Bir gezetenin köşe yazarından.
Dinsiz toplum olur mu?
Türker Alkan
20/12/2006
Din konusu tartışılırken sık sık ileri sürülen bir görüş vardır. Dinin önemli olduğunu ileri sürenler "Dinsiz toplum olmaz" derler. Gerçekten öyle midir?
Sık sık yapılan araştırmalardan birisi yayımlandı geçen gün. AB Komisyonu"nun kamuoyu yoklama organı olan Eurobarometre"nin son kamuoyu yoklamasında "Din toplumda önemli yer tutar" diyenlerin oranı AB genelinde yarıdan az, yüzde 46 olmuş. Avrupalıların yarıdan fazlası dinin pek de önemli olmadığını düşünüyor belli ki.
Dinin önemli olmadığını düşünenlerin oranı kuzey ülkelerine gittikçe artıyor. "Din önemlidir" diyenler Estonya"da yüzde 20, Finlandiya"da 23, Letonya ve Çek Cumhuriyeti"nde 27, Hollanda ve Danimarka"da 31... Dinin önemli olduğunu düşünenlerin güneye indikçe artığını görüyoruz: Kıbrıslı Rumlar yüzde 81, Maltalılar 70, İtalyanlar 63...
"Dinin önemi" konusunda kuzey ve güney arasında neden bu kadar büyük bir fark var, bilmiyorum. İklim mi etki ediyor, Protestanlık-Katoliklik-Ortodoksluk inançlarındaki farklar mı, tarihsel farklar mı, Akdeniz kültürüyle Baltık kültürü arasındai farklar mı, ekonomik gelişmişlik düzeyleri arasındaki fark mı, bilmek zor.
Fakat hangi açıklama geçerli sayılırsa sayılsın, "dinsiz toplum olmaz" savını savunmak gittikçe zorlaşıyor sanırım. Dini önemli saymayan insanların yüzde 80"i bulduğu Kuzey Avrupa ülkelerindeki toplumların dindar olduğunu söylemek pek mümkün gözükmüyor.
Buna benzer kamuoyu yoklamalarını karşılaştırarak toplumların pek çoğunda dini inançların zayıfladığını söylemek mümkündür sanırım. Ama "gelişme ile din arasında ters bir ilişki öngören" böyle bir genellemeyi bütün toplumlar için her zaman yapamayız. Amerika"nın ulaştığı gelişmişik düzeyine karşın kurumsallaşmış din gücünü büyük ölçüde muhafaza etmektedir.
Böyle bir tartışmada salt istatistiklere bakarak bir sonuca varmanın bazı güçlükleri olabilir. Özellikle "din" ile neyi kastettiğimiz önemli. İnsanlar, kuzey ülkelerinde örgütlü, geleneksel, kurumsallaşmış dinlere inanmayı bırakmış olabilirler. Ama bu bırakış, bu insanların hiçbir doğaüstü güce inanmadıkları, Tanrı"ya, ölümden sonra yaşama, ilahi adalete inanmadıkları anlamına gelmeyebilir. İnsanların bir kısmı kurumsallaşmış dinleri bırakıp "bireysel" dinlere inanmaya başlamış olabilirler.
"Postmodern" diyebileceğimiz "bireysel inanç" anlayışı yaygınlaşmaya devam eder mi, kurumsallaşmış dinler eski gücünü tekrar elde edebilir mi, bunları şimdiden kestirmek zor. Fakat, ister bireysel olsun, isterse de toplumsal ve kurumsal, dini inancın karşıladığı bir beşeri gereksinme olduğunu düşünüyorum: Hayatın anlamı nedir, nereden geldik, nereye gidiyoruz, Tanrı var mı, varsa nasıl bir şey, amacı nedir, neden bizi ve bu evreni yarattı (bu arada Tanrı"nın varlığını kabul etmeyen dinlerin bulunduğunu da unutmayalım, Tanrı veya tanrılara inanç hiç de evrensel ve zorunlu değil), ölümden sonra yaşam, reenkarnasyon, suç ve ceza...
Dinler, bu temel sorulara genel kabul görmüş hazır yanıtlar verdikleri için toplumlarda güçlü bir işlev edinebilmişlerdir. Ama dinlerin zayıflaması bu soruları önemsiz kılmıyor. Bu sorulara yanıt arayan insan aklı (ve ruhu mu?) çalışmaya devam edecektir. Evrensel, kalıcı ve zorunlu olan şey bu sorulardır. Cevaplarının yüzde 100 doğru olup olmadığını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz sorular.
|