Einzelnen Beitrag anzeigen
  #4  
Alt 06.09.2013, 19:52
Benutzerbild von benekalice
benekalice benekalice ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1.595
Standard Kadinlar gözünü acmazsa, Diyanetciler ellerinden haklarini alacaklar

Çıkarmazlarsa, bence esas sorun burada başlıyor. O zaman bu bir savaşa döner. Hakikaten uzun soluklu bir savaşa döner. Diyanet'in kadın haklarını kabul etmesi gerekiyor. Türkiye'de 20 yıldır çok güçlü bir kadın hareketi var. BM'nin bu konuda bir sürü kararı var ve bunların bir an önce entegre edilmesi gerekiyor. Onların bakışı hep böyleydi ama bugüne kadar Diyanet, Türkiye'deki kadın hareketine hiç bir yanıt vermedi. Mesela, Endonezya'da İslami dernek ve kadın hakları aktivistlerini davet ediyorlar, kadın hakları eğitimi veriyorlar. Ama burada yapılmadı. Türbandı, Erdoğan'ın "Batı'dan ahlaksızlığı almışız" sözü... TCK kampanyasında da Vakit gazetesinin bizi suçlaması, "ahlaksız kadınlar" şeklindeydi. Manşet attılar. Şimdi bu açıklama tabii gözleri Diyanet'e çevirttirdi. Bu oldum olası olan birşeydi, ama şimdi yeni yeni ortaya çıkıyor.
HİDAYET ŞEFKATLİ TUTSAL (Başkent Kadın Platformu Derneği): Kesinlikle bu yazı Diyanet'in kadına bakışını doğru yansıtmıyor. Kaç sene öncesinin yazısı bilmiyorum. Diyanet içinde tek tük o görüşe sahip insanlar da olabilir, ama yeni yönetim kesinlikle buradaki cümleleri doğrulayacak bir icraat içinde değil, aksine yanlışlayacak icraat içerisinde. Diyanet'in yeni yönetiminin ben o tabirleri çok aşan işler yaptığını düşünüyorum. Yeni yönetim, kadın örgütleri ile işbirliği yapmak konusunda çok önemli girişimlerde bulundu. Mesela Güldünya Tören öldürüldüğünde yayınlanan 8 Mart mesajı var. O dönemde yapılanlar var, ondan sonra kadın sorunlarına gösterilen ilgi var, şiddet konusunda Uluslararası Af Örgütü'yle birlikte bir çalışma yapıldı. Şimdi BM Nüfus Fonu ile yeni bir çalışma yapılıyor. Bu çalışmayla kadına karşı şiddetin
engellenebilmesi için Diyanet personelinin bilinçlendirilmesi hem de halkı bilinçlendirmesi anlamında bir projeyi Diyanet kabul etti mesela. Yani kadın örgütlerinin Diyanet'ten istediklerine Diyanet şimdiye kadar hiç 'hayır' demedi.
Feminizm, klasik ahlak anlayışlarını sorgulayan hatta özellikle radikal feminizm bağlamında alırsak, bunları altüst eden bir akım. Geleneksel ahlakı sorgulayan, geleneksel aile kurumunu feminizm sorgulamıştır ama bu feministlerin ahlaksız, hiç
bir ahlaki anlayışları olmadığı anlamına gelmiyor. Feministler farklı bir ahlakı savunuyorlar. Dolayısıyla ahlaksız değil, farklı ahlaki duruşları, anlayışları var. Bunu böyle kabul etmek lazım. Ben o ifadede biraz kötü niyet görmekle birlikte, çok da düşmanlık etmek için söylenmiş olduğunu zannetmiyorum. Biraz durum tespiti ama, biraz da karşı yönden bir durum tespiti olarak görüyorum.
Türkiye'de pek çok şey, çok karışık biçimde konuşuluyor. Hükümet açısından bakılırsa bir yandan kadınlara yönelik şiddetle mücadele genelgesi yayınlanıyor, çok önemli bir seferberlik ilan ediliyor. Ama Başbakan'ın üç cocuk meselesi nereden esti? Demografik olarak düşündüğünü söylüyor. Ben bunu da, "Kadınlar çocuk doğurup eve dönsünler" zihniyeti olarak görmüyorum. Ama şunu görüyorum. Bir dağınıklık var. AK Parti Hükümeti kadın politikasının ne olduğu net değil.
Kendi kafaları karışık. Hem çalışan kadınlarla gurur duyuyorlar, hem de geleneksel rolleri teşvik ediyormuş gibi görünmekten de kurtulamıyorlar. Bence bu karışıklığın netleşmesi gerekiyor.
Avukat HÜLYA GÜLBAHAR (Ka-der Başkanı): Tesadüf değil, arka arkaya geliyor bunlar. Doğurun, kreşleri kapatıyorum, kadınları işe almıyorum, sokakta gezen kadının donu... Zihniyet ortalığa dökülüyor diye düşünüyorum. Çok ciddi bir şey
bu. Zaten bunlar böyle düşünüyor deyip geçemeyiz. Yasalar var, feminizmin uğraştığı konular belli; aile ve eşitlik, kadın-erkek eşitliği, kadınların toplumsal hayata bağımsız bireyler olarak katılabilmesi. Feminizmin dertleri bunlar. Feminizmin bu çabasıyla, bu felsefesiyle sorunu olan bütün iktidarların ve bütün kurumların ve bütün erkeklerin bakış açısı bu. Mücadele etmeyi sürdürecek kadın hareketi. Arka arkaya gelen bu açıklamalar bir tehdit ve meydan okuma. Kadın hareketi olarak her noktada kamuoyunu ve siyasileri uyarmıştık. Anayasa değişirken 2004 yılında "kota" konmadı,
"pozitif ayrımcılık" kavramları konmadı. Medeni Kanun değişirken eski evlilerin 1 Ocak 2002'den önceki mallarına, emeklerine el kondu. TCK tartışılırken namus kavramı kullanmamak için 'töre cinayeti' dendi. Bekaret kontrolü dememek
için 'genital organ muayenesi' dendi. Tüm bu değişiklikler yapılırken zihniyeti ve kadınların hayatını değiştirecek noktalara dev tıkaçlar koydular. Konulan bu tıkaçlar bu kanunların hayata geçmesini engellemek için kondu, diye biz kamuoyunu
uyardık. Sözde değişikliklerdi bunlar, özde değiştirmek için iradeyi hiç bir zaman ortaya koymadılar. İkincisi de, dünyanın her yerinde erkek egemen sistem taviz verdiği noktada refleks olarak intikam operasyonu yapıyor.
Türkiye'de de bütün bu yasal değişikliklerle kazanılan hakların uygulanmasını engellemek için bir rövanş hareketiyle karşı karşıyayız. Bu hareket, sistematik bir hareket. Mahalle camisindeki, "kadının elini sıkmayın, kadın dokuz nefislidir, çalışan kadın namussuzdur" beyanlarından, Diyanet'in "feministler ahlaksızdır" beyanına, Başbakan'ın "Kadınlar en az üç çocuk doğursun" açıklamasından, Başbakan'ın danışmanı Zapsu'nun sokaktaki kadının iç çamaşırını ima eden açıklamalarına...
Bütün bunların arka arkaya gelmesi bir tesadüf değil. Gerçekten rövanşist bir saldırı bu yapılan. Bütün kurumlarıyla erkek egemenliği teyakkuza geçmiş durumda.
LİZ AMADO ( Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği): Böyle bir açıklamayı günlük tartışmanın içine oturtmadan cevap veremeyiz, sanıyorum. Keşke din adamlarıyla feministler, aktivistler, her konuda çalışan insanların uzlaşmaya yönelik çabaları daha fazla olsaydı. Bu konuda Türkiye'de içinde bulunduğumuz ortama rağmen, özellikle Ayşe Sucu'nun açıklamalarından sonra dinin nasıl yorumlanabileceğinin, hayatlarında nasıl yeri olup olmayacağının tartışılmasında bir
sağduyu ve açıklık beklediğimiz bir dönemde, feminizme ahlaksızlık diye bakılması bizi çok üzüyor ve endişelendiriyor.
Öte yandan baktığımızda sadece Diyanet'e bakıp, onlara indirgemek yanlış olur. Koşullar içinde bakmamız gerekir. Toplumda feminizme karşı önyargı, düşman, ahlaksızlık yakıştırmasının yapılıyor olması yeterince endişe verici.
Buradaki saldırganlık, bir anlamda niye ve nasıl şimdi oluyor? Feminizm deyince ne düşünüyor insanlar? Bunca yıl, bunca mücadele sonunda hâlâ bir kurumdan bunun gelmesi... Buna tepkinin de sadece kadın örgütlerinden değil, başka kesimlerden de gelmesi gerekir. Hükümet, devlet de bunu sorgulayabilir ya da başka sivil toplum örgütleri sorgulayabilir. En azından bunun üzerinden yapıcı bir tartışma yapılabilir. Açıkçası, Diyanet İşleri, kadınları, feministleri ahlaksız diye damgalıyor diye düşünmek istemiyorum. O metnin içeriği üzerinden, metinde yer alan diğer ifadelerin de ne anlama geldiğini, dinle bağdaşıp bağdaşmadığının da sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
Biz güçlü olduğumuzun farkındayız, sanırım herkes de farkında. Ama yine de en temel noktalara dönerek, Diyanet'le diyalog içinde olmamız gerekir. Açıklama gelir mi bilmiyorum. Ama Hükümet'in tutumu da bizi çok ilgilendiriyor. Geldiğimiz noktada tamamen kazanımları, sivil toplumu, kadın hareketini yok sayan ve çözüm ve gelecek üretemeyen bir noktadayız.
ŞENEL SARUHAN (Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı): Bu ifadeler, sağlıklı bir anlayışın ürünü olamaz. Onların kadına bakış açısı, köleleştirme, feodal bakış açısıdır. Feminizm, ahlaksızlık demek değildir. Feminizm kadının kendi haklarına bir insan olarak sahip çıkma anlayışının ürünüdür. Bu ifadelerle ilgili dava hakkı doğabilir. Kendini feminist kabul edenler, bu ifadeleri yargıya taşıyabilirler.
CANAN ARIN (Mor Çatı Vakfı kurucusu): Kadının birey olmasına tahammül edemeyen, onu ailenin korunması için hayatını bile feda etmesi gereken bakire parçası gibi gören bir zihniyetin ifadesidir bu sözler. Kadının kendi yaşamını aileden daha üstün tutmasında ayıplanacak birşey yoktur. Burada zihniyet, 'varlığım aile varlığına feda olsun zihniyeti'dir. Bu ifadelerin, resmi bir sitede yer alması talihsizlik.