Einzelnen Beitrag anzeigen
  #29093  
Alt 19.08.2006, 11:37
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard DINDAR ve DINCI !..

Yazan Kişi: alpi001
Tarih: 12-21-05 11:00

Hep söy*le*dik ve söy*le*me*ye de*vam edi*yo*ruz: Din*dar Al*lah""ın rah*me*ti, dinci ise Al*lah""ın mu*si*be*ti*dir.



Din*ci, din*da*rın kıy*me*ti*ni bil*me*yen*le*re, Al*lah""ın mu*sal*lat et*ti*ği bir be*la*dır.



Top*lu*mu*mu*zun te*mel sı*kın*tı*la*rın*dan bi*ri iş*te bu din*dar-din*ci ay*rı*mında ki*lit*len*miş bu*lu*nu*yor.



Bu ül*ke*yi yö*ne*ten*ler, yıl*lar ve yıl*lar, dindar üre*t*me*di*ler; ken*di eme*ği ve gay*re*tiy*le dindar ola*bi*len*le*rin de kıy*me*ti*ni bil*me*di*ler. On*la*rın bu aymazlığı, in*san sö*mür*me*yi ve Allah ile aldatmayı (deyim Kur""an""ındır) en ve*rim*li mes*lek haline getirenler ta*ra*fın*dan fark e*dil*di ve ala*bil*di*ği*ne boş ka*lan mey*da*na kor*kunç bir din*ci*lik sa*na*yii ku*ruldu.



Din*ci*lik (veya siyaset dinciliği); di*ni, çı*kar, koltuk, baskı, egemenlik ara*cı ya*pan bir sa*na*yi ko*lu*dur. İşin esası bakımından ne dini vardır ne de imanı. Onun dini-imanı, Tanrısı, ibadeti hep çıkarı ve hesabıdır.



Dincilik, ta*ri*hin en ve*rim*li ama en za*lim iş kol*la*rın*dan bi*ri*dir. Dinci ise bu sa*na*yi ko*lu*nu mes*lek edin*miş ola*nların adı-un*va*nı*dır.



Şimdi bu sa*na*yi kolu, tüm dünyanın nefesini kesiyor, uykularını kaçırıyor; o arada ül*ke*mi*zin de gırt*la*ğı*nı sı*kı*yor. Ne yazık ki, tek kutuplu dünyanın süper zalimleri, sömürülerine destekçi sağlamak için, bu dinci sektörün her türüyle işbirliği içine giriyorlar. Özellikle, kendilerine "İslam dünyası" diyen aldatılmış kitlelerin aymazlarıyla...



Ne*dir dindar ve ne*dir din*ci? Ana hat*la*rıy*la görelim:




Din*dar, her şey*den ön*ce, di*ni Al*lah""a var*ma*nın, O""nun hoş*nut*lu*ğu*nu ka*zan*ma*nın, da*ha iyi ve da*ha yet*kin in*san ol*ma*nın yo*lu ve ku*ru*mu bi*len ve bu an*la*yış*la ya*şa*ma*ya ça*lı*şan insan*dır. Bu*nun için*dir ki, din*da*rın te*mel me*se*le*si da*ha iyi*ye ve da*ha gü*ze*le ulaş*mak*tır. Dindar, bu inanç ve an*la*yış*la sü*rek*li iyi*lik ve ha*yır üre*tir. Din ona "İn*sa*na hiz*met Al*lah""a hiz*met*tir" de*di*ği için o hep baş*ka*la*rı*na bir* şey*ler ve*re*bil*me*nin gay*re*ti için*de olur.



Bu ruh ha*li, dindarı, şer*de pa*sif kal*mak*la ye*tin*me*nin öte*si*ne ge*çi*rir ve din*dar, sü*rek*li bir bi*çim*de ha*yır*da faal ol*ma*nın yol*la*rı*nı arar. Bir tür va*ro*luş se*be*bi olan bu "ha*yır*da faaliyet", dinda*rı top*lum için "Al*lah""ın rah*me*ti" du*ru*mu*na ge*ti*ren te*mel un*sur*dur.



Din*dar, ken*di*si*nin iyi ve ra*hat ol*ma*sıy*la işi*nin bit*ti*ği*ni ka*bul et*mez; baş*ka*la*rı*nın da iyi ve mut*lu olup ol*ma*dı*ğı*nı sü*rek*li göz*ler. Bu yaklaşım, din*da*rı, "Ken*din için se*vip is*te*di*ği*ni, baş*ka*la*rı için de se*vip is*te*me*dik*çe mü*min ola*maz*sın" nok*ta*sı*na ge*ti*rir. Bu*nun için*dir ki din*dar, hiç şaş*ma*dan ve ak*sat*ma*dan dü*rüst olur. İki*yüz*lü*lük, dinda*rın ha*ya*tı*na as*la gi*re*mez. Çün*kü iki*yüz*lü*lük sa*de*ce ima*nı şir*ke bu*laş*tır*mak*la kal*maz, dün*ya*yı da ber*bat eder.



Din*ci*nin ha*ya*tın*da ise "İyi ve gü*zel şey*le*ri sa*de*ce ken*din için is*te, baş*ka*la*rı*nın bun*la*ra sa*hip ol*ma*sı*nı ön*le!" il*ke*si yü*rür*lük*te*dir. Din*ci, baş*ka*la*rı*nın mut*lu ol*ma*sın*dan, cen*ne*te gir*me*ye mü*sa*it ha*le gel*me*sin*den akıl al*maz bi*çim*de ra*hat*sız olur.



Din*ci* için en bü*yük sı*kın*tı, dinda*rın var*lı*ğı*dır. Çün*kü dindar, baş*ka*la*rı*nın mut*lu ol*ma*sı*nı, cen*ne*te git*me*si*ni se*vinç*le kar*şı*la*ma*nın da di*nin ge*re*ği ol*du*ğu*nu söy*le*mek*te*dir. Bu söy*lem, din*ci*yi çok öfkelendirir.



Din*dar, iş*te bu se*bep*ler yü*zün*den*dir ki, din*ci ta*ra*fın*dan "ta*viz*ci, sos*ye*te*nin kur*ta*rı*cı*sı, günahkârların pa*pa*zı, bur*ju*va*zi*nin din fi*lo*zo*fu, mo*der*nist*le*rin gü*nah çı*ka*rı*cı*sı..." gi*bi sı*fat*lar*la it*ham edi*lir.



İtham ve iftira dincinin temel ibadeti, varoluş nedenidir. İftira ve itham, dincinin hayatında kazandığı haysiyetsizlik düşüşünü başka hiçbir zihniyette kazanamaz. Çünkü dinci, itham ve iftirayı "fî sebîlillah" (Allah yolunda) yaptığını söyleyerek, alçaklığı akıl almaz bir iblislikle taçlandırır.












Suç ve günah, en büyük günahkârlarda bile işleyene boyun büktürür, gözyaşı döktürür. Ama dincide suç ve günah bir ibadet şevkiyle işlendiği için dinci tip suç ve günah işledikçe yüceldiğini sanan sadist bir psikoloji sergiler.



Dinci, Allah""ın tüm yasakladıklarını "fî sebîlillah" damgası vurarak işlemenin şeytanî sanatını en iyi bilen tipik bir firavundur.



Din*dar için din, da*ha çok so*rum*lu ol*ma*nın, da*ha çok pay*laş*ma*nın, da*ha çok fedakârlığın yoludur. Dinci için ise din, baş*ka*la*rın*dan da*ha çok al*ma*nın, baş*ka*la*rı*nı da*ha ra*hat it*ham et*me*nin do*ku*nul*maz ve eleş*ti*ril*mez ku*ru*mu*dur. Bu yüz*den*dir ki, din*ci*nin elinde din bir ıs*tı*rap ve ka*hır ku*ru*mu*na dö*nü*şür ve in*san hak*la*rı*nı çiğnemenin kut*sal ara*cı ya*pı*lır.



Din*da*rın di*ni "in*san için" bir din*dir. Ay*nen Kur""an""ın gös*ter*di*ği gi*bi... Din*ci için ise din "in*sa*na rağ*men" bir din*dir. Ay*nen dinci hezeyan kitaplarının da*yat*tık*la*rı gi*bi...



Din*da*rı rü*ya*da gör*mek uğur ve be*re*ket*le yo*rum*la*nır, din*ci*yi gör*mek*se uğur*suz*luk ve fe*la*ket*le. Din*le-di*ya*net*le il*gi*si ol*ma*yan in*san*lar bi*le ma*hal*lelerinde, apart*ma*nlarında bir ve*ya bir*kaç din*da*rın ol*ma*sın*dan hu*zur du*yar. Bi*lirler ki, ba*şları*na bir dert gel*se, dindar hiç*bir ka*yıt ve şart ara*ma*dan onların ya*nın*da ola*cak*tır. Çünkü dindar rahmet adamdır.



Din*ci*ye ge*lin*ce, en dindar in*san*lar bi*le ma*hal*le ve*ya apart*ma*nların*da bir din*ci*nin ol*ma*sı*nı is*te*mezler. Çün*kü bi*lirler ki, din*ci, bir şe*kilde fe*sat üre*te*cek, or*ta*lı*ğı ka*rış*tı*rıp in*san*la*rı ra*hat*sız ede*cek*tir.



Gıy*bet et*mek, Al*lah""ın kul*la*rı*na suç ve ayıp bul*mak, en kü*çük bir kız*gın*lık anında on*la*rı ce*hen*ne*me gön*der*mek din*ci*nin âde*ta alâmeti fa*ri*ka*sı*dır.



Din*ci, fe*sad-ı âlem (dünyada bozgun çıkarmak) ve if*sad-ı di*n (dini yozlaştırmak) kötülüğü yayan bir mu*si*bet*tir. Ze*hir*li bir di*ken gi*bi, sü*rek*li bi*ri*le*ri*nin aya*ğı*na ba*tar. Bir di*ken*dir ki dinci, aya*ğı*nı*za bat*ma*sı için üs*tü*ne bas*ma*nız ge*rek*mez; o bir şe*kil*de ge*lip si*zin aya*ğı*nı*zı bu*lur.



Kı*sa*ca*sı, din*dar, Al*lah için iş ya*pıp de*ğer üre*ten rah*met in*san*dır; din*ci ise Al*lah ye*ri*ne iş yap*ma*ya kal*kan bir şer gücüdür.



Din*dar tüm can*lı*lar için bir rah*met, din*ci ise tüm can*lı*lar için bir zah*met*tir.



Din*dar, "ya*ra*tı*lan*la*rı Ya*ra*tan""dan ötü*rü" se*ver; din*ci ise ya*ra*tı*lan*la*rı Ya*ra*tan""dan nef*ret et*tir*mek üze*re ra*hat*sız eder. İs*lam""ın vic*dan adam*la*rın*dan bi*ri olan Mu*ham*med İk*bal, dinci*den söz eder*ken onun sa*de*ce dün*ya*yı de*ğil, ce*hen*ne*mi bi*le ber*bat ede*bi*le*cek bir ya*ra*tık ol*du*ğu*na dik*kat çe*ker...



Din*dar için aydınlığın ve hak*kın kay*na*ğı Kur""an""dır. Din*ci ise hida*yet ve hak*kın kay*na*ğı ola*rak ken*di*ni ve ken*di*si gi*bi dü*şü*nen*le*ri gö*rür. Bu yüz*den*dir ki, din*ci*nin en çok ra*hat*sız ol*du*ğu şey Kur""an""a yol*la*ma ya*pıl*ma*sı*dır.



Din*ci, ya*pay kut*sal ki*tap*lar (zü*bür) oluş*tu*rup bun*la*rı Kur""an""ın ye*ri*ne ge*çi*re*rek di*ni par*ça*la*ra bö*ler. (bk. Kur""an, Müminûn Su*re*si, 53) Din*dar için tar*tı*şıl*maz ki*tap tek*tir ve Kur""an""dır; din*ci içinse, tartışılmaz kitap, ilahlaştırdığı şeyhlerinin, efendilerinin hurafe dolu kitaplarıdır.



Din*dar için tar*tı*şıl*maz ki*şi de tek*tir ve Hz. Pey*gam*ber""dir. Din*ci ise men*fa*at*le*ri*ne uyan ki*şi sa*yı*sın*ca tar*tı*şıl*maz insan ka*bul eder.

Din*dar, düş*man*la*rı*nın bi*le ken*di*sin*den emin ol*du*ğu ki*şi*dir. Çünkü o, rah*met in*san*dır. O bi*lir ve ina*nır ki, bağ*lı*sı bu*lun*du*ğu Hz. Mu*ham*med hem âlem*le*re rah*met*tir, hem de Emin (gü*ve*ni*lir ki*şi) un*va*nı*na sa*hip*tir. Din*dar, mu*az*zez Pey*gam*be*ri*nin bu ni*te*lik*le*ri*ne göl*ge dü*şü*re*cek ta*vır*lar*dan uzak dur*ma*yı ha*ya*tı*nın en önem*li işi bi*lir.



Din*ci*ye ge*lin*ce o, dost*la*rı*nın bi*le gü*ve*ne*me*di*ği bir namerttir. Namertlik, dincinin temel huyları arasındadır. Dindar*da*ki ah*de ve*fa ah*la*kın*dan din*ci*de eser bu*la*maz*sı*nız. Onun ve*fa*sı bir tek şe*ye*dir: Çı*ka*rı... Din*ci, çı*ka*rı*na ters dü*şen hiç*bir şe*ye ve hiç*bir ki*şi*ye ve*fa gös*ter*mez. Bu*nun için*dir ki, din*ci*yi dost edin*mek, kob*ra yı*la*nı ile ya*ta*ğa gir*me*ye ben*zer.



Ah*de ve*fa, di*nin ve din*dar*lı*ğın omur*ga de*ğer*le*rin*den bi*ri*dir. Ve dinci*nin yok*sun ol*du*ğu şey*le*rin ba*şın*da da ah*de ve*fa gel*mek*te*dir... Bu tes*pi*tin bir uzan*tı*sı ola*rak, din*dar kıy*met bi*lir, şük*ran bi*lir in*san*dır. Din*ci ise nan*kör*dür. Ye*di*ği ek*mek di*zi*nin üs*tün*de*dir, aya*ğa kal*kın*ca dü*şer.



Din*ci nan*kör*lü*ğün en be*lir*gin te*cel*li alan*la*rın*dan bi*ri de ya*şa*dı*ğı ül*ke*ye nan*kör*lük*tür. Din*ci*nin iba*det ha*li*ne ge*tir*di*ği dav*ra*nış*lar*dan bi*ri de ken*di ül*ke*si*ne sö*vüp say*mak, ken*di ül*ke*siy*le kav*ga*lı olan*lar*la dost*luk kur*mak*tır. Bu dost*lu*ğun, di*ne-ima*na sö*ven*ler*le bi*le ku*rul*du*ğu*nu gö*rür*sü*nüz. Çün*kü dinci için din-iman, onun he*sa*bı*na ya*ra*dı*ğı sü*re*ce de*ğer ta*şır...



Dinci, kim*li*ği*ni ta*şı*dı*ğı, ço*cuk*la*rı*na ya*şa*ma ala*nı ola*rak bı*ra*ka*ca*ğı ül*ke*ye ha*ka*ret et*mek*ten, ona prob*lem çı*kar*mak*tan as*la çe*kin*mez.



Din*ci*nin alâmeti fa*ri*ka*la*rın*dan bi*ri de sü*rek*li bir bi*çim*de baş*ka*la*rı*nın di*ni-ima*nı hak*kın*da hü*küm ver*mek*tir. Dinci hiç dur*ma*dan in*san*la*rın di*ni-ima*nı, cen*ne*ti-ce*hen*ne*mi hak*kın*da fet*va çı*ka*rır. Din*ci, Al*lah""ın kul*la*rı ile uğ*raş*tı*ğı*nın on*da bi*ri ka*dar Al*lah""a kul ol*mak için uğ*raş*say*dı dün*ya cen*ne*te dö*ner*di...



Da*ha çok şey söy*le*ne*bi*lir ama bu ka*dar*la ye*ti*ni*yo*ruz. Ve di*yo*ruz ki:



Tür*ki*ye, din*da*rın rah*me*ti*ni yay*gın*laş*tır*mak, din*ci*nin de zah*me*ti*ni engellemek zorundadır. Rahmeti ta*nı*ma*ya ve zah*met*ten uzak kal*ma*ya ni*ye*ti olan*la*rın yo*lu "Kur""an""da*ki İs*lam"a çı*ka*cak*tır. Bu*nu ne ka*dar er*ken an*lar*sak o ka*dar er*ken kurtuluruz.