Zitat von turkogluturkiye
Kölenin Bindiği Deve
Hz. Ömer, cesur, kuvvetli, gözü kara, akıllı, ileri görüşlü, tutarlı, kararları isabetli, davranışları ölçülü, dünyaya yüz vermeyen, doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü, hakkı-batılı birbirinden ayıran, karşısına gelenlerin nasıl bir insan olduğunu yüzüne bakmadan ayırt eden, ilk anda kendisini görenlerin korktuğu, dizlerinin titrediği, kırk yamalı hırka giyen devlet adamıydı.
Yönetirken, yönetilirken, hayatı bütün boyutlarıyla yaşarken, hak, hukuk, adalet, eşitlik deyince onun adı ilk akla gelenlerdendi.
Şam’a mı, Mısır’a mı, yoksa Kudüs’e mi gidiyorlardı?
Sırtında kırk yamalı hırkası. Yanında yol arkadaşı. Binecekleri tek bir deve. Gidiyorlar iki güzel adam. Biri bir devletin ve toplumun en üst düzey yöneticisi. Diğeri ona hizmet eden yol arkadaşı. Deveye sırayla biniyorlar. Bir saat birisi, bir saat diğeri.
Halk yollara dökülmüş. Halife Ömer’i karşılamak için bekliyorlar heyecanla. Tam şehre yaklaşmışken deveye binme sırası Muğire’ye gelir.
Halife Ömer devenin ipini tutar, üzerinde Muğire, önde Halife, yalın ayak, baş kabak, sırtında kırk yamalı hırka. Yürüyorlar öteler yolunda iman ve ihlas ile.
Birkaç kişi yaklaşıyor Hz. Ömer’in yanına ve diyor ki:
-Şehre girerken deveye sizin binmenizi istirham ediyoruz. Sizi karşılamaya gelen halkın, sizi bu halde görmesi ve karşılaması münasip değildir!
Dünya derdi ve beklentisi yoktur Ömer’in. Bütün hesabı Allah’ın sevgi,si ve hoşnutluğunu kazanmak üzerinedir. Bilir ki Ömer, iman insanı insan eder, alemlere sultan eder. Allah’a bağlılık ve kulluktan daha büyük bir makam, mevki, rütbe, şan ve şeref yoktur. Bu teklif kızdırır Ömer’i. Hiddetle söyler sözü:
-Allah’a kul, peygamberine ümmet olmak yetmez mi size? İman ve İslam ile hayatımızı şereflendiren, bizi küfrün karanlığından imanın aydınlığına çıkaran Allah’a bağlılık doyurmaz mı gönüllerinizi?
Olan biteni bulunduğu yerden izleyen, konuşulanları dinleyen Muğire deveden iner ve der ki Hz. Ömer’e:
-Ey mü’minlerin emiri! Ben kendi isteğimle sıramı size verdim, hakkımı helal ettim.
Tarihin hangi devrinde görülmüş böyle bir şey?
İyilikte güzellikte yardımlaşma ve dayanışmada, sevgi, şefkat, merhamet, kardeşlik, dostluk, eşitlik, özgürlük, hak ve adalette yarış…
Ey bu çağın insanları, makam ve mevki adamları, yöneticileri, amirleri, memurları, kapısına, yanına, yöresine, etrafına, eteklerine ulaşılamayanlar..
Yoksulluğu, yoksunluğu, kılığı, kıyafeti, okulu, inancı, yaşam biçimi ve tercihlerinden dolayı aşağılanan, hor görülen, yok sayılan, ikinci sınıf kabul edilen insanlar..
Doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi, geri kalmışı, kalkınmışı, bir deri bir kemik kalanı veya çok yemekten hasta olanıyla ey dünyalılar..
Sahi.. ne dersiniz?
Ne kadar muhtacız yöneten-yönetilen, köylü-kentli, ayağı çarıklı-grand tuvaletli, Ömer-Muğire eşitliği ve kardeşliğine..
Yeniden mutluluk asrı, şefkat, merhamet ve rahmet medeniyetine..
Böyle nereye gidiyoruz sahi?
Hilal Günaydın
|