o.T.
*Bilimsel teoriler hep varsayım olarak kalacaktır. Çok iyi oluşturulmuş bir teori bile daha iyi bir teoriyle yer değiştirebilir. Teoriler doğrulanamaz ancak pekiştirilebilir. Bir teori sınamalara karşı durduğu sürece pekiştirilmiş olur. Bir teorinin doğruluğundan değil de pekiştirilebileceğinden söz edileceği için, kesin bilgi, eski bilimsel ideal olan episteme bir puttur. Bilimsel objektiflik, bilimsel önermelerin hep deneme niteliğinde olmasını gerektirir. Bilimsel bir teori, asla, kesinlikle kabul edilmiş veya kanıtlanmış diye görülmemelidir. Bütün teoriler varsayımdır, tümü yıkılabilir. Bilim varsayımlardan oluşur. Her şey kestirimseldir, hiçbir bilgi kesin değildir. Ne subjektif ne de objektif bilginin kesin olduğundan söz edilebilir.
Bilim, rasyonel bir “mutlak doğru” yu temsil etmez. Aksine, ancak yanlışlanabilir, yani deney veya sınama yoluyla kontrol edilebilir olması halinde bilim sayılır. (Karl R. Popper)
*Bilim, rehber değildir. Hele yanılmaz ve sınırsız bir yol gösterici hiç değildir. Ahlaki ve siyasi tercihlerimiz bilim kadar, belki daha fazla önemlidir. Bilimin insana hükmetmesi, bilim adına baskı rejimleri kurulması çağına girilmesi yanlıştır. (Karl R. Popper: Avusturyalı Bilim Felsefecisi)
*Gerek din, gerek doğa bilimleri, bir muazzam Yaratıcı olmadan bu dünyanın kurulamayacağını kabul ederler. Doğa bilimlerin bulduğu bütün yenilikler, bu muazzam Yaratıcının varlığı ve büyüklüğü hakkında birer belgedir. (Max Planc)
Gayb, yâni görünmeyen, normal duyu organlarıyla algılanmayan âlem ve varlıklara inanma konusunda hayattan şu ipucu veren ve açıklayıcı örneği verebiliriz: Bundan 500 yıl önce 1500 yılında, çeşitli aletlerle mikroplar ve virüslerin tespit edilmediği zamanda, bunların varlığından bahsedilseydi, bu “varsayım” sayılacak “gerçek” kabul edilmeyecekti. Halbuki onlar vardı ve gerçekti. İspat edilince yaygın bir gerçek oldular. Nitekim 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemseddin, “İnsanlarda hastalıklara çok küçük görülmeyen canlıların neden olduğundan” bahsetmişti. O, normal duyu ötesi algıyla, kalp gözüyle, ruhen yücelerek bunu keşfetmiş olmalıydı.
Ayrıca 200 yıl önce 1800’de bazı insanların günümüzden daha erken imkanları olsaydı ve dünya insanlarına görülmeyen kozmik ışınlardan, insanın ses ve görüntüsünü ortaya çıkaran radyo ve televizyon sinyallerinden, bandların üzerinde çeşitli seslerin saklı olduğundan bahsetseydi, dünyanın çoğu bunu “hayal, varsayım” olarak kabul edecekti. Ama onlar vardı. İnsanlık o bilgi ve teknolojiye sahip olmadığı için onları yok sayardı.
Bundan başka, astronomlar evrendeki yıldızların varlığından ancak o yıldızın ışığı Dünya’ya ulaştığı zaman, hatta milyarlarca ışık yılı sonra varlığından haberdar oluyorlar. O yıldızlar, çok uzaklarda vardı, ondan bir işaret te yoldaydı, ancak Dünya’ya ulaştığı zaman herkes tarafından bilindi. Eğer ışık hızından hızlı bir varlık Evreni dolaşsa daha önce bazı şeyleri algılamış ve bilmiş olur. Duyu ötesi algı böyle bir şey! Işık hızından hızlı varlıklar, ayrı bir inceleme konusudur.
Kâinattaki binlerce gizli ya da keşfedilmeyi bekleyen gerçekleri bulup inanmak için, insanlığın binlerce yıl geçmesini beklemesi veya öldükten sonra görmesi mi gerekiyor !? İşte, dünyadaki imtihan hayatının sebebi budur!
Öldükten sonra bir tehlike veya kurtuluşun geleceğinin veya bazı haberlerin doğruluğuna inanmak için ipuçları, kanıtlara dayanarak veya kıyas yaparak inanmak yetmiyor mu? Halbuki, hayattaki doğruluğuna inandığınız çoğu şeye, bir-iki kanıt, ipuçları veya çoğunluğun rivayetine göre inanıyorsunuz, geniş görüşlü ve önyargısız olarak gerçekler üzerinde düşünmemiz gerekir!
Öte yandan, her zaman materyalist ve dinsiz insanlar bile dünyada doğa üstü, normal ötesi, açıklanamayan olayların ve varlıkların olduğuna şahit olmuşlar, “sadece maddeye inanıyoruz” dedikleri halde akıl, ruh, rüya gibi soyut varlıkların, somut olarak tespit edilmemiş varlıkların varlığına inanmışlardır. Hiç rüya görmeyen birine göre de “rüya” : bir hayal, sadece bazı insanların algıladığı için var dediği maddi olmayan bir şeydir! Göz olmadan görmeye en güzel örneklerden biridir.
Demek ki tüm uygarlığın üstünde daima bir Üst Sistem var. İnsanlık doğuşundan beri, evrenin hatta evrenlerin sahibi olan Yüce Varlığa ve Yüce Âleme erişme çabası içindedir. İnanç ve bilginin eşliğinde Gerçeğe ulaşılması dileğiyle. Memduh Özcan
Zaman ayirip okuyanlara bir demet sevgiler
__ _@@ @
____________@@@__@_@@@@
____________@@__@@_____@
___________@@@_@__@_____@
__________@@@@_____@@___@@@@@@
_________@@@@@______@@_@______@@
________@@@@@_______@@________@_@@
________@@@@@_______@_______@
________@@@@@@_____@_______@
_________@@@@@@____@______@
__________@@@@@@@@_______@
__@@@_________@@@@@@@@@
@@@@@@@__________@@
_@@@@@@@_________@
__@@@@@@_________@@
___@@@___@_______@@
___________@_____@__@
_______@@@@_@___@
_____@@@@@@__@@
____@@@@@@@__@@
____@@@@@_____@
____@@_________@
_____@_________@
_____________@_@
______________@@
______________@
______________@
|