!!!
Çoğunluk ve azınlık
Murat Belge
Demokrasi şüphesiz yalnız çoğunluk iradesinin tecelli etmesi değil, aynı zamanda azınlık haklarının korunmasıdır. Aynı zamanda birtakım soyut ilkelerin korunmasıdır. Örneğin, "Çoğunluk iradesine dayanarak "çoğulculuğu" iptal ediyorum" diyemezsiniz. Derseniz, bu "Hitler demokrasisi" olur.
Türkiye"nin "çok-partili parlamenter rejim"e geçmesinden bu yana, demokrasinin "rakkas"ı, genellikle, her şeyin doğrusunu bilen dar bir seçkin grubunun otoriter yönetim anlayışıyla çoğunluğun plebisiter onayını aldıktan sonra yapacağı her şeyi mubah sayan popülist bir anlayış arasında gidip geldi. Kuruluş harcına bu "Jakoben" özentisi bir kere karıştıktan sonra, bunun karşıtının da böyle bir popülizm olacağı bellidir. Kurucu güç, kendine muhalif olacak gücün veya eğilimin de biçimini belirler. "Doğru fikirler"e dayandırılmış bir "otoriter" iktidarın alternatifi de, "halkın iradesi"ne dayandırılmış bir "otorite" olur. "Otorite" faslı değişmez.
Türkiye Cumhuriyeti"nin demokrasi anlayışının bir "evrim"i olduğunu söyleyebilirsek, bu evrim Jakoben kesimde değil, popülist kesimde kendini daha çok gösterdi. Son seçimden bu yana geçen süre içinde bunu pek çok örnek dolayımıyla gözlemledik. "Jakoben" özentisi kesim, alışık olduğu iktidar biçimini elden bırakmamak üzere, kıran kırana bir mücadeleye girdi; halen de o mücadelenin içinde. Mücadele, görünür yüzeyde, "dinci iktidar partisi"ne karşı veriliyor. Gerçekte ise, demokratik gelenek yokluğunda ancak "Avrupa Birliği"ne katılma" fikrinde cisimleşen demokratikleşme perspektifine karşı. Gözünü Türkiye Cumhuriyeti"nin "askeri demokrasi"si içinde açmış, rejime muhalif olsa bile siyaset tarzını ve siyasi ufkunu buna göre biçimlendirmiş herkes, birey, grup veya kurum olarak, bu perspektifle mücadele halinde.
Sanırım bu da çok fazla yadırganacak bir durum değil. Çünkü Türkiye"nin gerçek iktidarı bu kesimdir ve "iktidar" olanın kendini değiştirmesi, dünyanın her yerinde, zor bir iştir. Ayrıca, bunun meşruiyetini "fikirlerinin doğruluğu" inancından (hatta "iman"ından da diyebiliriz) alan bir iktidar seçkini topluluğu olduğunu söylüyoruz. Buna "iman" edince, niye kendini değiştirme gereğini duysun?
Öbür tarafta ise ideolojinin içinde ciddi dozda "iman" bulunan bir siyasi parti ve onun kurduğu hükümeti görüyoruz. Ama bu cenah öteki gibi "iktidar" olmadığı, tersine, kendi varlığını hiçbir zaman güvende görmediği için, evrilmeye daha açık. Nitekim, daha iktidar falan olmadan, ilk kuruluşu anında, AKP, o kesimin uzun süreli evriminin önemli ve anlamlı bir aşamasının ürünü olarak ortaya çıkmıştı.
Yani, kısacası, iktidarın "yolu" seçim olmak zorundaysa, seçim "toplum" demektir, seçilmek, kendini "topluma beğendirmek" demektir ve bütün bunların "terbiyevî" denebilir bir etkisi vardır. Menderes"in "odunu mebus yapan" ve isterse "hilafeti geri getiren" plebisiter anlayışından AKP"nin siyasi tavır alışlarına uzanan hatırı sayılır bir yol var; bu yolu izlediğimizde, burada bir "evrilme"nin belirgin nişanlarını görüyoruz. Bu aslında toplumun bütününün uzun vadede izlemek durumunda olduğu evrim yönüdür. Ama "uzun-vade" oldukça soyut bir kavram (bir kere, hep "uzun" olmak zorunda) ve her zaman, "kısa-vade"nin acarlıklarıyla yolu kesilir, yönü değişir. 2007"nin seçimleri de işte bu ezeli itişmenin son varılmış aşaması olacak.
|