Einzelnen Beitrag anzeigen
  #1  
Alt 12.02.2015, 00:38
sarioglan
 
Beiträge: n/a
Standard ülkücüler Türkiye'nin Sevdalılarıdır...

ÜLKÜCÜLER TÜRKİYE'NİN SEVDALILARIDIR...1


Bu yazı da bir seri yazı olacak, çünkü bir ihtiyaçtan doğdu.

Bilindiği gibi Türk milleti ülkücüleri gerçek düşünceleriyle pek tanımamaktadır ve kamuoyundaki ülkücü algısı da bizi anlatmaktan çok uzaktır.

İşte bundan dolayı bizlerin kendimizi kendi sözlerimizle ifade etmemizin gerektiğini düşündüm ve kendimizi “doğrularımızla ve yanlışlarımızla” tanıtmak istedim.

Hemen belirteyim bu seri bir “Ülkücü güzellemesi” değildir.

Ben bu seri yazılarda dışardan bakan bir gözün bizleri tanıması açısından görüntümüze de değineceğim ve yanlış algılanan imajımızın da doğrusunu anlatacağım.

Doğruların da gerçek hayatta yanlışlarla beraber ve yan yana olduğunu düşünüyorum, yazılarımda kullanacağım tarz işte bu gerçeği ifade edecektir.

Zaman zaman hem nalına hem mıhına vurmam gerekirse onu da yapacağım.

Ayrıca bu yazı bir savunma değildir, kendimizi kendi dışımızdakilere karşı bir tanıtım olarak kabul edebilirsiniz.

Herkesin çok iyi bilmesi gereken bir gerçek vardır ki Ülkücüler vatanlarını “uğrunda canını bile feda edecek kadar” severler , bu sadece bir iddia değil defalarca ispatlanmış bir gerçektir.

Yine de Ülkücüler memleket sevdasının sadece kendi tekellerinde olduğu düşüncesinde değillerdir.

Bunu ifade etmeyi de boynumun borcu olarak kabul ediyorum.

Bilindiği gibi Ülkücüler toplumumuzda Kürt düşmanı olarak algılanmaktadır bunda kısmen bizim de hatalarımız olmakla birlikte aslında bu algı bir “algı operasyonunun ” ve senelerce devam eden bir terörün sonucudur doğru da değildir.

Ülkücüler Türk milletini bir bütün halinde kabul etmekte ve devlet yapısı olarak üniter yapıyı ve milli devleti savunmaktadır.

Yani açmak gerekirse bizim millet düşüncemiz etnik mülahazaların çok üzerinde olan bir sosyolojik gerçeğe ve mensubiyet şuuruna dayanmaktadır.

Evet Türk aynı zamanda bir ırkın da adıdır ama sosyolojik anlamda binyıllarca birlikte yaşamanın sonucu olan bir kültürün de, bir mensubiyet şuurunun da adıdır. Yani biz Türk milliyetçileri Türk milleti dediğimiz zaman o ifadeden kastımız birilerinin “Türküyle, Kürdüyle, Çerkesiyle” diye ifade ettiği o etnisitelerin tamamıdır. O etnik unsurların neredeySe tamamı da evlenme yoluyla birbirine akraba olmuş ve şehirleşmeyle birlikte de bu akrabalık daha da artmıştır.

O etnisitelerin hepsinin ortak bağlayıcısı de hepimizin birbirimizi anladığımız Türkçedir.

Yani Arnavutça konuşan Türk vatandaşın oğluna Çerkes kızını isterken veya Kürtçe konuşan vatandaşın cenazesinde başsağlığı dileyen Türkmen vatandaşın taziyede kullandığı “ve herkesin birbirini anlayabildiği” tek dil Türk dilidir.

Türk dili de Türk milletinin tek ortak dilidir.

Bütün bunların anlamı da Türk milletinin bölünmez ve bölünemeyecek bir bütün olmasıdır.

Bu birlik mozaik değildir illa bir inşaat deyimiyle adlandırmak gerekirse bence çimentodur ve biz o çimentonu çatlamasına asla izin vermeyeceğiz.

Biz o birliği namusumuz gibi düşünüyoruz.

Ülkücülerin içerisinde de o etnisitelerin hepsine mensup ülküdaşlarımız da vardır.

Dün de vardı zaten.

Ülkücülüğün Kürt düşmanlığı şeklinde algılanması da en büyük yanlışlardan biridir.

Maalesef ki kendi içimizde bile bu yanlışa düşenler bulunmaktadır ama ülkücü gelenek böyle değildir.

Vatanı ve milleti uğrunda şehit düştüklerine inandığımız ülküdaşlarımızın arasında Kürtçe Zazaca konuşan Türk milliyetçileri de vardı ve sayıları hiç de az değildi.

Aileleriyle birlikte katledilen belediye başkanlarımız Hamit Fendoğlu ve Hikmet Tekin bu konudaki en belirgin örneklerdir.

Biz Türk milliyetçileri adına çözüm süreci denen sürece de asla inanmıyoruz ve o süreci “BOP yani Büyük Ortadoğu Projesinin” bir parçası olarak görüyoruz.

Bu kanaate nasıl sahip olduğumuza gelince Bilgisayardaki BOP haritalarına bakmak yeterlidir , çünkü görünen köy kılavuz istememektedir.

Söylenen odur ki bu harita Pentagon’da generallerimizin önüne konmuş ve askerlerimiz haritayı görünce toplantıyı terk etmişlerdir.

İşte size güvenmemek için sebep.

Bizce çözüm için öncelikle terör bitirilmeli veya bitirilemezse de en azından minimize edilmelidir.

En azından kelimesini bilhassa kullandım, hepimiz biliyoruz ki pkk eli kanlı bir terör örgütüdür ve çok sayıda gizli servis tarafından da finanse edilmekte ve insan kaçakçılığından silah ve uyuşturucu madde ticaretine kadar çok sayıda kanunsuz işten de nemalanmaktadır. Üzerinde oturduğu maddi güç de bir devletin bütçesi kadardır.

Yani bu örgütü bitirmek çok zordur;

Terör ise varlık nedenidir kendiliğinden silah bırakması söz konusu bile olamaz.

Tabii ki böyle bir örgütle “hele de taviz verilerek” müzakere etmek ve anlaşmak mümkün değildir.

Onlar verdiğiniz ve vereceğiniz her tavizi sizin zayıflığınız olarak algılamakta ve “ne verirseniz bir fazlasını istemektedir”.

Bu güne kadar süreçte oynanan oyun da aynen budur.

Yani bizce süreç temelden yanlıştır ve bizim bu sürece katkı sunmamız asla beklenmemelidir.

Şimdi birileri bize “peki sizin çözümünüz nedir*” sorusunu soracaktır , zaten sormaktadır da.

Bizim çözümümüz üniter ve milli devletin devamıdır ve çözüme katkı sunmuyorsanız sizin çözümünüz nedir diyenlere de vereceğimiz cevaptır.

Ayrıca bizler aradan 100 yıl geçtikten sonra bile Türkiye’den milli mücadelenin revanşının “Sevr Projesinin yeniden diriltilmek istenmesi” suretiyle alınmaya çalışıldığını da düşünüyoruz.

Bunun delili de “neredeyse Sevr haritasıyla tıpatıp aynı olan” BOP haritasında olduğunu ve tebii ki “görünen köyün kılavuz istemeyeceğini düşünüyoruz.

Kimse de bizden 100 yıllık plana evet dememizi beklememelidir.

İnsanların kendi kültürlerini kendi aralarında yaşamaları da en tabii haklarıdır ve bizler de bundan yanayız zaten.

Bu memlekette bizim dışımızda ve aynı konuda bizim gibi düşünen milyonlarca kişinin olduğunu da çok iyi biliyoruz vatanseverlik de tabii ki onların da bizim de tekelimizde değildir.

Biz Türkiye’ye geçmişte teşkilatlanmanın nasıl bir şey olduğunu öğretenleriz bu iddiamızdan da vazgeçmeyeceğiz.

Ama 12 eylül travmasından yıllarca kurtulamayan ülkücüler travmanın izlerini hala üzerlerinde taşımaktadırlar.

Tıpkı bizim dışımızda olan bazı kesimler gibi.

Ülkücülerin en belirgin özelliği ocak seminerleri vasıtasıyla milyonlarca kişiyi eğitmekti.

Biz ocak eğitimleri konusunda son otuz yılda maalesef çok geri kaldık ve ben bu noksanlığı her fırsatta dile getirdim, söylemeye de devam edeceğim.

Ama eğitim konusunda çok sağlam bir yol daha vardır;

O yol da ailelerin içerisindedir;

Ocaklar yetiştirmese de siz kendi çocuklarınıza okuma alışkanlığı kazandırabilir ve çocuklarınızı yetiştirebilirsiniz.

İşte çoğumuz bunu yaptık.

Bize yüzeysel bakanla işte bunu görememektedirler yani bizim hakkımızdaki algıları yanlıştır.

Ülkücü hareket temelinde bir üniversiteli hareketidir.

Yani eğitimli insanlar topluluğudur ve yetişmiş insan gücü de herkesten fazla bizim içimizde vardır.

Bunu görmek için yüzeysel değil dikkatlice bakmak yeterlidir.

Biz halen de o üniversitelerde “öğrencilerimiz ve akademisyenlerimizle” varız ve asla fikirsizler topluluğu da değiliz.

Ama fikir üretimi konusunda ve eğitimli insanlar arasında koordinasyon sağlamakta noksan kaldığımız da çok açıktır ve bu açık da mutlak surette kapatılmalıdır.

Ayrıca MHP genel merkezine düşen başka görevler de vardır;

Bu görev de MHP'ye oy veren insanlarımızla MHP'ye oy verme potansiyeli olan insanlarımızı bir araya getirmek ve milletin tümüne MHP’nin ve ülkücü kadroların Türkiye'yi yönetmeye en hazırlıklı ve liyakatli insanlar olduğunu anlatma ve kabul ettirmek görevidir.

İşte bu noktadaki açık da kapatılmalıdır.

Bu görevi ifa edecek olan kişiler de teşkilatlarımızın genel başkanından tabandaki en sıradan üyelerine kadar olan kesimdir.

Yani görev de sorumluluğu da hepimizindir ve bu görev mutlaka yapılmak zorundadır. Genel merkezimizin sorumluluğu da bu görevin yapılmasını koordine etmektir.

Yani MHP genel merkezi bu görevin yapılabilmesi için gerekli istişareleri ve görevi yapacak kişileri ve yöntemi ortaya koymak ve uygulamak durumundadır.

Burada en önemli olan da kendi yeteneklerimizi ve teşkilatımızı "sadece kendi kendimize değil" vatandaşlarımızın tümüne tanıtmaktır.

Gözden çıkartılabilecek tek bir insanımız yoktur, zira Türkiye 75 milyon insanının tamamının kardeşçe yaşadığı "ve yaşamak zorunda olduğu" büyük bir ülkedir.

Bu kardeşliğin sürdürülebilir olması da Türk milliyetçilerinin sorumluluğundadır.


Devam edecek

MEHMET SAYIN