Einzelnen Beitrag anzeigen
  #2  
Alt 10.11.2011, 11:46
Benutzerbild von Der_Levantiner
Der_Levantiner Der_Levantiner ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 25.08.2011
Beiträge: 1.188
Standard II Bölüm

Diğer Peygamberlerin hikmetleri nerede?



Hikmet, bir Peygamberin davranışlarının kaydının tutulmasıysa; Allah diğer Peygamberlere de hikmet verdiğinden bahsediyor. Peki, o zaman İsa’ya verilen Musa’ya verilen, Lokman’a verilen hikmetler nerededir? Muhammed Peygamber’in hadisleri bile yalanlarla karışık da olsa geliyorsa, İsa Peygamberinkilerin de yalanlarla da olsa gelmesi gerekirdi.



Hikmeti hadis olarak düşünmenin çelişkileri



Eğer Allah Peygambere kitap ve hikmet verdiyse, hikmeti de hadis olarak düşünürsek; Biz kitaptan mı sorumluyuz hikmetten mi? Eğer ikisinden de sorumluysak Zuhruf 44’te sorumlu tutulacağımız şeyin Kuran olduğu söyleniyor. Bu durumda, hadis kitaplarındaki bazı hadisler de, Kurandan yani sorumlu tutulacaklar arasında olur. Eğer hadis kitaplarından da sorumlu tutulacağımızı varsayarsak ve onların da bir çeşit Allah’ın kitabı gibi olduğunu varsayarsak en azından sahih kabul edilenlerinin bizi bağladığını düşünelim. Bu durumda bu sözler de Allah katından inmiş demektir. Ama Allah Nisa 82’de Allah katından olan kitapta çelişki olmayacağını söylüyor. Eğer aralarına sahih olmayanlar da karışmış diyorsak, o zaman Allah’ın sözlerinin korunmadığını, içlerine insan sözleri karıştığını söylemiş olacağız. Ama Allah Kitabı koruyacağını söylüyor.





Sorunların çözümü için yapılacak şey:



“Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.” (16/64). Dikkat edileceği üzere, ihtilaf meselelerini Kuran’la çözmek gerektiğini anlatıyor.

“Veya ben size hikmet üzere(bil hikmet) geldim ve(böylece) ihtilafa düştüğünüz bazı şeyleri açıklamaya geldim.” (43/63)

Bu ayetlerden de şunu anlıyoruz, Allah Kitabıyla ihtilaflar çözülür. Bunların içinden hikmetler bunları açıklığa kavuşturur. Mesela, öldürmemek gerektiğini herkes bilir ancak mezheplere göre, dinden dönen öldürülür. Allah da bu konuda böyle bir şey söylemediği gibi, haksız yere adam öldürmeyin der ve dinde zorlama yoktur der. Eğer bu emirler olmasaydı, insanlar Allah böyle diyor diye istediklerini yaptırabilirlerdi.



Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle(mevızatül hasene) çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (16/125)

Allah kendi sözlerine, hikmet üzere, vasıtasıyla (bil hikmet) ve güzel öğütle çağırmayı tavsiye ediyor. Yani insanların Rabbe çağrılması evrensel değerler üzerinden olacaktır. Zaten İslam dininin özü, evrensel değerlerin önünü engelleyen kuralları kaldırmak ve insanları temel 10 emire çağırmaktır. Allah’a ortak koşma emri bunun gerçekleşmesi için tek şarttır. Çünkü Allaha ortak koşmak, ona iftira uydurmak demektir. Allah adına iftira uydurularak, evrensel değerler es geçilmektedir.



İslam evrensel değerleri korumaya gelmiştir. İnsanların ahlaklı davranmasının önünde iki engel vardır: Birincisi dini kullanarak evrensel değerlere gerek duymamak. İkincisi, kendi anlık çıkarlarına adaleti terk etmektir.

Kitap özellikle birinci grup için Allah’a ortak koşmamayı emreder. Yani şefaatle kurtulacağı inancı, bir şeyhe bağlanınca veya bir dini gruba devam edince kurtulacağı inancı, fıkıh kitaplarında yazan ıvır zıvır konuları uygulayınca dini uyguladığını sanma inancı, insanı asıl olan doğruyu yapmaktan alıkoyar. Öyle olur ki, bir insan, hatim indiriyordur ama hayatında yalan söylemeyi çok da önemli görmüyor ve yalan söylüyordur hayatında. Bu örnekler çoğaltılabilir.

İkinci grup için, birinci çözüm yine geçerlidir. Çünkü insan tek kurtuluşun temel emirlere uymak olduğunu anlayınca, günah işlemesi için tek sebep kalıyor; kendi anlık çıkarı. Bu durumda, Allah ahiret inancını anlatıyor. Yani, o an kendi çıkarına ters bile olsa, kimseye zarar vermemek için doğruyu yaptığı için Allah bu dünyada da öldükten sonra da karşılığını vereceğini söylüyor.

Bu durumda, İslam’a çağrırırken, evrensel değerlerle çağırmamız gerektiğini Allah söylüyor. Tabi bundan önce, bizim dini doğru anlamamız gerekiyor…



Hadis Kitaplarını da Sorumluluğa Dahil Etmek



Hadislerden sorumlu tutulacak olsak, Peygamber Kuran’ı koruduğu gibi bazı söz ve davranışlarının da yazılmasını emreder ve bu da Kuran gibi saklanırdı. Böylece, hiç başka şey karışmasına gerek de kalmazdı. Ama bu konuda da hadisler çelişkilidir. Kütübi sitede, hem Peygamberin ve Ömerin hadis yazımına karşı çıktığı anlatılır hem de Medine’de yazdırdığı. Bu rivayeti kabul etsek bile, Medine’de yazılanların toplanması, kontrol edilmesi gerekmez miydi Peygamber ve yakın arkadaşları tarafından?

Peygamberin ölümünden sonra yazıldığı kabul edilirse, bunun Ebu Bekir ve Ömer’den sonra olacağını düşünmek gerekir. Bu durumda, Ebu Bekir, Ömer hatta Peygamber bile bu bize anlatılmayan hikmetlerin yazılmasıyla ilgili herhangi bir çabada bulunmamıştır. Hatta öyle ki, Allah da bu durumda herhangi bir itirazda bulunmamış ve içinde Allah’a Peygamber’e onlarca iğrenç iftira yakıştırılan kitapları din diye insanlara sunacaksınız. Pegamberin cinselliğinden tutunda, kadınların aşağılanması, olmayan yüzlerce haram-helal, Allah’ın şekilleştirilerek anlatılması… Sayın gitsin…

Şimdi biz bu hadisleri kabul mü edeceğiz? Peki, bu hadislerle yan yana olan sözleri Peygambere ait diye bağrınıza mı basacaksınız? Bir Hristiyandan duyulan doğruları sadece onun İsa’yla ilgili düşüncesinden dolayı yaftalayan bir çoğunluk olarak, Peygamber hakkında bunları söyleyenler hakkında nasıl bir seçiciliğe gitmekten bahsedilebilir? Pisliğin içinden yiyecek mi arıyorsunuz?

Ha, şu denebilir. Çok güzel, doğru sözler, hadisler de var. Evet, muhakkak. Bir kısmını Peygamber de söylemesi muhtemeldir. Bir kısmı da, zaten pek çok insanın hayatında söylediği doğrulardır. Peki, hadislere nasıl yaklaşılmalıdır?

Ne hadis deyince savunmaya çalışan inanç, ne de hadislerin yarısından sorumluyuz, yarısı da iftira-yanlış diyen anlayış bir doğruluk ifade ediyor.

Eğer yarısı doğruysa, hangi kısmı doğru, hangi kısmı yanlış. Eğer doğrularından sorumluysak bu Allah tarafından korunması gerekmez miydi? Peki diyelim ki hadisleri Kuran’la kıyaslayıp doğruları din kabul edelim diyelim. İyi de zaten, kim söylerse söylesin Kuran’la çelişmeyen sözler/doğrular kabul edilmelidir. Burada sorun olan, Kuran’da olmayan bir sözün yaptırım aracı olarak insanlara sunulmasıdır. Peki, kim bu hadisleri Kuran’a sunacak? Birileri sundu diyelim, 1400 yıldır bunu sunmayanlar ve bu uydurmalara uyanların durumu nedir?



Tabi, hadis deyince konuyu kapattıran ve hadis sözünü bile duymak istememek de yanlıştır. Çünkü Bu kitaba göre, kim söylerse söylesin, herkesin sözü söylenir ve doğrusu onaylanır. Bir ateist, Hıristiyan, Yahudi bile olsa gelen ve 99 söylediği yanlış olsa, 1 söylediği doğru olsa, o söze yanlış muamelesi yapamayız.

Hadis kitaplarını da sorumluluğumuza dahil ettik, onları da kanıt edindik diyelim . Bunun kitaptaki karşılığı ortak koşmaktır. Enam 19-23 arasındaki anlatıma göre, Kuran dışında şahit/kanıt getirmek, ortak koşmaktır. Ama Allah Kuran’ı başka kitabı getirip ortak koşmayasınız diye getirdik diyor.

Peygamberin sorumlu olduğumuz sözleri Kuran’da zaten verilmiştir. Kuran’da onlarca Peygamber’e “deki” emri vardır, bunları Peygamber söylemiştir. Onlarca yerde, Peygamberin gittiği, yaptığı konuştuklarını anlatmaktadır. Hadislerin doğru olanları başka herkesin doğrusu kabul edildiği gibi kabul edilebilir, ancak dinde ayrı bir hüküm koydurmak veya dinde olmazsa olmaz demek yanlıştır. Hadis kitapları bu anlamda, ansiklopedik bir kaynak olarak kullanılabilir…

Petek FURKAN