Evet, Atatürk görmeliydi
Bence benimde %100 katilacagim bir yazi oldugu icin, sizlerin de okumaniz icin tavsiye ediyorum:
***
Oktay EKŞİ
Evet, Atatürk görmeliydi
AVRUPA Birliği (AB) Komisyonu’nun, Türkiye ile ‘tam üyelik için katılım görüşmelerine başlanması’ yönündeki raporunu dün, ‘Büyük Atatürk’ün tam da aramızda bulunacağı gündü dün... Seksen yıl (...) önce çıktığı yolun ve yaptığı devrimlerin bugüne kadar alınmış en somut sonucuna tanık olmalıydı’ diyerek değerlendirmemize bazıları pek kızmış.
İtiraz edenlere göre ‘Bu sonuç utanç verici’ imiş. Büyük Atatürk böyle şartlı şurtlu görüşmeyi kabul etmek bir yana, onu ileri sürenleri kovalarmış. Çünkü bu rapor aslında bir zillet (alçaklık) belgesiymiş.
Onlara anlatmaya çalıştık ki ‘Büyük Atatürk"ün özlemi, Türk ulusunun çağdaş uygarlıkla bütünleşmesi’ idi. AB üyeliği Türk ulusu açısından bu hedefin somut ifadesidir. Bu rapor, o yöndeki kapıları açmaktadır.
Bir noktaya daha değinelim:
Büyük Atatürk, hayalci değil gerçekçi bir liderdi. Hangi koşulda amacının ne kadarına ulaşabileceğini iyi bilirdi. Nitekim istediklerini Lozan"da bile tam alamadı. Ama Türk ulusunun selameti için onlara katlandı. Örneğin Musul"u istiyordu. Patrikhane"nin Türkiye"de kalmasını istemiyordu. Türkiye"nin toprağı olmasına rağmen Boğazlar"ın bir süre ‘Uluslararası Komisyon’ tarafından yönetilmesine, bu bölgenin ‘askerden (Türk askerinden) arındırılmasına’ bile razı oldu.
Demek ki asıl mesele sizin akıllı olmanızdır. Hem ahmak hem fodul olursanız varacağınız yer, şu anda bulunduğunuz yerdir.
Bize itiraz edenler arasında, ‘Raporda görüşmelerin başlamasına hayır denseydi daha mı iyi olurdu?’ sorusuna yanıt veren çıkmadı.
Ama ‘Türkiye"ye karşı çifte standart uygulandığını, öteki aday ülkelere karşı ileri sürülmeyen koşulların Türkiye"ye dayatıldığını görmüyor muymuşuz?’
Görüyoruz... Daha ilerisini söyleyelim:
Raporda görüşmelerin başlamasını tavsiye edenlerin, Türkiye"nin ulusal bütünlüğüne yönelik düşmanca tertiplerini de görüyoruz. Örneğin, ‘Kürtçe yasağının kaldırılması’ şeklindeki ibarenin, raporun ‘Azınlık Hakları’ başlığı altına konmasının iyi niyetle bağdaşabileceğine inanmıyoruz. Çünkü -dil yasağına taa 1982 Anayasası"nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren karşı çıkmış olmamıza rağmen- bunu biz hiçbir zaman bir ‘azınlık sorunu’ olarak görmedik. Bize göre bu tam bir ‘insan hakkı’ ve ‘ifade özgürlüğü’ konusuydu. Yasağın kaldırılması o yönden gerekliydi.
Öteki şartlara değinmiyoruz. Örneğin, ‘Katılım görüşmelerinin kesilebileceği; görüşmeler başlasa bile mutlaka üyelik sonucu doğurmayabileceği; AB Konseyi"nin katılım görüşmelerinin nasıl yapılacağına dair kesin parametreleri belirleyeceği’ gibi hususlar, tipik Avrupa kendini beğenmişliğinin yansımalarıdır. Bunlar ‘Pax Romana’ yani tek tarafın şartlarını dayatarak anlaşma yapma geleneğinin kalıntılarıdır. Ama onların hepsini akılla yenmemiz işten değildir. Eğer akılla hareket etmeyi beceremiyorsak, AB"ye bugün üye yapsalar bile sonuç sıfırdır.
***
<a href="redirect.jsp?url=http://www.hurriyetim.com.tr/yazarlar/yazar/0,,authorid~1@sid~9@nvid~478964,00.asp" target="_blank">http://www.hurriyetim.com.tr/yazarlar/yazar/0,,authorid~1@sid~9@nvid~478964,00.asp</a>
|