Einzelnen Beitrag anzeigen
  #2  
Alt 06.07.2014, 17:23
Caka_Bey
 
Beiträge: n/a
Standard

Neden Türkiye’de yeterince yenilikçi düşünce, girişimci fikir yok?

Özgüven eksikliği ve öğrenilmiş çaresizlik Türkiye’de yaratıcı fikirlerin gelişmesine en büyük engellerdir. Birey ilk çocukluk yıllarından itibaren hem ailede hem de okulda etkisiz/güçsüz olarak yetiştirilmektedir. Kuralları büyükler koyar, çocuklar ne yaparlarsa yapsınlar bu durumu değiştiremezler. Bu da onları sessiz ve derinden ilerleyen bir çaresizliğe itmektedir. Tabiî bu durum bireyin kendine olan güveninin de azalmasına da yol açar. Bir şeyler üretebileceğine, başarabileceğine inanmayan birey, herhangi bir fikir ortaya koyamamaktadır. Erken çocukluk döneminden itibaren böyle yetişen bireyler, büyüyüp bir şeyleri değiştirebilecekleri, etkilerini gösterebilecekleri yaşa geldiklerinde bunun asla gerçekleşmeyeceğine inanıp harekete geçmezler. Ne yaratıcı bir fikir üretme ne de girişimde bulunmak için cesaretleri ve inançları vardır.


Ailenin çocuk yetiştirme tutumu: Türkiye’de aileler genellikle otoriterdir. Uyulması gereken pek çok kural vardır. Mesela, yemek yemeği öğrenirken anneler çocuğun eline kaşığı veremez bir türlü. Aradan oldukça zaman geçtikten sonra çocuk kendi kaşığını tutabilir. Oysa bugün biliyoruz ki bebeklikten itibaren çocuk dış dünyayla ilişki içindedir, olayların farkında olur. Kendi kaşığını bile tutmasına izin verilmediğinin farkındadır. Çocuklar, yolda da serbestçe yürütülmez. Hep birinin elini tutmak, ona bağımlı olmak zorundadırlar. Çoğu zaman, gördükleri ilginç bir hayvanın/nesnenin peşinden koşamazlar. Çoğu aile çocuğunun anlattıklarını dinlemez, ya da dinler ama önemsemez. Hayal kurmak yaratıcılığa giden önemli bir yoldur, ancak çocukların bu ülkede ne kadar hayal kurabildiği ya da hangi hayalleri kurduğu çok şüpheli bir konudur. Ailede böyle yetiştirilen bir çocuk okula gittiğinde daha büyük bir hiyerarşiyle karşılaşır.


Okullar aslında bireylerin büyük sosyal topluluklarla ilk karşılaştığı, aile dışında yeni bir ortam görerek fikirlerinin farklılaştığı bir çevredir. Çocukların yaratıcılığına katkısı olduğu düşünülmektedir. Ne var ki, böylesine bir hiyerarşik düzende, öğretmenler ve okul yönetiminin büyük çoğunluğunun zaten bütün kuralları belirleyip çocuğa bir şeyler yaratmak için fırsat, zaman, yer bırakmadığı/bırakamadığı bir düzende, çocuklar yenilikçi fikirlerden giderek uzaklaşmaktadırlar. Yaratıcılığı en çok harekete geçirdiği bilinen iki ders fen bilimleri derslerindeki deneyler ve resim dersidir. Türkiye’de pek çok okulun fen laboratuvarı bulunmamaktadır, olsa da malzeme sıkıntısı yaşanmaktadır. Okullarda en çok vurgulanan temalardan biri geleceğin çocukların ve gençlerin elinde olduğudur, ancak pek çok kez olumsuz geribildirim alırlar, suçlanırlar, şiddete maruz kalırlar fikirleri. Yani, hayallerine söylenildiği kadar önem verilmemektedir. Son yılllarda, Türkiye’nin sorunlarına çocukların üreteceği çözümler sorulmaya, proje yarışmaları düzenlenmeye, ilköğretim okullarındaki ödevler bu konular göz önünde bulundurularak verilmeye başlanmıştır. Bu durum, yaratıcılığı cesaretlendirmek adına çok büyük bir adımdır.
Yaratıcı düşüncenin ortaya çıkışında etkili olan rekabet kavramına Türkiye’de çok sık rastlanmaktadır. Ancak buradaki rekabet yaratıcılığı artırmak yerine köreltmektedir. Lise ve üniversite giriş sınavları gençlerin önündeki en büyük rekabettir. Ancak bu rekabet adaletli bir şekilde gerçekleşmemektedir. Özel dersler, özel dershaneler, yaratıcılığı değil ezberi ölçen sınav sistemleri yaratıcı fikirler üretmeyi engellemektedir.


İnsanoğlunu başlangıcından beri sürükleyen o merak duygusu Türklerde de vardır. Ancak çoğu Türk insanı harekete geçmemektedir. Çünkü grupta zaten çalışan çabalayan, daha iyisini, daha basitini, daha çabuğunu bulan üreten grup üyeleri vardır. Yani, dünya insanları olarak büyük bir grupta yaşamaktayız. Japonlar, Amerikalılar, Afrikalılar.. herkes bu grubun üyesi, üyelerden bazıları çalışıp grubu yani dünyayı bir yerlere taşıyorsa bazı üyeler de “sosyal kaytarma” yoluna gidebilmektedirler. Pek çok ülkede yapılan pek çok araştırmada görülmüştür ki, gruba bir ödev verildiğinde çalışkan grup üyeleri grubun açığını kapatıyorlarsa, diğerleri üstlerine düşeni yapmamaktadır.

Eskilerin güzel bir sözü var : ‘Marifet iltifata tabidir’ derler. Türkiye’de marifet iltifat görmediği gibi bazen sert bir biçimde cezalandırılır da. Marifet sahipleri adam kayırmacılık yöntemleriyle bir yerlere gelmiş, yetersiz, torpilli kişilerin kıskançlığına maruz kalır. Yetenekli insanları eleyen, onları taltif etmeyen bir toplumsal ve siyasi düzenimiz var. Uzun zamandır bu topraklarda güç odaklarına yakın olmak yükselmek ve iltifat görmek için yeterli sebepleri teşkil ediyor. Marifetli insanları dünya görüşü ayırt etmeksizin yüceltecek bir sistemi oturtmadığımız müddetçe bu toplumsal kıyma makinesi insanları öğütmeye devam edecek. Türkiyede kıyıda köşede kalmış nice değerin yurt dışında imkan bulduklarında nasıl sivrildiğini görmek buna misal olarak yeter. Türkiyedeki çaresizlik duygusunun kaynaklarından birisi de iyilerin mükafatlandırılıp kötülerin cezalandırılmaması sonucunda ortaya çıkan yaygın sosyal depresyon.İyilik ve yeniliğin iltifat görmeyeceğine, ‘salla başını, al maaşını’ zihniyetinin hep saltanat süreceğine duyulan kuvvetli itikat, insanları tembelliğe sevk ediyor. Bir toplumda baş tacı edilmek için gayrı ahlaki düzene ve psikopatik davranış kalıpları yetebiliyorsa genç nesiller kendilerine sanatkârları, mucitleri, bilim adamlarını örnek almayacaklardır.Eğitim sistemi soru soran, aykırı düşünen gençleri cezalandırdığı müddetçe insanlar cesaret bulup kendilerini ifade edemeyeceklerdir. Zira yenilikçi düşünce sahibi sıklıkla insanlar kurulu düzene muhalif insanlardır, bir şeyleri yanlış görür, itiraz eder, değiştirmek isterler. Türkiye’de siyaset farklı olanın hainlikle kolaylıkla suçlanabildiği kaypak bir zeminde işlev görüyor. Kendisinden farklı olanı işitmemek üzerine kurulu bir düşünce hayatı var. Bütün bunlar yeni fikirlerin, yeni paradigmaların, yaratıcı ve sıçrama yaptırıcı ilhamların ortaya çıkmasını güçleştiriyor. Aile ortamında çocuğa kişiliğini geliştirmek için yeterince imkan ve özgürlük verilmemesi, çocukların bir türlü inisiyatif alacak ölçüde büyüyememeleri ve her daim çocuk kalmaları da yeni fikirlerin ortaya çıkmasında bir engel olarak görünüyor. Ayrıca daha önce söylediğim gibi yeni düşünceler ceza korkusuyla sindirilebiliyor. Cezadan daha fazla ödülün yürürlükte olduğu bir toplumsal yapı, bizi tarifsiz zenginlikte yeni fikirlerle buluşturabilecektir.

Kemalsayar.com