Einzelnen Beitrag anzeigen
  #22952  
Alt 18.08.2005, 04:37
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

HACI BEKTAŞ VELI

A) Hacı Bektaş Veli’nin Doğum Yeri ve Yılı

13. Yüzyılın ilk yarısında gerek Moğol istilasının etkisiyle, gerekse başka nedenlerden dolayı Horasan’dan kalkıp Anadolu’ya gelen, Anadolu Aleviliğinin oluşumunda büyük çabalar harcayan, daha sonraki yıllarda “Horasan Erenleri” diye anılan Türkmen babaları arasında Hacı Bektaş Veli önemli bir yer tutar.

Hacı Bektaş Veli, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’na başkentlik yapmış, Horasan’ın Merv, Herat, Belh ile birlikte dört önemli kentinden biri olan Nişabur’da doğmuştur. O dönemin sayılı kültür merkezlerinden biri olmasından başka, Nişabur ve çevresi, Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu sıralarda Türkmen nüfusunun yoğun olduğu bir bölgeydi ve orada bir Türkmen pirinin kurduğu Yesevilik tarikatı büyük bir yayılma ve gelişme göstermişti. İşte Hacı Bektaş Veli, bu kültürel ve dinsel ortamda yetişmiş, Arapça ve Farsça’yı kitap yazacak kadar iyi öğrenmiş, devrinde geçerli olan bütün bilgilerle donanmıştır.

Ahmed Yesevî-Hacı Bektaş Veli ilişkisine önemli bir yer ayıran Vilayetnâme Ahmed Yesevî’den övgü ve saygıyla bahsetmektedir. Ahmet Yesevî hakkında “Doksan dokuz bin Türkistan pirinin ulusu” ve “Pirlerin piri” sözleri yer almaktadır. Vilayetnamede “Ahmed Yesevî ‘Biz yokluk yurdunda eğlenmeyiz, ahirete gideriz. Var seni Rum’a saldık, Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik, Rum Abdallarına seni baş yaptık’ dedi. Hacı Bektaş Veli, ertesi gün, gün doğarken Ahmed Yesevî’den izin alarak yola düştü” diyerek Hacı Bektaş Veli’yi Anadolu’ya Ahmed Yesevî’nin gönderdiği belirtilmektedir.

Hacı Bektaş Veli, Nişabur’dan ne zaman ayrıldığına yanıt verebilmek için onun doğum tarihini tam olarak bilmek gerekir.

Vilayetnâme, Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihini belirtmediği gibi, elimizde Haci Bektas Veli’nin doğum tarihini kesin olarak bildiren kaynak da bulunmamaktadr.

Vilayetnâme’nin ilk yaprağında Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihinin 606 (1209-10) olarak yazıldığı belirtilmektedir. Başta Alevi kaynakları olmak üzere bazı kaynaklar bu konuda 1241’den 1249’a kadar değişen rakamlar vermektedir. Onun 1281 yılında Anadolu’ya geldiğini, 1337 yılında vefat ettiğini (hakka yürüdüğü) yazarlarsa da bu bilgiler tarihi gerçeklere aykırı düşmektedir. Çünkü Hacı Bektaş Veli’nin on üçüncü yüzyılın ortalarında ölen Baba İlyas ile, 1260 yıllarında ölen Ahi Evren ve onu çağdaşı olan Kırşehir valisi Nureddin Caca ile Anadolu’da görüştüğü ve 1273 yılında ölen Mevlâna ile haberleştiği kesin olarak bilinmektedir.

Ayrıca Vilayetnâme’ye göre Hacı Bektaş 92 yıl ömür sürmüştür. Yine bu yazılı kaynaklara göre, Türkistan’da 40 yıl çile hayatı yaşayarak kamil insan mertebesine ulaşmıştır. Ölüm tarihi 1270-71 olarak kesinleşen Hacı Bektaş’ın 92 yıllık ömrü ile 40 yıllık çile hayatını birlikte değerlendirirsek onun 1178 yılı civarında doğup, 40 veya 42 yaşlarında Nişabur’dan ayrılmış olabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü Nişabur, 24 Mart 1220 tarihinde Cebe ve Sübetay Noyan komutasındaki Moğol askerleri tarafından kuşatılmıştır. Kuşatma sırasında şehri canla başla savunan Nişaburluların attığı bir okun Cengiz Han’ın damadı Tagacar’ın canını alması üzerine gazaba gelen Moğollar, Tuli komutasındaki 30 bin kişilik ilâve bir güçle 25 Mart 1221 tarihinde şehre girmişlerdir. Şehri ele geçirdikten sonra aldıkları emir üzerine şehrin bütün yapılarını yıkarak orayı tarla haline getirmişlerdir. Moğollar sağ kalan Nişaburluları şehrin dışındaki boş alana çıkarmışlar, aralarından 400 sanatkârı seçip Türkistan’a gönderdikten sonra geri kalanları kılıçtan geçirmişlerdir.Kedi, köpek dahil şehirde hiçbir canlı bırakmamışlardır.

Hacı Bektaş Veli, Nişabur’dan ayrıldıktan sonra Hac yolunu tutmuş, Necef’e ve Kerbelâ’ya uğramış, Hac göre-vini yerine getirdikten sonra üç yıl Mekke’de kalmıştır. Anadolu’ya gelirken Halep’e uğrayarak orada bulunan kutsal yerleri ziyaret etmiştir. Oradan Elbistan’da bulunan Ashab-ı Kehf’e, sonra Kayseri’ye, Kayseri’den Ürgüp’e, Ürgüp’ten de bugün Hacıbektaş olarak bilinen Suluca Karahöyük’e gelip yerleşmiştir.

Menteş ismindeki kardeşiyle birlikte Sivas’a, sonra Baba İlyas’a yani Amasya’ya, Amasya’dan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseri’ye varmıştır. Hünkar’ın kardeşi Menteş, Kayseri’den Sivas’a gittiği sırada orada şehit olmuştur. Hacı Bektaş Veli de Kayseri’den Suluca Karahöyük’e gelmiştir.

Gerek Aşıkpaşa-zâde’nin verdiği bilgilere, gerekse Eflakî’nin Ariflerin Menkıbeleri adlı eserinde Hacı Bektaş Veli için söylediği, “Baba Resul’un has halifesiydi” sözüne dayanan bazı araştırmacılar, Hacı Bektaş Veli’nin, on üçüncü yüzyılın başlarında, bazılarına göre Baba İlyas, bazılarına göre de Baba İshak tarafından düzenlenen ve uzun süren Babai İsyanı na katılmıştır. Yani Hacı Bektaş Veli’nin Selçuklu yönetimi tarafından 1240 yılında Kırşehir civarında bastırılan ve elebaşları idam edilmiş olan Babaîler İsyanı nı aktif olarak katıldığını iddia etmişlerdir. Kendisi de Türkmen babası olan Hacı Bektaş Veli’nin Baba İlyas, Baba İshak ve diğer Türkmen babalarıyla iyi ilişkiler içinde olması doğaldır. Ancak onun Babaîler İsyanı na katılmış olması zayıf bir ihtimaldir. Çünkü O, söylendiği gibi isyana katılıp canını kurtarmış olsaydı, oradan kalkıp, Suluca Karahöyük gibi her türlü saldırıya açık bir yere gelip yerleşmez, orada serbest olarak faaliyetlerine devam edemezdi. Bunun dışında Hacı Bektaş Veli’nin yaşamını ayrıntılarına kadar anlatan Vilâyetnâme’nin bu konuya kesin olarak değinmesi gerekirdi.

Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı dönemde Türkmen topluluklarında başlıca iki insan tipi hâkimdir: Gâzi ve Veli tipi. Bunlardan birinci gruba girenler ülkeler fethetmişler, ikinci gruptakiler ise, alınan ülkelere yerleşmeyi, yerleşik bir toplum meydana getirmeyi olanaklı kılmışlardır. İsminin sonundaki sıfattan da anlaşıldığı gibi Hacı Bektaş Veli, gazi değil veli tipine girmektedir.

Hacı Bektaş Veli, Suluca Karahöyük’e yerleştikten sonra orda bir tekke kurarak halkı eğitme ve aydınlatma faaliyetlerine devam etmiştir. Vilâyetnâme’ye göre ona bağlı 36 bin kişi vardı ve bunların 360’ı huzurunda hizmette bulunurdu. Hacı Bektaş Veli’nin halifeleri; onunla birlikte Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş olan Sarı Saltuk Dede Rumeli’nde, Abdal Musa Sultan Elmalı’da, Karaca Ahmed Sultan İstanbul’da ve Akhisar’da, Akça Koca Akyazı’da, Barak Baba Bigadiç’te, Hızır Samut Bozok’ta Yozgat’ta, Sultan Şüca Eskişehir’de, Hacım Sultan Uşak’ta, Taktuk Emre Sakarya bölgesinde, Geyikli Baba Bursa’da inançlarının, gelişip kök salması için çalışmışlardır.

B) Hacı Bektaş Veli’nin Çağdaşları :

Hacı Bektaş Veli’nin Suluca Karahöyük’te yaşadığı dönem, Anadolu’nun karışıklık ve sıkıntılarla dolu bir devri olmasına rağmen, aynı zamanda Baba İlyas, Mevlâna, Ahi Evren ve Yunus Emre gibi Türk düşünce hayatını zamanımıza kadar etkileyen büyük insanların yaşadığı bir dönemdir. Bu büyük insanların herbiri, bir başka yönden halkın maneviyatını yükseltmek, birlik, beraberlik duygularını ayakta tutmak için çabalar harcamışlardır.

Baba İlyas Amasya’da yönetime karşı eleştirileri ile Mevlâna, Konya’da saray ve yöneticilerle hoşgörü telkinleriyle; Hacı Bektaş, köylü ve göçebe halk arasına da girerek onların her türlü ihtiyaçlarıyla, dilleriyle, şiirleriyle, musikileriyle, ahlâkıyla ilgilenerek; Ahi Evren, esnaf ve sanatkârları bir birlik altında toplayarak sanat ve ticaret ahlâkını, üretici ve tüketici çıkarlarını güven altına almak suretiyle bu kötü politik ve ekonomik atmosfer içinde onlara yaşama ve direnme gücü vermişlerdir.

C) Hacı Bektaş Veli ve Baba İlyas :

Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’da görüştüğü önemli şahsiyetlerden biri, yukarıda da değindiğimiz Baba İlyas’tır. Baba İlyas, Hacı Bektaş gibi Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş, bir süre “Kayseri Kadılığı” yaptıktan sonra Amasya’ya yerleşerek orada Mes’udiye tekkesinin başına geçmiştir. Türk şiirinin öncülerinden sayılan Âşık Paşa’nın (1272-1333) dedesi, Aşıkpaşazâde’nin de dedesinin dedesi olan Baba İlyas, özünü Orta Asya’da yaşamış olan Türkmenlerin ilk din ve inançlarından alan, içinde çoğunlukla “Horasan Erenleri” diye adlandırılan şahsiyetler bulunan, Hayderîlik, Melâmilik, Kalenderîlik, Ahîlik, Hatta Mevlevîlik ve Bayramîlikte önemli izleri bulunan ve Hacı Bektaş Veli’yi de derinden etkilemiş olan Babaîliğin şeyhidir.

D) Hacı Bektaş Veli ve Ahi Evren :

Hacı Bektaş Veli’nin Ahiler, onların şeyhi Ahi Evren ve başta vali Nureddin Caca olmak üzere Kırşehir’in ileri gelenleri ile sık sık görüşüp konuştuğunu hem Eflâkî hem de Vilayetnâme’de bulunan şu beyitler bize söylemektedir:

“Nakleder ol kân-ı eltaf-ı kerem

Hacı Bektaş-ı Veli-yi muhterem



Kırşehrî’de Ahi Evren ile

Oturup sohbet ederlerdi bile



Kırşehrî’de ne ki var hâs u âm

Kıldı istikbâl Hünkâr’ı tamam..”



.Ahilerin pîri Ahi Evren hakkında bilgi veren hemen hemen tek kaynak Vilayetnâme’dir. O bu konuda şöyle diyor: “.. O zamanlar Kırşehrî’nin adı Gülşehrî (Kırşehir) idi. Camileri, mescitleri, medreseleri çoktu ve mamur bir yerdi. Şehirde müderrisler, bilginler ve olgun insanlar vardı. Bunların içinde Ahi Evren adlı bir er de vardı ki, Denizli’den Konya’ya, oradan Kayseri’ye gelmiş, Kayseri’den de kalkıp Gülşehrî’ne gelerek yerleşmişti. Fütüvvet ehlinin ulusuydu. Fakat onun aslını, soyunu, nereli olduğunu kimse bilmez. Çünkü gayb erenlerindendir. Onu Sdreddin-i Konevî âleme bildirdi. Bu erin birçok kerameti vardır ve onlar gün gibi meşhurdur.”

Silah taşımalarına izin verilmiş, bir şeyhin yönetimi altında bulunmuş, yolcu ve misafirlerin ağırlamasından, yolların güvenliğinin, huzur ve asayişin sağlanmasına kadar çeşitli görevler üstlenmiş olan esnaf ve sanatkârlardan oluşan Ahilerin şeyhi Ahi Evren bir sözünde “Şeyhi olduğum kimsenin Hacı Bektaş da şeyhidir” demiştir. Gerçekten de Hacı Bektaş Veli’nin ilk öğrencileri aynı zamanda birer ahi idiler. Bunlar, Batı Anadolu’ya göç ederek Osmanlı Devleti’nin kurulmasına yardımcı olmuşlar, fetihlere katılmışlar, Balkanlara geçerek Türk kültürünü oralara kadar götürmüşlerdir.

Ahilerin ayin ve erkânlarında görülen kemer takma, aynı tastan içme, özel elbiseler giyme, tarikata girişte dualar etme, her talebin iki yol arkadaşı, bir de yol atası tutmaya zorunlu olması, çeşitli derecelerden geçmek için birçok şartları yerine getirmesi, her derecenin ayrı ayrı sırlara sahip bulunması gibi konular Hacı Bektaş Veli’nin bu teşkilata yaptığı etkinlerin açık işaretleridir. Zaten Ahiler, XIV.yüzyıl sonlarında Bektaşî adını alıp, silsilelerini Hacı Bektaş Veli’ye dayandırmışlardır.