Einzelnen Beitrag anzeigen
  #21506  
Alt 11.07.2005, 14:58
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Farklı Bir Bakış!!!

AYŞE ÖNAL

Müslümanlar nasıl bu hale geldiler
Yirmi birinci yüz yılda dünyanın hiç bir başkenti Londra’nın yerini tutmaz. Kıta Avrupa’sında rastlayacağınız ırkçılığın zerresi ile Londra ‘da karşılaşamazsınız. Yeryüzünde ırkçılık bir sorunsa ve insanlık buna bir çare arıyorsa bulunabilmiş en iyi çözüm Londra yaşamıdır.

Geniş beyaz eteklikleri zikzaklı kesilmiş sakalları ile Pakistanlı Müslüman erkekler, simsiyah çadurları ve peçeleri ile Suud kadınlar, belleri açık daracık uzun robları, kocaman çiçekli türbanları ile Afrikalı Müslüman genç kızlar, sarıklı sihler, başları sıfır numara kazınmış Budist rahipler, hicap adı verilen islami üniformaları ile Müslüman kadın polisler şehrin bin kültürlü sokaklarında bin kültürlü restoranlarında kendi dillerinde konuşarak birbirlerini besleyen devasa bir insan buketi gibi yaşarlar.

Kendi ülkesine sığınamamış, kendi ülkesinde karnını doyuramamış huzuru bulamamışların milyon haneli evidir Londra.

Olimpiyat Komitesi 2012 Olimpiyatları için Londra’yı seçtiğini açıklayınca, bu insanlar dünyanın en güzel çok kültürlü başkenti ortak sevincini balonlarla havai fişeklerle biralarla ve dünyanın dört bir yanından alınmış danslarla Trafalgar Square’de kutladılar. Eğer olimpiyatların yapılacağı şehir olmak bir ödülse bunu yeryüzünde Londra’dan daha çok hak eden bir şehir olamazdı. Neden Londra bu ödülü hak ediyordu? Çünkü 11 Eylül’den sonra dünyada sadece Londra’da Müslümanlar kendilerini kötü hissetmediler. Dünyada sadece Londralılar terörle Müslümanlar arasında bağ kurmadılar.

Londra’nın uğradığı saldırıya hastalıklı gerekçeler uydurmak, insanlığın hastalıklı gidişatına yeni acımasız virüsler eklemektir. Londra’nın uğradığı saldırıyı “keh keh keh” diye gülerek lanetlemek ölenlere, ölümden kıl payı kurtulanlara ve bu şehirde inanılmaz bir huzurla yaşayan sonradan olma Londralılara ağır bir hakarettir.

Londra bu saldırıyı ve üstüne uydurulmaya çalışılan gerekçeleri hak etmedi. Çünkü;

-Londra’da azınlık nüfusun dörtte üçü Müslümandır ve İslam dini İslam devletlerinde bile kendisini bu kadar özgür ifade hakkını bulmamıştır. Geçen sene canı İslami kız okulunda okumak istemeyip seküler bir okula devam eden ve burada da değil başını örtmek, özel bir tarikat giysisini dayatan kız mahkeme kararı ile davasını kazanmış ve seküler okula devam etmiştir.

- İstatistiklere göre Britanya’da yaşayan her altı Müslüman’dan biri engellidir. Bu inanılmaz yüksek rakam bize Müslüman sakatların ait oldukları ülkelerde yaşama koşulları bulamadıklarını gösteriyor. Daha ilginç olanı Filistin’de, Afganistan’da, Çeçenistan’da ve Sudan’da büyük ideoloji sakat kalanları çöpe atarken, o bölgelerin savaşlarında sakat kalanlar İngiltere’ye sığınmakta ve Britanya’nın sağlık hizmetlerinden yararlanmaktadır. (Üstelik bu çatışma bölgelerinde uluslararası yardım kuruluşları sakat kalanlar için özel ve güçlü bütçeler sağlamaktadırlar. Ancak bugüne kadar çatışma bölgelerinde sakatlara verilen bütçenin sakatlar için kullanıldığına henüz rastlanmadı. )

- ABD’nin Afganistan savaşı sırasında yakaladığı Müslümanlardan sadece Britanya pasaportu olanlar, hükümet tarafından bir milyon sterlini aşan bir bütçe harcanarak, Guantanamo’dan getirilmiş, hiç birini tutuklamamış, Yusuf, Abdülaziz, Muhammed vs. olan isimlerinin yayınlanmasını yasaklamış ve Bin Ladin’in kreasyonunu andıran giysileri ile görüntülendirilmemişlerdir.

- Polis Guantanamo mazisine sahip vatandaşlarını bu tedbirlerle korurken, İngiltere’nin en saygın kanallarından Channel 4, onların Guantanamo’da işkence görmüş oldukları ifadelerine dayanarak “Siz olsaydınız ne kadar dayanırdınız?” başlığı ile interaktif bir belgesel yayınlanmıştır. Sanıkların anlatımından edindiği işkenceye dair bilgileri gönüllüler üstünde deneyerek işkenceye karşı kamuoyu duyarlılığını yükseltmiştir. Tek bir makalede sanıkların Afganistan’da nasıl yakalandıklarına dair imaya rastlanmamıştır.

Londra bu saldırıları asla hak etmedi ama asıl soru Müslümanlar bu hale nasıl geldiler? Londra polisi saldırıları Britanya vatandaşı Müslüman gençlerin yapmış olduğu kanaatini taşıyor. Ki bu çok mümkün, çünkü çok uzun süredir ısrarla yazdığımız gibi şiddet ilk kez dini bir nedenle bizzat Avrupa vatandaşları eliyle Avrupa’yı tehdit ediyor. İslam Avrupa’da en büyük ikinci din. Entegre olamamış, rövanş almaya hazır bir Müslüman kimliği bütün Avrupa’yı kuşatıyor. İslam’ın önderleri ise toplumsal sorumluluklarını unutmuş görünüyorlar. Bu konuda Avrupa Müslüman topluluğunu kendisi ile yüzleşmeye çağırmak yerine, “Her kötülüğün başı batı” tekerlemesinden güç edinmeye devam ediyorlar.

- Saldırılardan sonra polis ne yaptı dersiniz? Bütün camileri koruma altına aldı. Müslümanlar ertesi gün Cuma namazlarına gittiler, imamlar vaazlarını verdiler.

- Saldırılardan sonra halk ne yaptı dersiniz? Regent Camii İmamı Ahmet El Dubayan’ın cümlelerinden alıyorum. “11 Eylül’den sonra İngiliz komşularımız bizi endişe etmememiz için ellerinde çiçeklerle ziyaret etmiştiler. Aynı desteği şimdi çok daha fazla gördük. Evlerimiz çiçeklerle ve komşularımızın desteği ile donandı.”

Buna rağmen kamuoyundaki genel kanaat Müslümanların el Kaide’yi kısık sesle kınayıp, coşkun bir ruhla desteklediği yönünde. Londra’da terörün vurduğu altı noktadan beşi çiçeklere boğuldu. Müslümanların en çok yaşadığı yaralı Edgware metrosunun önünde ise çiçek sayısı birkaç buketi geçmiyor. Bu bile Müslümanların hassasiyet eşiğinin yükselmesi gerekliliğine çok ciddi bir gerekçe. Kötülüğün altında birlikte kalınıyor. Dünyada insanlığın bir şekilde birlikte yaşamayı bunca büyük bedelden sonra öğrendiği bir şehrin imhasından gizli bir keyif almak sanıyorum ancak insanlık düşmanlarına yakışabilir.



11 Temmuz 2005, Pazartesi