Einzelnen Beitrag anzeigen
  #7  
Alt 10.02.2009, 12:19
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard Yokiletişimli bir ayrılık

- Ama neden? Sadece nedenini bilmek istiyorum ve bu da benim hakkım.


Cümlesinin öznesini, güftesini ve kümlecini bulurum bulmasına da, cevabını
vermesem olmaz mı? Üstelik hayat her zaman bu kadar determinist yaşanmıyor
ki! Aynı koşullarda yaşanan herşey- ki hiç kimse aynı şeyi, aynı koşullarda
yaşayamaz - aynı sonuçları doğurmak zorunda mı? Noktasız cümleleri de
olabilmeli insanın. Üstelik bir aşk ne kadar somutlanabilir ki, sonucu
tanımlanabilir bir son olabilsin…diye sürüp giden monoloğumun onda yarattığı
kızgınlıktan ürktüm bir an:

- Kes şunu! Hep bunu yapıyorsun ve bu saçmasapan, bitip tükenmek
bilmeyen kaçışların beni delirtiyor. Bir kerecik de olsa, gerçek düşünceni
en basit şekliyle söyle.

Öfff yaaaaa! Yeni bir aşka başlarken " aşık oldum " demek
herşeye yeterken, " bitti ! " demek neden yeterli bir son olmuyor?
Karşı taraf derhal araştırmacı-gazeteci kesilip, herşeyi ortaya çıkarma
hevesine düşüyor. Ayrılıklara " hastalık " mış muamelesi uygun
görülüyor; teşhis koyup, tedavisini yapacak sanki. Ya da kendinin umutsuz
bir vaka olduğuna karşı tarafı ikna etmek zorundasın. Ötenazi hakkını
kullanmana izin yok. İntihar; hiç mümkünsüz.

- Bir sürü şey, anlatılması sandığın kadar kolay değil.

…diyor, halt ediyorum. Bir ayrılık tiradında olabilecek en salakça bölüm
" Bir sürü şey " bölümüdür. Karşındaki "agresif Uğur Dündar"
ın eline verilecek en gerzekçe koz! Araştırıp ortaya saçılacak bir sürü
şey sahibi artık.

- Bana hepsini anlatmak zorundasın.

…la başlıyoruz, sıfırdan. Allah beni davul etsin, keşke vazgeçebilsem
ayrılmaktan. Anlatmaktan daha kolaydır; kıçına kuyruk takılmış bir solgun
aşkı sürdürmek.

- Tutku öldü.

…diyebiliyorum. Haydaaaaaaaa. Daha cümlemi tamamlar tamamlamaz yağmur
boşanıyor. Kadınların ağlamasından nefret ediyorum! Yeterince akıllı biri
olmadığımı yüzüme vuruyor bu. Bir türlü ayırdına varamadığım bir durum;
ağlayan bir kadın, duygularını gözlerinden açığa mı çıkarıyor yoksa sinsi
bir silahı mı bana doğrultuyor? Bir tür paranoya belki de.

- Demek sevişirken hep numara yapıyordun.

Çtonkkkk! Teşhis anında konuldu bile; üçkağıtçı ruh sapkınlığı. "
Bu doğru değil " demek şu andan sonra anlamını yitirmiş durumda.

- Yazık ki böyle.

…diyiveriyorum, asılacaksam hemen olsun psikolojisiyle. Oysa gerçekte
doğru değil, hiçbir sevişmemizde numara yapmadım. Sonunda tedaviye cevap
veremeyecek bir hasta olduğum kanısına varmış olmalı ki;

- Herşeyi affedebilirdim ama bunu asla!

…diyerek sırtını dönüp gidiyor. Gitsin! Hıçkıra hıçkıra ağlayarak giden
sırta, sırtımı dönüp ben de ters yöne yürüyorum.

1,5 yıldır yaşananlar film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Bir başka
ölüm şekli olmalı bu. Ölümler karşısında yaşadığım o lanet ruh hali yine
üstümde: hiçbir şey hissetmiyorum. Ölüme karşı böylesine duyarsız kalabildiğim
için kendimden nefret etmişimdir hep. Öyle çok ölüm gördüm ki, öyle çok
kendimden nefret etmeme neden oldular.

Evde kendime bol tonikli bir martini hazırlıyorum, özenle. Tv karşısına
kurulup iddiasız bi filmin içinde yitmeyi deniyorum. İçim, ses versem
yankı yapacak halde ve kaygısını güdecek de hiçbirşeyim yok. Münir Özkul,
kendisinden aile sırlarını saklayan Adile Naşit'e zehir zemberek sözler
söylemekte. Karşılıklı ağlaşıyoruz Adile Teyze'yle. Bağıra bağıra ağlıyorum,
yaralı bir köpek gibi. Münir Amca'ya bunu yapmamalıydın be Adile Teyze.