Kaddafi Türkiye
Vehbi HORASANLI
Farz namazda riya olmaz
Son gemi seferlerinde yolum sık sık Arap ülkelerine düştü. Mısır, Fas ve Libya’ya birkaç defa gittim. Dikkatimi çeken en önemli olay Arapların namaz konusundaki hassasiyetleri idi. Ezan saatlerinde devlet televizyonları ve radyolar yayını keserek ezanı veriyorlardı. Halbuki bu ülkelerin hükümetleri dindar falan değildir. Hatta dindar insanlara göz açtırmayacak kadar baskı rejimini kurmuşlardır. Fakat namaz deyince “akan sular duruyor” ve insanlar ya cami ve mescitlere ya da işyerlerindeki seccadelerine koşuyorlar. Bir tek İran ve Türkiye gibi Müslüman ülkelerde namaza gerekli ihtimam gösterilmemektedir. Çevremdeki insanların en fazla % 10’u namaz kılmaktadır. Bu oran biraz doğuya doğru gittikçe % 20’lere yükselmektedir. Halbuki “dinin direği” olan namaz Müslümanın üzerine zimmettir. Yani eda etmedikçe bir nevî hırsızlık yapılmış olur. Allah’ın bize verdiği hayat, vücud ve sağlık gibi nimetlere karşı nankörlüktür. Halkımızın farz olan namazları ihmal etmesini ciddî olarak ele almak ve kendimizi de biraz sorgulamak zorundayız.
Herşeyden önce farzları yerine getirirken riya yapmış olmayız. Bazı insanlar farz namazı açıktan kılmayı riya yani halka karşı gösteriş olarak görmektedir. Halbuki bu görüş çok yanlıştır. Zira farz namazda riya olmaz. Yukarıda anlattığım vechile böyle farzların ihmal edildiği bir zamanda namazları gizlemeden kılmak önemlidir. Çoğu insan namazın hak olduğunu ve tembelliği yüzünden bu farzı yerine getiremediğini söyleyecektir. Onlara niçin namaz kılmıyorsun demek yerine “Ben namaza gidiyorum” demek bir Müslümanın yapması gereken davranışlardan birisidir. Zira “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker” insanın üzerine önemli bir vazifedir.
Elbette iman herşeyden üstündür. Fakat namaz imandan sonra gelir. Hesap gününde namazı halledenler diğer konulardan kolaylıkla geçebilirler. Bediüzzaman, günümüzün heyecanlı ve hırslı insanlarına “Ferâizi kılan, kebâiri terk eden kurtulur” diyerek namazın önemini çok veciz bir şekilde anlatmaya çalışmıştır.
Hâl lisanını kullanarak namazın önemini telkin etmek, söz ile söylemekten çok daha fazla etkilidir. Babalar çoklukla kal lisanını seçmekte, biraz da sopa lisanı ile konuşmaya çalışmaktadır. Halbuki bu tarz yaklaşım ters tepkiye neden olmaktadır. Biz babalar yavrularımızın dünyevî gelecekleri için o kadar çırpınıp durduğumuz halde ne için ebedî yurtları için çalışmayız, düşünmek lâzımdır. Hediye, sevgi veya para ne gerekiyorsa onu kullanıp çocuklarımızın namaz kılma alışkanlıklarını kazanmasına yardımcı olmalıyız. Zaten bir kere alıştılarmı biz istesek de bırakmazlar.
Eğer çocuğumuz çalıştığı işyerinde namaz kıldığı için rahatsız ediliyor ise ona her türlü maddî ve mânevî desteği göstereceğimizi belli etmemiz gerekir. Ben askerî okulda okurken namaz konusunda gerekli desteği alamadım. Bir çok arkadaşıma da “Aman namazını kılma okuldan atılırsın” gibi yanlış telkinler yapıldı. Halbuki “Evlâdım korkma, okuldan atsalar bile rızkımızı veren Allah’tır, daha iyisini buluruz” diye telkin edilmesi gerekirdi.
İşte yukarıda bir kısmını saydığımız nedenler % 10-20 oranında namaz kılmamızın nedenleridir. Buna daha bir çok sebebi de ilâve edebiliriz. Fakat “Hastalığın teşhisi, tedavinin yarısıdır” özdeyişinde olduğu gibi namaz konusundaki kötü durumumuzu bilmek zorundayız. “Efendim biz Türklerin imanı sağlamdır” diyerek bu ayıbımızı örtmeye çalışmak ne derece akılcılıktır. Sakın ülkemizde yıllardır devam eden ekonomik krizin bir nedeni bu namazı terkederek dünyaya hırsla bağlanmak olmasın. Dünyevî makamlar için kırk takla atarken, insanın miracı olan namazdan geri durmak hiç akıl kârı mıdır? Asıl o yüksek makamı kaçırıyor olmayalım sakın. Halbuki insanın Allah ile kurabileceği en büyük yakınlık ancak namaz ile mümkündür, vesselâm...
23.08.2003
|