![]() |
![]() |
Merhaba, Hiç tanışmadığımız halde seni çok iyi tanıyorum. Henüz farkında olmadığın bir yolculukta olduğunu biliyorum. Acılar ve yalnızlıklar olarak görüyorsun birçok şeyi. Bir çıkış hayal ediyorsun. Bir çözüm. Bir deva. Aslında, aradığın şeyin adını bile bilmiyorsun. Hatta “gerçekten” bir şeyler aradığının farkında bile değilsin. Eksikliğini hissettiğin şey ne olabilir? Umut mu, tebessüm mü ya da hayal kırıklıklarını yok ediverecek sihirli bir aşk mı? Yoksa, huzur mu? Seni sessizce seven, seni hiç unutmayan, sana çok yakın olan biri var. Yeni cevaplar için yeni sorulara ihtiyacın olduğunu anladığın an, hayal kırıklıkları ve kayıplar yerini coşku, nezaket ve farkındalığa bırakacak. Hadi, keşfet… |
![]() Her yaştan insanın zevkle okuduğu usta romancı Ahmed Günbay Yıldız, "Aşka Uyanmak" ile karşımıza çıkıyor bu kez...Eserde, her türlü olumsuzluklarla karşı karşıya gelmiş fakat hiçbir yol göstericisi olmayan gençlerin açmazları ele alınıyor.Bugüne kadar pekçok insanın üzerinde olumlu etkiler bırakan yazar, bu eseri ile önceki romanlarını da aşarak yepyeni bir tahlil ve ifade zenginliğine ulaşmıştır. |
Das geheime Leben der Bäume..
Peter Wohlleben |
Gençliğinin en dalgalı günlerini yaşıyordu Ercan. Nakış Baba’nın kapısını çalmıştı yine. O’na kimselere açamadığı sırrını verdiği gün, başka bir sırra; Nakış Baba’nın efsunlu sırrına ortak olmuştu. “Gerçek aşk nedir” diye sorduğunda Ercan, “Aradığın sorunun cevabı burada” der gibi elindeki günlüğünü ona uzatmıştı Nakış Baba... İlayda, Bahar Hemşire ve Sultan… Hepsi birer aşkın öznesiydi… Ahmet Günbay Yıldız’ın “Seni Unutmaya Gücüm Yetmedi” adlı son romanında, ümidi hiç yitirilmeden satır satır yaşanmış bir aşk hikâyesinin beklenmedik seyrini bulacaksınız. |
|
Liste der Anhänge anzeigen (Anzahl: 1)
Gekaufte Journalisten - Udo Ulfkotte
|
Liste der Anhänge anzeigen (Anzahl: 1)
Mekka Deutschland - Udo Ulfkotte
|
Israrla Tavsiye ederim, bu Kitabi Okuyun
Liste der Anhänge anzeigen (Anzahl: 1)
Kuran,Incil ve Tevrat'in Sümer'deki kökeni - Muazzez Ilmiye Cig
|
krayzi kristin tamam tamam anladik artik senin de derdini, iyi ki bi kitab okudun, artik gelene gecene anlat dur ne kadar cok bu kitabi beyendini ve ne kadar cok agladini, 10 yildan beri hep ayni hikaye
|
“Asalet neydi? İnsanlar asaletleriyle mi doğarlardı? Yoksa kişi yaşamaya çalıştığı hayatla mı hak etti bu sıfatı? Kral çocukları, padişah çocukları, paşa çocukları… Ya da hayatın imkânlarıyla kuşatılan insanların vazgeçilmez hakları mıydı yoksa asalet?..” Cesur ama toy bir delikanlı olan Semih′in zihnini meşgul eden ve cevabını bulmaya çalıştığı sorulardı bunlar… Semih, yaşadığı ilçede haksızlıklara karşı kararlı duruşuyla temayüz etmiş ve tüm tehditlere rağmen vazgeçmemişti yürümeye çalıştığı yoldan. İlçe′nin en güçlülerinin karşısına çekinmeden çıkmış, düşündüklerini korkusuzca dile getirmişti herkesin titrediği ağalar karşısında… Ve bedel olarak memleketinden sürgün edilmişti. Onun tek hayali vardı artık: Önünde herkesin saygıyla eğildiği biri olarak doğduğu topraklara geri dönmek… Ahmed Günbay Yıldız′ın “Kiralık Hayaller” adlı yeni romanında, memleketini terk etmek zorunda kalmış onurlu bir gencin hayallerini gerçekleştirme uğrunda verdiği hayat mücadelesinin beklenmedik serüvenini bulacaksınız. |
![]() Şikâyet yarışçısı olmayan gizli kahramanların öyküsü… Abartmayan, alçakgönüllü ve hoşgörülü insanlar, kişisel bütünlük içinde yaşama hizmet etmekten mutluluk duyar. Şikâyet yarışçısı olmayan bu insanları duymayız ama toplum dengesini onlar sayesinde korur. Onlar, gizli kahramanlardır. Bu kitap, iki gizli kahramanın yaşam öyküsünü anlatıyor. Bir nesil Ahmed Günbay Yıldız′ın yüreklere tercüman olan ince ve hassas kaleminden dökülen romanlarla aşkı, çileyi, pişmanlığı, acıyı, kısacası tüm insani duyguları buram buram yaşadı. Bir sözde denildiği gibi ′Aşk ve ölüm büyük kalpleri avlarmış.′ Onun diğer romanları gibi bu romanı da kalbimize aşkı ve sevdayı davet ediyor. Sevdaların sözde kalmaması için bu romanın sesini dinleyin ve onu da diğerleri gibi hemen yüreğinize işleyin. |
![]() Zaman ırmağı 1092 yılının Ekim ayında çağıldarken, Nizamülmülk, yetmiş dört yılın bütün yorgunluğunu sırtlamış olarak çıkmıştı Bağdat yolculuğuna. Hüzünlüydü; kederin güçlü kolları yüreğine taşıyamayacağı kadar tortu biriktirmişti ama korkuları yoktu, çünkü umudu vardı. Ebu Tahir Arrani’nin hançeri göğsüne sapladığı anda Koca Vezir, en önce onun yüzüne baktı. Canı yanıyor, yüreği kanıyordu. Acıyla dolmuştu bütün bedeni ama o tebessüm ediyordu. Zira yüce Allah, onun dualarını kabul etmişti ve onu ne bir dost bilinenin ne de bir tanıdığın elleriyle kendi katına almıştı. “Siyasetname” adlı şaheserin yazarı, Nizamiye medreselerinin kurucusu, Haşhaşilerin can düşmanı, Büyük Selçuklu Devleti’nin koca veziri Nizamülmülk’ün baş döndürücü hayat hikâyesi. Siyasi entrikaların girdabında yuvalanan bir suikastın elem verici sırrı... Yaklaşık bin yıl önce yaşanmasına rağmen “Ne kadar da az şey değişmiş!” dedirtecek benzerlikler... |
![]() Şark Kızı Çaresizlikden azime, karamsarlıklardan umuda, azimle başarmanın yaşayan orneklerinden buyuk bir kitap. kitap okuma alıskanlığı olmayan biri bile eline aldığında bitirmeden bırakamıyacak.. iyi okumalar |
Johann C.Köber
Steuern steuern Warum bezahlen reiche Menschen und große Unternehmen so wenig Steuern und Abgaben? Und weshalb kassiert der Fiskus bei mittleren Einkommen wie dem Ihren so kräftig? Die Antwort lautet: Die "Großen" steuern ihre Steuern selbst und die "Kleinen" werden gar nicht erst gefragt.Doch auch Sie als Durchschnittsverdiener können ihren Vermögensaufbau über eine Kapitalgesellschaft wie zum Beispiel eine GmbH organisieren und sich damit Gestaltungsspielraum verschaffen. Über diese Gesellschaft lässt sich wiederum der Vermögensaufbau mit Aktien oder Immobilien steuersparend realisieren.Johann C. Köber zeigt mithilfe der "Drei-Säulen-Strategie" wie sich Ihre persönliche Steuerlast nachhaltig senken lässt. Steuern steuern macht Spaß! |
![]() Menan Cinleri'nin Padişahı, akşamın alaca karanlığında, kayalık bir vadide, yanık otlar üstünde toplanmış olan kabilesine dedi ki:- İnsanlar çok ilerledi ve bizi geçtiler. Gökte uçuyorlar, denizin dibinde gidiyorlar, yerde ise birbirlerini yiyorlar. Böylece bize iş kalmadı. İşsizlik bütün acılığı ile artıyor. Bilmem ki ne yapmalı? - Yani insanları çarpmaya gitmeyecek miyiz? - Gereksiz... Onlar, medeni araçlarla birbirlerini çarpıyor ve çarpışıyorlar. Bu yüzden çoğu çarpık yaşıyor. Biz de işsiz kaldık. Fakat üzülmeyin, eskiden insanlar cin hikayeleri anlatıp eğlenirlerdi. Şimdi biz de insan hikayeleri, anlatıp eğleneceğiz. Yeryüzü bozuldu. Eskiden insanlar cin masalları anlatırlardı, şimdi cinler insan masalları anlatıyor. Hekimoğlu İsmail′in hayatın içinden süzerek damıttığı hikayeleri, şaşırtıyor, hayret içinde düşündürüyor. Buyrun ′yaşadığımız dünya′nın hikayelerine, buyrun ′insan masalları′na...- |
Pireyi Nasıl Deve Yapıyoruz? - Fatih R. Civelekoğlu
Herkes neden arkamdan konuşuyor? Her şey üstüme üstüme geliyor. Niye? Yoksa bana büyü mü yaptılar? Hatasız olmalıyım. Ama nasıl? Sorunlarımı unutmak istiyorum. Ne yapmalıyım? Bu ve buna benzer pek çok sorun yaşıyoruz... Kimimiz bu sorunların üstesinden geliyor kimimiz her geçen gün daha da büyüyen problemler yumağı içinde kıvranıyoruz. Oysa bu sorunların çözümü çok basit: Bakış açımızı değiştirmek! Hayatı olmasını istediğimiz gibi değil de olduğu gibi görebilmek. İşte o zaman deve sandığımız problemlerimizin aslında pireden de küçük olduğunu fark edebileceğiz. Ergenlikten yetişkinliğe pek çok kişinin sorunlarına cevap bulacağı bu eserle, hayatınıza yeni bir pencere açabilir, büyüttüğünüz sorunların üstesinden kolayca gelebilirsiniz; hem de bir terapistten yardım alırcasına. Problemleri yaşayan veya yaşadığını iddia edenlerle birebir yapılan görüşmelerden hareketle kaleme alınan bu kitap aslında problemlere çözüm sunmuyor. Pireyi nasıl deve yaptığımızın resmini çiziyor ve çözümün altın anahtarını elimize sunuyor. |
![]() Bugüne, yarına, hayata ve dünyaya Yunusça bakmaya ne çok ihtiyacımız var… Ne hikâyeler yazıldı benim için, ne şiirler okundu adıma. Sözler söylendi, fetvalar mühürlendi namıma Her yazan kendince bir Yunus hayal etti, kâh âşık Yunus diye anılır oldum, kâh miskin Yunus diye okunur oldum. Kimi şiirlerime tahammül gösteremedi. Kimi ayrılık gayrılık aradı kanımdan cana gelen kelimelerde. Ne âşık Yunus’um, ne de miskin bir derviş. Herkes kendince bir isim verdi ömrüme. Oysa ben Tapduk’un Yunus’uyum. Herkes bin Yunus anlattı… Herkes yüz Yunus yazdı… Ben ise bir Yunus bildim bir Yunus yazdım. İşte bu da benim hikâyem. Doğum ile ölüm arasında sessizliğe çarpan kanadı kan külüne dönmüş hikâyem. İnsanın kendisine doğru yürüdüğü ama varamadığı bir hikâye... Senin hikâyen... Yunusça bir hikâye… |
![]() 'Baldan tatlı' olduğu söylense de, herkese ancak acı tattıran bir duygudur öfke. Onun yaydığı acı sonuçlardan ne öfkeli kişinin iç dünyası uzak kalır, ne de onun öfkelendiği kişiler. Kişi için, aile için, toplum için öfkenin sonuçları, hep olumsuzdur. Durum bu olduğu halde, öfke, hayatın bir gerçeği... Sonuçları ne olursa olsun, insanlar öfkeleniyor; ve hatta bütünüyle bir hayat, o andan itibaren öfkenin güdümüne giriyor. Peki, öfkeli olmak veya öfkeli kalmak, bir alınyazı mıdır insan için? Öfke tarafından yönetilmemek mümkün müdür? Dahası, öfke denilen bu sert ve güçlü duyguyu yönetmenin yolu ve imkânı var mıdır? Elinizdeki kitap öfkenizi tüm yönleriyle tanıyabilmeniz, altında yatan nedenlerin keşfini yapabilmeniz ve bu nedenlerden yola çıkarak öfkenizi kontrol altına alabilmeniz için hazırlandı. Örnek vakalardan ve profesyonel öfke kontrolü eğitimlerinden esinlenerek hazırlanan bu kitabı okuduğunuzda, öfkenin olumsuz sonuçlarından ve sizi tırmalayan yanlarından uzaklaşabilmenin hafifliğini ve huzurunu yaşayacaksınız... |
![]() Biliyor musun bugün sende okunanların çoğu taa çocukluğundan itibaren sana yazılanlar, bugün sende görünenlerin çoğu küçüklüğünde ruhuna ekilenlerdir. "Bir tomurcuk gibiydim, ne zaman başımı toprağın üstüne çıkarıp filizlendiysem, bir çiçek olarak açmak istediysem kopardılar. Yeniden açmayı denedim, tekrar kopardılar. Adım Gül ama ben hayatımda hiç gülmedim. Kendimi yaprakları dökülmüş, dalları kırılmış bir ağaç gibi hissediyorum." Koskoca bir delikanlı ya da genç kızken sınıfta arkadaşlarının önünde rencide edildin mi? Birine tepki göstermek isteyip de ayıp olur diye tepkini içine gömdün mü? Hakkını yiyenlere isyanını sadece dişlerini sıkacak kadar gösterebildiğin anlarda neler hissetmiştin? Aslında başarısızlık diye bir durum yoktur. Bizim başarısızlık sandığımız şey, öğretmenin dersi anlatma biçimi ile öğrencinin dersi öğrenme biçiminin uyuşmamasından kaynaklanan bir durumdur. "Babama ve kocama olan öfkem gözümü kör etmiş, içimdeki kor ateşin dumanı basiretimi örtmüş. Yaşanmamışlıklara olan hıncım aklımı sis perdesi gibi kapatmış. Korkak, pısırık, tedirgin, endişeli biri olarak yaşamışım bugüne kadar." Bugüne kadar beynin seni kontrol etti. Şimdi sen beyninin kontrolünü eline alsan ve hayat otobüsünün direksiyonuna geçsen bundan sonra hayatında nasıl değişiklikler olacağını düşünebiliyor musun? |
“Menekşe Kokulu Kitap!” Hayata Bir Bardak Çay Molası Sevinçlerini Sakın Erteleme Her Yemekten Sonra Şükret Biri Seni Kucakladığında İlk Bırakan Sen Olma… Okurken içinizi huzurla dolduracak, yüreğinizi ısıtacak, iyilik, sevgi, dostluk ve mutluluğu dile getiren birbirinden güzel 69 adet hikâyeden derlenen bu kitapla hayata keyifli bir mola verip kargaşadan sıkıntılardan uzaklaşacaksınız. Sevgiyi, dünyadaki tüm kötülüklere karşı bir zırh gibi giy. Bu zırh, hiçbir silahın delemeyeceği tek kalkandır. ![]() Hiç kimsenin yanınızdan mutsuz ve kötü ayrılmasına izin vermeyin. Bulunduğunuz konumda mutlu olmaya bakın. Çiçek büyütün, kitap okuyun. Hayatı yarım bırakmayın! Okurken içinizi huzurla dolduracak, yüreğinizi ısıtacak, iyilik, sevgi, dostluk ve mutluluğu dile getiren birbirinden güzel 53 adet hikâyeden derlenen bu kitapla hayata keyifli bir mola verip kargaşadan sıkıntılardan uzaklaşacaksınız., Az korkun çok umut edin, Az yiyin çok çiğneyin, Az konuşun çok ifade edin, Az kızın çok sevin, İyi şeyler sizindir... |
![]() İnternet kanalıyla yayınladığı yazıları ve yaptığı televizyon programlarıyla büyük bir ilgi ve beğeni toplayan Psikolog Mehtap Kayaoğlu, elinizdeki kitabında bebeklikten yaşlılığa kadar bütün hayatımızda karşılaşabileceğimiz günlük problemlere, okuyucu mektuplarından hareketle ve psikoloji biliminin verileri ışığında çözümler sunuyor. Ruhsal anlamda sağlıklı çocuk yetiştirmek, bebeklerin psikolojisi, eşler arasındaki problemler, mutluluğa ulaşmanın basit yolları, insanlar arası ilişkiler, kitabın incelediği konulardan bazıları. Sımsıcak üslubu ve akıcı diliyle hepimiz için bir kitap Siz Siz Olun. ![]() "Ben de yalnızım; gel kahve içelim. Sen oradan yudumla, ben hissederim..." Üzdüler seni değil mi, kırdılar, canını sıktılar. Bırakıp gitmek istedin ne varsa, "Allah belasını versin" dediğin zamanlar oldu mutlaka. Gözyaşın aktı, annenin öpmeye kıyamadığı yanaklarına. Çıkmak istemedin evden bazen, sarılıp yastığa kimsede hissedemediğin "sıcaklığı" aradın yatağında. Üstüne üstüne geldiler, anlamını yitirdi sevdiğin ne varsa. Yaklaş bir şey söyleyeceğim kulağına; boş ver, aptal onlar halden anlamazlar. Sen iyi bak kendine. Dikkat et yemene içmene; sıkı giyin, çorapsız basma yere.Gördün işte kimsen yok senden başka. İçindeki çocuğun ellerini hiç bırakma ve sımsıkı tutun inandıklarına. "Tabii bir de kendini bir şey sananlar var. "Şey" ne demek peki? Hiçbir şey! İsimsiz, tanımsız, anlamsız! Sıfırın, "sözelci" olanı!" (Tanıtım Bülteninden) "Herkesi mutlu etmek zorunda değilsin! Herkesi zaten mutlu edemezsin! Hem neden herkesi mutlu etmen gerekiyor? Herkes seni mutlu etmek için birbiriyle mi yarışıyor? Kimse için de yaşaman gerekmiyor çünkü kimse senin için yaşamıyor. Hataların da olacak, insanları mutlu etmeyen ; "kendi doğruların da " Hem hatasız olmanı bekleyenler varsa, sorsana melek olmadığını anlamaları için ne yapman gerekiyormuş acaba? Kendine iyi bak yeter. Herkesten önce sen lazımsın sana!" |
Ich interessiere mich jetzt für das Werk von Erich Maria Remarque. Als Letzte habe ich „Arc de Triomphe“ gelesen. Im Buch geht es um die Probleme der Refugies, um Liebe und Tod. Ich rate dieses Buch zu lesen. Es gibt viele interessante Gedanken dort. So eine Philosophie des Lebens…
|
![]() Yumuşak huyluluğun ve cömertliğin timsali olan Hz. Osman, ikinci halife Hz. Ömer'den devraldığı ve onun büyük zaferlerle genişlettiği devleti on iki yıllık halifelik döneminde iki katından daha fazla büyültmüştür. Mısır güneyi, Kuzey Afrika, hatta Ege'nin bir kısmından Maveraünnehr'e kadar İslam'ı yaymış hiç deniz bilmeyen bir millete donanma yaptırarak İstanbul yakınlara kadar gelebilmiştir. Ahmet Cemil Akıncı'nın elinizdeki kitabı, Hz. Osman'ın hayatını roman üslubuyla ve bütün yönleriyle anlatan mükemmel bir eserdir. |
![]() İnanıyor muyum, bilmiyorum. Bazen inanır gibi oluyorum. Genellikle iki arada bir deredeyim. Büyük bir boşluk beliriyor içimde. Her şey anlamını yitiriyor birden. Seninle tartışalım. Katlanabilir misin bana? Bir insanın ruhu ruhuma yakınsa, sorun yok. Dünyanın öbür ucundaki biriyle de uyuşabilirim ben. Bir uyuşum yoksa yanı başındaki kişiye bile yabancılaşıyor insan... Yabancılaşma... Evet, beni iyi tanımlıyor bu kavram. Kalabalıklarda yalnızım. En zor yalnızlık bu olmalı. Sence de böyle değil mi? Yaz bana, lütfen! Kısa olsun ama olsun yeter ki. Zaten uzun söze tahammülüm yok. Sözün azını, konunun özünü arıyorum artık. Yazının kısası güzel, anlamlı olursa. Dili yalın olsun. Anlayabileyim. Bir de utanmadan sınırlar çiziyorum sana! Ne ayıp! Ama başka türlü iletişim kuramayız ki. Hoş gör... |
![]() Oğuz Kağan Destanı Müthis bir kitap, genc ve yeni yazari tebrik ederim yolu acik olsun.. |
Wild zone von joy fielding
|
![]() Bazen hiç hesapta olmayan bir plan devreye giriverir ve hep daha sonra diyerek ertelediğiniz dopdolu bir gün yaşarsınız. Günlerini verimli geçirmek isteyen bir genç kız, ailesi şehir dışına çıktığında bir gün boyunca yalnız kalır. Evde yalnız kalan bir genç kızın elbette tek programı arkadaşlarıyla gezmektir. Oysa bir gün daha mükemmel geçirilebilir. Peki, bir genç kızın asıl planı ne olmalı? İki günü birbirine eşit yaşamayı kendisine zarar sayan bir genç kızın hikâyesi... Bir Mükemmel Günün Hikâyesi, günlük yaşamını boşa harcadığını düşünen gençlerin aslında manevî planlarla nasıl mutlu olduklarının hikâyesini anlatıyor. ![]() 13.yüzyılın başlarında Cengiz Han önderliğindeki Moğollar, girdikleri şehirleri yakıp yıkarak dünyada dehşet uyandırmaktaydı. Koca bir çığ gibi büyüyen bu atlılar, kısa sürede Rus bozkırlarını, Romanya topraklarını çiğneyip, ta Macaristan′a kadar uzandı. Cengiz Han, arkasında o zamana kadar görülmemiş büyüklükte bir imparatorluk bırakarak öldü. Onun soyundan gelenler yağmalama hareketine devam ediyordu. Ta ki içlerinden biri farklı düşünene kadar! Moğol İmparatorluğu’nun karanlık dünyasına bir güneş gibi doğan Berke Noyan’ın değişen hayatını, kardeşler arasındaki amansız iktidar kavgasını ve bu karmaşa içinde yaşanan hüzünlü aşk öyküsünü Ahmet Yılmaz Boyunağa′nın usta kaleminden zevkle okuyacaksınız. |
![]() Yazarlar kahramanlar oluşturur. Onlara bir kurgu hazırlar, onları gerektiği kadar yaşatır, vakti gelince yok eder ve sonra yeni kahramanlara sıra gelir. Fakat bazı kahramanlar vardır ki kurgusal dünyalarının perdelerini yırtar ve gerçek hayata adım atarak yazarlarını, hayali birer kahramana dönüştürürler. İşte Sherlock Holmes'ün Arthur Conan Doyle'a yaptığı da budur. Şule Yayınları Bohemya'da Skandal adlı kitapta efsanevi dedektif Sherlock Holmes'ün birbirinden girift altı macerasını okurlarına sunuyor. Orhan Düz'ün çevirisiyle hazırlanan eserin öyküleri Bohemya'da Skandal, Mühendisin Başparmağı, Kızıl Saçlılar Kulübü, Boscombe Vadisi'nin Esrarı, Yüzü Yaralı Adam ve Beş Portakal Çekirdeği'dir. |
![]() Arthur Conan Doyle’ün efsanevi kahramanı geri döndü! Sherlock Holmes Gümüş Şimşek, Reigate Bulmacası, Üç Cumbalı Ev, Zümrüt Taç Vakası, Üç Öğrencinin Hikâyesi, Matematik Dehasının Hikâyesi adlı maceralarında, yardımcısı Dr. Watson’la yeni gizemleri şaşırtıcı şekillerde çözmeye devam ediyor. Dahi dedektifin serüvenlerinin beşinci kitabı Matematik Dehasının Hikâyesi okuruyla buluşuyor. |
Walt Disney
Lustiges Taschenbuch :) |
![]() “…Mektubuma cevap beklemiyorum, sizi bekliyorum. Altı aylık evli arkadaşım Nefise intihar etmesin, diye onu beklemekten canım çıkıyor. Size yazmadığım başka şeyler de var. Buralar yanıyor, buralar çürüyor, ne olur hemen gelin. Dağlar bile halimize ağlıyor, siz ilgisiz kalmayın.” Asude ![]() "Şeyh babamın vefatından hemen sonra, yeni şeyhin kim olacağını görebilmek için rüyayı bekleyen dervişler, rüyalarında aynı gece, aynı kişiyi görüp vaziyetin mahiyetini anlayabilmek için sabahın erken saatlerinde kapımı çaldıklarında, gece boyunca vücudumun her zerresine sirayet etmiş şarabın etkisinden henüz kurtulamamıştım." Tarık Tufan'dan "hayat bu, her şey olur" diyen bir roman! Şanzelize Düğün Salonu'nun "isimsiz" kahramanı bir aşk için evinden çıkıp savrulmaya başlayınca, kendisini daha önce hiç yaşamadığı türden şaşırtıcı ve bir o kadar da tuhaf olayların içinde buluyor. Tarık Tufan sevilen üslubu, hakiki hayreti ve "acayip" kurgusuyla bizi ilgi çekici bir yolculuğa çıkarıyor. Kahramanın oradan oraya savrulmasıyla gelişen bu yolculuk bir yanıyla da insanın içine doğru uzanan bir arayış. ![]() Olmak cesareti, insanın maske takmadan, “mış gibi” yapmadan, kendi çıplak varoluşuyla, nerede durduğunu, nereye ait olduğunu, nasıl bir dünya tasavvur ettiğini, hiç gizlemeden, utanıp sıkılmadan gösterebilmesi demektir! Korkmadan “Hayır!” diyebilmek, boyun eğmeden dik durabilmek, tahakküme karşı durma cesaretidir. Bize kendi aklını vasi tayin etmek isteyenlere karşı “Hayır, ben kendi aklımla mesudum, senin aklına ihtiyaç duymuyorum!” diyebilmektir. Hakikat ve hakikilik, cesaret istiyor. Kemal Sayar, zamanın ötesine konuştuğu yazılarıyla bize bunu hatırlatıyor. Bir kaygı döneminden geçiyoruz, ama etrafımızda olan bitenleri, kendi içimizde olan bitenleri dikkatle izliyoruz. Böylesi dönemlerde kendi içimizdeki boşluktan aşağı bakabilmek nasıl da önem kazanıyor! Milletçe, “olmak” cesaretini göstermemiz gerekiyor. ![]() Eve geldim, küçük abim kaza geçirmiş, hayata veda etmek üzereydi. Babam kumarhanede, evde para yok. Annem çok acı çekiyordu. Babam yolladığımız haberi dikkate alıp gelmedi ve nihayet abim vefat etti. Babamı kumar masasından kaldırıp getirmişler. |
![]() Çıkışsız dar bir vadide yaşayan ilkel bir grup insan, ormandaki dev yaban domuzlarıyla da mücadele ederek hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Kurganlık Vadisi olarak adlandırılan bu yerdeki yaşam, sorgulanmayan ve itiraz edilmeyen katı bir kurala sahiptir; vadiye senede bir kere dış dünyadan birisi gelmekte (getirilmekte) ve gelen ‘takasçı’ vadi halkından birisini seçip ölüme göndererek onun yerine geçmektedir. Son takasçı, Alanya’da yerleşik yabancılara domuz eti satan kasap İlimdar Can Çekirdek olur. Kahpece tuzağa düşürülmüş ve gözlerini bu netameli vadide açmıştır. İlimdar, Kurganlık Vadisi’nde bulunduğu süre zarfında kurallara uymaktan başka seçeneği olmadığını anlar. Hepsinin tuhaf olduğunu düşündüğü vadi halkını tanımaya ve hangisini seçeceğine karar vermeye çalışırken, neden burada olduğunu ve kurtulmanın mümkün olup olmadığı arayışından vazgeçmez. Bir yandan geçmişini ve mesleğini sorgulamayı sürdürür. Bir süre sonra vahşi yaban domuzlarıyla dolu ormanın öbür tarafına geçebildiği takdirde kurtulabileceği umuduna kapılır ama seçim günü gelip çatmıştır ve kaçışı yoktur. Aslında kurtuluşu tamamen seçimiyle alakalıdır ve şeytanın dahi aklına gelmeyecek bir akıl oyunu oynaması gerekmektedir. ![]() Anadolu’nun medeniyet havzasından polen polen toplanmış ve kendi özümüzden kotarılmış duygusal, bilişsel, psiko-târihsel, dinî, ânanevî gıdalarımız ve membâlarımız dururken, neden Kişisel Gelişim Teknolojileri’ne, Anglo-Amerikan veyâ Anglo-Sakson medeniyetlerin kültür emperyalizmine çanak tutan Pop-Psikoloji reçetelerine giriftâr oluyoruz ki? Yâni, kendi anlam dağarcığımızdan imbikleyerek oluşturabileceğimiz bir psikoloji ya da bir psikoterapi geleneğimiz yok mu? Neden anlamını dahi bilemediğimiz kelimelerle; sahte, sentetik, sığ, alengirli, cafcaflı, tüketime dâvet eden, riyâkâr, konformist, hâz yumağına sarmallanmış, kültürel kodlarımıza yabancı olan derinliksiz ve niteliksiz kişisel gelişim enstrümanlarıyla birlikte gelecek nesillerimizi ve de millî ve manevî kimliğimizi inşâ etmeye çalışıyoruz? Otantik zamanların ve bu toprakların bilgeliğini yadsıyan ‘Modern Psikoloji’ bize verebilir ki? Birey olarak âit olduğumuz sosyal dokumuz, ideallerimiz, ahlâkî secîyelerimiz, geleneksel anlam sağlayıcılarımız ve kiplerimiz, sohbet kültürümüz; Yunus, Mevlânâ, Hacı Bektâş ve Hacı Bayrâm gibi mânevî önderlerimiz, âilevi bağlarımız, eski zamânları anlatan ton ton yaşlı ninelerimiz, köydeki hayatımızı renklendiren ve her şeyi ulu orta söyleyen rind-meşreb meczûb delilerimiz, her biri bir klasik roman derînliğindeki türkülerimiz, bizi başka âlemlere çekip götüren ebrûlarımız, her biri başlı başına müzikal bir kabâre olan düğünlerimiz, ciğer yakan ağıtlarımız, yüce bildiğimiz şehitlerimiz ve erenlerimiz ve baharleyin çaput bağladığımız söğüt ağaçlarımız nerede kaldı! Bu toprağın bize söyleyecek olduğu hiçbir söz yok mu yâni? Sûfî Terapi, adıyla kaleme aldığımız bu çalışmada, işte bu soruların ve taleplerin nesep çizgilerini tespit ve temyîz ederek; modern psikolojiye, psikoterapilere ve kişisel gelişim furyâsına alternatif bir yaklaşım sunmaya çalışıyoruz. Unutmayın; bu bizim hikâyemiz… |
![]() Akıl hastanesinde kalan o sarışın, zayıf kız akordeonunu çalarken hep aşkını düşünüyormuş meğer. Çaldığı bütün parçaları onun hayaline adıyormuş. Gözlerinden anlamıştım zaten. Başka türlüsü mümkün değil. İnsanın ancak aşkı için şarkı söylerken gözleri bu kadar parlar. Hele bu kadar solgun bir yüzle şarkı söylerken birden değişiveriyorsa. Bir enstrüman çalmayı sırf bunun için isterdim. Biliyor musun sonbahar gelince İstanbul susuyor bazen. Bu şehir sustuğunda en çok martılar hüzünlenir. Ben bir şarkıyı arıyorum. Ben bir şarkıyı arıyorum. Ben bir şarkıyı arıyorum. Ben seni arıyorum. |
![]() Osmancık, ailenin biricik çocuğudur. Kötü emellerine yenik düşmüş, gözlerini para hırsı bürümüş bir çete tarafından kaçırılır. Ailesi Osmancık'ın hayatından çok endişe etmektedir. Bir an evvel biricik yavrularına kavuşmak isterler ve bunun İçin ne gerekiyorsa yapmaya hazırdırlar. Fakat bunu yapmak o kadar kolay olacak mı? Masum ve korumasız bir çocuk olan Osmancık, onu çok seven ailesine kavuşabilecek mi? "Bir Küçük Osmancık Vardı" bir solukta okunacak heyecan dolu, duygu yüklü bir ilk gençlik romanı... Osman'in yillar sonra annesiyle karsilasmasina gercekten aglayacaksiniz, genclik romani denmis ama her kesimin okuyabilecegi bir roman. |
![]() Bu roman, gerçek hayattan uyarlanmış, yaşanmış olayları konu edinmiştir. Özellikle 17 Ağustos'da hükmü şehid mertebesine eren, Gönül ve Âmine'nin hayatlarından bir kesit sunmaktadır. Sevgili arkadaşlarım: Sizin İslâm'a verdiğiniz gönülü nasıl anlatabilirim ki? Sizin ihlasınız kelimelere sığar mı ki?. Geride bıraktığınız ailenize ve Ayşegül'e, duygularını benimle paylaştıkları için teşekkür ederken; hayatınızdan aldığım bu kesitin sizden sonra da irşad görevinizi sürdürmeye vesile olmasını ümit ediyorum. Gerçek hayattan uyarlanmış olan bu roman, 17 Ağustos depreminin acılarını, hüzünlerini, depremde hayatlarını kaybetmiş iki güzel insanın hayat mücadelesini gözler önüne seriyor.Br solukta okunacak, ibretler alınacak bir eser... Sarsılmadan Uyanmak kitabı Ölmeden önce okunması gereken 1001 kitap listesinde yer almaktadır. |
![]() Ne demek gençtir? Ben onu ne umutlarla okula gönderdim. Güvenmiştim. Ahhh kafam! Komşu Nurettin Bey: "Komşu, kızına güvenebilirsin; ama kurt ile kuzu bir arada durur mu? Kızını kurtlara kaptırabilirsin." Demişti de, adamı dinlememiştim. Arif Bey, o gün belediyede bir işini halletmek için giderken parkın önünden geçmiş, kızını bir delikanlıyla kol kola görmüştü. Okul saati idi. Beyninde vurulmuşa dönmüştü. Aniden başını yana çeviren Ayşen, babası ile karşı karşıya kalmış, neye uğradığını şaşırmıştı. Arif Bey kızına bir tokat atmış, hemen eve getirmişti.. |
![]() Oğuzların destansı hayatını anlatan ve on iki hikâyeden oluşan Dede Korkut Hikâyeleri Türk edebiyatının eşsiz şaheseri ve millî destanıdır. Boğaç Han, küçüklüğünden beri hor görülen, küçümsenen, aşağılanan bir bey oğlunun dillere destan kahramanlıklarını anlatan Dede Korkut Hikâyeleri'nden birinin romanıdır. Serinin ikinci kitabında Dirse Han'ın oğlu Boğaç Han'ın küçümsenme, alaya alınma, dışlanma ve aşağılanma ile geçen acı dolu yılların ardından gösterdiği ve binlerce yıldır unutulmayan kahramanlıkları anlatılmaktadır. Roman, Oğuz'un kudretli bir beyi olan Dirse Han'ın 'aşık' oynamaktan başka bir meziyeti olmadığı düşünülen, herkesçe alaya alınan oğlu Boğaç Han'ın ejderha görünümlü azgın bir boğa ile yaptığı güreşi ve Hristiyanlara esir düşen babasını kurtarmak için verdiği amansız savaşı anlatmaktadır. Yiğitlerin cengi ve yaman bir destanın hikâyesi... *** "Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar." Ord. Prof. M. Fuat Köprülü |
Ata ve Latife
Semra Topcu |
![]() Anne ve babasının vefatından sonra kasabada yalnız başına yaşamak zorunda kalan Hami'yi zor günler beklemektedir. Kimseye zararı dokunmayan dürüst, saf ve iyi niyetli bir insandır. Gerçek ismi Hami olmasına rağmen herkes ona "Garip" diye hitap etmeye başlar. Başı darda kalan herkes ondan yardım ister. Herkesin yardımına koşmayı vazife bilir. Yaptığı işi eksiksiz yapar. Yapar yapmasına da kimseden hiç bir karşılık göremez. Herkes ona aynı şeyi söyler; "Gelmez ayın son çarşambasında..." ya da "Kırmızı kar yağınca öderim!" Garip bu sözlerin ne anlama geldiğini bilmeden sürekli yanında taşıdığı bir deftere alacaklarını kaydeder. Bir gün Terzi Fikret'in dükkanının camlarını silmektedir. Birden alacaklarını kaydettiği defter yere düşer. Terzinin kızı, üniversite öğrencisi, Zehra onun yere düşen defteri alıp okuyunca her şey ortaya çıkar. Bu olaydan sonra Garip "Gelmez ayın son çarşambası" ve "Kırmızı kar yağınca"nın ne anlama geldiğini öğrenir. Garip'in emeklerinin boşa gitmesine Zehra'nın gönlü razı olmaz. Yaptırdıkları işlerin bedelini kasabalıya ödetmek ve onun hakkını kasabalıdan almak için bir plan yapar... (Tanıtım Bülteninden) |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 00:42 Uhr. |