Zitat:
Zitat von Herrlichkeit
okumadigini okudum diyor.
risale i nur kuran tefsiridir onu bile bilmiyor.
cahile laf anlatmak zor, ama birsey ögretmek imkansiz gibi.
bak lastosch burada birileri alevilik hakkinda ileri geri konussa ben müsade etmem ve etmiyorum.
aynen cemaat hakkinda ileri geri konusanlarada müsade etmem.
nasil bir sunni gelip alevilere iftira atsa ona serefsiz dersem.
bir alevinin sunniler hakkinda iftira atmasina serefsizlik derim.
alevi lastoschum senin yaptigin resmen serefsizlik.
akilli ol ve birak bu oyunlari.
|
Öyle iddia ediliyor ama öyle degil iste. Insanlari islam'dan cikariyor. Seytan ayrintilarda gizlidir unutma...
Gel sunu oku o zaman...
Risale-i Nur Kur'an Tefsiri Değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Risale-i Nur Değerlendirmesi
(S.5)
Mübarek dinimizin nurlu yolu, insanları gerçek îmana, tevhide götüren îslâm hidayeti Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimiz'in hadîs-i şerifleriyle tesbit ve tâyin edilmiştir. Buna rağmen bu aziz dinin, her asırda bazı aşırı cereyanlar ve Bâtınî hareketlerin tesiri altında gerçek îmana ve esaslarına uymayan alana itildiği de müşahade edilmiştir. İslâm tarihi Haricîlerin, Müşebbihenin, Batınîlerin, Hurufîlerin, imamet fikri ile ortaya çıkanların ve benzerlerinin din adına îslâma yaptıkları zararlar ile doludur.
Bu aşırı ve yıkıcı ceryanların bir kısmı hakikatte siyasî guruplaşma hareketlerini daha tesirli kılabilmek için dinî bir görünüşle ortaya çıkmış, bir kısmı da Kitab'ın ve Sünnet'in savunucuları olarak görünmüşler, fakat îslâmın tevhid akidesini başka yönlere tevcihe çalışmışlardır. Bütün bu cereyanlar arasında Ehl-i Sünnet âlimleri İslâm'ın doğru yolunu müdafaa babında çalışmışlar, sayılamayacak kadar çok eserler bırakmışlardır.
(S.6)
Bu durumda, selef âlimlerinin yaptığı tevcih hareketine uyarak manevi durumumuzun huzura kavuşmasında, İslâm'ın gerçek hüviyetinin gösterilmesini Diyanet İşleri Başkanlığı ön görmüştür. Bu yönden, İslâm'a ve onun tevhit görüşüne zarar veren, itidalini kaybetmiş cereyanların ve maddeci akımların, dinî esaslara uymayan durumlariyle dine karşı olan görüşlerinin efkârı umumiyeye arzını ve bu meselelerde Müslümanları uyarmayı vazife bilmiştir. Bu hususda Misyonerlik, Komünizm, Batınîlik, Biberîlik ele alınacak, esas hüviyetleriyle ortaya konacaktır.
(S.6-7)
Bu risalemizde ise bu günlerde Müslümanların zihinlerini fazlasiyle işgal eden Nurculuk adı altındaki cereyan dinî bakımdan incelenerek mü'minlerin bu bapta tenvirine çalışılacaktır.
Said Nursî tarafından yazılan risaleleri ve hususiyle, talebelerinin kattıkları ifadeler, keramet, velayet ve Mehdî gibi îslâm âleminin mübarek kelimelerinin Said Nursî'ye isnadı, âyet-i kerimelerin tefsirinde mananın tahammül edemiyeceği tarzda batını ve indi manalar verilmeye çalışılması bunların dinî yönden tekrar ele alınmasını ve Nurculuğu gerçek Müslümanlık zannedenleri uyarmayı zaruri kılmıştır.
NUR RİSALELERİ HAKKINDA MÜŞAVERE KURULU KARARLARINDA BİLDİRİLENLER(S.7-9)
Nur Risaleleri, Said Nursî talebelerinin ilâveleri ve tekrarları ile meydana getirilmiş takriben 130 küsur eserden ibarettir. Bu risaleler hakkında daha önce Başkanlığımız Müşavere Kurulu üyeleri tarafından bilir kişi sıfatiyle ve yahut Kurulun mütalaası olarak bazı görüşler açıklanmıştır. Bu raporların hususiyle dinî yönden üzerinde durdukları meseleler şöyle hülâsa edilebilir:
1 — Ebcet hesabiyle ve tevafuklarla manalar verildiği, bunların Müslümanlık esaslarına göre dinî ve ilmî kıymeti olmadığı... (1948/323)
2 — Risâle-i Nûr'un ve müellifinin manevî işaretle müjdelendiği ve buna binaen vazife sahasında bulunduğu, muhalefetin doğru olmadığı muhabbetin ise Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazandıracak bir yol olduğu iddiası (1960/156)
3 — Nur Risalelerini toplu olarak okumak bir nevi hizipçilik olduğu (1960/203 no: )
4 — Risâle-i Nur'un dini mukaddesat okumak bir nevi mukaddesat arasına katılmak istendiği; yalnız Nurcular için dua yapılarak, Müslümanlar arasında bir zümre meydana getirildiği ve tefrikaya yol açıldığı (1962/5)
5 -Nurculuk propagandası yaptığı (1962/28)
6 — Said Nursî ve eserlerinin harikuladeliğinden ve kerametlerinden bahsolunduğu. indî teviller ve mübâlâğalı ifadeler kullanıldığı (1962/526)
7 — Said Nursî'nin ve eserlerinin harikuladeliği ve kerametleri hakkında indî teviller ve mübalâğalı ifadeler kullanıldığı (1962/538)
8 — Mübalâğalar, indî tevil ve mütalâalar (1962/547)
9 -- Mübalâğalı indî tevil ve mütalâalar (1962/548)
10-- Birtakım indî tevillerle hizipçiliğe müeddî oluşu (1963/506)
11 — Kur'ân-ı Kerîm'in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkışmak gibi ulemanın ekserisince benimsenmiyen bir yol tutulduğu, Asa-yi Musa adlı eserinde bazı âyet ve kelâm-ı kibarı indî olarak tevil ederek bunların Risale-i Nûr'u tebşir ve teyid ettiği iddiası (1963/520)
12 — Nur Risalelerini Kur'ân-ı Kerîm'in manevî mucizesi olarak göstermesi iddiası (1963/572)
13 — Nur Risalelerinde Said Nursî'nin tasavvufla karışık şahsî görüşleri, mübalâğalı fikirler, indî teviller ve hurufilik (1963/669)
Hülâsa, Müşavere Kurulu'nün bazı kararlarında ana hararını verdiğimiz mes'elelerde mübalâğalı fikirler, indî teviller, hurûfîlik, nur risalelerini manevî mucize olarak gösterme, hizipçilik. Millet arasında tefrikaya sebep olma kerametler, selef ulemasının benimsemediği harflerden manalar çıkarma, Said Nursî'nin manevî işaretle müjdelendiği ve benzeri aşırı, sınırsız iddialar gerçektekten üzerinde durulması gerekli bir meseledir. Kararların müttefikan üzerinde durdukları noktalar ve Nur Risalelerindeki bu tutumun mahzurları Müslümanı tehlikeli sonuçlara götürür. Selefin itikât ve ilim görüşüne muhalif olan, yukarıda işaret edilen aşırı beyanlar Nur Risalelerinde sayısızdır. Şimdi bu hususta, tesbit ettiğimiz örnekler üzerinde duracağız.
NUR RİSALELERİNİN İLÂHÎ BİR İLHAMA DAYANDIĞI İDDİASI (S.11-12)
Nur risalelerinin baştanbaşa ilâhî bir ilhama dayandığı intibaı kısmen Said Nursî, bilhassa naşiri olan talebelerince halka telkin edilmek istenmiştir. Meselâ (îşaratu'1-icaz) kitabında (Arap harfleriyle teksir s. 281) nur talebelerinden Mehmed Kayalar :
«Risale-i Nur, Kuran'ın bu asırda en yüksek ve en kudsî bir tefsiridir. Hakikatleri semavîdir, Kur'ânîdir. O halde Kur'an okundukça o da okunacaktır.» der. Halbuki İşaratu'1-icaz kitabı Kur'ân-ı Kerîm'in tamamına şamil bir tefsir olmadığı gibi bu kitabın içindekilere Kur'ân-ı Kerîm derecesinde bir kudsiyet izafe olunması doğru değildir. Bu asırda en yüksek tefsir, denen bu kitap, Bakara sûresinin 31 âyetinin, tefsir ilmi usulüne uymayan indî bir görüşle yapılan bir açıklamasıdır. Diğer risalelerde de âyet-i kerîmelerden rastgele bazıları her hangi bir va'z risalesi halinde ele alınmıştır. Bu durumda nur risaleleri iddia edildiği gibi Kur'ân-ı Kerimin tefsiri değildir.
Meyve Risalesindeki Felâk sûresinin tefsiri, hurûfîlik usuliyle bir tevilden ibarettir. Bu da ötedenberi bilindiği gibi Fıkıh usulündeki tefsir kaide ve şartlarına ve bunca müfessirin (icma) mahiyetindeki görüş ve izahlarina uymaz. Meselâ, bu risalede (Felâk) sûresinin büyücülüğe temas eden 5 inci âyetinde: «Bu ayetin 1328 senesine tevafuk ettiği..» denilerek radyo ile yapılan siyasî telkine hamledilmesi aynı uygunsuz tevillerin bir örneğidir.
Zülfikar risalesinin hatimesinde, (Arap harfleriyle teksir, S. 4) «Risale-i Nur'un mescid ve mabedlerde, minber ve kürsilerde okunacağı» yazılmak suretiyle hiç bir dinî esere 14 asırdır verilmemiş olan imtiyaz bu esere kazandırılmak istenir. Bu şekilde hareket yani nur risalelerinin mescid ve mabedlerde cemaata okunmasının gerekliliği hakkındaki tavsiyeler, islâm dininin ibadet uygulamalarına ve formüllerine uymaz. Çünkü bu gibi yerlerde, okunacak ve manası anlatılacak kitap yalnız Kur'ân-ı Kerîm ve Hadîs-i şerifler olup, bunların nasıl okunacağı ve manasının açıklanacağı da sarih usûllere bağlanmış bulunmaktadır. Cenâb-ı Hakk'ın emrinde Hz. Peygamber'in fiilinde olmayan bir işi ibâdet haline getirmek din yolunda gitmek isteyene yakışır mı?
NUR RİSALELERİNİN İSİMLERİNİ KOYMADA GARİP İDDİALAR : (S.12 -13)
Nur risalelerine Hz. Ali'nin, İmam Rabbanî'nin, Abdülkadir Geylânî'nin ad verdikleri iddiası ileri sürülmektedir. Meselâ: Hz. Ali'ye Nisbet edilen Celcelutiye risalesinde (Asayı Musa) tabiri kullanılmış olmasından dolayı, bunu okuyan Said Nursî, bu tabiri bir kitabına ad vermiş ve onun mukaddimesinde Hz. Ali'nin bu kitabı o sözle haber vermiş olduğunu yazmıştır ki, bu, ciddiyetle ve ilimle telif edilemez. Bu telâkkiler tasavvufi - batıni bir görüş tarzıdır, îlim erbabınca doğru görülemez. Çünkü, gaybı, Allah'tan başka kimse bilemez. Her mü'mine ilham vaki olması mümkündür. Yalnız ilhama mazhar olan kimsenin bunun kendisine mahsus kalması ve başkaları için hiç bir surette itikada ve ibadete delil olmaması üzerine ötedenberi ulemanın ittifakı bulunmaktadır. İlham ve kanaatler şahsîdir.
(Sikkeyi tasdik-i gaybî) adlı kitabında (Arap harfleriyle teksir S. 91-92) de nur talebelerinden Ahmed Nazif, Hz. Ali'nin (Keramet-i gaybiye) sinde Risale-i Nur'a (Sıracü-n-nur) adının verildiğini iddia eder ki, aynı garabettedir. Kur'ân-ı Kerîm'de (Sırâcen münîrâ) yâni: «Aydınlatıcı çerağ» deyimi, Peygamberimiz (S.A.S.) hakkında varid olmuş bir vasıftır. Bunun risale-i nura atfedilmesi yersiz ve indî bir tevcih olur. Bu eserde umumiyetle ifade edilen görüşler bâzı tasavvufî-batınî te'villere dayanmaktadır. Bu gibi teviller, âlimlerince hoş karşılanmamış ve âyetlerin böyle usûl dışında tevillere uğratılması da hiç bir zaman doğru görülmemiştir.