Einzelnen Beitrag anzeigen
  #5483  
Alt 22.04.2005, 13:25
Benutzerbild von xxabuzerkadayifx
xxabuzerkadayifx xxabuzerkadayifx ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Askeri zihniyet

Samet Ağaoğlu"nun "Demokrat Partisi"nin Yükseliş ve Çöküş Sebepleri" adlı eserinden bir bölümü birlikte okuyalım:

"Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), bir çok noktada alınması düşünülen olumlu ekenomik adımların önüne çıkmıştı. Mesela demir çelik sanayinin kurulması konusunda İktisat Bakanlığı"nın ekonomik işletme prensipleriyle tesis yeri olarak seçtiği Karadeniz Ereğli"sini sırf askerlik bakımından savunulması zor düşüncesiyle kabul etmemiş, demir sanayinin ekonomik şartları zor bir bölgede Karabük"te kurulmasını sağlamıştı...

Doğu ve Güney illerinde sanayi kurulmasını, yollar yapılmasını istememiş, yol yapıldığı takdirde bir savaş halinde bu sınırlardan gelecek düşmanın memleketi kolaylıkla işgal edebileceğini ileri sürmüştü...

Mareşal"a göre Doğu illerinde okul açılması da bu iller halkını uyandıracak, Kürtlük gibi bir takım bölücü akımlara yol verecekti...Cehaletin, geriliğin Türk milliyetçiliğini başka milliyetçi akımlara karşı koruyabilecek bir silah olabileceği gibi zararlı, tehlikeli zanlara kapılmıştı Fevzi Paşa!..."

Soralım:

Çeşitli bakanlıkların arşivlerinde de yer alan bu vetolar, "milli güvenlik " gerekçesiyle alınan "bu kararlar Güneydoğu sorununu bastırdı mı yoksa azdırdı mı?"

O yıllarda okullaşma ve kalkınma hamleleri yapılsaydı, Güney Doğu bugün bu acıyı yaşar mıydı? Bu bölgenin entegrasyonunda yol alınmış olmaz mıydı?

İkinci soruya geçelim:

1924-1944 yılları arası Genelkurmay Başkanlığı yapan Fevzi Çakmak, "siyaseti sınırlama ve tanımlama" anlamına gelen "veto ya da dayatma yetkisi"ni neye dayanarak kullanıyordu?

Fevzi Paşa bunları 3 Mart 1924 tarihli Genelkurmay Başkanı"nın yetkilerini düzenleyen yasaya dayanarak yapıyordu. Bu yasanın 11. Maddesi, Genelkurmay Başkanı"na, hiçbir "tanım ve sınırlama" getirmeden, "vazifesine giren konularda her bakanlıkla doğrudan ilişki kurma, yazışma" imkanı, yani "siyasi kararları güvenlik ve savunma gerekleri açısından gözden geçirme yetkisi" veriyordu...

Orduyu siyasetin merkezine oturtan, bu çerçevede ülke ekonomisini, eğitimini, kültürünü Milli Mücadele"den kalma, 1920"lerden kalma "savaş yönetim modeline" göre şekillendiren bu düzenleme, Türk siyasal sisteminin, "bugünü de kuşatan en kilit düzenlemelerinden birisi"dir.

Evet, milli güvenlik ve askeri gereklerin siyasi alanı sınırlaması ve ana siyasi kararların temel referansları oluşturması, Türk siyasal sisteminin faturası bugünlere uzanan eski bir geleneği...

Bu gereklerin tanım ve uygulama olarak askeri otoritenin uhdesinde bulunması, bu çerçevede "askeri otoritenin devlet alanı içinde, siyasetin üzerinde yer alan, siyasi kararları denetleme işlevi üstlenen özerk bir saha ve yapılanmaya sahip olması" da öyle...

Güney Doğu örneğindeki gibi topluma, talebe, siyasete, kültüre, hatta özgürlüğe ve bireye salt asayiş gözlüğüyle bakan bu "milli güvenlik mantığının yol açtığı tahribat" da ortada...

Şimdi şunu görmek gerek:

Bu "gelenek" ve siyasetçiyi suçlamak için kullanılan bu "tahribat", sürekliliğin de ötesinde, her dönemde biraz daha keskin düzenlemelere yol açarak, askerin devlet içindeki özerk alanının genişlemesi ve pekişmesine işaret eder ve "Türk siyasi tarihini olası okumalarından biri" olarak karşımıza çıkar.

Fevzi Paşa"yı yıllarca MGK ikame etti. Güneydoğu politikasının ekonomik ve sosyal yönleriyle neler olması gerektiğine, TRT"de ne tür program yapılması icap ettiğine, ceza yasasındaki değişikliklerin istikametine, eğitim ilkelerine, vatandaşlık ve laiklik yorumlarının nasıl olacağına, MGK karar verdi.

2002 yılı sistemin sivilleştiği, MGK"nın işlevlerinin budandığı yıl oldu.

Peki ne değişti?

Genelkurmay Başkanı"nın önceki gün yaptığı ayrıntılı hükümet programını andıran konuşması, siyasi sorunun ve siyasi dokunun aynı yerde durduğunu göstermiyor mu?