kAZAN"NIN 1000. kurulus yildönümü!!
Neden Kazan?
Diyanet İşleri Başkanı’nın eski Sovyet coğrafyasına resmî ziyaretinin ilkinin Tataristan’a yapılmasının elbette birtakım sebepleri vardı. Bunların en önemlisi başkent Kazan’ın 2005 yılında 1000. kuruluş yıldönümünü kutlayacak olması. Bütün dünyadan çok sayıda devlet başkanının davet edileceği Ağustos 2005 kutlamaları için Tataristan yıllardır hazırlanıyor. Kutlama heyetinin başkanlığını ise Rusya Devlet başkanı V. V. Putin yapıyor. Bu ziyaret, bu kutlamalarda Diyanet İşleri Başkanlığımızın neler yapabileceğinin karşılıklı müzakeresi açısından oldukça önemli.
Ziyaretin bir diğer önemli sebebi, Türk Tatar toplumunun tarihten getirdiği zengin dinî ve kültürel mirası: İbn Fazlan’ın meşhur seyahati, İdil Bulgar Hanlığı’nın 922’de İslam’ı kabul etmesi, Altın Orda Devleti, Kazan Hanlığı, 1552’de Korkunç İvan’ın Kazan’ı ele geçirmesi, XVIII. Asırda II. Yekaterina tarafından verilen dini özgürlükler ve nihayet 1810’lardan 1920’lere kadar devam eden dini ve kültürel uyanış (cedidçilik hareketi) dönemi. Kimler yetişmedi ki bu topraklarda; bir zamanlar Osmanlı’nın ilk müderrisi olan meşhur sûfi kelamcı Davûd el-Kayserî’nin eserini yazıldığı dönemde şerh eden Rükneddin Ahmedler, Buhara’da okuduğu dönemde yeni görüşler ortaya attığı için şiddetle eleştirilen Andünnasir Kursavîler, Şehabüddin Mercânîler, Ahmedcan b. Emirhanlar, Musa Carullahlar, Rızaeeddin Fahreddinler, milli şairimiz Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsü’nde düşüncelerini muhteşem dizelere döktüğü Abdürreşid İbrahimler, Abdullah Bubiler, İslam dünyasının bilinen ilk hanım kadılarından Muhlise Bubiler, Nakşî geleneğinin son büyük halifelerinden Zeynullah Rasûlîler ve burada sayamayacağımız nice nice isimler. Büyük bir uyanış hareketinin öncüleri.
Yetişen bu alimler, bölgede “cedidçilik” denilen oldukça geniş açılımlı bir din anlayışını ortaya koymuşlardır. Başta içtihad ve telfik meselesi olmak üzere, akıl-vahiy ilişkisi, Tatarca (Türkçe) hutbe okunması ve kadın hakları gibi birçok önemli konuda ciddi adımlar atmışlar.
Oluşan ilmî ve kültürel ortam sayesinde Tatarlar, bütün Rusya’daki, Orta Asya’daki ve hatta Doğu Türkistan bölgesindeki Türklere dini bilgi ve kültür taşımışlar. Bugün bile bu bölgelerdeki kütüphanelere girildiğinde çoğunlukla Kazan, Ufa, Orenburg ve St. Petersburg baskılı kitaplar görülür. Tatar mollaların ve sufilerin Kazak ve Kırgız steplerine yönelik faaliyetleri sayesinde bu bölgelerde sağlıklı bir dini anlayış yerleşmeye başlamış. Ancak gelinen bu seviye, Bolşevik dönemle birlikte, 1917-1937 yılları arasında, tamamen ortadan kaldırılmış. 1980 sonrası ortaya çıkan durum ise, dini bilgi ve milli kültür açısından adeta 18. asra bir dönüş olmuş. Yani her şey adeta sıfırdan başlamış.
Bugün bu kültürün mirasçılarının sadece bir kısmı Tataristan’da yaşıyor. Yaklaşık 2 milyonu. Rusya Federasyonu’nun değişik bölgelerinde ise toplam 7 milyon Müslüman Tatar yaşıyor. Rusya Federasyonu’ndaki toplam Müslüman sayısı ise 20 milyon civarında. Zaten bu yüzden de Rusya Devlet Başkanı Putin, bu yıl Malezya’da toplanan İslam Konferansı Teşkilatı toplantısında bir konuşma yaparak Rusya’nın da üyeliğini istedi.
Bu aslında bir süpriz değil bunu Putin dillendirmeden çok önce Rusya’nın Volga Boyu eyaleti valisi Sergey Kiriyenko ifade etmişti. Kiriyenko, İslam’ın Rusya için bir tehlike değil bir güç olduğunu ve Rusya’nın 11 Eylül’den sonra İslam ile ilgili politikasını gözden geçirmesi gerektiğini defalarca belirtmiştir. Gerçekte ise bu görüşü ilk ortaya atan meşhur Kırımlı aydınımız İsmail Gaspıralı’dır. XX. Asır başında yazdığı makaleler ve kitaplarla bu görüşünü dile getirmiş ancak o dönemde bu fakir tedirginlikle karşılanmıştır. Şimdilerde bu görüşün yeniden hayatiyet kazanması oldukça manidardır.
|