla adıyla da değil, bunu resmi adıyla açıklamıştık. Yani benzer uygulamaların değişik ölçü ve biçimlerde başka bazı Batı ülkelerinde de olduğu anlaşılıyor, ama bizde o yıllarda Emniyetin birçok eksiklikleri bulunduğu için bu olayların üstüne çok etkili biçimde yürünemiyordu. Bazı görev verdiğim kimseler de olayların üstüne bir noktadan sonra yürümediler veya yürüyemediler.”

Erol Mütercimler de birçok kimsenin bunu bildiği kanısında:

“Bülent Bey kendi araştırmalarında bu Ergenekon’ un ne olduğunu gördü. Bırakın siz onu, Turgut Özal’a, bir suikast girişimi yaşandı, ki Cumhuriyet tarihinde tanıdığım en gözü kara, daha doğru deyimiyle en deli cesareti olan Cumhurbaşkanlarından birisiydi, bu yadsınmaz bir gerçek. Kendisine yapılan suikastı araştırdığında ne dedi? ‘Bir örgüte geldim çakıldım.’ İşte bu örgütün adı Ergenekon.”

Turgut Özal suikastı, Ecevit’e Çiğli’de düzenlenen suikastten sonra, nedeni ortaya konamayan bir saldırı olarak dosyasına kaldırılmıştı. Silahı ateşleyen ülkücü Kartal Demirağ, ifadesinde bazı komando kamplarında askeri şahıslardan gerilla eğitimi aldığını açıkladı. Cumhurbaşkanı Özal’ın olayı soruştururken, suikastın ardındaki gücün kim olduğu konusunda bir noktaya kadar geldiği ve o noktada gerçeği anlayınca “Madem öyle, kalsın” dediğini ölümünden sonra kardeşi Korkut Özal açıklayacak ve “Bunun ne olduğunu ağabeyim müsaade etmediği için açıklayamam” diyecekti. Ergenekon’un sırrı böylece yine çözülememiş oluyordu. Ta ki Susurluk kazasına kadar.


Devletin kullandığı ülkücü tetikçiler, onların yarattığı terör ortamı, uluslararası istihbarat örgütlerinin teşvikiyle darbeye sürüklenen bir ülke, o ülkenin suikaste uğrayan başbakanları, o başbakanların bir türlü tamamlayamadıkları soruşturmalar. İşte Türkiye 12 Eylül’e böyle sürüklendi. Peki tüm bu senaryoda figüran rolü oynayanların işlevi neydi? Abdullah Çatlı’nın, MİT tarafından 1980 öncesinde de kullanıldığının Meclis Susurluk Komisyonu’nda açıklanmasından sonra bütün gözler şimdi bu soruya çevrildi. Biz de 12 Eylül’e giden o kritik üç yıl içinde meydana gelen bazı çok önemli olaylarda bugünün tanıdık isimlerinin izini sürdük.Ve inanamayacağınız bir manzarayla karşılaştık. Devleti “kullandık” dediği isimler, dönemin en kanlı eylemlerine imza atmışlardı.


Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren çoğu olayın yapıtaşlarında dört önemli ismin imzası var: Abdullah Çatlı, Mehmet Ali Ağca, Haluk Kırcı ve Oral Çelik. O kanlı üç yılın en önemli suikastlerinde, saldırılarında, eylemlerinde hep bu dört isim ön plana çıkıyor. Bu dört ismin dördü de ülkücü. Hepsi polisçe aranan adamlar. Hepsi birbirini tanıyor. Ve asıl ilginci, bugün hepsinin devletle ilişkisi olduğu anlaşılıyor. Peki devlet o dönemde Çatlı’ları kullandıysa, hangi olaylarda kullandı?... Çatlı ve arkadaşlarının içinde yer aldığı olayların bir dökümü, bu konuda inanılmaz bir manzara ortaya koyuyor.
İşte devletin resmi raporlarına göre 1980 öncesinde dörtlü çetenin adının karıştığı önemli olaylar: