Einzelnen Beitrag anzeigen
  #29247  
Alt 29.08.2006, 00:05
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Sen on yıl önce okumuşsun, okumak

her zaman iyidir.

Aşağıda da küfürbaz bir şahıs medine vesikasının on yıl önce tamamlanıp bitiridiğini belirtmekte. aferim ona ve sivri zekasına, bundan üç hafta kadar önce bu konuda bilgi sahibi olanlar varsa bir şeyler yazsınlar dediğim zaman kimsenin çıtı çıkmamıştı, ben bu yazıyı buraya asasıya kadar, bu konu üzerine çok daha değişik tartışma yazılarıda bulunmakta, lakin bu yukarıdaki yazıyı kavramak, inceleyebilmek başlı başına büyük bir bilgi birikimi içerir.

Bakın aşağıya küçük bir araştırma yazısı daha bırakıyorum. Ocak 2006 tarihli o insanların kafasında bu konu bitmediği gibi daha belkide yeni açılmakta, bu sayfalarda bulunan pek çok kişi gibi.

Yaşamım boyunca tüm yalancılardan hem iğrenmiş hem tiksinmişimdir. Aşağıdaki pis yalancıya ve küfürbaza hediyedir bu yazı... Benden her zaman mesafeli durmasında yararı vardır kendisinin.



"MEDİNE VESİKASI" - 1

Bir Alevilik Belgesi

İsmail Onarlı

Alevilik; Kur’an-ı Kerim’in yorumlanması ve yaşama geçirilmesi açısından, diğer İslami görüş ve uygulamalar olan; Sünni ve Şii anlayışlarla temelde karşıttır. Alevi öğretisi Kur’an’ı baz alarak inancının ve hayat tarzının odağına insanı yerleştirir.Bütün insanlar diline,ırkına,rengine ,cinsine bakılmaksızın eşit ve kardeştir. Alevilik’de sevgi, paylaşım,mutluluk,özgürlük,adalet herkesin doğal bir hakkıdır. Alevilik’de insanın insanı sömürmesi yoktur. İnsanların doğuştan sahip oldukları hakları ve özgürllükleri vardır ki; bu husus Kur’an’da emredildiği için Alevilik’de uygulanmaktadır. Kadın ve erkek için eşit olarak emredilen “Allah’ın Buyruğu” evrensel hukuk normlarınıda oluşturur ki, tüm bu olgular Alevilerin toplumsal ilişkilerinde hayatiyet kazanmıştır.
Hz.Muhammed; sınıf,dil,din,ırk,cinsiyet,kültür, gelenek-görenek, sosyo-ekonomik durum, düşünsel ve felsefi inanç da ayırım gözetmeksizin, tam bir eşitlik içerisinde ve gönüllük temelinde, Medine’de toplum mühendisliği tasarımı ve mutabakatı olan bir “Toplum Sözleşmesi” bağıtlar. Bu sözleşmeyle getirilen bugünkü Alevilik Kurumlarına Kur’an bağlamında kısaca değinerek ilişkilendireceğiz ve tanımlayacağız.
1. MEDİNE VESİKASI
Mekke’li Müslümanlar Nisan ayından itibaren l6 Temmuz 622 gününe dek Medine’ye Hicret ederler. Hz.Muhammed; hicretin daha ilk aylarında, Enes İbn-i alik’in evinde Mekkeli Muhacir ile Medineli Ensar’ın aile reislerini ya da vekillerini toplayarak bir “şura” oluşturur. Bu şura 23 maddelik ortak hareket etme ve Müslümanları nasıl yöneteceklerine ilişkin bir sözleşme hazırlarlar.
Daha sonra bu sözleşme; Medineli Yahudileri,Hırıstıyanları, Müşrik Arapları,çeşitli
Kabilleri ve tüccarlar kapsayacak şekilde ve gönüllü olarak iştiraklarıyla genişletilerek
Mutabakat sağlanır ve 52 maddeye çıkarıkarak “sosyal bloklar” arasında akdedilir.
“Medine Vesikası” denilen bu toplum sözleşmesi; “Medine Site Devleti”nin yapısal
erkinin yazılı belgesini gösterdiği kadar, “ilk İslam Anayasası” olmasından dolayı da
önem arz etmektedir.
Medine Vesikası’nı İslam alemine Prof.Dr.Muhammed Hamidullah tanıtırken, (1)
Tükiye gündemine Ali Bulaç getirerek tartışılmasını sağlamıştır.(2)
Dünyada ve Türkiye’de Sol ve İslami çevrelerce bu belge “toplum tasarımı” açı-sından çok tartışılmasına rağmen; benim dışımda Alevi yazarlarınca gündeme getirilip
tartışılmamıştır.(3) Halbuki, Medine Vesikası “İslami Nizam” içinde Aleviliğin temel
belgesini ve bakış perspektifini oluşturmaktadır. Ne hikmetse çok sayıda kitap yayın-layan ve medyatik Alevi yazarlar; Ali Bulaç’ın aktülel gündemleştirdiği bu tarihsel bel-
geyi görmemezlikten geldiler. Çünkü bu tip yazarlar “sistemin” öngördüğü ve proğ-ramladığı gündemin dışına çıkmaya cesaret edememektedirler. Ya da ideolojik neden-lerle kaygı duyduklarından bu konuya girmememeyi tercih etmişlerdir.
Medine Vesikası’yla çok kültürlü,çok kimlikli,çok inançlı bir toplum öngörülmekle
birlikte, aynı zamanda sekuler, özgürlükçü, eşitlikçi ve paylaşımcı bir toplumsal yapının
da temelleri atılmıştır.
Medine Vesikası’nın 2.maddesi gereği olarak “İslami toplum” için “ahdi kardeşlik,,
organizasyonu şart koşulmuştur. Bu ilke ve Medine Site Devleti sosyal yapısı daha son-
ra İmam Cafer-i Sadık tarafından “Buyruk”da “Rıza Kenti” şeklinde tasarı haline
dönüştürülmüştür.(4)
Hz.Muhammed tarafından uygulanan “Kamil Toplum” projesi ve “kentsel yaşama biçimi” ile bu tasarımın temel taşı “musahiblik kurumu”; üç halifeler (Bekir-Ömer-
Osman) ve Emeviler döneminde kaldırılmıştır. Halbuki bu uygulamalar Kur’an’i bir
emir olup, Hz.Muhammed’de gerçekleştirmiştir. Hz.Ali yanlılar bu projeyi sonuna dek
savunarak bugüne dek “ütopya” olarak gerirmişlerdir. Aleviler tarihsel süreç içinde bu
projeyi zaman zaman hayata geçirmişlerdir.
Hz.Muhammed’in hicretine izafeten adını “Dâr-ul Hicra” koyan Karmatiler ve Nizari İsmailileri; 9 ve 13.yüzyılda bugünkü Suriye,İrak,Azerbaycan,İran ve Orta-Asya (Hor-
asan) bölgesinde ki yerleşim yerleri ve kalelerinde “Rıza Şehri” toplum modelini uygu-
lamışlardır.Bunun en somut örneği “Alamut Kalesi”dir.(5)

2. MUSAHİBLİK KURUMU
Hz.Muhammed’in ihdas ettiği Musahiblik Kurumu, Allah tarafından emre-dilmiştir. Hicretin ilk aylarında kardeşlik akdi ve ikrârı; 45’i Muhacir ve 45’i de
Ensar’an olmak üzere 90 aile arasında topluca törenle yapılmıştır.Bu tören esna-
sında Hz.Muhammed’de Hz.Ali ile musahib olmuşlardır.Aynı zamanda Hz.Ali’yi
Peyganber kendisinin vekili olduğunu ilân etmiştir.
Daha sonra Hz.Muhammed; sahâbilerine ikişerli aileler halinde kardeşlik ikârı verdirerek, “musahib kavline” almiş ve biat ettirerek akidleştirmiştir. Bu konuda,
“Sahih-ı Buhari”de; ‘Muâhât:Kardeşleşme Akdi’ne dair bilgiler yer almaktadır.(6)
Musahiblik: Kur’an-ı Kerim’in Enfal Suresi 72,73; Tevbe Süresi 100,117; Haşr
Suresi 9.nuncu Ayetlerine dayanmaktadır. Emevi İslam’ın reddettiği bu ayetler, Aleviler
Allah’ın buyruğu olarak buğüne dek uygulayarak, “olmazsa olmaz” kuralı haline geti-
rerek içselleştirmişlerdir.
Musahiblik: “Hakk-Muhammed-Ali Yolu”na giren iki bireyin/iki ailenin bir bü-
tünlük sağlayarak; “canı cana,malı mala katıp”, eşitlikçi-ortakcı-paylaşımcı bir toplum
yaratmanın ilk adımıdır.
Alevilik’de musahiblik ikrârı; Sebe Suresi 45. ve 46. Ayetleri göre “Mürşid-Pir-Rehber” nezaretinde “ikrâr vermek” suretiyle; Fetih Suresi 10. ve 18. Ayetler gere-ğince, “cemaat”ten “rızalık” almak şartıyla, “görülüp-sorularak”, Ayn-i Cem ile edâ
ve icra edilir.(7)
Musahib kardeşler arasında “yârin yanağı hariç” her şey ortaktır. Nisa Suresi
33. Ayet’de “...Yeminlerinizin “akid ile) bağladığı kimselere de kendi paylarını verin...”
buyurmaktadır ki; musahib kardeşlerin biri diğerinin mirascısı ve hak sahibi olduğunu
belirtmektedir. Ayrıca, Enfal Suresi 75. Ayeti de bu konuda kesin emir vardır.(8)

3. DÂR KURUMU
Aleviler hukuk kurallarını; Kur’an ve On İki İmam Öğretisi ile Türk tüzesi-
örfü-töresini baz alarak Dâr kurumsallığı çerçevesinde ve tapınma ritüelliği içerisinde
çözümlenmiştir. Alevi Fıkıhı (huhuku); İbadetler,Dünyevi konular ile Berzah ve Ahiret
alemiyle ilişkin olmak üzere üç bölümde toplanmıştır.
Dâr Kurumu’nun temel dayanak noktası, Medine Vesikası’dır. Hz.Muhammed’in
Medine’de uyguladığı “hukuk ve adalet sistemi”ne göre, kendisi İslam toplumunun yargılama mercinin “hakimi” konumundadır. Diğer sosyal blokların ise, “hakemi” durumundadır.Çünkü çok hukuklu bir sistemle idare edilen Medine’de, mahkemeler
Farklı inançtaki cemaatleri onların hukuku normlarına göre yargılamaktaydılar. Devlet
Başkanı da olan Hz.Muhammed bütün toplum katmanlarına karşı eşit mesafedeydi.
Uygulama açısından Alevilik’teki Dâr’da da aynı sistem geçerli olup, bir nevi toplumsallaşmış halk mahkemesi niteliğindedir. “Ahmed-i Muhtar Makamı ya da
Tah-ı Muhammediyye”de post’da oturan bir Alevi Mürşid Dedesi kendi talipleine
karşı hakim (Yargıc) konumunda, diğer Müslüman veya gayr-i müslim topluluk,birey
ve cemaatlere karşı “adil tarafsız hakem” konumuda olup, canların (bacılar ve sofular)
jüriliğinde hukuksal görevlerini yapar.
Alevi toplumunun hukuksal sorunları; şikayet, sorgulama, yargılama,aklama veya
cezalandırma 8 tipte icra edilen Dâr kurumu içerisinde çözümlemmiştir. Buyruk’taki
ilkeler çerçevesinde ve 12 Burç Ceza cetveline göre infaz işlemi yapılır. Alevilik’de ölüm
cezası yoktur. Ölüm cezası yerine, bu fiili işleyenin malları ve mülkleri elinden alınarak
mağdura verilir, yapanda ömür boyu sürgüne gönderilir.


kul himmet
Kullanıcının Profilini Göster
kul himmet kullanıcısına özel mesaj gönder
kul himmet tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul

06-23-2006, 17:16 #2
Profil
kul himmet
Bir Dost


Bilgiler


Üyelik Tarihi: Jun 2006
Yaş: 45
Mesaj: 21

İtibar


İtibar Gücü: 0
İtibar Puanı: 10


--------------------------------------------------------------------------------



4.CEMEVİ VE AYN-İ CEMLER
Hz.Muhammed; Mekke’de “Vahy”leri tebliğe başladıktan birkaç yıl sonra gizli
bir örgütsel yapı oluşturur. İslâmi cemaati yönetmek ve ibadetleri eda etmek için bir
evi karargah olarak kullanırlar.
“Dâr-ün Nedve” denen bu “cemaatevi” gizli bir cemevi’dir. Enfal Suresi 30.Ayet-
te bu husus belirtilmektedir.(9)
Araf Suresi 31. Ayet’te cemevi tanımlandığı gibi, yapılacak işlerde anlatılmak-tadır. (10) Hac Suresi 34. Ayet’de belirtilen hususlar ve “mensek” terimi cemevi ile
yıllık “görgü cemi” tanımlayarak, farz olduğunu belirtmektedir.(11)
Mekke’de “Dar-ün-Nedve” de oluşturulan ve İslami toplumu yöneten “şura”ya,
Hz.Muhammed’in “danışma organı”na “Kırklar Meclisi” denmektedir. Bu meclisin
eda ettiği ibadet tarzına da “kırklar cemi” denir.
Gizli bir örğüt gibi faaliyet gösteren “kırklar meclisi”, 615-618 yıllarında yetkin-leşir ve geniş bir örğütlenme ağı kurar. Medine’ye 12 İslam ailesi göndererek koloni oluşturur ve tebliğle görevlendirilir. Hz. Muhammed artık Mekke’de barınamayacağı-
nı anlayınca üç yıl boyunca Medineli’lerle gizlice görüşmeler yapar. Ve bu görüş-meler sonucunda “3 Akabe Biatı” gerçekleştirir. Kırklar Meclisi’nin organize ettiği bu
biatlar sonucunda da Hz.Muhammed, Medine’ye 622’de göç eder.
Hz.Muhammet; Medine’ye varışına mütakip bizzat kendisinin “mimar ve mü-hendis” lik tasarımını yaptığı ve yapımında da bir işçi gibi çalışarak “külliye” inşa eder. Bu mekam, Hâce Bektaş Veli ve Şahkulu Dergahlarınının özelliklerine sahip ve işlevsel tarzda idi. Külliye o günkü yapı malzemeleri olan,tuğla, kerpiç ve ahşap kulan-ılmak suretiyle ana bina ve müştemilatı inşa edilir. Hz.Muhammed’in kendi evininde
bulunduğu bu külliye; ibadethane, aşevi, konukevi, at ve develerin kaldığı ahırlar, tüccarların mallarının pazarladığı avlu, okul gibi çok amaçlı bölümlerin olduğu büyükçe bir yapıdır. Hz.Muhammed’in kurduğu okula da “Suffa Okulu” denmektedir ki, ilk İslam Üniversitesidir.(12) Kadın ve erkeklerin öğretim ve eğitim gördüğü bu okulda başta Hz.Muhammed olmak üzere, Kırklar Meclisi’nin üyeleri her konuda dersler vermekteydiler. Daha sonralar “Mescid-i Nebevi” denecek olan bu külliye
ilk kurulmuş olan resmi cemevi’den başka bir şey değildir. Cemevleri; Karmati ve
İsmaililerin “Dâr-ül-Hicra”larının “mikro” örnekleridir.

5. Hz.MUHAMMED ile Hz.ALİ’nin CEM’deki KONUMU
ve DEDELİK KURUMU’nun OLUŞUMU
Hz.Muhammed; gelen “vahy”leri tebliğle görevli bir Nebi/Resûl olmasının yanın da Kırklar Meclisi tarafından seçilmiş bir “Mürşid”dir. Yine bu meclisce de
Hz.Ali, “Rehber” ve Resûlullah’ın vekili olarak seçilir. Bu nedenledir ki,Hz. Muham-med: “Ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kimse onun kapısıdan gelsin” mealindeki hadisi ile “Ali Kur’an-ı Natık”tır buyruğu, Alevi Cemlerinde bu
iki ulu kişinin yerini ve önemini belirtmeye yetmektedir. Kırklar Meclisi’nde mürşid ve
rehber seçimi bugünkü anlamda “Dedelik Kurumu”nun oluşmasına temel dyanak sağ-
lamıştır. Bu kurumsallığa “Pirlik Makamı”nıda Hâce Bektaş-i Veli eklemlemiştir.
Alevi inancına göre; Hz.Muhammed okur-yazar olup, büyük dahi bir feylesof-
tur. Peyganberin torunlarından, 5.İmam Muhammed Bakır (676-735); “Peyganber
kesinlikle okuma yazma bilmez bir cahil değildi. Aksine 70 dile yazılı ve sözlü olarak
hakimdi ve her kim ki, O’nu bir cahil olarak tanımlarsa o kâfirdir.”Demektedir.(13)
Hz.Muhammed, okul açıp pozitif bilimleri okutan ve aynı zamanda öğretmenlik
yapan bir peyganberdir. Bazı Sünnilerin belirtiği gibi “ümmi” değildir. Suffa Okulu
ile ilğili Bakara Suresi 273.Ayet bunun en büyük delilidir.