Agzi olan konusuyor! bir de rakamlar
konussun demi :-))
cok acikli bir durum kama..bak ben yine duramadim bizim vatan haininden bir yazi daha:
Yazı" lezzetinden yoksunluk, barbarizmi emzirir
BİR toplumun düzeyini, anadilini kaç kelimeyle konuşup yazdığına göre değerlendirme yöntemine "structuralisme-yapısalcılık" denmekde...
Günümüzde konuşulan Türkçe, 300-400 kelimeye geriledi; yazılan Türkçe ise 700-800 kelimeye...
Fuzuli, 3 bin kelime kullanmıştı; Victor Hugo, 20 bin; Shakespeare daha da fazla...
2. Meşrutiyet"ten bu yana, kalabalıkları kışkırtıp taraftar bulmak için kullanılan ünlü sloganlarımızdan "Vatan elden gidiyor", "Din elden gidiyor" naralanmalarına, hiçbir zaman "Türkçe elden gidiyor" kaygılanması eklenmedi.
Zamanın çarkları içinde bir toplumda anadilinin erimeye başlaması, ne bayrak sevgisiyle önlenebiliyor, ne "vatan ve milletiyle devletin bölünmez bütünlüğü" ilkesiyle...
***
Bizim geleneğimizde zaten anadilinin "yazı" boyutuyla bütünleşme yok.
1928"de Latin alfabesine geçildiği dönemde, Türkiye"nin nüfusu 15-16 milyon; okuma-yazma bilmeyenlerin oranı ise yüzde 95"in üstündeydi.
Övünüp durduğumuz bir imparatorluktan geriye kala kala, anadilini okuyup yazamayan yoksul bir kalabalık kalmıştı.
***
Bugün Türkiye 15-16 milyon aile... Kaç ailede, kendi yazarlarının kitaplarıyla süslenmiş bir kitap rafçığı var?
Ve kitapsız evlerden yetişmiş genç kuşak bürokratlar...
Anadilinin üst düzey yazı lezzetinden yoksun olduğunda, Refik Halit"in "Memleket Hikâyeleri" cildine de hamamböceğine bakar gibi bakarsın; Hüseyin Rahmi"nin "Utanmaz Adam"ına da; Mahmut Yesari"nin "Tipi Dindi"sine de; Orhan Pamuk"un "Kar"ına da...
***
Kendi anadilinin yazı lezzetinden yoksun bir höthötçü, politik bir cakalanmayla vatan ve din sevgisini de kendi tekelinde tutmaya kalktığında; tadına varamadığı bir yazarı, vaktiyle Eminönü"nde ona buna parayla dilekçe yazan, bir meydan yazıcısı olarak görecektir ve bendenizin de vaktiyle çok işittiğim bir öneriyle:
- Yazacaksa vatanı yazsın, diyecektir.
***
Yazı adamları da, tıpkı müzisyenler, ressamlar, heykelciler, mimarlar, matematikçiler, fizikçiler, kimyacılar gibi insanlığın ortak bahçesini zenginleştiren gönülsel ve beyinsel renklerdir.
Onları, gelip geçici yerel bir devlet politikasının çemberi içine hapsedemez, onlardan güttüğünüz politikaların propagandasını bekleyemezsiniz...
Eğer toplumunuzun evrensel bir itibara layık olmasını özlüyorsanız; önce bizzat kendiniz, kendi yazarlarınızın tadına varmalısınız.
***
Goethe ile Beethoven"den bu yana Almanya"nın bayrağı da, siyasal sınırları da, devlet olarak güttüğü politikalar da kaç kez değişti. Ama Almanya"nın yetiştirdiği evrensel değerler, tüm insanlığın ortaklaşa benimsediği ortak bayraklar oldu.
***
Ta öteden beri Ankara yakınır durur, kendimizi dünyaya iyi tanıtamıyoruz, diye...
Kendi yazarını, kendi ressamını, kendi heykelcini, kendi mimarını; en başta kendin tanımıyorsan, nasıl tanıtırsın ki kendini dünyaya; salt Boğaz"da şiş kebap ve sahtesi daha da dikkat uyandıran rakıyla mı?
***
Son yüzyılda kaç Türk yazarının dünya dillerine çevrilmiş olduğunun listesini çıkaracağınıza; dünya yazarlarının Türkiye hakkında yazdıkları kitaplarla, Türk yazarlarının çeşitli yeryüzü bölgeleri hakkında yayımladıkları eserlerden evrensel sergiler açacağınıza; ilan edin dünyaya hangi kitapları yasakladığınızı, hangi yazarları içeri tıktığınızı ve tüm meydanlarda öbek öbek yakın kızdığınız yazarlarınızın kitaplarını...
***
Ah ah... Kendi anadilinin yazı lezzetinden yoksun diyarlarda, "yazı"ya layık olabilmenin titreşimleri ve endişeleriyle yaşamak; bataklıkta bale yapmaya benzese de, vazgeçilmez bir tat, vazgeçilmez bir tiryakilik...
"Enayiliğine doyma" diyenler de çıkacağı için, zordur bunu anlatmak...
***
Vatanını sevme refleksi, anadilini okuyup yazma sevgisinin kuşaklar arası köprüler kuran birikimsel tadıyla bütünleşemediğinde...
Kitapları toplayıp yakma hışmı da, sürüp gittiğinde...
Ve "barbarizm" deyimi medyada yeniden manşetleştiğinde...
Şayet torunlarınız torunları, Türkçenin çile çekmiş yazarlarını merak ederlerse, küçük bir el sallasınlar onların anılarına... Unutmasınlar ki, torunların torunları da dünya önünde boyunları bükük kalmasınlar, diye çalışmışlardı onlar da...
<a href="redirect.jsp?url=http://www.milliyet.com.tr/2005/04/01/yazar/altan.html
" target="_blank">http://www.milliyet.com.tr/2005/04/01/yazar/altan.html
</a>
|