Einzelnen Beitrag anzeigen
  #4  
Alt 30.05.2014, 01:46
Benutzerbild von turkogluturkiye
turkogluturkiye turkogluturkiye ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 246
Standard

Müslüman ordu Mekke’ye hareket ederken, Allah’ın resulü, kadınlara, çocuklara, yaşlılara dokunulmayacak. Savaşmayanlara dokunulmayacak. Önceden biriken kinler, nefretler, intikamlar yok sayılacak diyordu. Birkaç ufak çatışmanın dışında Mekke sessiz sedasız teslim olmuştu. Aynı Nasr suresindeki ifadeler gerçekleşmişti. . “Allah’ın yardımı, fetih geldiğinde, insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde” Evet insanlar Allah’ın dinine bölük bölük girmişlerdi. Allah’ın yardımı gelmişti. Fetih gerçekleşmişti. Müslümanlar Arabistan’da kesin bir zafere ulaşmışlardı. Peki ayetlerin devamı ne diyor? Bütün bunlar gerçekleştiğinde “Rabbine hamd ederek tespihte bulun. Rabbinden bağışlanma dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir” Şimdi sormak lazım, ne yani, resul bölük bölük insanların geldiğini görmekle suç mu işlemişti? Mekke’yi fetih edip zafere ulaşarak suç mu işlemişti? Bunun için mi Rabbine ham edecek, Rabbine tövbe edecek, yani özür dileyecekti? Tefsir okumalarımda Allah ondan binlerce kere razı olsun değerli bir ilim adamımız, ayetlerdeki inceliğe dikkat çekiyordu. Allah resulüne hitap ederek bütün Müslümanlara işin özünü anlatıyordu. Allah’ın yardımına mazhar olduğunuzda, eğer aklınıza çalıştım, çabaladım onun için Allah bana yardım etti diye bir düşünce içinizden geçerse… Allah’ın zaferi, fethi geldiği zaman, biz yaptık, biz çabaladık onun için zaferi, fethi hak ettik gibi bir düşünce içinizden geçerse. İnsanların tebliğleriniz neticesinde kalabalıklar halinde İslam’a girerek hidayet ettikleriniz gördüğünüzde, bizim tebliğlerimiz sayesinde hidayet ettiler gibi bir düşünce içinizden geçerse… Dönün rabbinize, önce bütün bunları size bahşettiği için Rabbinize şükür edin. Sonra güzelce tövbe edin. Çünkü bunların hiç biri sizin eylemleriniz karşılığında değil, size Allah’ın nimeti olarak verilmiştir. Bakın resullerin hayatına, sizden daha güzel tebliğ eden, Allah yolunda mücadele edenler vardı. Allah onlara zaferini, fethini nasip etmedi. Onların tebliğinin karşılığında insanlar kalabalıklar halinde hidayet etmediler. Bunun nedenlerinin sizinle bir ilgisi yok. Bütün bunların nedeni Allah’ın bilgisi dâhilinde… Bütün bunlar Allah’ın elinde… İster verir, ister vermez. Allah dilerse sizi başarıya ulaştırarak imtihan eder. Dilerse sizi başarısız kılarak imtihan eder. Önemli olan sizin Allah’ın yolunda azimle, sabırla yürümenizdir. Yaşamınızı Allah’ın yoluna göre kurmanızdır. Ortalama altmış yetmiş yıllık ömürde, üzerinize düşen görevi yapmanızdır.

Bütün bu özler, insanı kendine döndürüyor. İslam olmayı, yani barışta, huzurda, esenlikte olmayı, insanın benliğinde gerçekleştiriyor. Ayetlerinin özünü kavrayan Müslüman, başarsa da başarmasa da, tebliğlerine cevap bulsa da, bulmasa da, görevini yapmanın bilgisi, bilinci, dinginliğiyle barışı, esenliği, huzuru yaşıyor. Aksi olsaydı, hidayet, zafer, yardım, fetih elinde olsaydı. O zaman başarısızlıklarının karşılığında üzülecek. İçyapısında kavga verecek. Ahlarını vahlarını yükseltecekti. Veya zafere, fethe ulaştığında, tebliğlerine cevaplar bulduğunda, övünecek, kibirlenecek yoldan çıkacaktı. Bize vasat insan, vasat ümmet olmayı öğreten Allah, bizi verdiği görevlerle sınırlandırdı. Biz görevlerimizi gücümüzün yettiğince yapmakla mükellefiz. Gücümüzü aşan hiçbir şeyden sorumlu değiliz. Nitekim Allah Bakara suresinin 233. Ayetinde “Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez” diyerek bize, gücümüz üzerinde görevler vererek, hiçbir şekilde bizi zorlamayacağını ifade etmektedir.

İnsanın kendisini zorlaması, zorlayarak sıkıntıya düşmesi böylece, aklıyla, beyniyle, kalbiyle, benliğiyle savaşa girmesi, genelde gücünün üstünde sorumluluklar yüklendiği içindir. Allah barışa, huzura, esenliğe götürmek istediği insana, kendini çok zorlama diyor. Aklını, duygularını, benliğini ayetlerin özüne göre hareket ettir. O zaman sorumluluklarını anlayacaksın. Değilse, bilgisiz, bilinçsiz sorumluluklar üstleneceksin. Kendini zorlayacaksın. Kendini başarıya odaklayacaksın. Başaramadıkça kişiliğinde savaş vereceksin. Savaşı dindir. Rabbine uy diyor.

Günümüzde Müslümanların en büyük handikaplarından birisi budur. İşte içinde bulunduğumuz hal. Müslümanlar kendilerine afakî hedefler koyuyorlar. Kendilerini gerekmeyen sorumlulukların içine sokuyorlar.

Kimi; henüz Müslüman kimliğini tamamlamadan İslam’ın bütün yükünü sırtlanmayı hedefliyor.

Kimi; tek kişi veya üç beş kişiyle, içinde yaşadıkları düzenle savaş planları yapıyor.

Kimi; İslam dinine ait çalışmalar altında bir sürü organizasyonlarla uğraşıyor.

Kimi; tebliğlerinin arkasından hemen insanların cevap vermesini bekliyor.

Kimi; Allah yasakladığı halde, gaybın anahtarlarıyla uğraşıyor. Bilgisi Allah’ın elinde olan konularda, aklını, fikrini yoruyor. Zamanını öldürüyor. Müslüman kardeşleriyle söz düellosuna giriyor.