![]() |
Zitat:
|
Bu film'de başrol siz olmak istermisiniz ?
Evet şimdi okuduğunuzu kendinize tekrar etmenizi isteyeceğim. Hayatınızın Filminde Başrol Oynamak İster misiniz? Hayatınızı filme konu etseler, birçoğumuz ya benim hayatımda filme çekilecek birşey yok ki diye hayıflanır, yada çok can sıkıcı bir film olacağını düşünerek bu teklifi reddeder. Çünkü hayatı filme konu alınan kişilerin; dünya üzerinde önemli işlere imza attığı , kitleleri peşinden sürüklediği, düşünce ve davranış şekli ile yeni bir neslin üzerinde inanılmaz bir etkisi vardır.
İddialı olmak, sürekli insanının kendisini bu şekilde motive etmesi oldukça zor bir iştir. Kime karşı , neye karşı iddialı olacağız. Bir amaç belirlemeden, gidilecek rotayı çizmeden elbette bunları haa deyince yapmak zordur. Öncelikle hangi konuda iddialı olacağımızı belirleyelim ve bunu tüm hayatımıza mal edecek adımları , bilinçli ve kararlı olarak sürdürelim. Mademki yaşadığımız hayatın, herkesten çok farklı olmasını istiyoruz. Bunun için çevresel anlamda etkili bir nüfuza sahip olmak, maddi açıdan istediğimiz kişilere yardım edebilecek bir düzeye gelmek ve gerçek anlamda dostlara sahip olmak başlıca isteklerimiz olarak sıralanabilir. Sizlerin istekleri ve sıralaması daha farklı olacaktır muhakkak. Önemli olan bunların olacağını bilmek ve hissetmektir. Şu an bu yazıyı okuyan kişilerin yaş aralığı 20 / 60 arasında olabileceğini tahmin ediyorum. Herkesin kendinden birşeyler bulabileceğine göre , neden şimdiden itibaren bakmıyoruz. Yani bu zamana kadar olan deneyimlerimizi , yaşadıklarımızı bir referans olarak kabul ediyoruz ama bir sonraki adımlarımız hep bu referanslarla eşleşme yapılarak kendine fırsatlar bulabiliyor. Önyargılarınızı kırmak çok zor, sadece başkasının ne dediğine bakarak hareket etmemeniz gerektiğini bilmek çok zor, başarısızlığı gülümseyerek karşılamanız gerektiğini öğretebilmek çok zor. Hayatınızda defalarca sınavlara gireceksiniz, defalarca rekabet ortamlarında boy göstereceksiniz, defalarca kendinizi yapmak isteyip de yapamadığınız şeyler için zorlayacaksınız.( Kilo vermek, Sigarayı Bırakmak, Düzenli Kitap Okumak, Sevdiğimiz insanlara Vakit ayırmak gibi ) Bunları her denemenizde , size göre başarısız olunduğunda duygusal kararlar alarak uzaklaşmaya başlayacak ve nerede yanlış yaptığınızı sorgulamadan bunu da referanslarınız arasına ekleyeceksiniz. Sizi , kendinize küstüren yapılan hatalar değil , kendinizi dışarıdan değerlendirmeniz olacaktır. Şöyle düşündünüz mü hiç ? Sonuçları size olumlu yansıyan durumlarda sizin mutluluğunuz başkasını üzebilir, sonuçları olumsuz yansıyan bir durum ise başkalarını mutlu edebilir. İki tarafında ortak duygularının olması gerekirken, birbiriyle çatışma halindeler. Küçük bir örnek verelim. Birisi ile çıkmayı düşünüyorsunuz ve çıkmayı düşündüğünüz kişi, sizin de tanıdığınız bir kişi ile çıkmaya başlamış, bu anlamda onların mutluluğu sizin üzüntünüz oluyor, onların ayrılması ve ortaya çıkan üzgün tablo ise sizin mutluluğunuz anlamına geliyor. Hayatınızın bundan sonrasında yapacaklarınız, şimdiye kadar yapacaklarınızdan çok daha önemli, buradaki farkındalığınızı , bu cümleyle birlikte daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. Geçmiş sizi bu aşamaya kadar getirdi fakat hiçbirimiz olmamız gereken yerde değiliz ve daha isteklerimizin %10 u bile karşılanmadı. Daha iyisini kimse size sunmayacak yada verilen vaad’lere hiçbir zaman kanmayın, çünkü insanlar basamak olarak kullanabilecekleri kimselere vaad ederler. Basamaklar basılıp geçilmek içindir. Yukarı yada aşağı her durumda ezilen kesim olmamak için , vaadlerle ilgili o kişiyi çok yönlü inceleyin. Dönelim tekrar senaryomuza, kendinizle ilgili gerçek bir durum analizi istemek zorundayım. Bundan birkaç sene sonrasında kendinizi nerede ve nasıl hayal edebiliyorsanız lütfen bunu kağıt kalem alarak yazıya geçirin. Hayalgücünüzde sınırlarınız olmadığı müddetçe kendiniz için en iyi durumu isteyebilirsiniz. Çalışan pozisyonunda iseniz, bir yönetici, maddi durumunuzun fevkalade iyi olduğu, kariyer bakımından ilerleme kaydetmiş, sağlıklı ve zinde, çevresinde saygınlıkla tanınmış bir kişi ve hatta bunlardan çok daha fazlası olabilirsiniz. Kendinizle ilgili gelecek tariflerinizde, düşünmüş olduğunuz bu tanımlara uyabilmek için artık senaryomuz hazırlanmış oldu. Geriye sadece usta oyunculuğunuzu ortaya dökmek kalmıştır. Hayatınızın sahnelerini göz önüne getirin. Evden çıkana kadar olan sahneleriniz, işe yada herhangi bir yere gidene kadar olan sahneleriniz, işyerinde / okulda / seyahatte geçireceğiniz sahnelerinizi artık çok daha farklı değerlendirebilirsiniz. Bundan sonraki dikkat edeceğiniz hususlar, doğrudan ve etkili iletişim kurma, insanları gerçekten dinlediğinizi gösterme, empati kurarak onları anlama ve mantıklı cevap verebilme gibi etkenler artık hayat hikayenizin yeniden şekillendigini ve kendinizi daha özgür hissetmeye başlayacağınızı size hissettirecek. Şimdiye kadar sürekli iş üstüne iş trafiğinden kimseyi farkedemezken artık siz insanlardan iş beklemeye başlayacaksınız. Çünkü bakış açınızı değiştirdiğinizi farkettiniz. Eskisi gibi olmadığınızı ve olmayacağınızı... Bir düşünce akımını savunmuyorsunuz, Süper bir gücünüz yok yada insanlık tarihine geçecek bir icadınız da olmadı. Peki neden insanlar sizin hayat hikayenizi konu alan bu sıkıcı filmi izlesinler ? İşte bu soruyu kendinize sorduğunuzda eksik olan şey bu. İnsanlara birşeyler vermeliyim. Neden vereyim, onlar bana ne verdiler ki diyeceğinize artık kendi sınırlarınızı aşın ve önyargılarınızı kırın, karşılıksız vereceğiniz her yardım, her düşünce , her maddi manevi yardım sizi bulacaktır. Eğer yardımcı olmayı seven birisi iseniz zaten bu düşünce sizi mutlu edecektir. Karşılıklı yardımlaşmayı uygun buluyorsanız da dert etmeyin, sizden yardım alan kişiye göre artık yüzlerce binlerce insan arasında sizin yeriniz çok farklı. Siz bunu hissetmeseniz bile bu genel anlamda böyledir. Akışına bırakmakla ilgili bir durum. Sonucu bağlayalım diyorum artık. Sürekli nasihat ve telkinlerle bir yazı oldu farkındayım. En iyi yapabildiğiniz alanda sözünüzün de geçmesi gerekiyor. Bu alanda hitap ettiğiniz kişiler en yakınınızdakiler olabilir, fakat size uzak olanlarda sizin en iyi yaptığınız bu işe ihtiyaç duyacak ve bu da ününüzün yayılmasına neden olacaktır. Başarılarınızın duyulmasını sağlamak da kariyer basamaklarında birer birer ilerlemenizi sağlayacak ve şimdiden hayatınızın filminde ilk sahneyi bitirdiniz bile. Kendinizle ilgili olumlu yönlerinizi belirleyerek bunları topluluga hitap edecek şekilde pazarlamayı deneyin. Özgüven sayesinde birçok pazarlamacı köşeyi dönmüştür. Özgüveni olmayan kişiler ise yaptıkları harika işleri kendilerine saklayıp, kalitesi düşük olan işleri eleştirmekten öteye gidememişlerdir. Hangi tarafta yer almak istiyorsunuz ? Zaman şu andan itibaren aleyhinize işlemeye başladı bile. Zamanınıza sahip çıkın, çünkü onu size emanet ettiler. |
Kendinizi Sevin ve şımartmaya devam edin
Kendimizi ifade edebilmek ve bir o kadar da başkaları tarafından farkedilebilmektir diyebiliriz. Hayat basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanarak geçiyoruz, Etiketlerimiz; öğrenci, stajyer, çalışan, idareci, aile sahibi, şu sahibi bu sahibi diye artarak gidiyor. Kendimiz için yaptığımız her olumlu gelişme bizi mutlu ediyor, başımıza gelen olumsuz durumlarda da karalar bağlayıp çare olacak birilerini arıyoruz etrafımızda ve herkese her fırsatta anlatmaktan sıkılmıyoruz bunları.
Kendinden övgü ile bahseden birisini dinlediğinizde ve siz bu kişiyi tanımıyorsanız saygı gereği söylediklerini can kulağı ile dinleyebilirsiniz . Fakat bu kişiyi tanıdıkça fikrinizi değiştiren bazı olumsuz gelişmeler yaşanabilir. Bu aşamadan sonra kişinin kendi tarifi ile sizin ona karşı düşüncelerinizde sapmalar meydana gelmiştir. Kendisini işkolik, sorumluluk sahibi, yardımsever ve paylaşımcı biri olarak nitelendiren bir insanı tanıdıkça , işlerini zamanında bitiremeyen, sorumlulukla alakasız, kendine müslüman ve cimri diye de nitelendirebilirsiniz. Ama bu kişi bunu asla bilmeyecektir. Çünkü hiç kimse, başkaları hakkındaki gerçek düşüncelerini ona söyleyerek düşman kazanmak istemez, aynı zamanda üzülmesine sebebiyet vermek istemez. Bunun tam tersi bir durumda, başkalarının iyiliği ve gelişmesi için fedakarlık eden birisinin de, kendini tanımladığı özellikler ile etrafında tanınma şekli çok farklıdır. Mesela bir öğretmen, öğrencilerine faydalı olabilmek adına eğitimini çok yönlü veriyorsa,( ödev, sunum, deneyimleme vs..) bu öğrencilerinin faydasına olacağı için , zaman zaman onlara da baskı da yapıyorsa, ters tepki vererek, öğrencilerin, öğretmenleri hakkında yanlış kanıya varmalarına yol açabilir. Tepki olarak dersten soğuma, dersi dinlememek yada derse girmemek gibi eylemler yapabilirler. Kendi niteliklerimizi oturup yazmaya başlasak 5-10 kalem arasında değişmektedir. Sizde daha fazla ise Ne Mutlu Size :) Kendimize duyduğumuz güven ile şimdiye kadar birçok başarı kazandık. Yeteneklerimizin farkına vardıkça ve bunları geliştirdikçe çevremizde buna paralel genişledi. Çünkü çevremize, doğru yaptığımız bir işi tüm objektifliği ile gösterebildiğimiz için onlarda bize olan sevgilerini bizi destekleyerek, başarı yada başarısızlıklarımızda, desteklerini her zaman hissettirerek göstermeye çalıştılar. Kendimizi, hayatın her alanında ifade ederken, belli başlı kriterleri de göz önünde tutmamızın faydaları işte burada kendini gösterecek. Kariyer hedefi ile yöneticilerinize yakınlığınız , rakipleriniz tarafından elbetteki yanlış anlaşılacaktır ve bunu 3 ncü şahıs kimselerden duyduğunuzda , yanlış anlaşılmamak adına bir süreliğine kendinizi geri çekmeyi uygun göreceksiniz. Aslında tamamen yanlış bir düşünce. Çevrenin ne diyeceğine aldırarak hareket etmek , yaşamak, ideallerinden vazgeçmek ve dahası... Erkeklerin 3 kelime ile anlatacağı şeyi bayanlar 30-50 kelime ile anlatırlar, buradaki laf kalabalığının % 60’ı kişisel düşünceler ve olaya bakış açısı ile alakalıdır. Doğal olarak bir bayanı tanımak , bir erkeği tanımaktan daha kolaydır. Kendimizi sürekli konuşarak ifade etmek yerine , herkes gibi olmadığımızı göstermek zorundayız. Yazılarımın tamamında değindiğim konu olan KENDİNİ GELİŞTİRMEK burada da kendini altın harflerle ilk sıraya yazdırıyor. Yani neler yapabileceğinizi değil, neler yapabildiğinizi gösterin çevrenizdekilere. Böylelikle kendiniz hakkındaki bazı asılsız düşünceleri ve laf kalabalığını engellemiş olursunuz. Kimsenin dediği beni ilgilendirmez, kimseye takmam gibi klişe lafları bir kenara itelim. Aynı çevre içerisinde bulunan kişilerin sürekli haber alma mekanizmaları vardır. Herkesin ne yaptığını inceleyen ve bunu çevreye yayan mekanizmalar. Hakkınızda doğru yada yanlış haberler de bu mekanizma ile yayılma eğilimi gösterir. Herkesle tek tek konuşup, sizinle ilgisi olmayan durumları ve asılsız haberleri yalanlamakla uğraşacağınıza , size faydası olan branşınızla ilgili yada hobilerinizle ilgili ortaya çıkan sonuçları gösterin. Böylelikle insanlar sizin gelişiminizden bahseder hale gelecek ve eski kulaktan dolma bilgiler kendiliğinden uçup gidecektir. Kendi çevrenizden birisinin bile sizi 2-3 kelime ile tanımlayıp geçmesi ne kadar acı bir durumdur. Sizi çok iyi tanıdığına inanırsınız fakat ortak bir arkadaşınıza sizin hakkınızda anlattığı şeyler çok sıradandır. Birdenbire o kişi yaptığınız tüm yardımlar ve iyilikler, elinizden kayıp da size geri dönen lastiğin çarpması gibi acıtır. Sanki soğuk bir duş gibi... Yerinizde saydığınız her gün, aslında sizin için farklı geçse de, ya da sürekli kendinizi geliştirip , kendinizdeki değişimin meyvelerini almaya başladığınızı görseniz de, çevreniz bunu farketmediği sürece hala birkaç kelime ile tarif edilmeniz devam edecektir. Başarılarınızın ve ortaya koyduğunuz işlerin, çevreniz tarafından görülebilmesi için kendinizi şeffaf tutun. Sizi bu başarı ortamında görmelerine izin verin. İş ortamınıza davet ettiğiniz dostlarınıza, hangi şartlar altında çalıştığınızı gösterin, kabiliyetinizin olduğu bir alanda çalışmanızı onların gözleri önünde tamamlayın. Sizin bu işten aldığınız zevki onlarda hissedecek ve onların düşüncelerini etkileme fırsatını yakalayacaksınız. Eğer siz ben bunlardan hiçbirisini yapamıyorum gerek de yok diyorsanız O sizin bileceğiniz bir iş. Sadece şunu unutmayın. Kendimizi bildiğimiz şekilde asla başkaları tarafından bilinemeyiz. Bize olan destekleri de bizim için büyük motive kaynağıdır. Bu kadar büyük bir zenginlik kaynağını , görmezden gelip, başka yerlerde teselli bulmaya çalışmak çok büyük bir kayıptır. Sizleri anlayabilecek bir çevreye sahipseniz, bu fırsatı lütfen geri tepmeyin. Şeffaf olun. İnsanların saçma sapan esprilerine cevap vereceğinize , yeteneklerinizi geliştirmeniz için destek olmalarını sağlayın. Bu da hayatın bir başka yönü... |
Doğru olduğuna inandığınız şeyleri yapın
Hayatımızda değer verdiğimiz şeylerin sayısı azalınca onlara geç de olsa sahip çıkmak için elimizden geleni yapıyoruz. Başıboş bırakılan her nesne bulunduğu yerin eğimine göre sürüklenecek yada yer çekimi kuvveti ile direk dibe çekilecektir. Düşüş hızı kütlesine göre sert olup daha çok zarar verecek yada çok sayıda sıçramalar yaparak belirsiz bir şekilde ilerleyecektir.
Eğer başıboş bırakılan çocuk ise onunla ilgilenilmesi gerekirken bir tv karşısına bırakılması ve izlediği yayınların niteliğinin kontrol edilmemesi bile zarar verici nitelikte olabilir. Çocuklar gelişim çağında ebeveynlerini örnek almakta ve onları sürekli gözlemleyerek davranışlarını taklit etmeye çalışmaktadır. Çocuğun yanında yüksek sesli konuşmamak, yemek esnasında sofra adabına uymak ve temizlikle ilgili konular yaşantımızın sürekli içinde var olduğu için bu kısımlarda pek fazla zorlanmayız. Ancak çocuğun düzenli olarak dış ortama çıkartılması, doğa ile tanışmasını pekiştirmek için özelliklere yeşil alanlara götürülmesi, yaşıtları ile oynayabileceği mekanları deneyimlemesi de çok önemlidir. Çocuktan sadece satın alınan oyuncakları ile oynamasını beklemek , yaramazlık yaptığı takdirde fena bir şekilde azarlamak ve çocuğun enerji boşaltmak için yaptığı tüm hareketlere aşırı tepki göstermek, giderek daha uysal ve kendi içine kapanık bir kişilik yapısına neden olabilir. Çocuklarımız için duyduğumuz gelecek kaygısını, daha çok küçük yaşlarından itibaren onlara doğru şekilde davranmak ve örnek olabilecek davranışlar sergileyerek rol model olabilmeyi hedeflemek gerekir. Diğer çocuklar ile yapılacak kıyaslamalar, çocuğun kendi iç dünyasında beğenilmediğini hissettirerek, öğrenmesini beklediğimiz hareketleri yapmayarak, beklentilerimizi boşa çıkararak ve daha çok yalnız kalmak istemesi gibi tepkilere neden olabilir.Sonuçta vereceğiniz emeklerle gurur duyabileceğiniz bir kuşak yetiştirme zahmetine katlanmanın bilincine ne kadar erken varabilirseniz, herkes için verimini o ölçüde arttırabilirsiniz. Yakın dostlarımız içinde de sorunları olan kişileri farkederiz ama onların sorunlarını dinlemeye bazen vakit ayıramayız. Çünkü herkesin kişisel problemleri devam ederken , başkalarından da aynı negatif fekansı almaya o kadar da istekli olmayabiliriz. Dostlarımızın zaman zaman yaptığı hataları duyduğumuzda üzülür fakat bunun sebeplerinden birinin kendimizden de kaynaklanacağına hiç ihtimal vermeyiz. Bu dostlarımızın, sorunlarla boğuşmaktan gücü tükenebilir ve sürekli bunalım takılmaya başladığını farketmişsek, Onun problemlerini dinlemek ve kasvetli havasını dağıtmak için bir görüşme ayarlamalıyız. Bizler terapist yada psikolog değiliz fakat dostlarımıza ayırmadığımız vakitler, onların daha çok bunalım takılmasına ve karamsarlığı sonucunda yanlış dostluklar yada yanlış yönlere sapmasına neden olabilir. Daha sonra destek olmadığımız kişi hakkında duyduğumuz olumsuz haberlere yüzeysel olarak üzülüp "vah vah iyi birisiydi" demek gene kolaya kaçmak olacaktır. İnanın çok zor değil bu. Sadece birkaç saatinizi o kişinin gözünde büyüttüğü dertleri dinleyeceksiniz ve onu kasvetli havadan çekip alacaksınız. Göreceksiniz ki ertesi gün bambaşka birisi olarak , ve size müteşekkir olarak geri dönecektir. Belki aynı desteği yada daha fazlasını sizde ondan göreceksiniz. Muhtemelen de daha kalıcı bir dostluğun temellerine giden bir yoldasınızdır. Kendimden örnek verecek olursam, arabesk yada fantazi anlamında bir müziği 1-2 dakika dinlediğimde , sanki sevdiğim kişilerle arama bir engel koyup, bunun oluşturacağı hüzünlü ortamı hayal eder gibi düşünürüm. Nasıl bir duruma düştüğümü farkeder farketmez hemen bunlara neden olan müziği değiştirir, diğer insanlarda yaratacağı olumsuz etkinin giderek ne kadar artabileceğini düşünürüm. Bu ve buna benzer müzik tarzlarını dinlemek , sürekli olumsuz haberlere odaklanmak ve gerçekleşmemiş olayları hayal ederek, bunların sonuçlarını düşünmek sureti ile insanın kendini meşgul etmesi, hayatın güzelliklerine sırt çevirmek ve giderek toplumdan kendini soyutlamak anlamına gelmektedir. Artan şiddet olaylarının ve cinayetlerin bana göre başlıca nedeni ; insanların yalnız kalarak kendi içsel hesaplaşmalarında nefret ve öfke ile kararlar alarak, anlık içgüdülerle , gelecek beklentisi olmaksızın hareket etmesidir. Bu tip kimselerin bulundukları ortamda kendilerine laf getirmemek için , tüm ömrüne mal olabilecek büyük yanlışları "cinnet" maskesi altında yaptıklarını görüyoruz. Farklı bir örnek verecek olursak, askerlik görevini yapacak olan birisinin askere gidene kadar, askeri disiplin için uygulanılan yöntemleri , oldukça korkutucu bir şekilde anlatarak bununla eğlenen kimselerden dinlemesi gerçekten utanç verici bir durumdur.Doğru ile yanlış kavramlarının bile tamamen oturmadığı bir dönem içinde bu şekilde bir bilinçsiz etkileme büyük haksızlıktır. Bu tip kişilerin, askerlik görevinin en kutsal görevimiz olduğunu hiçe sayarak, sadece olumsuz koşulları anlatmak ve nasıl kaytardığı ile ilgili maceralarını keyifle anlatması da kabul edilemez bir durumdur. Gençliğinin baharında asker olan kişilerin, bu görevi yerine getirmeleri için askerlik ortamında gereken her türlü destek ve imkanlar olduğu halde, eğlenilmek amacıyla yapılan bu tip hareketler maalesef , korkularına yenik düşen kişilerde, askeri ortamlarda , sonuçları üzücü olaylarla sonuçlanmaktadır. Askerliğe birkaç sene kala değil de , küçük yaştan itibaren bu görevin anlamı, vatan ve bayrak sevgisinin önemi yeterince kavratılmış olsa , birçok olumsuz olayın önüne geçilebilecektir. Bu tip olumsuz olayların cehaletle o kadar ilgisi de yoktur diye düşünüyorum. Bireylere sorumluluk verilmeden yetiştirilmelerinden kaynaklanmaktadır zannımca. Taraftarı olduğu takımın, zafer sevincini kutlamak amacı ile sokaklarda/caddelerde gezen kalabalıklara hepiniz şahit olmuşsunuzdur. Genellikle 10-20 yaş arasında gecenin geç saatlerinde yola fırlayarak, tezahüratlar atarak, araçların önünü kesen ve bunu taraftarlık sevincine bağlayarak, yaptığı şeyin bir anarşi duygusunu beslediğinden habersiz kuşaklar var günümüzde ve bunlar devam edecek gibi gözüküyor nesilden nesile. Toplum olarak delicesine bağlı olduğumuz futbol tutkusu, insanların bir anlamda yaşama anlamı haline bile gelmiştir. Taraftarı olduğu takımın yenilgisi ile sağı solu döküp kıran, diğer takımın taraftarlarına kesici aletlerle saldıran, ve çok yeni gördüğüm bir örnek : rakip takımın formasını giyen bir bayana saldırmak sureti ile beyni yıkanmış bir nesil varlığını sürdürmekte. Acaba bu insanların futbol haricinde ilgi duydukları birşey olamaz mı ya da bu kadar sahipsiz bir kesim mi var kendisini sadece futbol anarşisi şeklinde ifade edebililiyor. Gelecek kaygısı olmadan yaşayan bu tip kişilere yardım edebilirsek ne ala yoksa Allah’a havale etmekten başka durumumuz kalmayacak. Sözün özü, bu anlattıklarımı, fırlattığınız bir bumerangın size dönüşü gibi düşünmenizi istedim. Atışınızı ne kadar doğru ve profesyönelce yaparsanız size geri dönüşümü de o kadar verimli ve sağlam olacaktır. Tuttuğunuzda elinize zarar vermeyecek, yaptığınız doğru atışın güvenini daima hissedeceksiniz. Şimdiden bu tip olayları gözlemleyerek, yakın çevremizde yada müdahale edebileceğimiz durumlarda etkimizi gösterirsek, kazanımları muhakkak olacak ve olumsuz durumların yaşanmasına bir nebzede olsun engel olacağız. Kendinizi iyilik yapmak için kasmanızı istemiyorum. Sadece doğru olduğunu yaptığınıza inanın yeterli. Şimdiden emekleriniz için teşekkür ederim. |
Artık önümüze bakma zamanıdır...
Ne yapmak istediğinize karar verdiniz fakat bir de bunun için onay almanız gerekecek. Kendimizden değil elbette. Başta ailemiz olmak üzere, arkadaş ortamımızdan, sözüne güvendiğimiz akıl danıştığımız kişilerden son olarak duygusal bağımız olan kişilerden, yapmak istediklerimiz için onaylanmak isteriz. Sorumluluk anlayışı gereği yapmayı düşündüğümüz hedeflerimizi, daha sonra ters tepki almamak için konuyu açtığımızda her nedense ters tepki alıyoruz. Biraz da bunun üzerine kafa patlatalım sevgili okuyucular.
Ne istediğimizi netleştirmişken ve hevesimizin doruklarındayken neden hayal kırıklığına uğratılıyoruz. Fikirlerimizi açtığımız kişilere göre onların karşı çıkma nedenlerinden ilki , tecrübesizliğimizin yetersizliğinden endişelenmeleri olabilir yahut oldukça saf birisi olarak göründüğümüzü düşünüp, her söylenene inanacağımızı düşündüklerindendir. Muhtemelen bu kimselerin beklentileri ; sadece bildiğimiz işi yapmamız ve kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadan dizlerinin dibinde oturmamızı can-ı gönülden arzu etmeleri diyebilirim. Bu kısma kadar kendinizi tamamen suçsuz hissetmeyi başardıysanız devam edebilirim :) Şimdi de gelelim kabahatlerimize. Çevremizdeki kişilere, hedeflerimize ulaşabilecek kararlılığımızı ve potansiyelimizi sadece kendi isteklerimiz doğrultusunda gösteriyor olabiliriz. Kendi çıkarlarımız doğrultusunda yaşayarak bu kişilere bir katkımız olmadığı için onların bize güven duymalarını da iyice zorlaştırmış oluruz. Bu kişiler, hatalarımızı telafi etmek sanki onlara düşecekmiş gibi düşüncelere kapılarak stress’e girebilirler ve daha önceki olumsuz örnekleri falanca ve filanca şeklinde yapıştırırlar tam alnımızın ortasına. İki tarafta birbirini dinliyor gibi gözükse de aslında soğuk bir savaş başlamıştır. Bu gibi durumlarda, konuştuğumuz kişinin tepkisinin bize değil sadece fikirlerimize karşı olduğunu lütfen bir kez daha düşünün. Bu konuşmadan evvel normal bir şekilde sohbet edip şakalaşabiliyordunuz. Sizinle aynı fikirde olmayan insanlara karşı ses tonunuzu yükseltmek yada alaycı bir tavırla konuşmak , sizi konunuzdan saptıracak ve karşılıklı bir ağız dalaşına girmenize neden olacaktır.Her zaman fikir alış-verişlerinizde ses tonunuzun yumuşak tonda olmasına dikkat edin. Karşınızdaki kişinin konuşma hızına uyum göstermenizde çok önemlidir. Mesela yavaş konuşan birisi ile hızlı ve seri bir şekilde konuşmak, anlattıklarımızı anlamasını zorlaştırır ve sizi kendisinden uzaklaştırmak için bahane aramasına yol açabilir. Karşımızdaki kişinin düşüncelerini dinlerken göz temasını kaybetmemeli, başınızı onayladığınızı gösterir şekilde belirli aralıklarla hareket ettirmeli ve konuşan kişinin nefes aldığı zamanlarda sizinde nefes alarak paralellik göstermeniz çok faydalı olacaktır. Konuştuğunuz kişinin yanına oturmak yerine birbirinizi rahatlıkla duyabileceğiniz bir mesafe de karşısına oturmalısınız. Konuşan kişiyi dinleme esnasında, - ellerimizi belimizin iki yanından tutarak - yine ellerimizi arkamızda kavuşturarak - göğüs hizasında kenetleyerek dinleme - konuşmacının arkasında bulunan objeleri incelemek gibi hatalara asla düşmemenizi tavsiye ederim. Beden diliniz karşınızdaki kişiye olan güveninizin eksikliğini ve üstünlük taslamak gibi olumsuz mesajlar vereceği için, sizin açınızdan sonuçlar aleyhinize olabilir. Bahsettiğim hususları zaten bildiğinize eminim fakat şimdiye kadar duygularınızın kontrolüne kapılarak, tartışmalarınızda yüksek ses tonu ve asabi bir tablo çiziyor olabilirsiniz. Bundan sonra ki davranışlarınızda, belirttiğim hususları dikkate alarak öncelikle olumlu bir dinleme sürecini tamamlarsanız, karşınızdaki kişinin de sizin gösterdiğiniz davranışları tekrar edeceğine inanabilirsiniz. Aksi halde sürekli ani çıkışlarla ve sözlerin yarım kalıp , konudan konuya geçilen bir tartışma hiçbir yere varmayacaktır. Önceki tartışmalarınıza nazaran daha etkili geçecek yeni fikir paylaşımlarınızda, yapmayı düşündüğünüz işin olumlu ve olumsuz yönlerini daha rahat ifade edebileceksiniz. Kendinize olan güveni, gereksiz tartışmalarla zedelemeyecek ve motivasyonunuzu bu tip ortamlarda daha uzun süre devam ettirebileceksiniz. Son olarak fikirlerimiz için onay beklediğimiz kişilere daha çok ilgi göstermemiz gerekiyor. Aynı evi, aynı işi paylaşıyor olsak da hepimizin birbirine destek olması ihtiyacı belli edilmeyen ama kolay kolay yerine getirilmeyen büyük bir istektir. İçinizdeki bu isteği sadece belirli durumlarda hatırlarsanız çıkarcılıktan öteye gitmeyecektir. Kendinize değer vermeyi unutmayın. Çünkü çevreniz bunu size hissettirmek için fırsat kovalıyor. |
Çevremize biraz daha dikkatli bakalım...
Ev hayatı, iş hayatı ve özel hayat derken, hepsi birbirine girmiş bir şekilde devam ediyoruz. Kendimize ayırdığımız zamanları bile çözemediğimiz sorunlar yüzünden tatsız tuzsuz bir şekilde geçiriyoruz. Sırf sorunlardan kaçabilmek için kilometrelerce uzağa gitmeyi deniyoruz ve geçici mutlulukların sadece anlık olduğunu farkediyoruz ne yazık ki... Fakat unuttuğumuz birşey var sorunlar bulunduğumuz çevrenin içinden çok zihnimizin içerisinde her an her yerde. Yani kendiniz için huzur bulmak adına atacağınız her adımda sorunlarınızı belli bir yere hapsedebilmeniz çok önemlidir. Özel hayatınızla ilgili bir sorunu partnerinizle karşı karşıya iken çözmeye çalışmak, işyerinizle ilgili bir meseleyi ise iş ortamında halledebilmeyi ilke edinmelisiniz.
Sorunlarımızı çözemiyor oluşumuzun başlıca nedeni hepsini birden çözmeye çalışmaktır diyebilirim. Global çağda, hergün hayatımıza giren yenilikler ve bunların getiri - götürüsü ile kendimizi bir terazi kefesinde denge de tutmaya çalışıyor gibiyiz. Bizden olan götürü kısmı yani sorunların verdiği ağır baskı sonucu , kendimizi yenileyemiyor ve baskı altında gösterilen dvranışları sergilemeye başlıyoruz. Daha içine kapanık, sürekli düşünceli ve dalgın, kendini hiçbir işe yaramayan bir duygu içimizde akıp gidiyor. Sorunlarınızla ilgili çözüme ulaşmak için bir alıştırma önermek istiyorum sizlere. Çevrenizde birçok nesne görüyorsunuz. Masa, sandalye, araba, uçak, halı, pencere vs. Günlük olarak sadece bir nesneyi kağıda yazarak bu nesneyle ilgili özellikleri ve bunun sizdeki hatıralarını yazmayı deneyin. Bu önerimi küçümsemez ve yapmayı denerseniz ; Artık bir masa sizin için , ahşap, demir, cam vb. maddelerden üretilen, çok sayıda ayaktan oluşabilen yada duvara monte edilebilen, çok amaçlı kullanılabilen, bununla ilgili yıllarca acı ve tatlı anılarınızı canlandıran bir nesneye dönüşecektir. Alıştırmalarınızı sürekli yaptığınız takdirde , bir nesneyi çeşitli ve farklı yönleri ile ele almayı düşünebilecek, artık sorunlarınızda da bu yaklaşımı benimseyeceksiniz. Önceden sadece bi yönden çözümü düşünebiliyorsanız artık onlarca yöntem düşünebileceksiniz çünkü kendi sınırlarınızı aşmaya başladınız bile. Kendinize güvenin gerisi gelecektir. Sorunlarımızla gerçekten yüzleşmezsek, onları hep gözümüzde daha büyüteceğiz ve asla ona rakip olduğumuzu hissedemeyeceğiz. Öncelikle zihninizde tüm sorunlarınızı çözdüğünüzü hayal edin. Teker teker sorunlarınızı düşünerek, nasıl çözüleceğini senaryo yazar gibi canlandırın ve bunu kendinize inandıracak kadar hayal edin. Tek bir sorununuzu bile bu şekilde çözümlediğinize inanarak onun huzurunu içinizde yaşayabilirseniz gerçekten artık bu sorun değil, sizin için çözümü, ağzınızdan çıkacak birkaç kelimeye bakacak olan sıradan bir olay haline gelecektir. İnanmaktan daha güçlü hiçbir çözüm yoktur. BEN size inanıyorum gerçekten. Sorunlarınızın çözümünde kağıt üzerinde de çalışmak çok faydalıdır. 1 nci plandaki sorunlar ve 2 nci plandaki sorunlar olmak üzere, önceliğinizi belirlemelisiniz. Görünürde 2 nci plandaki sorunları halletmek kısa sürecekmiş gibi gözükse de, tembellik yapmamamız gerektiğini bilecek kadar yetişkin bireyler olduğumuzun altını çizerek, her zaman enerjimizi doğru işlere vermemiz gerektiğini savunuyorum. Enerjimizi bizi hedeflerimize daha çabuk ulaştıracak olan 1 nci plandaki sorunlara yöneltmeliyiz. Büyük sorunlar çözüldükçe , bunun motivasyon etkisi ile diğer önemsiz sorunları zaten elemeye başladığınızı göreceksiniz. Listenizdeki önemli problemleri , tüm gerçekliğiyle ve farklı bakış açılarından düşünerek ne kadar değerlendirirseniz, çözümde o kadar ilerleme kaydedeceksiniz. Farkındaysanız, bize göre çok önemli gibi gelen meseleleri, çevremizdekilerle paylaştığımızda, genellikle tek bir cümlelik basit bir soru sorulur. Neden şu şekilde yapmadın yada davranmadın? Ama o an sorunun baskısı yüzünden bunu düşünecek durumda olmuyoruz. Olayın üzerinden zaman geçtikçe kabullenme oranımız artıyor ve daha sonra bize öneride bulunan kişiye hak veriyoruz. Evet niye o şekilde yapmadım yada davranmadım. Bu kadar basit. Diğer kişilerin bakış açıları dolayısıyla yardımları çok önemli. Yönlendirilmekten korkuyor yada minnet duygusu yaşamamak için bu konularda çekimser kalıyor olabilirsiniz. Yapılacak bu yardımın bir beklentiye dönüşeceğinden endişe edebilirsiniz. Bu konuda biraz daha geniş düşünmek en iyisi. Zihnimizde sürekli sorunlarla boğuşuyor ve fiziksel anlamda yorulmadan ruhsal olarak yıpranıyoruz. Bir tazelenme ihtiyacı doğuyor acil olarak. Mesela şu andan itibaren sorunları düşünerek, yeni yeni sorunları kendime çekmek yerine, artık çözümlere odaklı düşüneceğim ve her düşüncem bana yeni çözümler sunacak şeklinde kendimizi motive etmeye başlasak, sizce de bunun oluşturacağı güven duygusu bizi mutlu etmez mi? Sorunu değil sadece çözümünü düşünmek üzerine dayalı bir oyun gibi algılamanız yeterli. Çok basite aldığımı düşünüyor olabilirsiniz, fakat sorunlarınızla uğraşırken dışarıya yaydığınız negatif enerji ve asabi görünüm asla sizi çözüme yakınlaştırmaz. Sorunlarını kabullenmiş, artık çözülmesi gerektiğine inanan, dışarıdan gelecek fikir ve önerilere, güleryüzlü ve samimi bir şekilde yaklaşım gösteren kişiler, sorunlarını birer tecrübe fırsatı olarak değerlendirir. Hepimizin çok önemli sorunları var ve bunları çözebilecek gücü kendinizde hissetmiyor olabilirsiniz. Günün 24 saati süpermen olmak zorunda da değilsiniz. Birkaç saat Pollyannacılık oynamak daha cok işe yarayacaktır. Sorunlarınız yokmuşçasına kendinizle barışık olmayı denemek ve çevrenizdekilerin sizin için birşeyler yapmayı kendilerinin teklif etmesini görünce eminim çok şaşıracaksınız. Bizler sorun tanımlamamızda ne kadar abartılı tasvirlere girişirsek, karşımızdakinin bu sorunu küçümseyişini o kadar küstahca görmeye başlarız. Farklı bakış açılarının değeri çok önemlidir. İsterseniz bunları bir yere not alıp sakin bir zamanınızda kıyaslayın ama çözüme odaklı olduğunuzu hissederek. Bu kadar dil döktükten sonra eminim bir tane sorununuzu zihninizde canlandırarak çözümüne yaklaştığınızı hissettiniz. Böyle de olmalı. Okuduklarınızın sizde birşeyler çağrıştırmaması sadece üstünkörü okuduğunuzu ve kendinize inanmadığınızı da gösterir. Bu yüzden bunların faydası size olacak şekilde gayret ediyorum. Öncelikle bana değil , kendinize inanmayı ilke edinin. Dünyanın bütün kaynakları elinizde, yeterki farketmesini bilin. |
Gurbet
Gurbet, adı bile soğuk geliyor insana, şöyle derinlerde bir yer de, içerinizin öksüz kaldığını hissedersiniz, eğer gurbette yaşıyorsanız. Hep bir yanınız yarımdır, hep bir şeyleriniz eksiktir yaşamınızda.
Sadece nefes alıyorsunuzdur ve vaktiniz günlük koşuşturmalar içerisinde, geçiyordur mutlaka. Ama ya içerinizde ki o adını koyamadığınız şey ? O SIZI . Hani bildiğiniz ama ne olduğunu tam tarif edemediğiniz o sıkıntı. Daralıverir yüreğiniz, bazen, içerinizden çıkacakmış gibi oluverir.. Hiç bir yere sığamazsınız. Bütün suçu gurbete yüklersiniz, yalnızlığınızla baş başa kalıverince, gidecek kapı sığınacak bir liman bulamayınca ne zor geçer dakikalarınız. Siz isteseniz de hiç yakanızı bırakmayan gurbet, ne demişler, “Bir ayrılık bir yoksulluk bir de ölüm. Gurbette olan, ayrılıktan ölür her gün” Gurbet, her an sizinledir, nefesiniz gibi. İnsanlarla konuşmalarınız bile tam istediğiniz gibi değildir. Kafa sallarsınız, ya da dinliyormuş gibi yaparsınız ya da dinleniyor sanırsınız kendinizi, ama bir bakmışsınız ki boş gözlerle dinlenmediğinizi anlarsınız. Hep beyninizin derinlikleri meşguldür. Sonradan edinilen dostluklar bile mum alevi gibidir. Gerçek bir dost bile bulamazsınız sizi dinleyecek. Nafile, sığınacak hep bir liman ararsınız. Ünlü Şair Karacaoğlan, ne kadar güzel anlatmış dizelerinde gurbeti. ‘’ Gurbette ömrüm geçecek, bir daracık yerimde yok. Oturup derdim dökecek bir münasip(Vefalı) yarim de yok’’ Hele bir de gece oluverince hepten yalnızsınızdır. İşte o zaman aklınıza, ne kadar gurbet şarkıları varsa geliverir. Kendi kendinize, şarkıların sözlerine eşlik ederken, bir de bakmışınız ki göz pınarlarınızdan süzülüvermiş yaşlar. Kimi geceler yutkunamazsınız bile, boğum boğum dizilir boğazınıza bir şeyler. Kimi gecelerse bakmışınız ki bir deli fırtına ile bardaktan boşanırcasına yağmur oluverir göz yaşlarınız. “Gurbetlik ne uçsuz bucaksız mavi denizde, ne de bir çöl ortasında tek başına olmaktır. Gurbetlik sevdiklerinden uzak ve yalnız kalmaktır.” Gecenin yorgunluğu ile güne, buruk bir “günaydın” dersiniz kendi kendinize . Sokaklarda çıt yoktur. Nerede o? Canım memleketimin “Simitciiiii, hadi taze simitler vaaaar…sicaaak sicaaakkk…yok mu isteyennnn?” diye bağıran gariban ama yürekli simitçileri, nerede hep şikayet ettiğimiz korna sesleri. Nerede o pencereden pencereye sabah sohbeti eden Neriman teyze, Fatma hanım? Nerede komşunun çocuğuna bağırmaları, nerede bakkal Süleyman’ın kapı önünde sigara tüttürüşü? Hay Allah, yine burnumun direği sızladı. Yine aklıma düştü canım memleketimin, buram buram kokusu, kirlenmemiş tertemiz havasıyla billur suyu. Ahh ahh “yoruldum artık gurbet ellerde, memleket özlemi hep yüreğimde” Kader deyip geçmek de var, benim gibi bir çoğumuzun yazgısı gurbete yazılmış. Herkesin, yaşamında oynayacağı bir rolü vardır elbet. Dünyayı, koskoca bir tiyatro sahnesine benzetirim hep. Bizler de bu rolü acısıyla tatlısıyla oynayan oyuncular. Ardımızda ‘’hoş bir seda’’ bırakabilirsek ne mutlu bizlere. |
Bu Günü Sev yarını Yaşa...
Her mevsimin güzelliği vardır. Bir mevsimi yaşarken diğerini özleriz. Kışı yazdan, yazı kıştan kıskanırız. İlkbaharı sonbaharı derken, mevsimlerde geçer zaman.
Bildiğimiz gibi artık mevsimlerin pek zorluğu kalmadı ve sevilesi oldu. Her mevsimin kültürel spor faaliyetleri olduğu gibi… Zaman ve bol paranız da varsa doymayın keyfine. Sporun yaşı yok desek de bilinçli spor her zaman sağlıklıdır. Şimdi tam deniz mevsimi bu sıcakta, hangi suyun başına gitsek keyif alırız ve ekmek arası taze soğan, peynire de bayılırız gün hiç bitmesin isteriz… Tabii ki tüm güzellikler ve aldığımız o keyfin sonuna doğru deniz faslı yavaş yavaş bitmeye ve gün batmaya başlarken seyrine doyum olmaz. Duygular yoğunlaşır. Bitmesini istemeyiz ama çabuk yürümüştür yelkovan farkında olmadan. Zaman çoktan kucaklamıştır günü. Yüreklerde heyecan, duyulan kuşların melodisinde koyulaşan akşama odaklanmıştır düşünceler. Şemsiyeler kapanır masalar kurulur hizmet telaşı başlamıştır. Uzaktan motor sesleri duyulur. Balıkçı motorları dönmektedir. Papyon bıyıklı balıkçı, sandalında sallanırken balıkların dansını seyreder. Bir yandan martılar gökyüzünde uçuşurken kolay değildir denizden rızkını alabilmek. Kolay değildir helal lokma yutabilmek. Emek ister. Balıkçı balık ağlarını toplarken bir an önce satıp ne kadar kazanacağını hesapladığında yalnızca mutlu olur. Her gününün yaşam kazancı böyledir. Yemek vakti de gelmiştir zaten. Günün yorgunluğunda oh ne güzel keyif diye uçuşur düşünceler, kızıllık sevişen denizin mavisinde kucaklaşırken gecede iyice çökmüştür gündüze. Yıldızların üstümüze yağması romantik gelir. Sağdan soldan müzik sesleri kulağa dalga dalga eser. Günbatımını karşılayan fasıl eşliğinde bir dilim peynir bir dilim kavun ve uzatılan eller mutluluğun derinliğinde, kadehin yudumunda gönülden gönüle sunulur. Derken tam bir sigara yakacakken diğer bir yerde dikkat çeken (sigara içilmez) yazısı göze çarpar. Tabii keyifler kaçar. Sigara içenler ve dikkat etmeyenler içindir bu ikaz. Kapalı mekânlarda uyulması mecburidir. Riayet edilmediğinde ağır cezaları vardır. Bizler bunun ne kadar bilincindeyiz diye düşündüğüm olur. Keyifler dorukta olsa da yürekler buruktur. Her yerde her şey istediğimiz gibi olmasa da bizler her zaman olduğu gibi rahatlığımıza göre eğlenmek isteriz. Çevreye zarar vermeden piknik yerlerinde mangalların yakıldığı, dumanların savrulduğu, yüreklerin şaşırdığı özgürlüğünde bir gecenin yorgunluğunu paylaşmak adına yaktığımız ateşi de söndürmeyi ihmal etmeden tabii ki! Tadıyla tuzuyla güzel bir günün keyfindendi sizlere seslenişim. |
Vurulduk Ey Halkım...
Hepinize merhaba,
Bu mektubu buraya geldiğim ilk gün yazmak isterdim,ancak hepinizin gözü yaşlı,yüreği yaralı.Bizleri gömüyordunuz çünkü.Hepinizi gördüm.Başbakan bile vardı cenazemde.Yanımdaki tabutta devrem Yusuf vardı.O da yanımda şu an.Sizlere selamı var. Burası mükemmel bir yer.İnanılmaz güzel.Yemyeşil.Rüyalarımda bile göremeyeceğim kadar güzel. Ama ne yazık ki dünyaya gelemiyoruz.Biz öldük çünkü.O geceki çatışmada roketatar gelmişti bizim mevziye.Yusuf ve ben vardık.Fazla acı çekmedik ve öldük. Burada 10 kişiydik.Bugün de biri katıldı aramıza.Elazığ’da görev yapıyormuş,mayına basmış.11 olduk. Yalnız üzüldüğüm bir şey var.Annem çok ağladı.Onu görünce yanına gidip sarılasım geldi,ama gidemedim.Ben ölmüşüm.Artık dünyalı değilim. Ben çok gençtim ya.Güzel de hayallerim vardı.Zehra ile evlenecektim.Ama olmadı.Hainler sinsice yaklaştı.Ve şehit olduk... Bir yanım sızlıyor biliyor musunuz ? genç yaşta toprağa girdi bedenim.Anamın gözyaşlarına dayanamıyorum,babama babalar günü hediyesi verdiğime de. Ben burada halimden memnunum.Burada bize çok iyi bakılıyor.Herşey elimizin altında.Ama bir yanım yarım kaldı.Gözümse arkada… Çok erken öldüm ben.Bir dağ başında,gecenin bir yarısı üç beş kansızın silahından çıkan kurşunlarla verdim son nefesimi. Biliyorum vatan için öldüm.Ya peki intikamım alınacak mı ? ya kemiklerim sızlarsa mezarımda.Ya ben boşuna ölmüşsem.Duracak mı bu akan kan.? Böyle giderse burada çoğalacağız.Biz halimizden memnunuz.Burada herşey mükemmel.Ama özlüyorum sevdiklerimi.En çokta annemi.Ben er olarak öldüm,ancak burada rütbem çok yüksek. Tekrar söylüyorum.Alın intikamımızı.Bitirin bu katillerin işini.Yoksa hakkımızı helal etmeyeceğiz.Buradaki 11 kişi bunu söylüyor. Biz şehit olduk.Artık aranızda değiliz.Elimizden geleni yaptık,herşey vatan içindi.Ama olmadı.Vurulduk ey halkım.Ve artık 20 senelik ömrün sonunu getirdik.Çokta erken öldük.Hakkınızı helal edin… Ruhunuz Şad Olsun.... |
Depresyondayız....
Hepimiz hatırlarız böyle bir şarkı vardı, hemen nakaratı dilimize dolandı bile değil mi?
Kafamız bozuldu depresyondayız, paramız yetişmedi depresyondayız, istediğimiz bir şey olmadı depresyondayız, sınava gireceğiz depresyondayız, iş stresi ona keza depresyondayız. Var mı bunun sonu her şeye için depresyondayız işte. Gerek görsel basın, gerekse yazılı basın onlar yetmedi şarkılar derken hafızamıza yerleştirildi bu kelime. Hani birine kırk kez deli dersen deli olurmuş ya aynen böyle işte. Depresyondayız derken hakikaten depresyona girdik hepimiz. Etrafınıza bir bakın anneniz, babanız sizin çocukluğunuzda hiç sıkıldık diyorlar mıydı, şimdi ise sıkıntıları çenelerine vurmuş. Eskiden diyerek başlıyorlar söze. Bu kez kendinize bakın, şu yaşınıza kadar çocukluk döneminde karpuz kabuklarıyla araba yaparken, lastik ayakkabıyla kum taşırken sıkılmıyordunuz. Elinize son model cep telefonu, Internet vermişler ve sıkıldık diyorsunuz. Bir de çocuklarınıza bakın, daha parmak kadar çocuk lunaparka gitmediği gün anne, baba ben sıkıldım yapacak bir şey yok diyor değil mi? Elinin altında Internet, kitap ve son model cep telefonu olduğu halde. Günümüzde yaşam sitilimiz değişti artık diyenlerini duyar gibi oluyorum. Tabii değişti uzay çağındayız artık, milletin kağnı ile yolculuk yaptığı devirler çoktan geçti bunu hepimiz biliyoruz. Lakin insanoğlu değişmedi, beynimiz değişmedi, düşüncelerimize engeller yok hala daha. Ve teknoloji ardından bunca kaynak, düşünce yapımızı geliştirdi bile. Olumlu bunca şey varken biz olumsuzlukları örnek alıyoruz. Önceden bu kadar okunabilecek kaynak mı vardı, her aklımıza geleni bu kadar rahat bulabiliyor muyduk. Ders alabileceğimiz onca kaynak var ki elimizin altında biz depresyona girmeyi tercih ediyoruz. Kısa bir hikaye ile son vereceğim köşeme: Ergenlik dönemine giren delikanlıya ailesi ergen eğitimi içerikli bir kitap hediye eder. Delikanlı kitabı okur ve o kadar etkilenir ki, kitabın içerisinde yazılı olan anne, babaya bağırmayı, agresif hareketler yapmayı benimser. --- Baba : Oğlum bu kitabı okudun ama sen çok kötü hareketler yapıyorsun. --- Oğul : Ama baba kitapta ergenliğe girenler bu hareketleri yapabilir diye yazıyor. --- Baba : Yapabilir yazıyor değil mi? Yapar demiyor. Oysaki bu kitapta yanlış hareket en fazla 10 (on) tane var sen bunların hepsini aldın ve uyguluyorsun. Bu kitapta belki 50 (Elli) tane olumlu hareket var hiç birini uygulamıyorsun. Der. Olaydan da anlaşılacağı üzere hep işimize geldiği gibi, en basit hareketleri ve düşünceleri sergiliyoruz hayatımızda. Mantıklı ve biraz yorucu olanlar uzak kalıyor nefsimize. İşte ondan sonra da hoş geldin Depresyon diyoruz. Saygılarımla. |
Biz Bu muyuz ?
Bi kaç gün önce Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde İftar Saatinde Geldiği Evinde Eşinin, "yemek Yapacak Birşey Yoktu, Yemek Yok" Sözleri Üzerine Bunalıma Girip İntihar Etmişti.
Yaşamak buysa eğer yaşıyoruz.bazen acı ile kıvranıyor.Bazen de sahte gülücükler saçıyoruz.gülücükler kadar sahte olan çevremize. Kendimizi unutmuş bir şekilde şekilden şekile girerek yaşıyoruz yaşamaksa bu.Menfaatlerimize sarılıp toplumsallaşmadan var gücümüzle kaçıyoruz. Her birey kendi bağımsızlığını ilan etmiş ayrılmış toplumdan kendi devletlerini kurmuşlar.Eğmiş başın önüne herkes bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyor. Ortak değer dediğimiz erşey ayaklar altında çırpınıyor ve biz onun çırpınışını izliyoruz. Ve biz onun çırpınışını izliyoruz.İçimiz bile acımıyor artık.Aslında çırpınan biz kendimiziz.yüreğimiz,beynimiz ve kalbimizdir. Aciz bir şekilde seyirci kalıyoruz olanlara.Ve artık sorma vaktidir. BİZ BU MUYUZ? Biz bu kadar aciz ve çaresizmiyiz.Aslında değiliz sadece uyanmamız gerek artık.uyanıp kendimize gelmeye çok ihtiyacımız var.Bizler kendi değerlerimizi hiçe saydık birliğimizi yitirdik,ayrılıklara düştük.Unuttuk kendimizi ,unuttuk aslımızı unuttuk BİZ BİRBİRİMİZİ... BİZ BU DEĞİLİZ...BİZ BU DEĞİLİZ.. Bilindi üzere Hz:Muhammed (S.A.V) efendimiz hep yardımlaşmayı ve kardeşliği öğütler ama biz ne yapıyıyoruz yardımlaşmak yerine yardımlaşan insanları engelemeye çalışıyoruz ama bu yaptığımız hareket veya harekekler ahir zamanda önümüze çıkçağını bilmiyoruız herkezin bildiği iyi bildiği bir şey vardırki iyi amel insanı cennetin şol ırmaklarında nurlatır kötü amel ise cehennemin ateşinde harlatır cennetin şol ırmaklarında nurlmak istersek yapacağımız tek şey iyi amel işlemek olcaktır ama ben cehennemin ateşinde harlanmak istiyorüm dersek tek yapılması gereken şey kötü amel işlemektir ama en güzel şey insanları sevmektir insanları seven kendini de sever bunu lütfen unutmayalım... |
Kaliteli Yaşam Sırları...
(Yaşamla ilgili bazı sırların çoğunu hepimiz biliriz de, nedense uygulamayız. Bunları arada sırada hatırlamakta fayda var, düşüncesiyle sizlerle paylaşmak istedim. Yüzünüzden gülücüklerin hiç eksik olmaması dileğiyle...)
2010 EGE ÜNİVERSİTESİ EL KİTABI SAĞLIK: 1. Çok su için. 2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin. 3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin. 4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy (enerji, heyecan ve duygu paylaşımı). 5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın. 6. Daha çok oyun oynayın. 7. 2009’da okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun . 8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun. 9. 7 saat uyuyun. 10. Hergün 10 - 30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin. KİŞİLİK: 11. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok. 12. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın. 13. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin. 14. Kendinizi çok da ciddiye almayın; kimse yapmıyor. 15. Kıymetli enerjini gevezelikle, dedikoduyla boşa harcama. 16. Uyanık iken daha fazla hayal kurun. 17. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan herşeye zaten sahipsiniz. 18. Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar. 19. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin. 20. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın. 21. Senden başka hiç kimse senin mutluluğundan sorumlu değildir. 22. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır. 23. Daha fazla gülümseyin ve gülün. 24. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmamak için anlaşın. SOSYAL YAŞANTI: 25. Ailenizi sık arayın. 26. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin. 27. Herkesi herşey için affedin. 28. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin. 29. Hergün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1 kişiye "GÜNAYDIN" deyin. 30. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez. 31. Hasta olduğun zaman işin sana bakmamalı. Arkadaşların bakmalı. Onlarla temasta olun. HAYAT: 32. Doğru şeyi yapın! 33. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan herşeyden uzak durun. 34. Tanrı herşeyi iyileştirir. 35. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir. 36. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve ortaya çıkın. 37. En iyisine henüz sıra gelmedi. 38. Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için tanrıya şükredin. 39. Maneviyatınız daima mutludur. Öyleyse mutlu olun. ANCAK, SONUNCUSU ÇOK ÖNEMLİ: 40. Lütfen bu dilekleri önemli saydığınız herkese iletin. |
Zitat:
|
Zitat:
|
Gecedeki Her Rengin Ayrı Bir Öyküsü Var...
Geceyle gelen anılar unutulmazdır..
Kaybolmazdır etkileri. Solmazdır hece hece kokan gülleri... Gece çok farklı bir zaman dilimi. Her hâli anlam tadında. Her durumu hayat adında... Gecede dile gelen tatlıdır... En anlamlı kelamdır sözü. Karanlığa aydınlıktır gözü. Sessizlikte konuşkan dildir özü... Gecedeki her rengin ayrı bir öyküsü var... Ay, beyazlığını ortaya çıkarmak için yarışır koca yıldızlarla. Yıldızlar güneşten daha çok ışık kapmak ve çocukların yanaklarına gülüş kaymak için hünerlerini sergiler. Çocuklar dam üstünde daha çok yıldız saymak için yalancıktan erkenden uyumanın yolunu tutar... Ve gecenin içindeki gönül birliktelikleri doyumsuz sohbetlere imza atarlar... Yürekleri okşayan bu muhabbete bülbüller de katılır. Kulakların tozunu temizleyen bu söyleyişe yarasalar da eşlik eder. Mutluluktan dem vuran bu konuşmaya güvercinler de barış kanatlarıyla katılır... Demem o ki, vaktin adı gece olunca; sabaha varmak ve gündüze uzanmak istemez hiçbir kalp. Kalp geceyle kendini bulmak, ruh geceyle kendine gelmek ve can geceyle kendinde kalmak ister... |
Aşk Olmasaydı ?
Aşk olmasaydı, kalp ne yapardı?..
Sevmek nedir bilir miydi her koşulda? Öğrenir miydi gecenin apak aydınlığını? Hesaplar mıydı sevgiliye giden tüm yolları? Anlar mıydı canıyla ve kanıyla duygu yüklü olduğunu? Heyecan ritmine her durumda ayak uydurur muydu, aşk olmasaydı?.. Aşk olmasaydı, kalp çok yaşar mıydı?.. Katlanmaya gücü yeter miydi? Beklemeye kırılgan canı dayanır mıydı? Hasrete gözleri açık kalır mıydı? Sürdürür müydü kutlu savaşını? Çiçeğini koklamak için bir sonraki baharı bekler miydi bıkmadan? Usanmadan ve yorulmadan leylasına an be an koşar mıydı, aşk olmasaydı?.. Aşk olmasaydı, kalp gözü görmeye devam eder miydi?.. Sahibini bulur muydu mavi bakışlar? Nakışlar ilmek ilmek tutmak istediği eli avuçlar mıydı? Değer miydi yanaklara ıslak ıslak yağan nisan yağmurları? Siner miydi güzellikler bir bir derinliklere ruhun? Bedenin üzerini yumuşak dokunuşlar örter miydi usul usul, aşk olmasaydı?.. Ve aşk olmasaydı, sevgi büyür müydü her dilde?.. Kavuşmak mümkün olur muydu iki kumru için, her şeye rağmen? Yana yana gelmek kolaya gelebilir miydi hiç? Melekler sevenler için yeryüzüne cümbür cemaat inerler miydi? Taşlar, dağlar güzel güzel bulundukları bölgede durur muydu öyle? Suyun aktığı yerde renkler yeşili çalabilir miydi ezgi ezgi? İmge imge ve simge simge doğar mıydı hisler bir yürekten bir başka yüreğe; aşk olmasaydı?.. |
Gerçekten Göründüğümüz Ve Olduğumuz Gibi Miyiz?
Gerçekten göründüğümüz gibi miyiz?..
Yani iki kere iki dört eder gibi gerçek miyiz? Yani doğrularımızdan sapmaz mıyız? Yani su gibi aziz ve toprak gibi sadık mıyız kendimize? Yani neysek, her yerde aynı söylem ve aynı eylem miyiz?.. Gerçekten olduğumuz gibi miyiz?.. Hiç mi ötekileşmiyor muyuz? Hiç mi farklılaşmıyor muyuz? Hiç mi heterojen karışımlara katılmıyor muyuz? Hiç mi bir başka özneye bürünmüyor muyuz? Hiç mi yalan konuşmuyor muyuz? Hiç mi hatalara düşmüyor muyuz? Hiç mi anlamsızlığa doğru sürüklenmiyor muyuz? Hiç mi duvarları yıkmıyor muyuz?.. Gerçekten göründüğümüz ve olduğumuz gibi miyiz?.. Davranışlarımız hiç mi değişiyor mu? Duygularımız yıllarca sabit fikirli mi kalıyor? Hislerimiz aynı heyecanları mı tekrarlıyor hep? Düşlerimiz genişlemiyor mu? Çevremiz genişlemiyor mu? Dünyamız aynı randımanda mı yürüyor? Hareketlerimiz birbirine mi hep benziyor?.. |
Bir/ iki/ üç /MOTOR....!
Bu uzun bir gece olacak farkındamısınız bilmiyorum
Daha gecenin ilk perdesi henüz koyulaşmaya, beni kendine çekmeye ,,içime o garip hüznü sızlatarak iliklerime şırıngayla nüfuz ettirmeye başladı Körkütük sarhoş gibiyim İçtiğim bilmem kaçıncı acı dolu zehir şişesi Kırdığım kadehlerin sayısını hatırlamıyorum Tırnaklarım tuvale hangi resmi kazıyor farkında bile değilim Boşalan demlerim hangi nehre akıyor.Nerde bunun kaynağı nerede yetişiyor gözyaşı ağacı Sallanan dallardaki yaprakların yaşı kaç ,yaşını gizleme gereği duyuyormu. Sararıp kurudukça kuruyup rüzgarın vuruşlarıyla ölümün kimbilir kaçıncı sahnesindeki kaçıncı perdesini senarist beğenmeyip yeniden başlatıyor. Roller aynı,kostüm aynı ,oyuncular aynı. Motor diyor yönetmen Suflör söylenmesi gerekeni söylüyor oyuncuya,o ise ihanet edercesine bağırıyor uzaklara Bir anda sahne değişiyor Kostüm renkleniyor Suflör derinden nefes çekip okuduğunu söylemesi için oyuncunun yüreğine üflüyor Stop sesi yükseliyor Tüm ışıklar sönüyor Kostümler tek renk olan siyaha bezeniyor Roller kayıpları ararken .Suflör söylediklerini unutuyor Perdeler sıkıca kapanıyor Yönetmen kameradan uzaklaşıyor Motor sesi ertesi sahneye kadar inzivaya çekiliyor Maskeler yüz değiştiriyor Dört kişilik sahneye iki figüran daha sığdırılıp senaryoya farklı karakterler dahil edilyor Karakterlere farklı senaryolar yükleniyor Kadın adamı baştan çıkarıyor Adam işini gücünü kaybediyor Aile dağıldıkça reyting tavan yapıyor Senarist yazdıkça yazıyor Üç bölümlük dizi yüz üç bölüme dek sürüyor Ortada görünen bişey yok Ne evlilik ne saygı ne edep ne haya herşey istismar ediliyor Varsa yoksa memleket meselesi gibi reyting çatısını havaya uçurmak için atılan bombalar. Zaten en küçük çatışmalarda boşanan dağılan aile yapısına destek veriliyor Bencillik tek şart Gençlerin hayattaki tek oluşumun iki insanın tutkularıyla çepeçevre kuşatmasıymış gibi göstermek Haydi aç bir daha perdeyi motor sesi yükselsin Çatal görünsün /bacak süzülsün /dudak bükülsün İyide nerede kadınları küçük düşüren onurlarımızı hiçe sayan senaristler onlar bile kadın olduklarının farkında değillermi Yanlışı doğruyla silmek varken/ doğruyu neden yanlışla yazıyorlar Sonra film sürer kamera artık bu iç bulandıran sahneleri çekmekten istifa eder Suflör günah sözcüklerini fısıldarken yanlış filmdeki yanlış rollerin sözlerini karıştırdığı için kurşunlardan nasibini alır Kağıt kalem kana bulanmış .Ortalıkta feci bir koku dolanmakta Derin olan dekolte aşikar olur ,yırtmaçlar sökülür Devir teslim töreninde senaristler üçe bölünür Kaç genç kızın daha günahına girdiklerini bilmeden şerefe kadeh tokuşturulup kahkahalarını davulla birleştirip zurnayla kanki olur Bu perde hiç kapanmamak üzere açık kalır Mahremiyet bitmiş Horoz sesi kesmiş Motorun benzini bitmiş yolda teklemekte Kostüm yolunu şaşırıp çıkmaz sokaklarda kalmış Bir dahaki rollere kadar kaldırımın alt köşesindeki kokuşmuş lağamda yaşamaya başlamış Sahne ışıkları yanmış Perde aralanıp bakılmış Tüm yüzsüzler maske takıp ağlamış Altına imza atanlar alkışlandıkça alkışlamış |
Bir Varmış , Bir Yokmuş…
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Diye başlardı öyküler eskiden; ben ise,
Bir varmış, bir yokmuş Bir açmış, bir tokmuş Bir iniş, bir çıkış Bir bakış, bir kaçış… Diyerek başlıyorum, izninizle… Varlığıyla yokluğunu koşutlatmak için suya sabuna dokunmamak; ne kokmak, ne bulaşmak; gülenle gülmemek, ağlayanla ağlamamak yeterli olsa gerek! Bazıları ha var, ha yok Kimi yarı aç, yarı tok İyi gün dostları pek çok Yüreği delip geçer ok… “Yiğidi öldür, hakkını yeme!” derlerse de gerçek yiğidi öldürmek hem öyle kolay değil, hem de yiğit hakkını kolay kolay yedirmez kimselere… Hakkına hukukuna razı ol, kurala uy Yoksa mağdur olursun, aç kulaklarını, duy Can bedende kaldıkça kolayca değişmez huy Şöyle bir bak hâline, kalbinin sesini duy… Elbet kemikleşmiş alışkanlıklarımızı ve sevimsiz huylarımızı bir çırpıda bırakamayız, değiştiremeyiz, yok edemeyiz… Her zoru aşacaktır akıl, sabır ve niyet İyimser, azimli ol ve Yaradan’a şükret Hamdolsun, her daim şükrederim Yaradan’a hem verdikleri, hem de vermedikleri için… Özellikle ilham vererek şu naçiz satırları kaleme alabildiğim ve siz, seçkin sitemizin değerli üyeleriyle paylaşabildiğim için… Varsın yorum yapılmasın, varsın fazla okunmasın, az ama öz okunsun… Varsın “Şairim!” veya “Yazarım!” diyen herkes kendi yazdıklarını, alıntılarını, … döktürsün öyle ki sütunlar, sayfalar, siteler dolsun taşsın hatta çöküversin… Okumak ve yazmak kadar paylaşmak da kutsaldır, bilmesine biliriz ama fırına börek, çörek, pasta sürercesine yayımladığımız şiir ve yazıları nasıl paylaşıyoruz; okumaksızın okumayı bir alışkanlık edinmeyi becerebilenlere aşk olsun! “Hamdım, piştim, yandım!” diyebiliyor muyuz? Öyleyse, ne mutlu bize! Aksi hâlde pişmeden kabarmaya, şişmeye, köpürmeye, … ne denebilir, adını birileri koyar elbet! Salt “Ben de varım!” demekse maksat, buyursunlar, efendim… Herkesin bildiği bir fizik kuramı: Bir şey ya vardır, ya yoktur! İkisinin ortası, bileşkesi, ortak paydası diye kıytırık duygu, kurgu ve düşüncelerin tutsağı olmamak elzemdir. Bir yazmış, bir kaçmış Çok almış, az satmış Az bilmiş, çok demiş Çok bilmiş, naz etmiş… Buraya kadar yazdıklarımı hikâyenin giriş/girizgâh bölümü olarak kabul buyurunuz… Burada biraz ara verelim ki ne yürekler daralsın, ne de zamanımız ve enerjimiz boşa harcansın… “Ne hikâyeymiş be!” diye yorumlanmaması dileğiyle… |
İki Kere İki
İki kere ikinin bir türlü dört edemediği süreçler vardır öyle ki aklın karıştığı, zihnin bulandığı, basiretin bağlandığı, ferasetin köreldiği, umutsuzluğun hüküm sürdüğü gözlemlenir.
Akla karanın, doğruyla yanlışın, haklıyla haksızın kısaca artıyla eksinin birbirine karıştığı; çelişkiler burgacının duygu ve düşünceleri tutsak aldığı; yaşama coşkusunun hızla azaldığı zamanlar vardır. Aşırı bencillik, kıskançlık, çıkarcılık gibi insanları birbirinden uzaklaştıran duyguların olumsuz davranış biçimi olarak hararetle sergilendiği görülür. Barış, huzur ve güveni yok etmek adına ille suyu bulandırarak durulmasını beklemek ve bundan yarar ummak en az zamanı durdurmaya çalışmak kadar eşyanın doğasına aykırılık arz eder. Toplumların özüyle barışık olması bireylerde iç huzuru, zihin sükûnu ve öz güvenin ne denli güçlü ya da güçsüz olduğuyla doğru orantılıdır. Kendisine yeten, sahip olduklarıyla yetinen ve haddini bilen bireylerin huzurlu ve mutlu olmamaları için hiçbir neden yoktur. Toplum düzenini sağlayan yasa ve yönetmelikler çerçevesinde kişi hak ve özgürlüklerine saygılı; ulusal, manevi ve etik değerlere sahip çıkan; toplumdaki görev yetki ve sorumluluklarının bilincinde olan bireyler gerektiğinde kendilerini aşabilirler. Değil mi ki toplumlar özverili, özgeci, dürüst ve çalışkan insanlar sayesinde belirli noktalarda sıkıntıları aşabilmekte ve başarı gösterebilmektedir? Birlik ve beraberlik bazında katılımcı, kıvançta ve tasada paylaşımcı, duyarlı ve erdemli insanlar toplumun özünü oluşturur. Özellikle ulusal konularda son derece duyarlı, olumlu ve yapıcı, sorun çözücü olmamız kaçınılmazdır. En olumsuz koşullarda bile yürekleri ısıtan ve dimağları ışıtan öneri, yorum ve iyimserlikler sunabilmemiz potansiyel gücümüzün en belirgin ve işlevsel göstergesidir. Dişlilerinin pek sert ve fütursuzca dönmekte olduğu çarkın hayatın acımasızlığını kolayca algılamamıza yardımcı ve uyarıcı etken olduğunu kuşkusuz biliriz. Madden ve manen her türden olumsuzluğun giderek arttığı bir dünyada esasen barış, huzur ve güveni bir çırpıda sağlayabilmek pek de kolay olmasa gerek! Tarih boyunca var olduğu ve yine var olacağı üzere bir toplumda her zaman art niyetliler bulunabilir ancak bu düşüncenin iyi niyetli insanlarda caydırıcı rol oynamasına izin verilmemelidir. ‘Ben dalgın insanları çok severim. Bu onların iyi olduklarını, fikir adamı olduklarını gösterir. Zira kötüler ve boş kafalılar her zaman uyanıktırlar.’ – Prens Ch.De Ligne Kötüler ve art niyetlilere karşı iyiler ve iyi niyetli insanların dayanışması, birlik ve beraberliği toplumsal barış, huzur ve güven için büyük önem arz etmektedir. ‘Bir memlekette namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır.’ – İsmet İnönü Haklı olduğumuz her hususta yasal çerçevede haklılığımızı savunmaktan geri kalmadan her türden adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme karşı mutlak uğraş verelim ki iki kere ikinin bir türlü dört edemediği süreçlerde yitip gitmeyelim. Zor bizim içindir, yüreğine sor! Kor yakar yüreği, dimağını yor! Koş bütün gücünle, arada bir coş! Hoş iyimser olmak, karamsarlık boş! Hoş ve esen kalınız, dostlarım... |
Evlâdiyelik Öğütler…
Evlât!
Nasıl kurtulmaksa bu, sanırım, kurtarmış oluyorsun kendini! Belki de yakınlarından çok daha sağlıklı, pratik ve çağdaş düşünebilmektesin, kim bilir! Ömür kısadır, derler. Hayatta tek başına kalmak da var günün birinde! Elbet herkes Allah’ın takdir buyurduğu bir ömrü yaşar, rızkı yer içer yani kendi kaderini yaşar! İçimizde hiç kimsenin senin mutluluğunda zerre gözü yok, olamaz da, bunu bilesin. Tek sıkıntı, elverişli ekonomik koşullara sahip olmadan, uygun zamanı kollamadan hareket geçmen ve daha önemlisi içimize hiç sinmeyen bir kimlik için şansını fazla zorlamış olmandır. İnsanız madem, emin olmamız gereken husus, hiç kimsenin mutsuzluğunun başkalarını mutlu etmediği gibi hiç kimsenin mutsuzluğunun başkalarını mutsuz da kılmamasıdır. Bu, ne denli bencil olduğumuzla yakından alâkalıdır. Dileğimiz odur ki madden ve manen yeni bir düzene geçmiş olmanın yüreğinde ve beyninde yaratmış olduğu heyecan, çalkantı ve coşku seni daha fazla yıpratmasın. Üstlenmiş olduğun riskli sorumluluk ruhunu karartmasın. Eskiden var olan güçlü yaşama sevincin hiçbir zaman eksilmesin. Geçmişte yaptığımız yanlışlardan, ettiğimiz hatalardan, yaşadığımız olumsuzluklardan muhakkak dersler çıkarmalıyız. Zamanımızı, enerjimizi ve umutlarımızı boşa harcamaktan kaçınmalıyız. Var isek, mutlak işe yaramalıyız. Beşeri zevkler geçicidir, hepimiz iyi biliriz. Nefse yenik düşmemek, boşa nefes tüketmemek, özümüzü yitirmemek elzemdir. İlle kalıcı bir şeyler bırakabilmek uğruna helâk olmamız yüce Yaradan’ın gücüne gider. Anılar yaratılmaz, kendiliğinden oluşur ve yaşanır. Umutlar ise, duygu ve düşüncelerimiz ekseninde dış etkenlere de bağlı olarak olgunlaşır, çıkış yolu arar ve bizi kamçılar. Dileğimiz, yüreklerimizde umutların her daim var olmasıdır. Umutsuz, amaçsız ve rotasız yaşamak öyle kolay olmasa gerek! Ne emeksiz yemek, duasız dilek, nedensiz sonuç, ne de dertsiz baş, kusursuz kumaş, çözümsüz sorun düşünemiyorum. Elbet büyük düşünmek ve bazen düşlemek ferahlık verir! Gerçek manada kusursuzluğu yakalayabilmek bir ideal olmalı! Buna ne oranda ulaşabildiğimiz iman gücümüz ve inançlarımızın yanı sıra hayata, insanlara ve olaylara bakış açımızla da yakından alâkalıdır. Görebildiklerimiz, duyabildiklerimiz ve idrak edebildiklerimiz kadar güçlü değil miyiz? Sakın ola ki en güçlü olmaya çalışmak için hırslanmayalım zira hırs insanı huzursuz, mutsuz ve karamsar kılar. Bir an gelir yediğin ekmekten ve içtiğin sudan tat bile alamazsın. Kendimize yetmesini, elimizdekilerle yetinmesini ve haddimizi her dem bilmeliyiz. Üniversite diplomaları, kariyer, unvan, makam, maddi zenginlik, fiziksel güzellik, kişisel özellik bizi şımartmamalı, şaşırtmamalı ve zafiyet yaratmamalı. Şunu da hep aklımızda tutalım, derim: Her yaşın kendine özgü özellikleri ve güzellikleri vardır. Hayatı dolu yaşamalı, yaşadığının farkına varmalı ve bize bahşedilmiş olan kutsal emanetleri her halükârda korumalıyız. Sayısız olumsuz dış etkenlere karşı her zaman uyanık, uyarılı ve hazırlıklı olmalıyız. Herkesle dost olmamız gerekmez ancak birilerini karşımıza alarak kendimizi, yakınlarımızı ve muhatabımızı huzursuz etmemeliyiz. Esasen hiç kimse mutsuzluğu hak etmiyor ki… Dara, zora, sıkıntıya düştüğünde hiç kimse senden daha güçlü olamaz, bunu hep aklında tut! Hemen pes etmeyip çözüm yolları araman gerekir. İçinde yaşanılan koşulların acımasızlaştırdığı hayatta insanlardan eskisi kadar büyük ve güçlü dürüstlük, acıma duygusu ve paylaşma hevesi bekleyemeyiz. Sabrın bir erdem olduğunu her zaman hatırla ve iyimserliği, hoşgörüyü ve insan sevgisini bir çırpıda terk etme. Değil mi ki tüm yaratılanları severiz Yaradan’dan ötürü… Saygı, sevgi, anlayış, hoşgörü, paylaşım tek taraflı olmaz, hiç kuşkusuz. Her şeye rağmen selâmı bile önce karşımızdakinden beklememiz gerekmez. Allah’ın selâmı üzerine olsun! |
Zitat:
Daha cok sosyal yasama atilip etrafindaki insanlarla beraber olmak bu tür düsünceleri dagitir. Bu kendinden kacmak degil, bir süre sonra yeniden bastan baslamak gibi. Yoksa sonu bitmeyen bir aliskanlik olur. Neyi düsünürsen o sun, ve kaderini ona göre cizersin. Positif düsünmeye calismakta zekanin bir bölümü. Bir sefer yaparsin, iki sefer, sonra farkina varirsin ki, birsey getirmiyor, ve derhal düsüncelerini degistirmeye calisirsin. Karamsarlik insani ileri götürmez, yerinde birakir. Herseyi olumsuz görmek, birseye caba harcamamak demek. |
Zitat:
Her yasanan bir duygu veya cevremizdeki olaylar muhakkek insani degistirir, bu hem negatif hem positif olabilir. Ayni kalmayiz. Zaman gectikte bu inciltmeleri unutup öz güvenimizi yeniden saglamak hedefimiz olmali. Her zaman röl almak yipratici. Maskeli balosunda karsimiza muhakkek bizim gibi maskeli birisi cikacaktir. Cogunlukla öyle sanip bazen önemize gelen kisileri elestirir maskelerin arkalarindaki kisiliklerini arastirmaya kalkariz. Korku ve dürüst olmamamak yanlis anlasilmalara yol acar. Ama bu normaldir kimse tam tamina kendi icini ortaya koymak istemez bazi konularda. Cünkü insanlar cogu zaman zayif noktalirini arayip seni yikmaya calisirlar. Türkcem fazla iyi degil, unuttum... |
4 harfli. hayatda, o ortalama 67 sene süren, evrenin zamanin asiminda hicbirsey ifade etmeyen zaman sürecinde, kisacik ömrümüzde en cok düsündügümüz nesne. Daha fazla birseyi düsünmüyoruz.
Insan zekasinin ürettigi kagit parcasi... Insanlarin taptigi asil olay: para. Neler yapmiyoruzki para icin: sabah 6da uyaniyoruz, insanlara türlü oyunlar tasarliyoruz, uyguluyoruz, basaramayinca sinir küpü oluyoruz. En cok para icin kavga ediyoruz. Para icin tuslara basiyoruz, ihtilaflara giriyoruz, küfür ediyoruz, hemde en asirisindan, en ucuk hayallere daliyoruz para icin. Insan ömründe en cok ne icin sinirlenir, ömründe en cok ne icin mücadele eder? Seref icinmi, haysiyet icinmi, gurur icinmi?? Yanlis: para icin. Insan mantikli düsündügü zaman neyi görür??-Neticede hersey para. Insani en cok sevindiren peki nedir? Bir cocugununmu dogmasi? Sevdiginemi kavusmasi? Gercek dostlami yüzlesmesi? Yoksa piyangodan zenginmi olmasi?? Nedir insani en cok sevindiren??? -Piyangodan kazanirsa, ne cocuk tanir, ne sevgili, ne dost- bilmem nereye toz olur insan (Hawai olabilir). Sevindirende, aglatanda paradir. Ha, birde böyle bir söz var: ne gelirse mala gelsin.- 100 bin Euro kaybetde bu cümleyi samimiyetle söyle bakalim. Isin asli, parana mukayyet ol. Para icin ne yapmayizki? Neler yaptigimiz ortada. Yalakalik yapariz, stres yaratiriz, yalan konusuruz (hemde daniskanisdan). Yeterince filmide var: para icin karisini baskasina peydahliyanlar. Bazisi para icin kendisinide satiyor. Bazisi para icin cocugunuda satiyor. Bazisi para icin yerini yurdunu terkediyor. Kimisi para icin milliyetci oluyor, sosyalist oluyor, tarikatci oluyor, Pkk ci oluyor, siyasi yelpazede dolasiyor. "Hersey menfaatdir" yaklasiminin onayi olabilecek davranis bicimi. Bir söz daha var: paranin acamiyacagi kapi yoktur. Isabetli bir söz. Gercek ask olmadigina göre, para herseyi satin aliyor, cenaze namazindaki cemaati bile. Geriye ne kaliyor? Bu sözler olabilir: "Erst wenn der letzte Baum gerodet, der letzte Fluss vergiftet, der letzte Fisch gefangen ist, werden die Menschen feststellen, dass man Geld nicht essen kann" Bu cümleye siritanlarinizida görmek mümkün su anda. "Banane, en son agacda ölsün balikda, yeterki ben ac kalmayayim. Cocugumda olsa, ac kalsin, umrumda degil." Para ve egoizmin döngüsü. Egoizmin dünya üzerindeki gücüne nekadar tepki göstersende, egoizm fitillerini atar. "ekmek yedigin kapiya tükürme" sadece bir misali. Fakat o kapinin yedigi havyari sormaya hakkin yoktur. Ac biraktigi milyarlarida. Cünkü egoizm ve korku bilesenini secmek hesap sormakdan daha basitdir. Parayi sevmek insanligi sevmekten daha kolaydir. <insan kolay olana kacar> kolay olan ise paraya tapmaktir. Bizler, paraya ibadet edenler, ölümle karsilassakda ölümden fazla elimizde kalan parayi harciyamamakdan korkariz. "Simdi o paralarim kime kalacak?" Sizce paranin satin alamayacagi bir sey geriye kaldimi hayalleriniz, korkulariniz, tereddütleriniz, süpheleriniz, heyecaniniz haricinde?? Belki gördügünüz ve yasadiginiz mucizeler olabilirmi? Cevabi: paraniz olmasaydi, o mucizeleride göremezdiniz, o mekana gidip o mucizenin olusmasinida sagliyamazdiniz. Para icin yapmak istemediginiz hangi faaliyetler var? Bu konuda herkes bir form hazirlasin, baksin kac paragraf cikacak ortaya. parmakla sayilacak kadar faaliyet cikar ortaya. |
Kendisine değer verilmemiş bir insan bir başkasına değer veremez. Bunu sonradan öğrenebilmesi de ancak kendisine değer verebilmeye başladıktan sonra işleyebilen iki yönlü bir süreçtir. Bir başka deyişle, insan kendine değer verebildiği oranda başkalarına da değer verir; diğer insanlara gerçek anlamda değer verdiğini hissettikçe kendisini de değerli bulur. Yoksa bir diğer insanı yücelterek kendimizi küçültmek, ne ona ne de kendimize değer vermektir. Üstelik böyle bir durum, değersizlik duygularının gerisinde yatan düşmanca eğilimlerin ve suçluluk duygularının daha da pekiştirilmesine neden olur.
Değersizlik duyguları yaşayan biri için diğer insanlar ya kendinden üstündür ya da aşağı; eşiti yoktur. Bazı insanları küçümser, çünkü onlarda kendisine benzeyen bazı özellikler görür ve bu insanları, hoşlanmadığı benliğini kendisine yansıtan bir ayna gibi algılar. Ama bunun bilincinde olmadığı için onları kendisinden daha değersiz bulur. Aslında, başkalarını küçümseyen insan, kendisini de küçümseyen, dolayısıyla küçümsenmekten korkan biridir. Bir başkasının onu küçümsemesi, aslında kendinin de kendisini küçümsemekte olduğu gerçeği ile yüzleşmesine neden olur. Değersizlik duyguları yaşayan bir kişinin bazı insanları yüceltmesi, geliştirmiş olduğu gerçekdışı senaryoların bir sonucudur; bu insanların kendisinin ulaşmak istediği görkeme sahip olduğu yanılgısından kaynaklanır. Öte yandan bu insanlara karşı bilinçdışı bir düşmanlık da yaşar; çünkü varlıkları ona kendi yetersizliğini hatırlatır. Tersine işleyen bir süreçle bilinçdışındaki düşmanlık duyguları yoğunlaştıkça, bu insanlara karşı duyulan hayranlık da artar. Bu, biriken düşmanlık duygularını bilinçdışında tutmak güçleştiğinde kullanılan bir denetim mekânizmasıdır. Ancak bazen yüceltilen kişinin yadsınamayacak bir açığı farkedildiğinde, biriken düşmanca eğilimler birden bilince ulaşabilir. Ve kişi kendi yarattığı tanrıyı yine kendisi yok eder. Bir insanı önce yüceltip daha sonra onu devirmeye çalışmak toplumumuz bireylerinde oldukça sık gözlemlenen bir olgudur. Görkeme ulaşma çabası içinde olan kişi, birbiriyle çelişkili durumları birlikte yaşar. Bir yandan benliğine egemen olan amaca ulaşmaya çalışırken, öte yandan bu amacı gerçekleştirmiş olduğuna inanır. Örneğin, insanların hayranlığını kazanmayı amaç edinmiş biri, bir yandan diğer insanlann kendisine hayran olmaları için çaba gösterirken, öte yandan kendisini herkesin hayranlığını kazanmış biri olarak görür. Bir yandan herkesin kendisine hayran olduğuna inanırken, öte yandan bunun çevresindeki insanlar tarafından da sürekli doğrulanmasını ister. Beklediği övgüyü bulamadığı zamanlarda çevresini buna zorlayıcı davranışlara girişir. Kendisine göre bu onun hakkıdır. Değersizlik duygularına karşı böylesine mantıkdışı bir gurur sistemi geliştirmiş olan kişi, kusursuz saydığı benliğine uygun düşmeyen davranışlarda bulunduğunu farkettiğinde, kusurunu kesinlikle hoşgörmez. Neden öyle davrandığmı anlamaya çalışacağı yerde kendisini yargılar ve eleştirir. Kendisine karşı hoşgörüsüzlüğü, gerçek dünyasını anlayabilmesini ve yaşadığı olaylardan ders alabilmesini engeller. Gerçek kişiliğinin olmak istediği kişinin özelliklerine sahip olmaması, bocalamasına neden olur. Kendisini her an başkalarıyla kıyaslamak ve onlardan daha üstün olduğunu hissetmek zorundadır. Bundan ötürü gerçek benliğiyle yüzleşme olasılığının tehdidi altında yaşar. Kendisini üstün bir varlık olarak algılayan kişi, çevresinden gelen en küçük bir eleştiriye bile katlanamaz. Gerçek benliğiyle yüzleşmesine neden olan durumları dünyanın sonu gelmişçesine yaşar. Bu nedenle gururunu incitebilecek bir durumla karşılaştığında ya da karşılaşmak üzere olduğunu hissettiğinde o durumdan kaçmaya çalışır. Kaçamadığı durumlarda ise değersizlik duygularının gerisindeki düşmanca eğilimler denetiminden çıkar ve gururuna darbe indirenlerden öç almaya çalışır. Böylesi bir gurur insanı kendisine yabancılaştırır ve kişilik bütünlüğünün bozulmasma neden olur. Gerçek benliğine karşı geliştirdiği nefret sonucu görkemli bir kişiliği benimsemeye çalışan insan bu uğurda sürekli ödün verir. Kendisi için daha önemli olan pek çok konuyu bir yana bırakarak tüm çabasını ve enerjisini ülküleştirdiği görüntüsünü sürdürebilmek için yaptığı gereksiz yatırımlarda kullanır. Verilen ödünlerse, kendine yönelik nefret duygularını pekiştirir ve bir kısırdöngünün yerleşmesine yol açar. Kişiliğini bütünleştirebilme çabası içinde, bazen olmak istediği kişiyle, bazen de hoşlanmadığı benliğiyle özdeşleşir. Ancak, hangi yöne giderse gitsin, ikisi arasındaki çatışmadan kurtulamaz ve bu durum ona acı verir. http://www.msxlabs.org/forum/psikolo...k-duygusu.html |
Zitat:
yazilarinizin devamini merakla bekliyoruz:) |
Belki baska birisi devam eder.
|
Ribelle ist aber schreibwütig....
|
Finde ich gut. Es sind meistens linkseiten, die er uns freundlicherweise gepostet hat, damit wir was anständiges lesen.
|
Zitat:
|
Zitat:
düsündürücü degil hayatin getirisi |
Zitat:
|
Zitat:
Düsündürücü olmasinin sebebi nekadar uyguluyorum/uz. Menfaatin haddi, boyunu asmis bir dünyada yasiyoruz. Egoism almis basini gidiyor. Kimse kimseyi düsünmüyor ve cogu sey artik "normal" karsilaniyor. Okadar seyimizin olmasina ragmen sürekli isyanlardayiz. Sükrümüzün altinda bile ...ama...lar var. Düsüncelerim daha uzar gider...dedigim gibi: Cok düsündürücü..... |
Ruhu olgunlasmis kisi dualari asmis, yalvarmaktan öteye gitmisdir.
|
Zitat:
|
Zitat:
Ben buna hayat bilgisi derim !! Aferin sana , bak isteyince , normal islerle de ugrasabiliyorsun !! |
Hayata dair. Hayata dair cok sey var :D
Was ist das Thema?!
|
Bizim genclerin iyilik anlayisina bakin; is yerlerinde '' gel sana kahve ismarlayayim '', '' Bana bir Cola ceksene, yeri geldiginde bende sana alirim ben para konusunda cimrilik yapmam '' '' 1 euronun lafi mi olur ''.
Ulan bunun iyilikle ne alakasi var? Sen kazaniyorsun 2000, öbürü kazaniyor 2000 birbirlerine karsilikli is yerinde bir seyler ismarliyorlar. Bu iyilik mi simdi? Türkiye'de, okumak isteyen, '' yamali elbise yirtik ayakkabiyla arkadas ortamina girince utaniyorum o yüzden pek arkadasim yok '' diyen cocuklardan haberdar miyiz? Size iyi diyenin, kendisi iyilikten haberdar degil bunu iyice anladim.... |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 09:20 Uhr. |