SORU 4:
İlk derece hakim ve savcılarının seçtiği on üye neden iktidara bağımlı olacaktır?
CEVAP 4:
On üyenin iktidara bağımlı olma ihtimali vardır. Böyle bir ihtimal olduğuna göre, yapılan görevin niteliği gereği söz konusu üyelerin iktidara bağımlı olacakları kabul edilmelidir. Çünkü iktidara bağımlı üyelerin risk altına sokacakları menfaat, özgürlüğümüzdür, geleceğimizdir.
1. İlk derecede görev yapan (yani Yargıtay ve Danıştay üyesi olmamış) hakim ve savcılar hakkında soruşturma açılmasına izin verme yetkisi Adalet Bakanına (Anayasa’daki ifadeyle HSYK Başkanına) verilmektedir (Anayasa md 159/9). HSYK’nın ilk derece mahkemelerinden gelmiş bu on üyesi hakkında da, hem HSYK’da görevde iken hem de görevleri sona erdikten sonra soruşturma açılmasına izni verme yetkisi Adalet Bakanı’nda olacaktır.
Şöyle düşünelim: Bir kooperatifin yönetim kurulu toplantısındayız. Hepimiz genel kurul tarafından seçilerek yönetim kurulu üyesi olmuşuz. Yönetim kurulu başkanı, bazı kooperatif çalışanlarının işten çıkarılmasına dair bir öneri getiriyor. İçimizden bu öneriye karşı çıkanlar var. Fakat yönetim kurulu başkanının eline şöyle bir yetki verilmiş: Başkan, yönetim kurulu üyeleri hakkında ceza soruşturması açma yetkisine sahip. Şimdi kendi kendimize soralım: Kooperatifimizin yönetim kurulu üyeleri, kendileri hakkında ceza soruşturması açma, ceza mahkemelerinde yargılatma yetkisine sahip olan bu başkanın önerisine karşı çıkabilir mi? Cevap herhalde açık; hiç kimse kolay kolay böyle yetkilerle donatılmış bir kooperatif başkanına karşı çıkamaz.
Şimdi tekrar soralım: Bir kooperatifte dahi kabul edemeyeceğiz bu örneği, özgürlüğümüzün güvencesi olması gereken hakimlerin bağımsızlığının, savcıların teminatının tek güvencesi olan HSYK söz konusu olduğunda nasıl içimize sindireceğiz?
2. HSYK’da ilk derece hakim ve savcılarına ayrılan kontenjanı dolduracak bu on üye, ülkenin çeşitli yerlerinde görev yapmakta iken, meslektaşlarının oylarıyla seçilerek Ankara’ya geleceklerdir. Görev süreleri dört yıldır. Dört yılın sonunda yine ülkenin herhangi bir yerine tayin edileceklerdir. Eşi, “eş durumu”ndan Ankara’ya tayin edilmiş, çocukları Ankara’da okula başlamış, kendisine her hakimin hak ettiği gibi kullanışlı bir lojman tahsis edilmiş HSYK üyesi bu hakimin Ankara’da kalmasının garantili bir yolu vardır: Adalet Bakanının kendisini, Anayasa’nın 159/11 maddesine göre Adalet Bakanlığı merkez teşkilatında veya Bakanlığa bağlı bir kuruluşta veya Bakanlığın ilgili bir kuruluşunda görevlendirmesi!
3. Ne kadar fedakar, ne kadar görevine bağlı olursa olsun hakim de insandır, hakimin de bir ailesi vardır, hakimin de sorunları vardır. Herkes gibi, sizin gibi, benim gibi…
4. Şimdi ben size soruyorum, siz de kendinize sorun: Kuruldaki görev süresi sona erdikten sonra da Ankara’da kalmak isteyen, Ankara’da kalmak noktasında insani bir ihtiyacı olan HSYK üyesinin tek çaresi Adalet Bakanının kendisini Ankara’da görevlendirmesi ise, bu üyenin, Bakanın taleplerine karşı kayıtsız kalması mümkün müdür? En azından bu üyenin Bakanın olası taleplerine karşı direnebileceğinden nasıl emin olabiliriz?
5. Hakimin cesaretine terk edilmiş bir “bağımsızlık”, bağımsızlık değildir. Söz konusu olan bir ülkenin geleceği, çocuklarımızın, torunlarımızın özgürlüğü ise, bırakınız başkasının cesaretine, kendi cesaretinize güvenebilir misiniz? Yoksa doğru düzgün bir sistemin kurulmasını mı istersiniz? Madem Anayasayı değiştiriyoruz, niçin güvenilir bir sistem kurmuyoruz? Yoksa kurmak mı istemiyoruz?
6. Aslında yapılması gereken o kadar basit ki… Binlerce hakim ve savcının oyunu alarak HSYK’ya seçilmiş olan üyenin görev süresinin sonunda, kadro şartı aranmaksızın dilediği adliyede görevlendirilmesini sağlayacak bir hükmü Anayasaya ilave etmek ve elbette soruşturma açılmasına izin verme yetkisini Adalet Bakanından alarak, HSYK’ya vermek.
7. Peki, ülkemize demokrasi getireceği, darbe korkularını sona erdireceği, vatandaşa özgürlük sağlayacağı, bizi Avrupa Birliği’ne taşıyacağı ileri sürülen bu büyük “reform” yapılırken, neden bu kadar basit, ancak hakimleri gerçek anlamda bağımsızlığa kavuşturacak bir düzenlemenin yapılmasından kaçınılır? Yargı bağımsızlığı, demokrasiye mi engeldir? Yargı bağımsız olursa vatandaş özgür mü olamaz?
SORU 5:
Bugün kimse adliyeden, adli sistemden memnun olmadığına göre, Anayasa değişikliği kısmen de olsa bir çözüm sağlamaz mı? Yani “yetmez ama evet” demenin neresi yanlış?
CEVAP 5:
1. Anayasa değişikliği ülkemizin adalet sisteminin içinde bulunduğu derin krize kısmen dahi çözüm getirmiyor. Adliyeden, başta avukatlar, hakimler ve savcılar olmak üzere kimsenin memnun olmadığı bir gerçek. Ancak “yetmez ama evet” denilmesi için, yapılmak istenen değişikliklerin sistemi az da olsa iyileştirmesi, insanların gündelik hayatlarını etkileyen, özgürlüklerini güvencesiz bırakan hatalı uygulamaları ve dağ gibi birikmiş sorunları çözmeye yönelik olması gerekir.
2. Az önce çok somut olarak açıklamaya çalıştığımız üzere, Anayasa değişikliğiyle hem ilk derece hakim ve savcıları hem de Yargıtay ve Danıştay’ın yüksek hakimleri, doğrudan ve dolaylı yöntemlerle siyasi iktidara bağlanıyorlar. Bu ne demek? Hakim ve savcıların iktidardaki partiye bağlanması, iktidar partisinin taleplerini yerine getirmek zorunda kalması demek. Hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun sonuç değişmez; bunun adı demokrasi değil, faşizmdir.
SORU 6:
Yargı bağımsızlığından bize ne? Hakimler de bizim gibi insan değiller mi? Niye ayrıcalıklı olsunlar ki!
CEVAP 6:
1. Yargı bağımsızlığı, hakimlerin ayrıcalığı değildir; toplumdaki her insanın hukuk devletinde yaşaması için bir zorunluluktur. Çünkü siyasi iktidara bağımlı olan yargı, iktidardaki siyasi partinin tarafını tutar; hukuk kurallarının, hak ve adaletin değil, iktidardakilerin taleplerini yerine getirir.
2. Hakimleri bağımsız olmayan bir devlette, insanların hakları ve özgürlükleri güvencede olamaz; hak ve özgürlükler iktidarın keyfine terk edilir. İktidarın keyfine terk edilen bir hak, gerçek anlamda hak değil, iktidarın bahşettiği lütuftan ibarettir. İktidar, lütfettiğini her zaman geri alabilir.
3. Bu sebeple bazen, bazı iktidarlar yargı bağımsızlığından rahatsız olabilirler. Ancak çağdaş değerleri özümsemiş demokratik toplumlarda, hiçbir iktidar, ne kadar rahatsız olursa olsun, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmaya, hakimleri doğrudan veya dolaylı yöntemlerle kendine bağlamaya kalkışmaz. Zaten sahip oldukları hakları yüzlerce yıllık mücadeleler sonucunda kazanmış toplumlar, gelip geçici iktidarların bunları kendilerinden almasına izin vermezler.
4. Netice: Elimizdeki özgürlüğün değerini, onu kaybetmeden önce bilmek zorundayız.
SORU 7:
“Yetmez ama evet!”
Gelin şunu bir defa daha düşünelim mi?
CEVAP 7:
1. İzin verirseniz bir benzetme yapayım: Lezzetli görünümlü bir helva yaptık. Aslında özenseydik, gerçekten lezzetli olabilirdi. Bütün malzemeler elimizin altındaydı, ama kullanmadık. Neyse ki misafirler, “hiç yoktan iyidir” diyen, kanaatkar insanlar. Zaten ilk helvayı yediğimiz günden bugüne tam 28 sene geçmiş; önemli bir yıldönümünü kutluyoruz!
2. Şimdi eksik malzemeli helvamıza birkaç damla zehir damlatalım ve sıcak sıcak servis yapalım.
3. Helvayı yiyip zehirlenen misafirler, sizce hala, “yetmez ama evet, hiç yoktan iyidir” derler mi?
4. Lütfen bir daha düşünelim. Kendimiz için değilse bile, çocuklarımız için, torunlarımız için sağduyuyla düşünmeyi, duygularımıza kapılmadan değerlendirme yapmayı deneyelim. Bir an için hangi siyasi partiye oy vermeye meyilli olduğumuzu unutalım. 12 Eylül 2010’da bir dönemliğine kim iktidar olacak, ona karar vermiyoruz. 12 Eylül’de; bu ülkenin insanları, bizim çocuklarımız, iktidar karşısında ezilsinler mi, yoksa bağımsız ve tarafsız hakimlerin sağladığı güvenceyle başları dik, onurlu bir yaşam mı sürsünler buna karar veriyoruz.
|