Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Aktuelles (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=390)
-   -   Yobazlara Karşı mücadele insanlık mücadelesidir ! (http://localhost/forum/showthread.php?t=14067)

07.08.2017 12:25

Yobazlara Karşı mücadele insanlık mücadelesidir !
 
http://haber.sol.org.tr/spor/besikta...i-diye-bagirdi

Artık görünen o ki,yobazlara karşı topyekin demokrasi mücadelesi yürütmek ile insanlık mücadelesi yürütmek aynı anlam taşıyor.
Nerede bir yobaz varsa insanlık düşmanıdır ve mücadele boynumuzun borcudur....

07.08.2017 16:34


07.08.2017 16:37

Sen ne büyükmüşsün ey Atatürk!
Senin yüzünü Batı'ya dönüşüne epey karşı çıkmışlığım vardır.
Bugün geldiğimiz şu noktada...
“İyi ki yüzünü ve yüzümüzü Batı’ya döndürmüşsün” diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Senin tevhid-i tedrisat diye tutturmana epey itiraz etmişliğim vardır.
Bugün geldiğimiz şu noktada...
“İyi ki tevhid-i tedrisat diye tutturmuşsun” diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Senin ülkeye getirdiğin laiklik ilkesine epey laf saydırmışlığım vardır.
Bugün geldiğimiz şu noktada...
“İyi ki laiklik ilkesini hayata geçirmişsin” diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Senin bir millet oluşturma çabanı anlayıp dinlemeden çokça eleştirmiştim.
Bugün geldiğimiz şu noktada...
“Bu ne değerli bir çabaymış” diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Senin şeyhlik, efendilik, müritlik gibi kavramlarla başının hiç de hoş olmamasını hep anlayışsızlıkla karşılamıştım.
Bugün geldiğimiz şu noktada...
“Seni çok iyi anlıyorum” diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Senin dini cemaatlere, dini gruplara, dini oluşumlara mesafeli oluşundan pek hazzetmezdim.
Bugün geldiğimiz şu noktada...
“Ne de iyi etmişsin” diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Sen ne büyükmüşsün hey Atatürk!

Artık ben de senin kadrini, kıymetini bilenlerdenim.
Ben de Anıtkabir’ini ziyaret edeceğim.
Ben de posterini duvarıma asacağım.

Ve bir şey daha:
Geçen senelerden birinde sırf artistlik olsun diye 10 Kasım’da saat 9’u 5 geç ayağa kalkmamış ve bunu bir marifetmiş gibi bu köşeden cümle âleme ilan etmiştim.
Bu 10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe ayağa ilk kalkan olmak için fırlayacağım.

Ahmet Hakan (Hürriyet)

07.08.2017 18:20


15.08.2017 16:58

OSMANLININ SAPIK İLİŞKİLERİ ve ŞİİRLERİ
1730 da Patrona Halil İsyanı sırasında Nedim'in akıbetinin ne olduğu konusunda değişik iddialar var. Kaynaklarda isyanı takip eden günlerde içkiye düşkünlüğü nedeniyle titreme hastalığından öldüğüne dair bilgiler kayıtlıdır. Güvenilir biyografi müelliflerinden Süleyman Sadettin, Nedim'in ihtilal esnasında korkudan evinin damına çıktığını ve oradan düşerek öldüğünü söylemektedir. Bu acı akıbet, şairin belki de son bir kurtuluş ümidiyle evinin damına çıktığını veya linç edilerek öldürülen dedesinin yaşadığı tecrübenin tekrar edilmemesi için ölümü tercih ettiğini akla getirmektedir. Ancak kesin olan bir şey vardır; o da şairin ihtilal sırasında öldüğüdür. Nedim'in ölümüne dair kayıtlar 15 Rebi-ül-ahir 1143/28 Ekim 1730 tarihinde düzenlendiğine göre bu tarihten önce ölmüştür. Şairin kabri pek çok oğlan gibi Üsküdar Karaca Ahmet Mezarlığının Miskinler kısmındadır. Mezar kitabesinde ölümüne düşürülmüş şu tarih beyti yazılıdır:
Revâ ola düşerse fevtine işbu du'â târih
Nedîm ola nedîm-i şâh-ı ceyş-i enbiyâ yâ Rab



15.08.2017 16:59

OSMANLININ SAPIK İLİŞKİLERİ ve ŞİİRLERİ

Osmanlı'da oğlancılığın başladığı dönem Nedim ile birliktedir. Daha sonra oğlancılık oldukça gelişmiş ve padişahların tamamına yayılmış bir alışkanlık olmuştur. Hafta da en az bir gün oğlanlarla birlikte padişahların içkili zevk-ü safa alemleri yaptığı ve bu alemlerin Üsküdar'da yoğunlaştığını bilmekteyiz. Bugün bile sağ görüşün egemen olduğu Üsküdar'da oğlancılığın o dönem gelişmesi kaynaklı olarak halkın saltanat düşüncesi etrafında toplanmasının temel nedenlerinden birisi oğlancılığın olduğu dönemlerde Padişahların bu bölgeye oldukça fazla yatırım yaptıkları ve kirli işlerin tamamını burada yürüttükleri anlatılmaktadır.

Türk edebiyatının eş cinsellik denince ilk akla gelen adlarından biri olan Nedim'in Divanından çokça tartışılan oğlancılık dolu sapık ilişkisinin yer aldığı şiiri

SERVİ REVAN

Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde
Gidelim servi revanım yürü Sadabâd'e
İşte üç çifte kayık iskelede amade
Gidelim servi revanım yürü Sadabâd'e.

Gülelim, oynayalım, kâm alalım dünyadan
Mâ-i tesnim içelim çeşme-i nev-peydadan
Görelim âb-ı hayat aktığın ejderhadan
Gidelim servi revanım yürü Sadabâd'e

Geh varıp havz kenarında hirâman olalım
Geh gelip kasrı cinan seyrine hayran olalım
Gah şarkı okuyup gah gazelhan olalım
Gidelim servi revanım yürü Sadabâd'e

İzn alıp Cuma namazına deyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
Dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e

Bir sen ü bir ben ü bir de mutrib-i pakize-eda
İznin olursa eğer bir de Nedim-i şeyda
Gayrı yâranı bugünlük edip ey şuh feda
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e

--- Bu şiir, liselerde okutulan edebiyat ders kitaplarına girmiş bir şiirdir. Fakat dördüncü dörtlüğü çıkartılarak yer almıştır.
--- Halbuki şiirin zamiri asıl bu kıt'ada ortaya çıkmaktadır; dolayısıyla çıkarılan dörtlük olmadan şiir, tam bir içerik kaybına uğramaktadır.
--- Dördüncü dörtlük olmadan Nedim'in bu Şarkısı sanki heteroseksüel arzuların dile getirildiği bir şiir olup çıkmaktadır ya da bu hale dönüşmektedir. Edebiyat öğretmenleri de yıllardır bu şiirdeki "Servi Revan"ın bir kadın olduğunu vurguladılar...
--- Halbuki bu şiirde Nedim, eş cinsel aşkı dile getirmiştir. Söz ettiği "Servi Revan" (salınarak yürüyen selvi) kesinlikle bir kadın değil, genç bir delikanlıdır. Bu tabir, delikanlının selvi ağacı gibi ince-uzun bir yeni yetme olduğunu gösterir.
--- Oldukça şakrak ve rahat bir dile sahip bir şiir olmasına rağmen dili yer yer eskimiş, bu nedenle eskimiş sözcükleri açıklamadan şiirde yoğun bir biçimde sergilenen eş cinsel arzuyu yansıtmak olanaksızdır.
--- "Servi Revanım" diye seslendiği delikanlıya; bir sevinç kıpırtısına muhtaç durumdaki gönüllerini ferahlatmak gerektiğini söyleyerek, o günün gözde eğlence mekanlarından olan Sadabâd'da bir kaçamak yapmayı öneriyor.
--- Sadabad'da Nedim'in söylediği gibi gülünür, oynaşılır ve dünyadan kam alınır (Cinsel arzular doyurulur).
--- İkinci dörtlükte "Mâ-i tesnim" bengi su demektir, ulaşması zor olan efsanevi bir sudur; içen güya ölümsüzlüğe erişir. Fakat şiirde mâ-i tesnim, penisten fışkıran meniyi sembolize eder. Yani mâ-i tesnim içmekle kastedilen şey, eş cinsel olan iki erkeğin, meni gelinceye değin penislerini yalayıp emmesidir. Şiirde bunun karşılıklı yapılacağına dair işaretler vardır.
--- Şarkıdaki iki erkekten biri Nedim'dir ve yetişkindir; diğeri ise "Servi Revan" delikanlıdır. Bu bakımdan dörtlükte kullanılan "çeşme-i nev peyda" (Yeni ortaya çıkmış çeşme) ve "ejderha" sözcükleri de bilinçli seçilmiştir. İlk sözcük grubu yeni yetme bir delikanlının daha yeni yeni ereksiyon olmaya başlamış penisini ifade eder. İkinci sözcük (ejderha) ise ilk bakışta eskiden ejderha ağzı biçiminde yapılan çeşme ağızlarını anlatsa da Şarkıda yetişkin bir erkeğin, belki biraz da büyük boyutlu ve ereksiyona geçmiş penisini anlatmak için kullanılmıştır
--- Aynı anlama mâ-i tesnim ve âb-ı hayat sözcüklerinin bir arada kullanılmış olması bir şiir zaafı gibi görülse de aslında eş cinsel arzunun yoğunluğunu gösterir: Sonuçta birbirlerinin penislerini yalayıp emerek boşalacak ve adeta bir bengisu (mâ-i tesnim/âb-ı hayat) olan menilerini yutarak doyuma erişeceklerdir.
--- İkinci dörtlükteki gülüp oynama safhasında öpüşmeyle başlayan ve birbirinin penisini yalamakla ivme kazanan bir sevişme sahnesi çizilmektedir.
--- Üçüncü dörtlükte sevişme mekanı Havuzda sevişme de; "havuz kenarında sarılıp dolaşmak" biçiminde açıklanır. Fakat bunu anlatmak için kullanılan sözcük olan "hırâman" sözcüğü sadece salınarak dolaşmak anlamını içermez. Aynı zamanda "haram kılınmış şeyler yapmak" anlamı da vardır. Nedim bir söz sanatı yaparak sözcüğün iki anlamına da vurgu yapar. Burada kastedilen "haram kılınmış şey" ise açıktır ki eş cinsel ilişkidir.
--- Bu dörtlükte sevişmenin rengi, Sadabad'daki göz alıcı sarayları seyretmek, kah şarkı, kah gazel okumak suretiyle yoğunlaştırılır.
--- Dördüncü dörtlük lise ders kitaplarında yoktur. Bu dörtlüğe gelinceye değin betimlenen sevişmenin, şairin hayalinde gerçekleştiğini ve aslında bunca kelamı, genç bir oğlanı sevişmeye ikna etmek için ettiğini anlıyoruz. Böyle güzel tasvirlerle yeni yetme Şarkı kahramanımız (Servi Revan) ikna edilecektir edilmesine de, o yaştaki bir çocuğun Sadabad gibi ne de olsa şaibeli bir aşk mekanına gönderilmesine ailesi razı olacak mıdır bakalım? Belki de çocuk ikna olmuştur, fakat annesinin izin vermeyeceğini söylemiştir şaire. Nedim'in bu sorunu çözmek için bulduğu yol, oldukça zekicedir diyebiliriz: Bir Cuma günü oğlanın annesinden Cuma namazına gitmek için izin alınacak fakat gizli yollardan Sadabâd'a gidilecek ve felekten bir gün çalınacaktır.
--- İşte burada Nedim'in sevgilisi "Serv-i Revan"ın bir oğlan/yeni yetme bir delikanlı olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Cuma namazını sadece erkeklerin kılması gelenek olduğuna göre, ikna edilip Sadabâd'a götürülmeye çalışılan kişi bir erkektir; hem de annesinden izin alması gerekecek kadar küçük yaşta bir oğlandır. Yaşı konusunda en iyimser bir tahminle, penisine yeni yeni su yürümeye başlamış çağlarda olduğu söylenebilir belki. Dolayısıyla bu dörtlüğün niçin ders kitaplarına alınmadığı ortaya çıkar.
--- Son dörtlük ise ilginç söz oyunlarıyla süslüdür. Genel kabule göre burada söz edilen "Sen", "Ben", "mutrib-i pakize-eda" ve "Nedim-i şeyda", dört ayrı kişi değil, sadece iki kişidir, yani şairle sevgilisidir.
"Mutrib-i pakize-eda" şairin "sen" diye seslendiği sevgilisinin sıfatı,
"Nedim-i şeyda" ise şairin "ben" diye söz ettiği kendi sıfatıdır.
Dolayısıyla şair kendisinden hem "ben", hem de "Nedim-i şeyda" diye söz eder. "Şeyda" sözcüğünün "sırılsıklam âşık" anlamında olduğunu bildiğimize göre Nedim'in bu delikanlıya olan aşkının gücünü de daha iyi anlayabiliriz.
Sevgilisi için ise ilk dört dörtlükte "Serv-i Revan" nitelemesinin dışında bir niteleme kullanmazken, son dörtlükte "mutrib-i pakize-eda" (Saf bir edayla çalgı çalan/şarkı okuyan) ve "şuh" nitelemelerini kullanmıştır.
Buradan da delikanlının güzel sesli ve güzel şarkı okuyabilen yakışıklı bir genç olduğu anlaşılır. Nedim kafaya koymuştur; o gün diğer arkadaşlar ve dostlar "feda edilecek(ekilecek)" ve şair, delikanlı sevgilisiyle yalnız kalacaktır; tabii böyle bir ilişki için gerekli önlemleri aldıktan sonra.
--- Nedim şiirinde dile getirdiği arzusunu gerçekleştirebilmiş midir?
Şiirde açıkça belirtilmiyor; zaten belirtilmesi de gerekmez.
Çünkü şiir kurgusuna böyle bir tutum ters düşer. Yalnız şiirde sadece Sadabâd'a gidip sevişmek arzusu vurgulanıyor; dizelerdeki coşkuya bakarak Nedim'in bu arzusunu gerçekleştirmeden önce bu Şarkıyı yazdığını düşünebiliriz.
Çünkü tamamen sevişme arzusuyla yanıp tutuşan bir şairin kaleminden çıkmış görünmektedir. Şair "vuslat" yorgunluğu ve doymuşluğuyla böyle bir şiir yazamazdı...

[/quote]

17.08.2017 17:46

Başörtüsü Konusu Level Atlamalı ---> okumak icin linki tiklayin


Başörtüsü Konusu Level Atlamalı


Ayşe Yıldız
Başörtülü olarak alabildiğine özgür olmak isterken ve olurken bu başörtüsünü niye takıyorum? Ne için? Ne amaçla? Ne işe yarıyor? Dinen bu kadar da gerekli mi? Fakat bu soruları soranda cevabını veren de kadınlar olmalı. Ve neye karar verirlerse saygı duyulmalı. Bu sebeple bence artık başörtüsü konusu başka boyutlara taşınmalı. Kadınlar bunların cevabını elbette verecek kudrette ve akılda.

Arap kökenli bir ailenin kızı olarak bildiğim ve gördüğüm, başörtüsünün bir kültür ve gelenek olduğu, bir kızın evlendiğinde , evlendiği belli olsun diye taktığı , evli olanla olmayan ayırt edilsin diye yapılagelen geleneksel bir örtüdür başörtüsü . Şimdiki hali pek bu şekilde olmasa da malum yapılanmalar ve amaçları sayesinde, yaşı bana yakın ve benden büyük olan arap coğrafyasının insanı bunun böyle olduğunu pek ala bilir.

Çağdaşlaşan ve gelişen bir toplum olmanın doğal sonucu olarak kadınlar üzerindendeki hakimiyetini kaybedeceğini anlayan bu baskın, bencil, çıkarcı ve ileriyi göremeyen erkek zihniyeti (öyle olmayanları ayrı tutuyoruz tabi ki) geleneksel örtüyü, dinin en baş meselesi haline getirmeyi ne yapıp edip başarmıştır. Din sömürüsü üzerinden bu oyuna, maalesef kadınlar erkeklerden daha fazla gönüllü olmuştur. Oysa bir toplumun özgürleşmesinin ilk şartıdır kadının özgürleşmesi. Kadın özgürlerşirse çağdaş, daha ilerici, aydınlık dolu günlere doğru yol alabiliriz. Kadının baskı altında tutulduğu toplumlara bakalım, bir arpa boyu yol alabilmişler mi ? Sadece erkeklerin kendi bencillikleri ve kuş beyinlerini farklı yönde çalıştırmaları yüzünden, cennet olabilecekken yaşantımız, dönmüştür bir cehenneme. Bilerek ve isteyerek, kadınların bedenleri ve kıyafetleri üzerinden bir hayat inşa eden, ahlak bekçiliği yapan, aklı sadece apış arasında olan erkekler, vallaha bıktık sizden.

Başörtüsü konusu artık level atlamalı, başka boyuta taşınmalı, kapatılmalı bu konu. Saçını örten ile örtmeyenlerin eşit haklara sahip olması için yıllarca ciddi mücadeleler verildi. En doğal hakları için insanlara çok acı çektirdiler. Şimdi başötülüler uzun yıllar süren haklı mücadeleleri sonucu bu kazanımları elde ettiler. Saçı açık olan bir kadının bütün haklarına onlar da sahipler. İstediklerini yapabiliyorlar. Ancak bu sefer saçı örtülü kadın böyle mi giyinir, saçı örtülü kadın sigara mı içer, böyle mi güler, dondurma mı yer vs. vs. ile gündemi belirlemekte yine, var ya o bildiğimiz zihniyetteki erkekler. Yine erkekler diyor ki, ey kadın seni başörtülü olarak topluma karıştırdık seni iş hayatına soktuk, öğretmen, doktor, avukat, milletvekili, bakan yaptık velakin başörtülü olarak bu kadar mühim işleri yapabilirsin amma sokakta dondurma yalayamazsın. Buna henüz izin çıkmadı sevgili bacılar. Malum biliyorsunuz akılları hep aynı yerde.

Erkek ya da kadınların nasıl giyindiği, saçını kırmızıya mı boyadığı, başörtüsünün altına ne giydiği, (isterse üstte başörtüsü alta mini etek giysin banane o öyle mutlu olacaksa ) hiç umurumda değil. Çünkü insanların dış görünüşü ve nasıl giyindiği beni ilgilendirmiyor. Onun şekli şemali onun ahlaklı mı ahlaksız mı bir insan olduğunu belirlemiyor maalesef. Şekille ahlak olsaydı eğer başörtüsünün git gide arttığı bir ülkede neden ahlak ters orantı gösteriyor. Demek ki kadını kapatmakla, saçının bir telini göstermemekle erkeğe ahlakın falan geldiği yok. Bilakis bu teknoloji ve internet çağında bu kadar uyaran ve bu kadar yasak ve ahlakçılık varken , erkeklerin psikolojisinin içine edilmiş durumda. Dolayısıyla erkekler de kadınlarının hayatına etmiş durumda.

Maalesef her dönemin en önemli konusu haline getirilen başörtüsü hakkında, hep konuşan erkek hocalardan bu konuyu arka plana hatta bayağa aşağa sıralara indiriecekleri konusunda hiç ümidimiz yok. Olsa olsa yine kadınlar taşıyacak bu konuyu başka boyuta. Detaylı düşünecek olursak başörtüsünün bir teferruattan öteye geçmediği görülecektir.

Bence artık tartışma konumuz başörtülülerin haklarından daha ileriye gitmiş olmalıydı. Bu hak kazanıldı ve haklıydılar. İlahiyatçılar, hocalar vs. başörtüsü konusunun o kadar da önemli oldumadığını , Kuran-ı Kerim’de sadece bir yerde, detayı olmadan üzerinize örtülerinizi alın demek suretiyle geçtiğini daha çok haykırmalı. Haykırmalı ki kadınlar da artık, ister kendi istekleri ile ister gelenek, ister dini açıdan, her ne sebeple takıyorlar ise bu baş örtüsünü niye takıyoruz sorusunu kendilerine sorabilsinler. Bence kadınlar serbest bırakıldığında onlarda aslında bu örtünme işinin o kadar hayat mamak meselesi ya da din meselesi olmadığına kanaat getirecekler.

Malum kişilerin başörtülü kadınlara nasıl davranacakları, nasıl yürüyecekleri, hangi ses tonunda gülecekleri konusunda bu kadar çok eleştiri yapmalarının sebebi şu olsa gerek; Saçlarını bile tahrik unsuru olarak görüp kapatıyorsan ondan daha ileri tahrik edici hareketlerde bulunamazsın diye düşünüyorlar. İşte burda kadınlar kendilerini sorgulamaya başlamalı bence. Başörtülü olarak alabildiğine özgür olmak isterken ve olurken bu başörtüsünü niye takıyorum? Ne için? Ne amaçla? Ne işe yarıyor? Dinen bu kadar da gerekli mi? Fakat bu soruları soranda cevabını veren de kadınlar olmalı. Ve neye karar verirlerse saygı duyulmalı. Bu sebeple bence artık başörtüsü konusu başka boyutlara taşınmalı. Kadınlar bunların cevabını elbette verecek kudrette ve akılda.

Lara__ 17.08.2017 18:02

Zitat:

Zitat von seyrangah_06 (Beitrag 2122506)
Başörtüsü Konusu Level Atlamalı ---> okumak icin linki tiklayin


Başörtüsü Konusu Level Atlamalı


Ayşe Yıldız
Başörtülü olarak alabildiğine özgür olmak isterken ve olurken bu başörtüsünü niye takıyorum? Ne için? Ne amaçla? Ne işe yarıyor? Dinen bu kadar da gerekli mi? Fakat bu soruları soranda cevabını veren de kadınlar olmalı. Ve neye karar verirlerse saygı duyulmalı. Bu sebeple bence artık başörtüsü konusu başka boyutlara taşınmalı. Kadınlar bunların cevabını elbette verecek kudrette ve akılda.

Arap kökenli bir ailenin kızı olarak bildiğim ve gördüğüm, başörtüsünün bir kültür ve gelenek olduğu, bir kızın evlendiğinde , evlendiği belli olsun diye taktığı , evli olanla olmayan ayırt edilsin diye yapılagelen geleneksel bir örtüdür başörtüsü . Şimdiki hali pek bu şekilde olmasa da malum yapılanmalar ve amaçları sayesinde, yaşı bana yakın ve benden büyük olan arap coğrafyasının insanı bunun böyle olduğunu pek ala bilir.

Çağdaşlaşan ve gelişen bir toplum olmanın doğal sonucu olarak kadınlar üzerindendeki hakimiyetini kaybedeceğini anlayan bu baskın, bencil, çıkarcı ve ileriyi göremeyen erkek zihniyeti (öyle olmayanları ayrı tutuyoruz tabi ki) geleneksel örtüyü, dinin en baş meselesi haline getirmeyi ne yapıp edip başarmıştır. Din sömürüsü üzerinden bu oyuna, maalesef kadınlar erkeklerden daha fazla gönüllü olmuştur. Oysa bir toplumun özgürleşmesinin ilk şartıdır kadının özgürleşmesi. Kadın özgürlerşirse çağdaş, daha ilerici, aydınlık dolu günlere doğru yol alabiliriz. Kadının baskı altında tutulduğu toplumlara bakalım, bir arpa boyu yol alabilmişler mi ? Sadece erkeklerin kendi bencillikleri ve kuş beyinlerini farklı yönde çalıştırmaları yüzünden, cennet olabilecekken yaşantımız, dönmüştür bir cehenneme. Bilerek ve isteyerek, kadınların bedenleri ve kıyafetleri üzerinden bir hayat inşa eden, ahlak bekçiliği yapan, aklı sadece apış arasında olan erkekler, vallaha bıktık sizden.

Başörtüsü konusu artık level atlamalı, başka boyuta taşınmalı, kapatılmalı bu konu. Saçını örten ile örtmeyenlerin eşit haklara sahip olması için yıllarca ciddi mücadeleler verildi. En doğal hakları için insanlara çok acı çektirdiler. Şimdi başötülüler uzun yıllar süren haklı mücadeleleri sonucu bu kazanımları elde ettiler. Saçı açık olan bir kadının bütün haklarına onlar da sahipler. İstediklerini yapabiliyorlar. Ancak bu sefer saçı örtülü kadın böyle mi giyinir, saçı örtülü kadın sigara mı içer, böyle mi güler, dondurma mı yer vs. vs. ile gündemi belirlemekte yine, var ya o bildiğimiz zihniyetteki erkekler. Yine erkekler diyor ki, ey kadın seni başörtülü olarak topluma karıştırdık seni iş hayatına soktuk, öğretmen, doktor, avukat, milletvekili, bakan yaptık velakin başörtülü olarak bu kadar mühim işleri yapabilirsin amma sokakta dondurma yalayamazsın. Buna henüz izin çıkmadı sevgili bacılar. Malum biliyorsunuz akılları hep aynı yerde.

Erkek ya da kadınların nasıl giyindiği, saçını kırmızıya mı boyadığı, başörtüsünün altına ne giydiği, (isterse üstte başörtüsü alta mini etek giysin banane o öyle mutlu olacaksa ) hiç umurumda değil. Çünkü insanların dış görünüşü ve nasıl giyindiği beni ilgilendirmiyor. Onun şekli şemali onun ahlaklı mı ahlaksız mı bir insan olduğunu belirlemiyor maalesef. Şekille ahlak olsaydı eğer başörtüsünün git gide arttığı bir ülkede neden ahlak ters orantı gösteriyor. Demek ki kadını kapatmakla, saçının bir telini göstermemekle erkeğe ahlakın falan geldiği yok. Bilakis bu teknoloji ve internet çağında bu kadar uyaran ve bu kadar yasak ve ahlakçılık varken , erkeklerin psikolojisinin içine edilmiş durumda. Dolayısıyla erkekler de kadınlarının hayatına etmiş durumda.

Maalesef her dönemin en önemli konusu haline getirilen başörtüsü hakkında, hep konuşan erkek hocalardan bu konuyu arka plana hatta bayağa aşağa sıralara indiriecekleri konusunda hiç ümidimiz yok. Olsa olsa yine kadınlar taşıyacak bu konuyu başka boyuta. Detaylı düşünecek olursak başörtüsünün bir teferruattan öteye geçmediği görülecektir.

Bence artık tartışma konumuz başörtülülerin haklarından daha ileriye gitmiş olmalıydı. Bu hak kazanıldı ve haklıydılar. İlahiyatçılar, hocalar vs. başörtüsü konusunun o kadar da önemli oldumadığını , Kuran-ı Kerim’de sadece bir yerde, detayı olmadan üzerinize örtülerinizi alın demek suretiyle geçtiğini daha çok haykırmalı. Haykırmalı ki kadınlar da artık, ister kendi istekleri ile ister gelenek, ister dini açıdan, her ne sebeple takıyorlar ise bu baş örtüsünü niye takıyoruz sorusunu kendilerine sorabilsinler. Bence kadınlar serbest bırakıldığında onlarda aslında bu örtünme işinin o kadar hayat mamak meselesi ya da din meselesi olmadığına kanaat getirecekler.

Malum kişilerin başörtülü kadınlara nasıl davranacakları, nasıl yürüyecekleri, hangi ses tonunda gülecekleri konusunda bu kadar çok eleştiri yapmalarının sebebi şu olsa gerek; Saçlarını bile tahrik unsuru olarak görüp kapatıyorsan ondan daha ileri tahrik edici hareketlerde bulunamazsın diye düşünüyorlar. İşte burda kadınlar kendilerini sorgulamaya başlamalı bence. Başörtülü olarak alabildiğine özgür olmak isterken ve olurken bu başörtüsünü niye takıyorum? Ne için? Ne amaçla? Ne işe yarıyor? Dinen bu kadar da gerekli mi? Fakat bu soruları soranda cevabını veren de kadınlar olmalı. Ve neye karar verirlerse saygı duyulmalı. Bu sebeple bence artık başörtüsü konusu başka boyutlara taşınmalı. Kadınlar bunların cevabını elbette verecek kudrette ve akılda.



Sana ne?????????

17.08.2017 21:06

Konu nasıl buraya geldi anlamadım.Fakat yazan kişi bu konu hakkında bilgiye sahip değil....



Ayşe Yıldız
Başörtülü olarak alabildiğine özgür olmak isterken ve olurken bu başörtüsünü niye takıyorum? Ne için? Ne amaçla? Ne işe yarıyor? Dinen bu kadar da gerekli mi? Fakat bu soruları soranda cevabını veren de kadınlar olmalı. Ve neye karar verirlerse saygı duyulmalı. Bu sebeple bence artık başörtüsü konusu başka boyutlara taşınmalı. Kadınlar bunların cevabını elbette verecek kudrette ve akılda.

Arap kökenli bir ailenin kızı olarak bildiğim ve gördüğüm, başörtüsünün bir kültür ve gelenek olduğu, bir kızın evlendiğinde , evlendiği belli olsun diye taktığı , evli olanla olmayan ayırt edilsin diye yapılagelen geleneksel bir örtüdür başörtüsü . Şimdiki hali pek bu şekilde olmasa da malum yapılanmalar ve amaçları sayesinde, yaşı bana yakın ve benden büyük olan arap coğrafyasının insanı bunun böyle olduğunu pek ala bilir.

Çağdaşlaşan ve gelişen bir toplum olmanın doğal sonucu olarak kadınlar üzerindendeki hakimiyetini kaybedeceğini anlayan bu baskın, bencil, çıkarcı ve ileriyi göremeyen erkek zihniyeti (öyle olmayanları ayrı tutuyoruz tabi ki) geleneksel örtüyü, dinin en baş meselesi haline getirmeyi ne yapıp edip başarmıştır. Din sömürüsü üzerinden bu oyuna, maalesef kadınlar erkeklerden daha fazla gönüllü olmuştur. Oysa bir toplumun özgürleşmesinin ilk şartıdır kadının özgürleşmesi. Kadın özgürlerşirse çağdaş, daha ilerici, aydınlık dolu günlere doğru yol alabiliriz. Kadının baskı altında tutulduğu toplumlara bakalım, bir arpa boyu yol alabilmişler mi ? Sadece erkeklerin kendi bencillikleri ve kuş beyinlerini farklı yönde çalıştırmaları yüzünden, cennet olabilecekken yaşantımız, dönmüştür bir cehenneme. Bilerek ve isteyerek, kadınların bedenleri ve kıyafetleri üzerinden bir hayat inşa eden, ahlak bekçiliği yapan, aklı sadece apış arasında olan erkekler, vallaha bıktık sizden.

Başörtüsü konusu artık level atlamalı, başka boyuta taşınmalı, kapatılmalı bu konu. Saçını örten ile örtmeyenlerin eşit haklara sahip olması için yıllarca ciddi mücadeleler verildi. En doğal hakları için insanlara çok acı çektirdiler. Şimdi başötülüler uzun yıllar süren haklı mücadeleleri sonucu bu kazanımları elde ettiler. Saçı açık olan bir kadının bütün haklarına onlar da sahipler. İstediklerini yapabiliyorlar. Ancak bu sefer saçı örtülü kadın böyle mi giyinir, saçı örtülü kadın sigara mı içer, böyle mi güler, dondurma mı yer vs. vs. ile gündemi belirlemekte yine, var ya o bildiğimiz zihniyetteki erkekler. Yine erkekler diyor ki, ey kadın seni başörtülü olarak topluma karıştırdık seni iş hayatına soktuk, öğretmen, doktor, avukat, milletvekili, bakan yaptık velakin başörtülü olarak bu kadar mühim işleri yapabilirsin amma sokakta dondurma yalayamazsın. Buna henüz izin çıkmadı sevgili bacılar. Malum biliyorsunuz akılları hep aynı yerde.

Erkek ya da kadınların nasıl giyindiği, saçını kırmızıya mı boyadığı, başörtüsünün altına ne giydiği, (isterse üstte başörtüsü alta mini etek giysin banane o öyle mutlu olacaksa ) hiç umurumda değil. Çünkü insanların dış görünüşü ve nasıl giyindiği beni ilgilendirmiyor. Onun şekli şemali onun ahlaklı mı ahlaksız mı bir insan olduğunu belirlemiyor maalesef. Şekille ahlak olsaydı eğer başörtüsünün git gide arttığı bir ülkede neden ahlak ters orantı gösteriyor. Demek ki kadını kapatmakla, saçının bir telini göstermemekle erkeğe ahlakın falan geldiği yok. Bilakis bu teknoloji ve internet çağında bu kadar uyaran ve bu kadar yasak ve ahlakçılık varken , erkeklerin psikolojisinin içine edilmiş durumda. Dolayısıyla erkekler de kadınlarının hayatına etmiş durumda.

Maalesef her dönemin en önemli konusu haline getirilen başörtüsü hakkında, hep konuşan erkek hocalardan bu konuyu arka plana hatta bayağa aşağa sıralara indiriecekleri konusunda hiç ümidimiz yok. Olsa olsa yine kadınlar taşıyacak bu konuyu başka boyuta. Detaylı düşünecek olursak başörtüsünün bir teferruattan öteye geçmediği görülecektir.

Bence artık tartışma konumuz başörtülülerin haklarından daha ileriye gitmiş olmalıydı. Bu hak kazanıldı ve haklıydılar. İlahiyatçılar, hocalar vs. başörtüsü konusunun o kadar da önemli oldumadığını , Kuran-ı Kerim’de sadece bir yerde, detayı olmadan üzerinize örtülerinizi alın demek suretiyle geçtiğini daha çok haykırmalı. Haykırmalı ki kadınlar da artık, ister kendi istekleri ile ister gelenek, ister dini açıdan, her ne sebeple takıyorlar ise bu baş örtüsünü niye takıyoruz sorusunu kendilerine sorabilsinler. Bence kadınlar serbest bırakıldığında onlarda aslında bu örtünme işinin o kadar hayat mamak meselesi ya da din meselesi olmadığına kanaat getirecekler.

Malum kişilerin başörtülü kadınlara nasıl davranacakları, nasıl yürüyecekleri, hangi ses tonunda gülecekleri konusunda bu kadar çok eleştiri yapmalarının sebebi şu olsa gerek; Saçlarını bile tahrik unsuru olarak görüp kapatıyorsan ondan daha ileri tahrik edici hareketlerde bulunamazsın diye düşünüyorlar. İşte burda kadınlar kendilerini sorgulamaya başlamalı bence. Başörtülü olarak alabildiğine özgür olmak isterken ve olurken bu başörtüsünü niye takıyorum? Ne için? Ne amaçla? Ne işe yarıyor? Dinen bu kadar da gerekli mi? Fakat bu soruları soranda cevabını veren de kadınlar olmalı. Ve neye karar verirlerse saygı duyulmalı. Bu sebeple bence artık başörtüsü konusu başka boyutlara taşınmalı. Kadınlar bunların cevabını elbette verecek kudrette ve akılda.[/quote]

18.08.2017 16:35


18.08.2017 16:37

Haklisin bana ne? Sen kadinsan bana ne? Degil mi ama? Sen kadinsan bana ne?

Dün kardesimle konusuyorum, o da dedi. Seriat gelirse (, Kur'an'da böyle sacmaliklar yok), kadinlara gelir. Biz erkeklere bir sey olmaz ki. Kadinlarin bütün haklari gasp edilir, istedigimizi alir istedigimizi atariz dedi :D

Aslinda biz bu mücadeleyi kendimiz icin vermiyoruz, gelecek nesiller icin, insanlik icin, cagdas aydin yarinlar icin veriyoruz. Kadin haklari insan haklaridir. Eger bir toplumun medeniyet seviyesini ölcmek istenirse, kadinlarin o ülke de ki kadinlarin durumuna bakmak lazim.

Kadin haklari insan haklari. Insan haklarindan bana ne ki, degil mi ama?


Zitat:

Zitat von Lara__ (Beitrag 2122509)
Sana ne?????????


22.08.2017 01:43

SeyranGay
 
Der "geteilte" Gaul

Meine Pferde, so kann ich aus der Erinnerung sagen, waren immer treue Freunde, die auch in Krisenzeiten fest zu mir standen. Mit einem meiner Pferde musste ich sogar einmal in den Krieg ziehen. Das war keine angenehme Sache. Nach gewonnener Schlacht hatte sich mein Pferd dann aber auch eine richtige Verschnaufpause verdient. Wir ritten zu einem Brunnen in der benachbarten Stadt, an dem ich den Litauer, so nannte ich dieses Pferd, trinken ließ. Er trank und trank und hörte gar nicht wieder auf. Ich konnte mir das beim besten Willen nicht erklären.

Nach einer ganzen Weile kam mein Reitknecht auf mich zu und brachte die Erklärung für den unbändigen Durst meines Pferdes gleich mit. Ich solle einmal nach hinten schauen, sagte er zu mir. Prompt wendete ich meinen Blick - und musste voller Entsetzen feststellen, dass mein Pferd sein Hinterteil verloren hatte. Das Wasser lief geradewegs am anderen Ende wieder aus ihm heraus.

Ich schaute den Reitknecht verwundert an. Bei meinem Ritt in die Stadt habe sich das Stadttor plötzlich geschlossen und das Hinterteil vom Rest des Pferdekörpers abgetrennt, sagte er. Weil ich aber einfach unbeirrt weitergeritten sei, habe sich das hintere Ende selbständig gemacht, es grase nun auf einer Weide, fuhr er fort.

Nicht weit vor dem Stadttor fand ich das verlorene Teil wieder, ritt sofort zu einem Hufschmied, der aus beiden Pferdehälfte wieder eine machte, und zwar mit der Hilfe von Lorbeertrieben.

Im kommenden Frühjahr wuchsen diese sich zu einer prächtigen Hecke und dann sogar zu einer richtigen Laube aus, die mir stets bei meinen Ausritten genügend Schutz bei allen Witterungslagen bot.

22.08.2017 19:03

Sedat Peker Denen Orospu Cocugunun Adamı Cocuk Tecavüzcüsü Cıktı
 









SEDAT PEKER DENEN OROSPU COCUGUNUN ADAMI OLAN
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Oğuz Bulut'a çocuk istismarından suçüstü ---> okumak icin liniki tiklayin


Ülkücü camianın önde gelen isimlerinden Sivas eski Ülkü Ocakları Başkanı Oğuz Bulut, 15 yaşında olduğu iddia edilen erkek çocuğuna cinsel istismarda bulunurken yakalandı.

Barış isteyen akademisyenleri 'kanlarında banyo yapmakla' tehdit eden Sedat Peker’in yakın adamı olduğu söylenen, hapishanede oda arkadaşlığı yaptığı Oğuz Bulut 15 yaşında olduğu iddia edilen bir erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu görüntüler Youtube'da paylaşıldı. Görüntülerde Oğuz Bulut’un ufak yaşta çocuğa istismarda bulunması ve çocuğun ailesi tarafından darp edilmesinin görüntüleri paylaşıldı.

Sedat Peker'den Oğuz Bulut açıklaması: Delikanlı alemi olarak üzgünüz çünkü bir kişi azaldık

Ergenekon davasında tutukluyken Sedat Peker’le aynı odayı paylaşan Oğuz Bulut, Sivas’ta beş sene Ülkü Ocakları Başkanı olarak görev yaptı.

Skandalın ardından Oğuz Bulut’un tüm sosyal medya hesapları kapatıldı, bütün fotoğrafları silindi.

SEDAT PEKER'DEN 'ARKADAŞLIĞIMIZI BİTİRDİM' AÇIKLAMASI

Son dönemde muhaliflere yönelik 'ölüm tehditleriyle' gündeme gelen organize suç örgütü lideri Sedat Peker ise, söz konusu şahısla ilişkisini kestiğini bir twitter mesajıyla açıkladı.

23.08.2017 00:00

SeyranGay
 
Der "geteilte" Gaul

Meine Pferde, so kann ich aus der Erinnerung sagen, waren immer treue Freunde, die auch in Krisenzeiten fest zu mir standen. Mit einem meiner Pferde musste ich sogar einmal in den Krieg ziehen. Das war keine angenehme Sache. Nach gewonnener Schlacht hatte sich mein Pferd dann aber auch eine richtige Verschnaufpause verdient. Wir ritten zu einem Brunnen in der benachbarten Stadt, an dem ich den Litauer, so nannte ich dieses Pferd, trinken ließ. Er trank und trank und hörte gar nicht wieder auf. Ich konnte mir das beim besten Willen nicht erklären.

Nach einer ganzen Weile kam mein Reitknecht auf mich zu und brachte die Erklärung für den unbändigen Durst meines Pferdes gleich mit. Ich solle einmal nach hinten schauen, sagte er zu mir. Prompt wendete ich meinen Blick - und musste voller Entsetzen feststellen, dass mein Pferd sein Hinterteil verloren hatte. Das Wasser lief geradewegs am anderen Ende wieder aus ihm heraus.

Ich schaute den Reitknecht verwundert an. Bei meinem Ritt in die Stadt habe sich das Stadttor plötzlich geschlossen und das Hinterteil vom Rest des Pferdekörpers abgetrennt, sagte er. Weil ich aber einfach unbeirrt weitergeritten sei, habe sich das hintere Ende selbständig gemacht, es grase nun auf einer Weide, fuhr er fort.

Nicht weit vor dem Stadttor fand ich das verlorene Teil wieder, ritt sofort zu einem Hufschmied, der aus beiden Pferdehälfte wieder eine machte, und zwar mit der Hilfe von Lorbeertrieben.

Im kommenden Frühjahr wuchsen diese sich zu einer prächtigen Hecke und dann sogar zu einer richtigen Laube aus, die mir stets bei meinen Ausritten genügend Schutz bei allen Witterungslagen bot.

24.08.2017 17:32


25.08.2017 01:31

SeyranGay
 
El alem ala dana aldı aladanalandı da bizim SeyranGay bir ala dana alıp aladanalanamadık.

25.08.2017 18:24

EH AHALI DUYDUK DUYMADIK DEMEYINNNNNNN,

EKRANLARDA VE YANDAS MEDYA DA AGZINDA SAKIZ GIBI CIGNEYIP, EYYY KILICDAROGLU, EYYYYY

KILICDAROGLU DIYE BAGIRAN VE AGZINDAN DÜSÜRMEDIGI KEMAL KILICDAROGLU'NUN

GERCEKTE KARSISINA CIKAMIYOR VE KANCIK OROSPU

KARILAR GIBI SAKLANIYOR BU DIPLOMASIZ HIRSIZ SAHTEKAR... EGER ZERRE KADAR ERKEKLIGI VARSA,


KILICDAROGLU'NUN KARSINA CIKAR, AKSI TAKTIR DE O, PARTISI AKP VE ONLARI DESTEKLEYENLER VE

ONLARDAN NEMALANANLAR, VATAN HAINIDIR VE KANCIK KARILARDAN DA DAHA KORKLARDIR...

CIKSIN KILICDAROGLU'NUN KARSINA MILLET ANYAYI KONYAYI GÖRSÜN.... GECTI BORUN PAZARI

TAYYYIPP SÜRRR ESEGI NIGDEYEEEE......




27.08.2017 21:37

TAYYİP ERDOĞAN’I YETİŞTİREN AJAN JOHN KUNSTADTER DER Kİ!.. (okumak icin buraiyi tiklayin)



TAYYİP ERDOĞAN’I YETİŞTİREN AJAN JOHN KUNSTADTER DER Kİ!..
ABD Büyükelçiliği’nden iki görevli, bir ABD araştırma kuruluşu uzmanı ile birlikte Bekaroğlu’nu Meclis’teki odasında ziyaret eder. Erdoğan’ı sorarlar:
“Gerçekten değişti mi, ne kadar değişebilir?” vs. Bekaroğlu şaka ile karışık:
“Ne o, Erdoğan’la iş tutmayı mı planlıyorsunuz? Mutemet adamlarınıza ne oldu?” diye sorar. Diplomatik cevaplar verilir. Asıl dertleri, Bekaroğlu’nun o günlerde düzenlediği bir basın toplantısında söylediklerinin ne anlama geldiğini öğrenmektir.
O ziyaretçilerden biri şöyle der:
“Sözleriniz askerin, Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesini engellemek için ekonomik sıkıntıları, Apo’nun idamdan kurtarılması, Kıbrıs’ın elden gitme tehlikesi gibi konuları bahane ederek darbe yapıp yapmayacağı anlamına mı geliyor. Askeri bir darbe mi bekliyorsunuz?”
Bu soruları soran kimdir biliyor musunuz? İşte o “Siyasi İşler Müsteşarı” sıfatlı John Kuntadter’dır!…
Sene 2000… “Darbe”yi soruyor… 2007’den beri “ETÖ”cüler niye toplanıyor “darbe” iddiasıyla!…
Mehmet Bekaroğlu’nun CIA‘cıya verdiği karşılığı da yazmam lazım. Şunları söyler:
“Türkiye’de asker tek başına darbe yapamaz. Sizin ne diyeceğinizi merak eder, sizi arkasına almaya çalışır. Sorunuza cevap verebilmem için sizin ne düşündüğünüzü bilmem gerekir. ABD böyle bir darbeyi destekler mi?”
CIA’cı yeniden diplomatik dile bürünür. ABD’nin hiçbir zaman askeri darbeleri desteklemediğini iddia eder; ama hemen peşinden ağzından şu sözcükler çıkar:
“Kemalizm, Türk halkının da dünyanın da önünde engeldir; artık güçlenmesine izin verilmemeli.”
Sene 2000. Bugün yerden yere vurulan ne: Kemalizm!… Bu kadar tesadüf olur mu birader?

MÜJDAT GEZEN

28.08.2017 23:40

SeyranGay
 
Der "geteilte" Gaul

Meine Pferde, so kann ich aus der Erinnerung sagen, waren immer treue Freunde, die auch in Krisenzeiten fest zu mir standen. Mit einem meiner Pferde musste ich sogar einmal in den Krieg ziehen. Das war keine angenehme Sache. Nach gewonnener Schlacht hatte sich mein Pferd dann aber auch eine richtige Verschnaufpause verdient. Wir ritten zu einem Brunnen in der benachbarten Stadt, an dem ich den Litauer, so nannte ich dieses Pferd, trinken ließ. Er trank und trank und hörte gar nicht wieder auf. Ich konnte mir das beim besten Willen nicht erklären.

Nach einer ganzen Weile kam mein Reitknecht auf mich zu und brachte die Erklärung für den unbändigen Durst meines Pferdes gleich mit. Ich solle einmal nach hinten schauen, sagte er zu mir. Prompt wendete ich meinen Blick - und musste voller Entsetzen feststellen, dass mein Pferd sein Hinterteil verloren hatte. Das Wasser lief geradewegs am anderen Ende wieder aus ihm heraus.

Ich schaute den Reitknecht verwundert an. Bei meinem Ritt in die Stadt habe sich das Stadttor plötzlich geschlossen und das Hinterteil vom Rest des Pferdekörpers abgetrennt, sagte er. Weil ich aber einfach unbeirrt weitergeritten sei, habe sich das hintere Ende selbständig gemacht, es grase nun auf einer Weide, fuhr er fort.

Nicht weit vor dem Stadttor fand ich das verlorene Teil wieder, ritt sofort zu einem Hufschmied, der aus beiden Pferdehälfte wieder eine machte, und zwar mit der Hilfe von Lorbeertrieben.

Im kommenden Frühjahr wuchsen diese sich zu einer prächtigen Hecke und dann sogar zu einer richtigen Laube aus, die mir stets bei meinen Ausritten genügend Schutz bei allen Witterungslagen bot.

30.08.2017 17:52


01.09.2017 17:28

Edip Yüksel (T) Cübbeli Şeyhülşeytan ve 7 yaşındaki kızlar (burayi tikla)

01.09.2017 17:57

Merhabalar Lara hanim. Bayraminiz kutlu, agaciniz dutlu, ömrünüz ve aileniz mutlu olsun efendim, hürmetlerimi sunarim :D

Diger kadinlarin da gelecek bayramlari zehir zikkim olmasin diye, sizi onlari desteklemeye cagiriyorum ve degerli 1 dakika 23 sayinizden bu videoyu ayirmanizi diliyorum....


Edip Yüksel (T) Kadınlara Eylem Çağrısı

YigitAdam 01.09.2017 23:31

Padisahlarin analarinla ugrasacaginiza M.kemalin babasini arastirin
 
Dogrudur onlarin analari yabanciydi...Cünkü alemleri yaratanin kanunlari olan Islam dini, gayri müslim hanimlarla evlenmeye müsaade etmistir.
kemalistler Padisahlarin analariyla ugrasacagina, Tapanaklari M.kemalin babasini arastirsinlar bakalim, atasi belirsizi ata edenlerin ezikligidir padisahlarin analarini söz konusu etmek

Biliyorum sapigin biri cikar simdi salya sumuk saldirmakla bu gercegin üzerini kapiyacagini sanar...
Mizrak cuvala gizlenmiyor.Küfür ve hakaret edenlerin küfürlerini bin misliyle kendilerine iade ediyorum.Dagbasinda yasamiyoruz bunlar sahte diyebilen varsa mahkemeye dava edebilir beni
Belgeler bana ait degil, mahkeme var kanun var kimse bugüne kadar mahkmeye bu belgeleri ibraz edip dava acma cesaretini gösteremistir.Buda belgelerin gercekligini kanitlar niteliktedir.

Not: sayet bu belgelerin sahte olduguna dair bir mahkeme karari varsa aciklayana Tsk edip özür dilemesinide biliriz.

iste belgeler

http://islamindili.blogspot.de/2012/...ste-belge.html

https://selanikasliyehukukmahkemesi.wordpress.com/

https://www.youtube.com/watch?v=19rDE3A7yyQ





Zitat:

Zitat von seyrangah_06 (Beitrag 2122633)


03.09.2017 00:01


03.09.2017 00:12

Tezekten terazinin boktan olur dirhemi
 

03.09.2017 00:14

Bunlar mi Atatürk'ün objektiv bir sekilde arastiriyorlar?
 
AKP’li yönetici: Dünya düz, yuvarlak olduğunu söyleyenler mason (burayi tikla)


AKP Fatih Gençlik Kolları İlçe Başkan Yardımcısı Tolgay Demir, dünyanın düz olduğunu yazdı ve yuvarlak olduğunu söyleyenlerin mason olduğunu iddia etti

AKP Fatih Gençlik Kolları İlçe Başkan Yardımcısı ve Çevre ve Şehir, Kültür Birim Başkanı Tolgay Demir, akgencfatih.com sitesinin makaleler bölümünde “Düz Dünya Teorisi”isimli bir makale yayımladı.
Demir makalede dünyanın düz olduğunu savunurken, yuvarlak olduğunu kanıtlayanların mason olduğunu iddia etti.
“UZAY FOTOĞRAFLARI PHOTOSHOP ÜRÜNÜ, AY’A DA GİDİLMEDİ”
NASA’nın uzay fotoğraflarının tamamının photoshop ürünü olduğunu yazan Demir “Aya gidildi koplosuna zaten değinmeye gerek yok, çünkü artık gidilmediği ve görüntülerin studyo ortamında gerçekleştirildiğini gösteren bir çok kanıtsal görüntü ve analiz bulunmaktadır” diyor.
Bu gezegenden hiçbir zaman dışarı çıkılamadığını iddia eden Demir, “Bütün bunlar birleştiğinde ortada gizlenen ve gizlenmeye çalışılan büyük bir oyun olabileceğini bize göstermekte” ifadelerini kullandı.

03.09.2017 00:22


03.09.2017 00:27


03.09.2017 13:51

unwissend
 
Islam a hizmet eden degerli bir zaatdir Mahmut efendi, onu tanimamak cahaletin ta kendisi olmaktir ...

bu karsilastirmayi yapan resimsiz korkakdan daha cok insanliga hizmet ettigi kesin Mahmut efendinin!

NOT: Önce düsün sonra paylasim yap.

Zitat:

Zitat von seyrangah_06 (Beitrag 2122707)


03.09.2017 18:30

Beraber yürüttük biz bu yollardan...
 
Yavuz hirsizlar, pardon, "dini imani bütün" sözüm ona "müslümanlar" ev sahibini bastirirmis...



03.09.2017 18:48


08.09.2017 17:38

Lan amina kodugumun sikigi,

burda senin bi daha küfürlü yazi yazarken görüyüm, sana yapmayacagimi birakmam.
Tamam mi lan, amina kodugumun ipnesi?!!!..

10.09.2017 19:42


10.09.2017 20:03




Nazim Hikmet Ran
(Selanik Vilayetinin son Osmanli valisinin torunu olan yani gercekten Osmanli torunu olan, cakma torunlarindan degil.

Cakma Osmanli torunlarinin özellikleri: Osmanli'nin ne halt isledigini bilmezler, Kanuni'nin kardesini öldürdügünü 600 yil sonra TV'lerden bir bir diziden ögrenirler, atalarinin ezici cogunlugu alevi kökenli idi. Yavuz'un baskisindan dolayi don degistirdiler, sonra da kaplumba cikmis kabugunu begenmemislik yapiyorlar, yani uzun lafin kisasi. Aleviler hakkinda kötü konusmayin küfür etmeyin, vallaha billaha sizin de bi yaniniza dokunur)....

15.09.2017 16:46

Lan amina kodugumun sikigi sana küfür etmiyeceksin demedim mi? Bir daha seyrangay yaz gösteririm sana dünya kac bucak, tamam mi lan? Bu sefer o kadar kibar davranmayiz. Seni de fosili de sokak ortasinda bayiltasiya kadar döverim lan amina kodugumum internet sapik faresi..





Zitat:

Zitat von eMasculine (Beitrag 2122742)
otostopçu görünce dayanamamak gibi salak bir huyum var maalesef. "çok yardımseverim, kahretsin" diye değil, istanbul'da bu işi yapmak pek güvenli olmadığı için salak bir huy bu.

genelde öğrenci vs alıyorum tabi, özellikle eski ofisimin olduğu sanayi bölgesinde hiç minibüs geçmeyen, saatte bir otobüs geçen bir yoldaki okula, o çocukların başka türlü gitme şansı da pek yok zaten. kapıya kadar bırakmama da izin vermiyor elemanlar "abi müdür kızıyo" diye. müdür de yolda sürünsünler diye değil, 15-16 yaşında çocuklar tanımadığı adamların arabalarına, kamyonlarına binmesinler diye kızıyor muhtemelen.

bazen öğrenci olmayan adamlar da denk geliyor. daha bu otostop işini keyfine yapana denk gelmedim, o bir kaç liralık yol parasını veremeyecek durumda insanlar oluyor genelde bunlar.

3 sene önce altunizade'den köprüye katılırken bir eleman aldım 30'larında. hayvan gibi trafik var, yağmur yağıyor. adam teşekkür etti, sonra 10 dakika hiç konuşmadı. sonra radyoda sıkıntıdan zap yaparken şafak türküsü denk gelince "kalabilir mi?" diye rica etti. ben zaten çok severim ahmet kaya'yı, adamı mı kırcam? şarkı bitene kadar da hiç konuşmadı. bitince yine teşekkür etti. ceza evinde bu türküyü çok dinlediğini söyleyince aha dedim, denk geldik sonunda.

sonra başladı anlatmaya. aslen kozan'lı olduğunu, ktü mezunu makine mühendisi olduğunu anlattı. okul bitince memlekete döndüğünü kan davasından babasını öldürdüklerini, onun da karşı taraftakileri vurduğunu anlattı. tam mühendis olup işe başlayacakken hapse girdiğini, davasının yıllardır devam ettiğini, tam o sıralar hizbullah'tan elemanları falan da saldıkları yasa değişikliği sayesinde tam da benim arabaya bindiği gün serbest kaldığını, bacakları açılsın diye ümraniye ceza evinden altunizade'ye kadar yürüdüğünü anlattı. ceza evindeki tek arkadaşının da bir kaç ay önce serbest kaldıktan sonra öldürüldüğünü anlattı. onun mezarını ziyaret edip memlekete döneceğini anlattı. ben kitlenmiş bir şekilde dinliyorum tabi.

neyse avrupa yakasına geçtik, ben ıkına sıkıla ihtiyacı olup olmadığını sordum, memlekete dönecek yol parası olmadığını, gönlümden ne koparsa alabileceğini söyledi. nerdeyse 1 saat vakit geçirmişiz, hayvan gibi etkilenmişim adamın hayat hikayesinden, ben de kopan x lira'yı verdim. bu andan sonra ekran cızırdar gibi oldu biraz. adana'ya otobüs biletinin daha pahalı olduğunu varsa biraz daha vermemi, başkasına el açtırmamı rica edince sinir oldum, yok dedim. ısrar etmeye başlayınca da bunaldım, benim buralarda işim var deyip indirdim.

3 senedir de hep aklımdadır bu hikaye. kimi alsam arabaya bu eleman gelir aklıma. 2-3 ay önce aynı noktada aynı boktan havada birinin beklediğini görünce de yine dayanamadım aldım. selamınaleyküm de ses tonu tanıdık geldi. lan yine mi o herif? ama tipe bakıyorum alakası yok. diğeri uzun paltolu kurtlar vadisi figuranı, bu eleman takım elbiseli, iyi parfümlü. radyoda bu sefer beşiktaş maç muhabbeti vs. hangi takımı tuttuğumu sordu. fener dedim. eleman başladı anlatmaya. aslen kozan'lı olduğunu, ktü mezunu makine mühendisi olduğunu anlattı. istanbul'da 2006'da maç yüzünden 2 fb'liyle kavga edip meşru müdaafa'dan öldürdüğünü, bugün cezaevinden çıktığını anlattı. bacakları açılsın diye ümraniye'den buraya kadar yürüdüğünü, cezaevindeki arkadaşının babaannesini ziyaret ettikten sonra memlekete döneceğini söyledi.

adam otostopta yalan söyleme rituelini başka bir boyuta taşıyarak resmen otostopçuların keyser söze'sine dönüşmüş rıza baba? herif o an elindeki tüm keyword'lerden acıklı hikaye uydurarak arabasına bindiği insanlardan para toplayan bir sosyopat çıktı.

bir yandan adamı yalanlarıyla yüzleştirmek için içim içimi yese de, hiç çekinmeden başkasının arabasına binip böyle bir hikaye uydurabilme potansiyeli olan herifin buna ne tepki vereceğini bilemediğimden ben de inadına yeni hikayeyle ilgili saçma sapan detaylar sormaya başladım bu sefer. fenerin oynadığı tüm derbilere hakim olmanın verdiği rahatlıkla, hangi maçtı, golleri kim atmıştı, hangi tribünde oturuyordun? çarşı'dan kimi tanıyorsun, olay nerede oldu vs vs diye adamı sorularımla ambale ederek yıldırdım. köprüden geçer geçmez de metro turizmin ofisinin önünde durdum, aha otobüsler buradan kalkıyor bin git dedim. bir an dönüp para istemeye yeltenir gibi olunca da bastım gaza gittim.

insan parasız kalınca her yola girebiliyor ok ama bu ney lan? nasıl bir coğrafya olm burası?


15.09.2017 22:18

Afd
 
#1 Was sagt die AfD zu Familie?

Die AfD-Chefin Frauke Petry will das „Schrumpfen als deutsches Volk“ verhindern, indem Eltern drei Kinder bekommen. Um dieses Wunschbild einer deutschen Familie zu etablieren, will die AfD “[…] auf die öffentlich-rechtlichen Rundfunkanstalten einwirken und auch im Bildungsbereich Anstrengungen unternehmen, damit Ehe und Familie positiv dargestellt werden.” (Wahlprogramm BaWü, S.29)
Einordnung dieser Positionen: Mit diesem Familienbild will die AfD bei konservativen Wähler/innen punkten. Aber trifft das die bundesdeutsche Realität? Sicher, es gibt auch heute Familien mit Vater, Mutter und drei Kindern. Aber die Wirklichkeit ist vielfältiger. Es gibt auch Alleinerziehende, Patchwork-Familien, berufstätige Mütter oder gleichgeschlechtliche Paare. Auch diese Lebenskonzepte haben ihren Platz. Die AfD will das nicht wahrhaben.

#Realitätscheck: Die AfD hat ein realitätsfernes Familienbild. Um das Wirklichkeit werden zu lassen, befürwortet sie, in die Pressefreiheit einzugreifen.

15.09.2017 22:20

Die Zukunft?
 
#5 Was sagt die AfD zur Asylpolitik?

Die AfD Baden-Württemberg behauptet Bundeskanzlerin Angela Merkel locke „Hunderte Millionen Armutsflüchtlinge nach Deutschland.“ (AfD-Wahlprogramm BaWü, S. 19). AFD-Vizechef Alexander Gauland fordert im Zeitmagazin: „Wir müssen die Grenzen dicht machen und dann die grausamen Bilder aushalten“, man könne sich nicht von Kinderaugen erpressen lassen. Danach vergleicht er Schutzsuchende mit einem Wasserrohrbruch. Den würde man auch abdichten. Doch es geht schlimmer: Nachdem Frauke Petry vorgeschlagen hat, deutsche Grenzen notfalls mit „Schusswaffengebrauch“ gegen Flüchtlinge zu schützen hatte, legt AfD-Vizin Beatrix von Storch zunächst nach: auch auf Frauen mit Kindern dürfe geschossen werden. Dann ruderte sie zurück – nicht auf Kinder aber auf Frauen und Männer.
Einordnung der Position: Die Zahl der Menschen, die aus Syrien und anderen Ländern vor Krieg, Terror und Elend fliehen, ist eine Herausforderung. Lösungen brauchen internationale Abstimmungen und Lastenteilung – und damit Zeit. Auch erfolgreiche Integration erfordert besondere Anstrengungen. Vielen Menschen macht das Angst. Und die AfD schürt diese Angst, wo sie kann. Sie vergiftet die Asyldebatte mit ausländerfeindlichen Verallgemeinerungen wie etwa Warnungen vor dem „afrikanischen Ausbreitungstyp“ und drohender “Islamisierung” Deutschlands. Damit zeigt die AfD ihr demagogisches und menschenfeindliches Gesicht. Belege darüber wie die AfD Baden-Württemberg auf „Hunderte Millionen Armutsflüchtlinge“ kommt, sind nirgends zu finden. Die Forderung nach Schusswaffengebrauch an den Grenzen ist schlicht empörend.

Deutschland hat aus gutem Grund die Genfer Flüchtlingskonvention unterzeichnet, die Kriegsflüchtlingen Schutz bietet. Das Asylrecht gründet direkt auf Artikel 1 unserer Verfassung: “Die Würde des Menschen ist unantastbar”. Die Würde des Menschen endet für die AfD an den deutschen Grenzen.

Deutschland ist ein reiches und ein starkes Land. Wir können effektiv dazu beitragen, dass in der Europäischen Union und darüber hinaus gemeinsame Lösungen gefunden werden. Je stärker aber rechtspopulistische Parteien wie die AfD werden, desto kleiner wird der Spielraum für menschenwürdige Lösungen.

#Realitätscheck: Die AfD will den Schießbefehl an deutschen Grenzen. Sie wertet das Leid der Schutzsuchenden ab – und begegnet ihnen mit Gewalt statt Empathie.

Lara__ 21.09.2017 23:33

Zitat:

Zitat von seyrangah_06 (Beitrag 2122820)
Lan amina kodugumun sikigi, senin kalemini kirdim artik. Korkma titre...
Beni görünce kacacak delik ararsin. En kabadayininizi sikiyim o gelsin. Güvendigin kimi varsa, ne varsa götüne sokacagim senin...


bo$una günaha girmi$sin bu Mal ici bo$ kuyu gibi istedigin kadar küfüret dolduramazsin...kafa kirik...

Lara__ 22.09.2017 00:09

Zitat:

Zitat von eMasculine (Beitrag 2122827)


Annan sana yanli$ baba bulduysa suclusu bizler deyiliz....

Ne deniyordu senin gibilerine? pic mi? annen den taraf oluyordu dimi?

Lara__ 22.09.2017 00:21

Zitat:

Zitat von eMasculine (Beitrag 2122829)

Annanin reklamini yapmaktan hala usanmadin mi? hicmi utanmazsin?????


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 01:43 Uhr.