Zitat von Caka_Bey
Bir kral, saraya giden yolun üstüne kocaman bir taş koyduruyor. Kendisi de sarayının camından olup bitenleri izliyor. O yoldan kim geçerse geçsin, taşı yoldan çekmek için uğraşmıyor. Kimi etrafından dolanıyor zorla, kimi üstünden atlıyor, kimi de geri dönerek başka geçiş yolları arıyor. Özellikle zenginler ve tüccarlar bu taşa bakıp söyleniyorlar. ''Kral bizden dünya kadar vergi alıyor. Ama sarayına giden yol kayalarla dolu. Onu bile temizletmemiş!..'' diyerek, el kol hareketleriyle öfkelerini kusuyorlar. Kral tüm bu olanları tebessümle izliyor odasında.
Derken bir yoksul köylü geçiyor oradan. Saraya süt getiriyor at arabasıyla. Taşın önüne gelince duruyor, arabasından inip taşa bakıyor dikkatlice. Etrafından dolanmanın yollarını arıyor, vaz geçiyor. Taşı oynatmaya çalışıyor yerinden, yapamıyor. Sonra, sağlam bir dal bularak taşın altına sokuyor. Diğer ucuna bastırarak, taşı kenara yuvarlamayı başarıyor. Nefes nefese yere çöküyor. Kan ter içinde kalmıştır. Tam o anda, taşın çıktığı yerde bir çukur görüyor. İçinde de bezler içinde sarılmış bir şey var.
Köylü, yavaşça onu alıyor, bezi açıyor. İçinden bir kase çıkıyor. Kasenin üstünde bir not var. ''Bu taşı her kim yerinden kaldırsa, kasenin içindekiler onundur.'' Köylü kağıdı kaldırınca, ağzına kadar dolu altınları görüyor. Çil çil, sarı sarı bir kase dolusu altın onun oluyor. Kral bu olayı camdan izledikten sonra memnuniyetle aşağıya inerek, köylüyü sarayın bahçesinde karşılıyor. Elini yoksul köylünün omzuna atarak, ona ve hepimize şu muhteşem dersi veriyor:
''Önümüze çıkan engeller bazen biçim için büyük fırsatlar saklıyor olabilir. Hemen pes etmemek, kızıp söylenmemek, ya da yokmuş gibi üstünden atlayıp geçmemek gerekir. Yolumuza çıkan her engelin bir nedeni vardır. Kimi gücümüzü anlamamızı sağlar, kimi sabrımızı... Kimi de, bize sunulan maddi olanaklara ulaşmamız için bir araçtır aslında. Yolumuzdaki taşları kaldırmamız gerekir. Altında neler gizli olduğunu, uğraşmadan bilemeyiz dostum!''
|