SORU 8 :
Halk oylamasında “hayır” oyu vermek, geçmiş darbelere, darbecilere ve geleceğin darbe heveslilerine prim vermek midir?
CEVAP 8:
1. Yargı bağımsızlığı, savcı teminatı yok edilerek darbeler önlenemez.
2. Yargı bağımsızlığını yok eden, hakim ve savcıları iktidara karşı teminatsız bırakan yeni düzenlemede, 12 Eylül faşist anayasasını yapan darbecilerin sorumsuzluğuna dair geçici 15. maddenin kaldırılması etik açıdan olumludur. Demokratik bir hukuk devletinin anayasasında darbecileri koruyan, darbeleri hoş gösteren hükümler yer almamalıdır.
3. Bu değişiklik sonucunda 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmalarının önünün açılıp açılmayacağı tartışmalarına burada girmeyi ve konuyu karmaşık hale getirmeyi faydalı görmüyorum.
4. Sonuçta şunu söylemek isterim: Anayasa değişikliğine ilişkin maddelerin içinden bir kısmına evet bir kısmına hayır oyu verme hakkı, hiçbir meşru gerekçe olmadığı halde halka tanınmamıştır. Eğer böyle bir hakkımız olsaydı, ben, geçici 15. maddenin kaldırılmasına kesinlikle evet oyu verirdim. Ancak bir bütün halinde yapılan oylamada, 12 Eylülcülere sorumsuzluk getiren madde kaldırılsın diye, yüksek yargıyı dahi siyasi iktidara bağlayacak, böylece geleceğimizi elimizden alacak, devleti başa çıkılmaz bir baskı ve zulüm aracına dönüştürecek maddelere evet demeyeceğim; dayatmayı kabul etmeyeceğim.
SORU 9:
Anayasa değişikliğine hayır demek istikrarsızlık getirmez mi?
CEVAP 9:
1. Özgürlüğün kaybedildiği yerde, onurlu bir yaşam sürülemez, kalıcı bir istikrar sağlanamaz.
2. Özgürlük olmaz ise, ülkenin kaderini etkileyen kararlar, toplumun denetimi olmaksızın yöneticilerin/iktidar partisinin keyfi takdirine bırakılır.
3. Yargı bağımsızlığını yok eden, savcıları teminatsız bırakarak iktidara bağlayan düzenlemeler, bu ülkede yaşayan ve yaşayacak herkesin özgürlüğünü doğrudan tehdit etmektedir.
4. İktidarın eleştirilemediği, yanlışa yanlış demeye insanların korktuğu, baroların, avukatların, üniversitelerin, öğretim üyelerinin, gazetecilerin, demokratik toplum örgütlerinin susturulduğu bir ülkede istikrar olmaz; olsa olsa “korkulu bir sükunet” olur: Yönetenlerin baskısı altında ezilmiş, uysallaştırılmış, hakkını arama hakkı elinden alınmış, birey olma özelliğini yitirmiş insanlar, haksızlığa ve zulme karşı seslerini çıkartamayacakları için onursuz bir sessizliğe bürünürler.
SORU 10:
Anayasa değişiklik paketinde yer alan diğer düzenlemeler, yargı bağımsızlığı yok edilmesine rağmen, demokrasi yönünde olumlu bir adım olarak kabul edilebilir mi?
CEVAP 10:
1. Kanunlarda ne yazarsa yazsın, kişilere hangi haklar tanınırsa tanınsın, bunları somutlaştıracak olan hakimlerdir.
2. Hakimler iktidara bağımlı kılındığı takdirde, anayasada ve kanunlarda yazılı olan haklar bütün anlamını yitirir, birer temenniye, hatta aldatmacaya dönüşür.
3. Dolayısıyla yargı bağımsızlığını yok eden, hakim ve savcıları siyasi iktidara karşı teminatsız bırakan Anayasa değişikliği paketinde yer alan ve “hak” olarak takdim edilen düzenlemeler anlamsız kalmaktadır.
4. Kaldı ki Anayasa değişikliği paketi, Anayasa Mahkemesinin yapısını da değiştirmekte ve siyasi iktidara, yüksek mahkemenin oluşumunu dilediği gibi şekillendirme yetkisi vermektedir.
5. Öte yandan, diğer pek çok değişiklik, zaten var olan hükümlerin ya da uygulamaların tekrarından ibarettir.
Örneğin:
a. Çocuklar, yaşlılar, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri, malul ve gaziler lehine alınacak tedbirler zaten eşitlik ilkesine aykırı değildir.
b. Kişisel veriler, zaten Anayasa’nın, Türk Ceza Kanunu’nun ve Türk Medeni Kanunu’nun koruması altındadır. Kişilerin “fişlenme”si hali hazırda zaten yasaktır. Buna rağmen fişleme yapılıyorsa, bu, devlet gücünü kullananların yaptıkları bir hukuk ihlalidir.
c. Ayrıca memurlara getirilen toplu sözleşme hakkının, grev hakkı olmadan hiçbir anlamı yoktur. Uzlaşma sağlanamaması halinde uyuşmazlığı çözmekle görevli olacak Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun kimlerden oluşacağı Anayasa’da yer almamaktadır. İktidara bağlı çalışacak bir kurulun memurlara herhangi bir güvence teşkil etmeyeceği açıktır.
6. Kadınların statülerini geliştirmek için alınması gereken ve “pozitif ayrımcılık” olarak nitelendirilen tedbirler bugün de Anayasaya aykırı değildir. Ancak neyin pozitif ayrımcılık neyin kadınları ikinci sınıf insan yapan bir uygulama olduğuna son tahlilde mahkeme karar verecektir. Hakimleri iktidara bağlanmış bir ülkede fiilen bu kararı verecek olan iktidardaki siyasi partidir. Evrensel ölçülere göre çağdışı olan kadınlara mahsus toplu taşım araçları, kadınlara mahsus lokantalar, kadınlara mahsus parklar ve bahçeler, yalnızca belirli işlerde çalışma hakkı veya kocanın izni olmadan çalışma yasağı gibi uygulamalar pozitif ayrımcılık tedbirleri olarak sunulur ise, siyasi iktidara bağlanmış bir yargı bu insan hakkı ihlallerine karşı sessiz kalacaktır.
SORU 11:
Hakimleri siyasi iktidara bağımlı kılınmış, hakim ve savcıları siyasi iktidara karşı teminatsız hale getirilmiş bir ülkede neler olabilir?
CEVAP 11:
Örneğin:
1. İktidar partisinin yönetimindeki bir belediyeye karşı taksici Ali Beyin, taksi durağını kaldıran belediye işlemine karşı açtığı davayı kazanması mümkün olamayabilecektir.
2. Haksız bir özelleştirme uygulaması sonunda işsiz kalacak Neriman Hanımın, özelleştirme işlemine karşı açtığı davayı kazanması mümkün olamayabilecektir.
3. Katıldığı bir televizyon programında iktidar partisi genel başkanını eleştiren halkın sevgilisi sanatçı Özge Hanımın, hakkında neden ceza davasını açıldığını anlayabilmesi, üstelik bir daha kendini konuk olarak ağırlayacak herhangi bir televizyon kanalı bulabilmesi mümkün olamayabilecektir.
4. Köşe yazarı Haluk Beyin “bu kadar da olmaz” başlıklı yazısı üzerine tutuklandığında, dersini öğrenmeden kendini salıverecek bir mahkeme bulabilmesi mümkün olamayabilecektir.
5. Üniversite öğretim üyesi sosyolog Ayşe Hanımın, “hiçbir faşist rejim kalıcı olamaz” konusunu işlediği ders nedeniyle üniversiteden atıldığında, üniversitesine ve öğrencilerine geri dönmek için açtığı davayı kazanması mümkün olamayabilecektir.
6. Avukat Veli Beyin, iktidar partisine muhalif müvekkilini savunurken verdiği dilekçesinde yazdığı “bu iddialar uydurma, deliller düzmecedir” cümlesi sebebiyle hakkında açılan ceza davasında, “savunma hakkı kutsaldır, Anayasa ve kanunlarımız bana savunma dokunulmazlığı tanımıştır” savunmasını dinleyecek bir hakim bulması mümkün olamayabilecektir.
7. Bakkal Hamdi Beyin, iktidar partisi ilçe başkanının kardeşine karşı açtığı alacak davasında, davayı çekinmeden, tarafsız bir şekilde karara bağlayacak bir hakim bulabilmesi ve alacağını tahsil etmesi mümkün olamayabilecektir.
8. İş adamı Fethi Bey’in, iktidar partisine yakın bir şirketin aldığı bir kamu ihalesinde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla açtığı ihalenin iptali davasını kazanması mümkün olamayabilecektir.
9. Siyasi açıdan zararlı görülen internet sitelerine erişimi engelleyen idari mercilerin uygulamalarına veya yargı kararlarına karşı hangi yasal yola gidilirse gidilsin herhangi bir sonuç almak mümkün olamayabilecektir. Zaten bu yollara başvurarak kendini “deşifre” edecek cesur kişi bulmak da epey zor olacaktır.
10. Memur emeklisi Suphi Beyin, ev hanımı Fatma Hanımın, iş kadını Neriman Hanımın, hakim Hulki Beyin, avukat Veli Beyin, milletvekili Rıza Beyin, sanatçı Perran Hanımın, üniversite öğrencisi Cevat Beyin telefonunun dinlendiği, e-postasının denetlendiği, belki de yatak odasının gözetlendiği, özel hayatının her anına müdahale edildiği korkusu bitmeyecek, toplum içine düşürüldüğü paranoyadan bir türlü kurtulamayacaktır.
Daha binlerce örnek yazabilirim. Ancak ne anlatmak istediğim çok açık.
Bazıları, “bunlar bugün de oluyor zaten” diyebilir. Böyle düşünenlere sesleniyorum: Rica ederim, sebep sonuç ilişkisini doğru kuralım. Çözüm, yargıyı iktidara mı bağlamaktır, yoksa bağımsız mı kılmaktır?
SON SÖZ
Yargı bağımsızlığı, hakim ve savcıların teminatlı olması, onlara tanınmış bir ayrıcalık değildir; özgürlüğümüzün, kanunlarda yazılı olan haklara gerçekten sahip olmamızın güvencesidir.
Özgürlüğümüzü kaybedersek, yeniden kazanmamız çok zor olur.
Parti kaygılarını, siyasi görüş farklılarını bir kenara bırakalım; geleceğimize sahip çıkalım. Çocuklarımız için… Lütfen…
|