İtirazlara rağmen diyaloga devam
Fethullah Gülen Hocaefendi, diyalog yolundaki engellere ve kınamalara aldırmadan gayretlere devam edilmesi gerektiğini söylüyor: “Birlik, beraberlik ve uzlaşma adına ortaya koyacağımız gayretler her zaman herkes tarafından tasvip edilmeyebilir; bazı kimseler yaptıklarımızı isabetli görmeyip itirazda bulunabilirler. Fakat, bu itirazlar bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bildiğiniz gibi, diyalog adına dünyaya açıldığımız zaman, belli bir kesim ‘Hıristiyanlığa ve Yahudiliğe taviz veriliyor, misyonerlik güçlendiriliyor, din elden gidiyor!’ gibi hezeyanlarını yüksek sesle dile getirmişlerdi. Şimdi buyursunlar; dünyadaki iftirakı, ihtilafı ve terörü durdursunlar; bütün Müslümanların alınlarına “terörist” lekesinin çalınmasına mani olsunlar!.. Bir gün onlar da anlayacaklardır ya da bugün anlamışlardır ki, bunun yegâne çaresi; insanları bir araya toplama, uzlaştırma, barıştırma ve onları hayatı paylaşmaya hazır hale getirmedir. Dolayısıyla, iftirakı ve ihtilafı bertaraf etmek için ne türlü gayretlere ihtiyaç varsa, bunların hepsi eksiksiz ortaya konulmalı ve bu hususta kınayanların kınamalarına asla aldırılmamalıdır.”[12]
“Meselâ dünyanın dört bir bucağında, okullar ve kültür lokalleri açarak; o müesseselerdeki talebeleri, talebe velilerinin evlerine gitmede bir vesile ve köprü sayarak, daha başka özel günleri değerlendirip, bazen helva, bazen aşure, bazen börek, bazen künefe yapıp ‘Bunlar Türk kültürünün çok önemli ürünleridir. Biz bunları yapar ve komşularımıza da ikram ederiz.’ diyerek farklı din ve kültürlere mensup insanlar arasında köprüler kurmaya, onlarla yakınlaşmaya ve öteden beri yanlış mülâhazalarla meydana gelmiş olan aramızdaki çukurları kapamaya çalışırız. Böylece deryalar üzerine köprüler kurmak ve dağlar arasında geçitler oluşturmak suretiyle yeniden bir kere daha kalblere ulaşarak ve o kalblerle Allah arasındaki engelleri bertaraf ederek kalblerin bir kez daha fıtrî olarak Allah’la buluşmasını temin etme gayretinde bulunuruz.”[13]
Değerleri hal diliyle duyurmak
Fethullah Gülen Hocaefendi, hal diliyle temsil etmek suretiyle evrensel değerleri herkese duyurmayı prensip olarak sunuyor: “Bugün siz, gökler ötesinin insanlığa armağanı olan semavî değerler manzumesine yürekten inanıyor, onları hakikaten vicdanınızda derinlemesine duyup hissediyorsunuz. Tabiî böyle bir imanın neticesi olarak o değerler manzumesini bir karasevda hâlinde bütün cihana duyurma arzusundasınız. Bunu yaparken de ne propaganda, ne misyonerlik yapma ve ne de dininizi başkalarına dayatarak âlemin dininize girmesini sağlama gibi bir gayeniz söz konusu değil. Zira inandığınız o dininizi, tavır ve davranışlarınızla kendi renk ve deseniyle ortaya koyamadığınız takdirde, yapılan iş kendinizi kandırmaktan başka bir sonuç vermeyecektir! O sebeple size deniyor ki, bırakın anlatacaklarınızı davranışlarınız ifade etsin. Davranışlarınızdaki kemal, karşı tarafın vicdanında tesir icra etsin. Size bakanlar; tavır ve davranışlarınızda, oturup kalkışınızda, bakış ve konuşmalarınızda hep Allah’ı hatırlasın, hep ‘Allah’ desin; desin ve ‘Bu insanlar boş değil, bunlar adımlarını boşa atmıyorlar.’ düşüncesi muhataplarınızın gönlünde mayalansın.”[14]
“Bizler yakınlarımızdan başlayarak, uygun bir üslup içinde dinimizi yakına da uzağa da anlatmakla mükellefiz. Çünkü, herkesin Müslüman olması söz konusu değilse bile, vukuu muhakkak gibi görülen gelecekteki korkunç fırtınaları ancak tebliğ ve temsil kahramanlarının diyalog ve hoşgörü anlayışıyla oluşturdukları dalgakıranlar durdurabilecektir. Dünyanın dört bir yanında olması arzulanan beyaz adalar, ışık ve sulh adacıkları ancak böyle bir anlayış sayesinde meydana gelecektir.”[15]
Her fırsatta iyilik niyetini ifade etmek
Fethullah Gülen Hocaefendi, yanlış anlamalara veya itham ve iftiralara karşı her fırsatta Gönüllüler Hareketi’nin asıl niyetlerini ifade etmeleri gerektiğini söylüyor:
“Siz biricik sevda bildiğiniz Allah’ın rızasını elde etmek için nam-ı celil-i ilahîyi herkese duyurma vazifesini omzunuza almış, bir bayrak taşıyor gibi hiç durmadan soluk soluğa koşuyorsunuz. Koşarken zülf-ü yâre de ağyare de dokunmamaya dikkat ediyor, hiç kimseyi rahatsız etmemeye özen gösteriyor ve kimseye ilişmiyorsunuz. Hatta tavırlarınız, davranışlarınız ve sözlerinizle yarınlar adına da hiç kimseye ilişmeyeceğiniz teminatını veriyorsunuz. En masum hallerinizin dahi yanlış anlaşılabileceği ihtimaline binâen tir tir titriyor ve hür iradenizle kendi hareket alanınızı daraltıyorsunuz; dahası başkalarını vehim ve endişelere sevk etmemek için bazen en tabiî haklarınızı bile kısıtlıyorsunuz.”[16]
“Sizler, Allah’ın izniyle, kalbinizde, dininizden kaynaklanan insan sevgisi, merhamet düşüncesi; dilinizde ‘hoşgörü, diyalog, konuma saygı’, bir yola çıkmış yürüyorsunuz. Sinelerinizin herkese açık olduğunu, gönlünüzde herkesin oturabileceği bir koltuk bulunduğunu ve hiç kimsenin ayakta kalma endişesi taşımaması gerektiğini ifade ediyorsunuz. İşte yapılan bu iyi niyetli faaliyetlerin gelecekte dile dolanmaması, değişik itham ve iftiralara malzeme yapılmaması için, yapılan işler ve samimi niyetler kayıt altına alınıp tarihe not düşülebilir, dosyalanıp arşivlenebilir. Yapılan bu kayıtlarda, bütün bu faaliyetlerin arkasındaki niyetinizin, hiç kimseyi idare etmek veya kullanmak olmadığını, hiçbir şekilde takiyye yapmadığınızı, dinî duygu ve düşüncenizden taviz verme gibi bir anlayış içinde de kesinlikle bulunmadığınızı; insanların kafalarındaki endişe ve paranoyaları izale etmek için ve onların insanlıklarına duyduğunuz saygıdan dolayı ortak mekân ve müşterek platformlarda onlarla diyalog kurmaya çalıştığınızı ifade edersiniz.”[17]
“Onlar insafa gelir mi gelmez mi bilemeyeceğim. Fakat, bildiğim bir şey var ki, isnad, itham ve iftiralarla atılmaya çalışılan çamur asla tutmayacak ve kamu vicdanı doğru ile yalanı mutlaka ayırt edecektir. Çünkü ehl-i insaf da takrir etmektedir ki, bizim, Allah’ın rızasından ve milletimizi dünya muvazenesinde hak ettiği yere taşımaktan başka bir isteğimiz olmamıştır ve olmayacaktır. Bu konuda, dinine ve milletine hizmet eden samimi insanlara güvendiğim gibi, kendi adıma da, maddî-manevî makam sahibi olmaktan, iyi bir insan olarak bilinip tanınmaya kadar her türlü dünyevî isteği Rabbime, Efendime ve dinime karşı vefasızlık kabul ediyorum. Dinime ve milletime hizmet duygusu benim biricik sevdamdır; o bütün bütün ufkumu kaplıyor ve bana başka arayışların ardına düşme ihtiyacı bırakmıyor. Zaten bu sebeple, dünya namına bir şeye sahip değilim ve kendime ait bir evim bile olmadan ötelere yürüme muradındayım. Bir başka münasebetle dediğim gibi, ‘Kendime ait bir zeytin dalım bile yoktur. Eğer olsaydı, onu da barışın remzi olarak hasmâne tavır takınanlara uzatırdım.’”[18]
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin burada aktardığımız beyanlarından da anlaşılacağı üzere başta fikir ve aksiyon öncüsü Fethullah Gülen Hocaefendi olmak üzere Gönüllüler Hareketi’ne gönül vermiş bütün gönüllüler diyalog faaliyetleri de dahil bütün hizmetlerini Allah rızasını gözeterek ve insanlığa faydalı olabilmek arzusuyla yapmaktadırlar. Günlük hayatlarında mümkün mertebe İslam’ın evrensel değerlerini yaşantılarına tatbik etmeye gayret eden ve ibadetlerini ifa eden insanlardan müteşekkil Gönüllüler Hareketi’ni Hıristiyan misyonerliği yapmakla itham etmek cehaletten (bilmemekten/tanımamaktan) kaynaklanmıyorsa olsa olsa suizan eseri veya haset kaynaklı ve yıpratma gayesini taşıyan bir iftiranın ürünü olabilir. İyi niyetle hakikate ulaşmak isteyenler için ise vesileler çokça mevcuttur.
|