![]() |
mit oder ohne kopftuch??? hehe o.T.
ohne Text
|
inanma
Hz.Musa burda kimle beraber? onu söyle kiminle yolculuk yapiyor? istersen inanma bana ne
senin icin yok benim icin var |
Wirst du dafür bezahlt??
Es kann nicht sein, dass jemand so viel Müll zusammen redet!
Du musst dafür bezahlt werden um so was in die Welt zu setzen! Was anderes kann man sich schon nicht mehr vorstellen... |
?
-Andolsun ki, Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü gördü
rabbimin ayetlerinden en büyüg hangisi düsün bakalim senin problemin tefsir etmesini bilmiyorsan ben ne yapim kurani anlamak lazim nedemek istedigni rasgele okumak ile olmaz |
o zaman
kurani uygula
|
İsra ve Mirac Nedir?
İsra ve Mi’rac mucizesi, Peygamberimizin en büyük mucizelerinden birisidir.
İsra, "gece yürüyüşü" demektir. Bununla Cenab-ı Hakkın, kulu ve peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’ya, bir gece Mekke’de bulunan Mescid-i Haram Ka’be’den, Kudüste bulunan Mescid-i Aksa’ya kadar lutfettiği yolculuk kastedilir. Mi’rac ise, yükselmek, yukarı çıkmak veya yukarı çıkmayı sağlayan alet demektir. Bu da, bu yolculuğun ardından, Rasûlullâh’ın yüksek gök tabakalarına çıkması, sonra insan, cin, melek ve diğer mahlukatın bilgilerinin tükendiği sınıra ulaştırılması anlamında kullanılmaktadır. İsra hadisesi Kur’an-ı Kerim’in şehadetiyle, mi’rac ise, mütevatir derecesine ulaşmış sünnet ile sabittir. İsra hadisesini inkâr etmek, dinden çıkmayı, mi’racı inkâr ise, fasık olmayı gerektirir. Bu büyük mucizeyi anlatan Kur’an ayeti şöyledir: "Kulu Muhammed (sav)’i bir gece Mescid-i Haram’dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah her türlü noksanlardan beridir. Şüphesiz ki O, her şeyi işiten ve her şeyi görendir." [İsra Suresi: 1] Buhari ve Müslim gibi Kur’an-ı Kerim’den sonra en kıymetli temel kitaplarımız İsra ve Mi’rac mücizesini uzun uzadıya ve bütün detaylarıyla anlatmışlardır. Biz bütün bu delillerin ışığı altında şuna kattiyetle inanır ve ifade ederiz ki, İsra ve Mi’rac mücizesi bir gecede, Peygamberimiz uyanıkken ruh ve bedenle gerçekleşmiş ve bu hadise Hicretten bir buçuk yıl kadar önce vuku bulmuştur. Bu Mucizeden Almamız Gerekli Olan Dersler ve İbretler Nelerdir? İsra ve Mi’rac mucizesi gerçekleştiği zaman, Mekke’de müşriklerin zulüm ve işkencelerini zirveye çıkardıkları bir dönem yaşanıyordu. Peygamberimiz iki büyük hamisini, Hz. Hatice ve amcası Ebu Talibi kaybetmişti. Taif’e gitmiş, büyük bir hüsranla dönmüştü. Müşriklerin baskı ve zulümleri O’na hayat hakkı tanımıyacak seviyeye ulaşmıştı. İşte Cenab-ı Hak, böyle tehlikeli ve müşkil bir konuma gelmiş Peygamberini, hem teselli etmek, hem de azim ve kararlılığını yenilemek için katına davet etmiş, O’na mucizelerini göstermiş, hiç üzülmemesini, moralini bozmamasını, bu dinin sahibinin Allah olduğunda şek ve şüphe etmemesini ve O’na tevekkül ederek davasını sürdürmesini işaret etmiştir. Diğer yandan fırsat buldukça Peygamberin hayatına kasdeden müşrikler, fırsat buldukça da O’nunla alay etme yolunu tutuyorlardı. İsra ve Mi’rac mucizesi karşısında takındıkları tavır alay etme şeklinde oldu. Peygamberimizi dinleyen Ebu Cehil "Ey Ka’b b.Lüey oğulları gelin, toplanın buraya" diye bağırmaya başladı, hadiseyi anlatan Efendimizle alay etme manasında elini başının üzerine koyarak diğer müşriklere önderlik etti. Bir kısmı da koşarak Hz. Ebu Bekir’e gitti ve olayı ona haber verdi. Hz. Ebu Bekir efendimiz “Bunu O mu söyledi?” diye sordu. Onlar da “evet” dediler. Bunun üzerine: “Eğer o söylediyse, ben şehadet ederim ki söyledikleri doğrudur.” cevabını verdi. Onlar: “Bir gecenin içinde onun Şam diyarına kadar gidip tekrar sabah olmadan Mekke’ye döndüğüne inanıyor musun?” dediler. Bu sözlerine karşılık Ebu Bekir efendimiz: “Evet, ben onun daha uzak ihtimalle bakılan sözlerine dahi inandım. Ben onun semadan getirdiği haberlere inanmış kimseyim!” cevabını verdi. Bu sebeble kendisine “Sıddık” lakabı verildi. Demek ki bu büyük mucize aynı zamanda gerçek müminin imanı için bir mihenk taşı olarak da Efendimiz (as)"a verilmiş bir hediye idi. Çünkü yeni müslüman olmuş bazı sahabeler, müşriklerin şeytanca kandırmaları karşısında irtidat etmişler, imanlarını muhafaza edememişlerdi. Bu gün de zaman zaman müslümanların karamsar ortamlara sürüklendikleri ve din ve davalarının hedefe varmasında şüpheye düştükleri bir vakıadır. İşte Allah"ın güç ve kudretine, kaza ve kaderine inanan müslümanlar olarak sabır ve azimle çalışmak. Mi"rac mucizesinin Kudüs ve Mescid-i Aksa güzergahında cereyan etmiş olmasında, ayette de belirtildiği gibi, Mescid-i Aksa"nın faziletine delil vardır. Çünkü Rabbimiz, Mescid-i Aksa"nın etrafını bereketli, verimli, feyizli ve mübarek kıldığını haber veriyor. Mirac, insanoğlunun acziyyetten, ulviyyete yükselmesi; bir insanın ibadetle melekler seviyesine ulaşıp, hatta ileri bile geçebilmesinin ispat edildiği hadisedir. Mirac, dardaki müslümanların tesellisidir. Dolayısı ile olaylar karşısında ye"se lüzum yoktur. Nefislerini ıslah edemeyenler, ibadetlerini yerine getirmeyenler, Miracı anlayamazlar. Miraç gecesinde hediye edilen, Bakara Suresinin son ayetlerinde ve İsra Suresinde bildirilen esaslar çerçevesinde bir imana sahip olamayanlar; hele hele bu gecede farz kılınan beş vakit namazlarını eda edemeyenler, hem Miraç hediyyelerinden nasip alamazlar, hem de dünya ve ahiret saadetine eremezler. Bu duygu ve düşüncelerle, yeniden Miracı yaşayalım, ibadet ve taatlerimizle Allah"a ulaşalım, hangi inançdan olursa olsun zulme ve haksızlığa uğrayan herkesin kurtuluşu için dualar edelim, bilhassa, İslam coğrafyasında malı, canı, ırz ve namusu ayaklar altında ezilen kardeşlerimizin tez zamanda esenliğe kavuşmaları için, Rabbimize yalvaralım. |
kehf suresi
1- Hamd, o Allah"a mahsustur ki kulu (Muhammed"e) kitabı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı.
2- Onu dosdoğru (bir kitap) olarak (indirdi) ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları) uyarsın ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için güzel bir mükafat bulunduğunu müjdelesin. 3- Onlar orada sürekli kalacaklardır. 4- Ve "Allah çocuk edindi" diyenleri de uyarsın. 5- Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar. 6- (Ey Muhammed!) Demek onlar, bu söze (kitaba) inanmazlarsa, onların peşinde üzüle üzüle kendini helak edeceksin! 7- Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim. 8- Şüphesiz biz, yeryüzünde olanları kupkuru bir toprak yapacağız. 9- Yoksa sen Ashab-ı Kehf"i ve Rakim"i (isimlerinin yazılı bulunduğu taş kitabeyi) şaşılacak âyetlerimizden mi sandın? 10- O gençler mağaraya sığınınca şöyle dediler: "Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizim için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla." 11- Bunun üzerine biz de kulaklarını tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk. 12- Sonra da iki gruptan hangisinin, onların mağarada kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını anlamak için, onları tekrar uyandırdık. 13- Biz sana onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar, Rablerine iman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık. 14- (Oranın hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O"ndan başkasına ilâh deyip tapmayız, yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz. 15- Şu bizim kavmimiz, Allah"tan başka ilâh edindiler. Onların ilâh olduğuna dair açık bir delil getirselerdi ya! Allah"a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? 16- (İçlerinden biri şöyle demişti:) "Mademki siz, onlardan ve Allah"tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz rahmetinden size genişlik versin ve işinizi rast getirip kolaylaştırsın." 17- Ey Muhammed! Baksaydın güneşin doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yöneldiğini, batarken de sol taraftan onları makaslayıp geçtiğini görürdün. Onlar, mağaranın geniş bir yerinde idiler. İşte bu Allah"ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. 18- Bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı. 19- Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da içlerinden bir sözcü şöyle dedi: "Ne kadar durup kaldınız?" (Kimi) "Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık" dediler. (Kimi de) şöyle dediler: "Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi, bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size azık getirsin. Hem çok dikkatli davransın ve sizi kimseye sezdirmesin." 20- "Çünkü şehir halkı, sizi ellerine geçirirlerse muhakkak sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman siz dünyada da ahirette de asla kurtuluşa eremezsiniz." 21- Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dediler ki: "Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha iyi bilir." Sözlerinde üstün gelen müminler: "Üzerlerine muhakkak bir mescid yapacağız." dediler. 22- Ashab-ı Kehf"in sayılarında ihtilaf edenlerden bazıları: Onlar, üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir" diyecekler. Diğer bazıları da "Onlar, beş kişidir, altıncıları köpekleridir " diyecekler. Her ikisi de bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (kimileri de:) "Onlar, yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: "Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir." Onları ancak pek azı bilir, Bu sebeple onlar hakkında bu bildirilenler dışında bir münakaşaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye de bir şey sorma! 23- Hiçbir şey için, Allah"ın dilemesi dışında: "Ben yarın onu yapacağım deme" 24- Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Ve unuttuğun vakit Allah"ı an ve "Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir." de. 25- Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir. 26- De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir." Göklerin ve yerin gaybı O"na aittir. O ne güzel görendir! O ne mükemmel işitendir! Onların, O"ndan başka bir yardımcısı yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez. 27- Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku! Onun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. Ve O"ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın. 28- Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret. Sen dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma. Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uyma. 29- Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır. Eğer feryad edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri! 30- İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar var ya, şüphe yok ki biz öyle güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz. 31- İşte onlara Adn cennetleri vardır; altlarından ırmaklar akar, orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek koltuklar üzerine dayanıp kurulacaklar. O ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri! 32- Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Biz bunlardan birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz, her ikisinin etrafını hurmalarla donatmışız, aralarında da bir ekinlik yapmışız. 33- İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbir şey noksan bırakmamış, ikisinin ortasından bir de nehir akıtmışız. 34- İki bağın sahibinin ayrıca başka geliri vardı. Bundan dolayı bu adam arkadaşıyla münakaşa ederken: "Ben malca senden daha zengin ve insan sayısı bakımından da senden daha güçlü ve üstünüm" dedi. 35- Adam, bu şekilde kendine zulmederek bağına girdi ve şöyle dedi: "Bunun hiç yok olacağını sanmıyorum" 36- "Kıyametin kopacağını da zannetmem. Şayet Rabbimin huzuruna götürürlürsem, muhakkak orada bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum". 37- Bunun üzerine kendisiyle münakaşa eden arkadaşı da ona şöyle dedi: "Seni topraktan, sonra seni bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni insan haline getireni mi inkar ediyorsun? 38- "Fakat ben iman ederek diyorum ki: O Allah, benim Rabbimdir, ben Rabbime kimseyi ortak koşmam." 39- "Kendi bağına girdiğin zaman: "Bu Allah"dandır, benim kuvvetimle değil, Allah"ın kuvveti ile olmuştur, deseydin ya! Her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da." 40- Belki Rabbim, bana, senin bağından daha hayırlısını verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de, bağın yalçın bir toprak haline gelir." 41- "Yahut, bağının suyu yerin dibine çekilir de bir daha suyunu çıkarıp bağını sulayamazsın." 42- Derken serveti yok edildi. Bunun üzerine bağına yaptığı masraflara karşı ellerini oğuşturmaya başladı. Bağ, çardakları üzerine yıkılmış kalmıştı, "Ah Keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım" diyordu. 43- Onun Allah"tan başka yardım edecek adamları yoktur ve Allah"a karşı kendi nefsini de kurtaramadı. 44- İşte burada yardım, yalnız hak olan Allah"a aittir. O"nun verdiği mükâfat da daha hayırlıdır, netice de daha hayırlıdır. 45- Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir. 46- Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bakî kalacak olan iyi ameller ise, Rabbinin katında, sevabca da hayırlıdır, ümid yönünden de daha hayırlıdır. 47- O kıyamet gününü hatırla ki, dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü çırılçıplak göreceksin. Bütün insanları, mahşerde toplayacağız hiçbir kimseyi bırakmayacağız. 48- Onlar, saf halinde Rabbine arz edilmişlerdir. Allah, onlara şöyle diyecektir: "Şüphesiz sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Fakat, size kıyamet için yaptığımız vaadi yerine getirmeyeceğimizi sanmıştınız, değil mi? 49- O gün herkesin amel defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkârların, amel defterlerinden korkarak: "Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş" dediklerini görürsün. Onlar, bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. 50- Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: "Âdem"e secde edin!" demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis"i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir. 51- Ben, onları (İblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışında, ne de kendilerinin yaratılışında şahit tutmadım ve hiçbir zaman doğru yoldan çıkanları yardımcı edinmiş değilim. 52- Ve o (kıyamet) günü Allah kâfirlere şöyle buyuracak: "Ortaklarım ve şefaatçılarınız diye zannettiğiniz putlarınızı çağırın." Müşrikler onları çağırırlar, fakat kendilerine cevap vermezler. Biz, kâfirlerle ilâhları arasına ateşten bir engel koymuşuzdur. 53- Günahkârlar ateşi görmüşler de artık ona düşeceklerini anlamışlardır. Fakat ondan kaçıp sığınacak bir yer bulamazlar. 54- Şüphesiz biz, bu Kur"ân"da insanlara çeşitli mânâları türlü misallerle açık olarak verdik. İnsan ise, her şeyden çok mücadelecidir. 55- Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiğinde insanları, iman etmekten ve Rabblerinden günahlarının mağfiretini istemekten alıkoyan şey sadece geçmiş milletlerin başlarına gelen felaketlerin kendilerine de gelmesini veya ahiret azabının ansızın göz göre göre gelip çatmasını beklemek olmuştur. 56- Halbuki biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise hakkı, batılla ortadan kaldırmak için mücadele ediyorlar. Onlar, âyetlerimizi ve korkutuldukları azabı da alaya almışlardır. 57- Rabbinin âyetleriyle nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce işlediği günahları unutandan daha zalim kim olabilir? Biz onların kalbleri üzerine (Kur"ân"ı) anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Ey Muhammed! Sen onları doğru yola çağırsan da onlar asla hidayete ermezler. 58- Bununla beraber rahmet sahibi olan Rabbin çok bağışlayıcıdır, tevbe eden kullarına rahmeti boldur. Eğer Allah, işledikleri günahlar yüzünden onları hemen cezalandıracak olsaydı, onlara hemen azab ederdi. Fakat onlara vaad edilen bir zaman vardır ki, o geldiğinde Allah"ın azabından bir kurtuluş yeri bulamazlar. 59- İşte zulmettikleri için helak ettiğimiz şehirler! Biz onların helâkleri için de belirli bir zaman tayin etmiştik. 60- Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim." 61- Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu. 62- İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi. 63- Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti." 64- Musa da demişti ki: "İşte aradığımız o idi." Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler. 65- Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. 66- Musa ona: "Allah"ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi. 67- (Hızır) dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin. 68- "İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?" 69- Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi. 70- (Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!" 71- Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın." 72- (Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi. 73- Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma." 74- Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi. 75- Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?" 76- (Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın. 77- Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın" dedi. 78- Hızır dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim." 79- "Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı." 80- "Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk." 81- "İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin." 82- "Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur." 83- Bir de sana Zülkarneyn"den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. 84- Gerçekten biz onu (Zülkarneyn"i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik. 85- Derken o da bu yollardan birini tutup gitti. 86- Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın." 87- O da demişti ki: "Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır." 88- "Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız." 89- Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu. 91- İşte Zülkarneyn"in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık. 92- Sonra yine bir yol tuttu. 93- Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu. 94- Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye"cuc ve Me"cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?" 95- Dedi ki: "Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım. 96- "Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: "Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. "Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim" dedi. 97- Artık Ye"cuc ve Me"cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler. 98- Zülkarneyn dedi ki: "Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır. 99- Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr"a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır. 100- Ve cehennemi o gün kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki! 101- Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı. 102- O kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık. 103- De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi? 104- Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı. 105- İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O"nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız. 106- İşte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır. 107- İman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri konak olmuştur. 108- İçlerinde ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir. Bu hatırlatma ve uyarmayı yeterli görmeyip de daha fazla açıklama isteyenlere karşı ey Muhammed! 109- Deki: "Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek bile." 110- De ki: "Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin." |
3 aylar
Üç Aylar, kamerî aylardan Recep, Şâban ve Ramazan aylarıdır. Bu mübârek aylardan birincisi olan Receb"in mânevî değerine, Kur"an-ı Kerim"de ve sevgili Peygamberimiz"in hadis-i şeriflerinde işaret buyurulmuştur. Kur"an-ı Kerim"de şöyle
buyurulur: "Allah"ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylarıdır. Bu, dosdoğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içinde kendinize yazık etmeyin..."(1)[/DimGray] Bu Âyet-i Kerime"de işaret buyurulan "haram ayları"nın Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğunu Peygamberimiz (s.a.s.) şu hadis-i şerifleriyle açıklamışlardır: "Muhakkak ki zaman Allah"ın yarattığı günkü şekliyle olup akıp gitmektedir. Sene oniki aydır. Onlardan dördü haram aylardır. Bunlardan üçü peşpeşedir: Zilkade, Zilhicce, Muharrem, bir de Cemaziyelâhir ile Şâban ayları arasında olan ve Mudar Kabilesi"nin ayı Recep"tir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.) Üç Aylar hakkında şöyle buyururlar: "Recep Allah"ın ayı, Şâban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır."(3) "Ey Allah"ım! Recep ve Şâbanı bize mübârek kıl, bizi Ramazan"a kavuştur."(4) Recep ayı, gerek İslâm"dan önce, gerekse İslâm"dan sonra mukaddes bilinen bir aydır. İslâm dini gelmeden önce bu ay girer girmez, Arap kabileleri arasında harp etmek, baskın ve çapulculuk yapmak yasaklanır, herkes bu ayda kendisini emniyet ve selâmette hissederdi. İslâm güneşinin doğmasından sonra da -ilâhi hikmet ve takdir gereğince- bu aya olan hürmet devam ettirildi. Bu ay Regaib ve Mirac gibi mübârek geceler ve ilâhi tecellilerle şereflendirildi. Ülkemizde de asırlardır bir "Üç Aylar" geleneği oluşmuş Ramazan"a hazırlık bununla başlar hale gelmiştir. Bu mübârek aylar içerisinde öyle feyizli geceler vardır ki, Yüce Allah"ın rahmet ve mağfireti bu gecelerde müminler üzerine yağmur gibi yağar. Recep ayının ilk Cuma gecesi olan Regaib kandili, Allah Teâlâ"nın kullarına bol bol bağışta bulunduğu, az ibâdetlerine karşılık çok ecir verdiği bir rağbet gecesidir. Regaib gecesi, duâların kabul olunduğu ve Allah"ın, isteyen kullarına ihsan ve ikramının bol bol olduğu bir gecedir. Regaib Kandili, Recep ayının 27. gecesindeki Mirac ve Şâban ayının 15. gecesindeki Berat Kandillerini, Ramazan ayını, Kadir Gecesini, Ramazan ve Kurban Bayramlarını müjdeleyen mübârek bir gecedir. Recep ayı içerisinde bulunan bir başka mübârek gece de Mirac gecesidir. Mirac gecesi, Allah"ın sevgili kulu ve Rasûlü Hz. Muhammed (s.a.s.)"i; Mekke"deki Mescid-i Haram"dan, Kudüs"teki Mescid-i Aksa"ya ve oradan da göklerin ilâhî derinliklerine yükselttiği gecedir. Mirac gecesi, Yüce Allah"ın Sevgili Peygamberimiz"e büyük hakikatlerin ilâhî sırlarını gösterdiği, vasıtaları kaldırarak ilahî vahye muhatap kıldığı, kendi âyâtını ve kâinatın sırlarını seyrettirdiği, mü"minlere namazın farz kılındığı ve biz müslümanlar için de ilâhî lütuflarla dolu olan mübârek bir gecedir. Üç Ayların ikincisi olan Şâban ayı ve onun onbeşinci gecesi olan Berat gecesi de müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin, diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bu gecede daha fazla ibâdet edilmesi adet halini almıştır. Bu gece hakkında Peygamberimiz (s.a.s.)"in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. "Allah Teâlâ -rahmetiyle- Şâban"ın 15. gecesi dünya semasında tecelli eder ve Kelb kabilesi koyunlarının kılları sayısından fazla kişiyi bağışlar." (5) Diğer bir rivayete göre de Hz. Peygamber (s.a.s.); "Şâbân ayının ortasında gece ibâdet ediniz, gündüz oruç tutunuz, Allah o gece, güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, Ôyok mu benden af isteyen, onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musibete uğrayan ona âfiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle! der." (6) buyurmuştur. [/i] Bir kısım alimlerin, kıblenin Kudüs"teki Mescid-i Aksa"dan, Mekke"deki Kâbe istikametine çevrilmesinin; Hicret"in ikinci yılında Berat gecesinde vukû bulduğunu kabul etmeleri de bu geceye ayrı bir önem kazandırmıştır. Bu rivayetlerle, Hz. Peygamber"in Şâban ayına ve özellikle bu ayın onbeşinci gecesine ayrı bir önem vererek, onu ihyâ ettiğine dair diğer rivayetleri gözönüne alan İslâm bilginleri, bu geceyi ibâdetle geçirmenin sevâba vesile olacağını söylemişlerdir.(7) ÜçAylar"ın sonuncusu olan Ramazan ayı ve onda bulunan Kadir Gecesi"nin ise dinî hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Ramazan ayı faziletlerle dolu bir aydır. Ramazan ayı, hayır ayı, yoksullara ve düşkünlere yardım ayı ve bütün anlamıyla Kur"an ayıdır. Ramazan"ın diriltici özelliği, bütün insanlığı huzura ve saâdete kavuşturmak için yeryüzüne gönderilen Kur"an-ı Kerim"in bu ayda inmeye başlamasında(8), bin aydan, yani seksen küsur yıllık bir ömürden daha hayırlı olan Kadir Gecesi"nin(9) bu ay içerisinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, İslâm"ın beş esasından biri olan oruç, bu aya tahsis edilmiştir. Ramazan ayının, günahkâr kullar için, yeniden kendine gelme, canlanıp ayağa kalkma ve şeytanın vurduğu prangayı koparma fırsatı verdiğini de Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle belirtir: "Ramazan ayı gelince cennet kapıları ardına kadar açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur."(10) Böylece Ramazan ayı, diğer aylar içinde bir başka aydır. Sanki yeni bir hayatın başlangıcıdır. Hayatımızın kazandığı ve kazanacağı yeni boyutların filizleneceği önemli bir devredir. İnsanî ve sosyal ilişkilerimizin daha güzel bir hüviyet kazanacağı bir zaman dilimidir. Halk arasında "Üç Aylar" diye adlandırılan Recep, Şâban ve Ramazan ayları, Yüce Allah"ın ruhumuza ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman dilimidir. Yapılan dileklerin dalga dalga Allah"a ulaştığı, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günahları silip yokettiği kandiller geçididir. Melekî olduğu kadar şeytânî özelliklere de sahip, günah işlemeye müsait bulunan insanın, günahlarından temizlenmesi için, Üç Aylar bir fırsattır. Kısaca Üç Aylar, günahlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimidir. Ramazandan önce oruçla buluşanlar, Cuma Namazına koşanlar, namaza başlayanlar, ibadetlerini ziyâdeleştirenler, tevbe ile Allah"a çok yaklaşanlar...gibi manevî kazanç elde edenlerin çokça görüldüğü anlardır Üç Aylar Üç Aylar geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için iyi bir imkandır. Hayatımızda adeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesile olan mübârek Üç Aylar ve kandiller, dünyevî meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için son derece kıymetli fırsatlardır. İnsanoğlu, yaşadığı günlerde farklılıklar olmazsa, belli alışkanlıklarıyla hayatını sürdürür. Fakat alışkanlıklarının dışında ve farklı durumlarla karşılaşırsa kendine bir çeki düzen verir. İşte idrak ettiğimiz Üç Aylar ve bu aylar içerisinde bulunan mübârek geceler, müslümanların hayatındaki mûtad gün ve geceler arasında fazlasıyla sevap kazanacağı kıymetli zaman dilimidir. Unutulmamalıdır ki, insan bu dünyada nasıl yaşamışsa, kıyamet gününde Allah"ın huzuruna, dünyada işledikleriyle birlikte varacaktır. Götürdükleri iyi ise sevinip mesrûr olacak, kötü ise pişmanlık duyarak mahcûp olacaktır. Ancak bu mahcûbiyetin orada faydası da olmayacaktır. Bu konuda Kur"an-ı Kerim"de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Allah"tan korkun, herkes yarına ne hazırladığına bir baksın; Allah"tan sakının, çünkü Allah, işlediklerinizden haberdârdır."(11) Mübârek Üç Aylar, Yaratıcımıza, ailemize, çocuklarımıza, milletimize ve bütün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hata, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize ve gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır. Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilâfları, şahsî menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmeli; her zamandan daha çok muhtaç olduğumuz ve Yüce Dinimizin bizden ısrarla istediği; barış, hoşgörü, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesini, insânî ve ahlâkî meziyetlerin yeniden yeşermesini sağlamalıdır. 1- Tevbe, 36. 2- Buharî, Tefsir, Sûre, 8,9, Bed"ül- Halk, 2, Meğâzî, 77, Edâhî, 5, Tevhîd, 24; Müslim, Kasame, 29, Ebû Dâvûd, Menâsik, 67, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 5, s. 37, 73. 3- Aclûnî, Keşf"ül-Hafâ, c.1, s. 423, Hadis No: 1358. 4- Ahmed b. Hanbel; Müsned, c. 1 s. 259, Keşf"ül-Hafâ, c.1 s. 186, Hadis No: 554. 5- Tirmizî; Savm, 39, İbn-i Mâce,İkâme, 191, Hadis No: 1389. 6- İbn-i Mâce, İkâme, 191, Hadis No: 1388.7-T.D.V. İslâm Ansiklopedisi "Berat Gecesi" Maddesi, c. 5, s. 475, 476. 8- Bakara, 185. 9- Kadir, 3. 10-Buhârî, Savm, 5, Müslim, Sıyam, 1-2. 11-Haşr, 18. |
xxz1
niye bukadar uzatinki benim karsima kim cikarsa ciksin aynisini söylerim en basta sorsaydin hemen söylerdim allahin kanununa boyun eydigmi herkez duysun ben herzaman icin allahdan raziyim ve ona sükranim
bir dahakine lafi uzatma hemen sor cavabni al |
alpi001
bilki ben senden süphelendim burda cok büyük bir iftiralar yayiyorsun
bu konu artik siniri gecti 3 aylari kandilleri ve hz.hiziri inkar ettin ve milletin kafasini karistirdin dogru ve yanlisi birbirine kattin artik bu konuyu yeteri kadar tartistim ve sen ne yaparsan yap sen inandignda kal ve benide benim inandigmda birak EN DOGRUSUNU ALLAH BILIR |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 16:34 Uhr. |