![]() |
Trabzon’dan Rize’ye: Siyasal İslam’ın Maskesi Düşüyor
Artık kimse “Karadeniz AKP’nin arka bahçesi” diyemez! Almanya’dan memlekete geldim, günlerce Trabzon ve Rize’de halkın arasında dolaştım. Kahvelerde oturdum, pazarda sohbet ettim, çay tarlasında ter döken insanlarımızla konuştum. Gördüklerim bana tek bir gerçeği haykırdı: Halkımız, muhafazakârlık ile siyasal İslamcılık arasındaki farkı nihayet kavramış. Siyasal İslamcıların din tüccarlığını muhafazakârlık sanmıyor; aksine bu maskeyi yırtıyor, sahtekârlığı teşhir ediyor ve lanetliyor.
Bu beni sıradan bir Müslüman olarak değil, bu ülkenin evladı olarak gururlandırıyor. Çünkü bu uyanış büyüdükçe, halkı fakirleştiren, cahilleştiren, köleleştiren ve dini kendi çıkarlarına alet eden siyasal İslamcı zihniyet, bu topraklardan ebediyen defolup gidecek. O gün geldiğinde, Hz. İmam Hüseyin’in canını verdiği adalet ve hakikat temelli gerçek İslam yeniden yerini alacak. Karadeniz’de gördüğüm bu silkiniş, sadece bölgesel bir değişim değil; Türkiye’yi yeniden özgür, adil ve onurlu bir ülke yapacak büyük bir toplumsal devrimin habercisidir. Halk artık sahte “vatem-millet-Sarkya, bayrak inmez ezan dinmez” edebiyatı ile koltuklarını koruyan, yolsuzluklarını örten, halkı korku ve biat içinde tutmaya çalışan din bezirgânlarının değil; gerçeğin, adaletin ve insan onurunun yanında duruyor. Ve bilinsin ki; bu topraklar sahte Cüppeli Ahmet gibi dinden gecinen din tüccarlarinin değil, gerçek yiğitlerin vatanıdır! Mercedeslere binen, milyonluk saatlerle poz veren, halkı “sabır”a çağırırken kendisi şatafat içinde yaşayan Mercedes Mehmet’lerin değil; alnının teriyle, onuruyla yaşayan dürüst insanların yurdudur! Bugün yeniden Almanya’ya döndüm ama Karadeniz’de gördüğüm bu umut, bu cesaret ve bu değişim inancı, benimle birlikte geldi. Artık biliyorum ki bu topraklar uyanıyor ve bu uyanış durdurulamaz! Atatürk ilke ve devrimlerinin doğan güneşi, Canik’lerin ufkunda parlıyor ve her geçen gün çoğalıyor. Not: Ekrem başkan yalniz degildir. Hepmizi Ekremiz Dilek İmamoğlu’ndan Çığlık Gibi Sözler: ‘140 Gündür Tutuklu, Suçlama Bile Yok!’" https://www.youtube.com/live/5yF7uiN...S5NjGDyT9kaEsj |
Bugün Saraçhane Parkı’nda Aile Dayanışma Ağı’nın üçüncü buluşması gerçekleşti. 19 Mart operasyonları sonrası bir araya gelen aileler ve destekçileri, adalet talebini yineledi. Dilek Kaya İmamoğlu, yaşanan haksızlıklara, hukuksuzluklara ve şafak operasyonlarına karşı korkmadan, yılmadan mücadele ettiklerini vurguladı. Aile Dayanışma Ağı’nın siyaset üstü, tamamen hak, hukuk ve adalet ihtiyacından doğduğu, tutuksuz yargılama hakkının herkes için sağlanması gerektiği dile getirildi.
![]() Toplantıda Gözde Bahçetepe, Huri Türkmen ve Irmak Uyan da yaşadıkları mağduriyetleri anlattı. Sağlığı kötü olan tutukluların evlerinde tedavi görmesi, uzak cezaevlerine sevklerin son bulması, savunma hakkının korunması gerektiği üzerinde duruldu. Cezaevinde bulunan 13 üniversite öğrencisinin isimleri tek tek anıldı. Katılımcılar, adalet talebinin yalnızca tutuklular için değil; onların aileleri, yakınları ve adalet isteyen herkes için ortak bir mücadele olduğunu vurgulayarak “Artık adalet konuşsun” çağrısında bulundu. Benim özetimi degil de haberin aslini okumak istenyenler icin link: https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiy...iyoruz-2426636 |
Sevgili Özgür Başkan,
Seni büyük bir takdir ve gururla izliyorum. Ekrem Başkan içerideyken böylesine başarılı olman beni hem şaşırttı hem de gururla doldurdu Cumhuriyet Halk Partisi üyesi olmaktan daima onur duydum. Kendimi şu an için parlamento dışı muhalefetin bir parçası olarak görüyorum. Henüz aktif mücadele zamanım gelmediğini düşünsem de, zamanı geldiğinde seninle mutlaka bir görüşme yapacağım. Şu an bir göreve talip değilim, ama zamanı geldiğinde talip olduğumda bunu sana mutlaka bildireceğim. Ancak bugün için en önemli görevim; Avrupa’da ve Türkiye’de partimize üye olmayan geniş kitleleri ikna ederek Cumhuriyet Halk Partisi’ne kazandırmaktır. Her zaman zoru secerim. İstanbul Kadıköy’de değil, Şanlıurfa Halfeti’de de gayret gösteririm, insan ancak böyle başarılı olur Bu çabam makam, para, pul ya da şahsi çıkarlar için değildir. Ben bunu yalnızca çocuklarım, torunlarımızın ve kendi geleceğimiz için; geleceğin Türkiye’sini inşa etmek adına yapıyorum. En büyük arzum, kalıcı bir eserde benim de emeğimin bulunmasıdır. O eser; laik, sosyal hukuk devletine, insan hak ve özgürlüklerine bağlı olan ve Atatürk’ün “Benim en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni daha da güçlendirmektir. Ayrıca, partimizde Canan Kaftancıoğlu’nu yeniden aktif bir görevde görmek en içten temennimdir. Onun dışında partimizin kadrolarında bir eksiklik görmüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin geleceğine inancım tamdır. Mücadelemiz büyüdükçe umudumuz da büyüyor. Sevgi ve saygılarımla, CHP’nin sıradan ama bilge ve yiğit bir neferi 'FREE IMAMOGLU |
Din ile Sömürenler ve Gerçek Milliyetçilik
Nothing beats the number 1, nothing beats the Original!
Kimsesizlerin kimsesi, gücünü milletten alan CUMHURIYET HALK PARTISI! Koç yiğitler sel sel oldu yürüdü Yürü gardaş, yürü biz de geliriz Vatan yaylasını itler bürüdü Yetişin yiğitler, biz de geliriz AKP, MHP ve BBP’nin ortak özelliği şudur: Hepsi, dini siyasete alet eden ve halkı inanç üzerinden sömüren siyasal İslamcı yapılardır. Yıllardır aynı yöntemle halkı kandırır, dini duyguları istismar eder, kendi iktidarlarını ve menfaatlerini ayakta tutmak için dini kalkan gibi kullanırlar. MHP olsun, MHP gibileri olsun, iddia edildiği gibi “saf bir milliyetçi parti” değildir. Daha doğru tanım şu olur: Türkçü semboller ve retorikle süslenmiş, siyasal İslamcı bir partidilerdir Bugün Türkiye’nin içine sürüklendiği karanlık, işte bu anlayışın eseridir. Dini siyasete alet edenlerin ne Allah korkusu vardır ne de millet sevgisi. Onların tek derdi iktidarlarını korumak, halkı cahil ve itaatkâr bir sürüye dönüştürmektir. "Al birini vur ötekine" denecek kadar birbirine benzeyen bu yapılar, farklı görünüp aynı zihniyetin hizmetindedir. Oysa milliyetçilik, bir partinin, bir liderin veya bir sloganın tekelinde değildir. Gerçek milliyetçilik, Atatürk’ün gösterdiği aydınlık yolda yürümektir. Laik, çağdaş, akılcı bir Türkiye için mücadele etmektir. Atatürk’ün milliyetçiliği, halkını özgür, onurlu ve üretken bireyler haline getirmektir. Bugün dini siyasete alet edenlere “milliyetçi” diyenler, aslında milletin en büyük düşmanıdır. Çünkü din üzerinden toplumu bölen, aklı ve bilimi hiçe sayan, halkı yoksulluğa ve cehalete mahkûm eden bir anlayış, milliyetçilik değil ihanet üretir. Unutulmamalıdır ki, gerçek milliyetçilik, Atatürk’ün yolundan gitmektir. Geri kalanı sadece “kuru fasulye milliyetçiliğidir.” |
Siyasal İslamcılık: İnancın İstismarı ve Din Tüccarlığı
Siyasal İslamcılık, İslam’ı toplumsal ve siyasal hayatın merkezine yerleştirmeyi amaçlayan bir düşünce olarak tanımlansa da, özellikle Türkiye’deki uygulamaları daha çok dinin siyasete alet edilmesi şeklinde görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında siyasal İslamcılık, muhafazakârlıkla karıştırılmamalıdır. Muhafazakârlık, değerlerin korunmasına, geleneklerin sürdürülmesine ve toplumun istikrarına vurgu yaparken; siyasal İslamcılık, dini bir inanç olmaktan çıkarıp politik ve ekonomik bir araç haline getirir. Din Tüccarlığı Olarak Siyasal İslamcılık Siyasal İslamcı söylem, dini değerlere bağlılık iddiası üzerinden geniş halk kitlelerinin desteğini kazanmayı hedefler. Bu süreçte İslam, ahlaki ve manevi boyutundan çok, oy toplamanın ve kitleleri yönlendirmenin bir yöntemi haline gelir. Seçim meydanlarında kutsal kavramların sloganlaştırılması, dini ritüellerin siyasi propaganda aracı gibi kullanılması, bu yaklaşımın en belirgin göstergeleridir. Böylece siyasal İslamcılar, dini “yaşam biçimi” olarak değil, “siyasi ideoloji” ve hatta “pazarlama aracı” olarak konumlandırır. Bu da inanç üzerinden çıkar devşirmenin önünü açar. Jet Fadıl Örneği ve İslami Holdingler Siyasal İslamcılığın ekonomik boyutu da en az siyasi boyutu kadar tartışmalıdır. Jet Fadıl (Fadıl Akgündüz) ve benzeri isimler, “faizsiz kazanç”, “İslami yatırım” gibi sloganlarla binlerce insanın dini hassasiyetlerini sömürmüş, büyük çaplı mağduriyetlere yol açmıştır. Bu örnekler, dini söylemin yalnızca oy kazanmak için değil, aynı zamanda sermaye biriktirmek için de istismar edildiğini göstermektedir. Toplumsal Sonuçlar Siyasal İslamcılığın en yıkıcı etkisi, toplumda yarattığı güven erozyonudur. Din, bireyleri birleştiren, ortak değerler etrafında buluşturan bir inanç sistemi olmaktan çıkar; siyasetin ve ticaretin kirli hesaplarının içine çekilir. Bunun sonucunda: Dini kavramlara olan güven sarsılır. Toplum içinde kutuplaşma ve ayrışma derinleşir. İnanç, bireysel vicdan alanından koparılarak siyasetin çatışmacı doğasına teslim edilir. Sonuç olarak siyasal İslamcılık, iddia ettiği gibi topluma ahlaki bir düzen ya da manevi bir güç katmamaktadır. Aksine, dini değerleri siyaset ve ticaretin nesnesine dönüştürerek hem siyasete hem de dine zarar vermektedir. Din üzerinden güç ve çıkar devşiren bu anlayış, özünde din tüccarlığından başka bir şey değildir. |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 21:31 Uhr. |