Kosulsuz SEVGI
Küçük bir patikayı izleyerek denizin kenarına kadar gelirsiniz, kıyıdan renkleri, sesleri, sâkin bir
zihinde temâşa edersiniz. " gönül uyandırma " yı bu örneğe benzetebiliriz, ama asıl iş, işte bundan
sonra başlar. Denize girersiniz ve yavaş yavaş yürüyerek o denizde yok olursunuz. Yine âriflerin
anlattıklarına göre, daha önce hayatımızda yaşadıklarımız, gördüklerimiz ne kadar muhteşem de
olsalar bu yeni boyut algılayışına göre, hayal gibidirler. Âl- i İmran suresi 190. âyetinde :
" Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün
birbirini izlemesinde derin kavrayış sahipleri için
alınacak dersler vardır. "
buyurulur. Denizin altı tüm tasavvurların ötesinde bir sonsuz hayat ( Hayy ) âlemi … İşte bu şekilde
denizin kenarında bağdaş kurup oturup denizi izleyen insanlar, derinlerdeki güzelliklerden mahrum
bir şekilde o denli yakînken o denli de uzak kalırlar.
Bu kadarını söyledim, ötesini sen düşün
Fikrin donmuşsa, düşünemiyorsan, yürü zikret.
Zikir fikri titretir, harekete geçirir.
Zikri bu donmuş fikre güneş yap.
Kur"an" a göz attığımızda Allah ( cc ) " ın ayetlerde sevgi konusuna çok özel bir uslupla
yaklaştığını görüyoruz. ( 13-1 ) Kur"an"da sanki evlâtlarını çok seven fakat onlara bu sevgiyi, yine
onların iyiliği için, pek açığa vurmayan bir ilâhi ûslup var. Kur"an" ın ilk âyeti besmelede Allah"
ın ( cc ) kendini tanımlaması " Rahman " ve " Rahim " nitelikleri ile başlıyor. Bilindiği gibi
Rahman, duygusal bir durumu dile getirir, merhamet eden, acıyan, sabırlı olan, iyilik eden ve
ödüllendiren anlamlarına gelir. İlâhi rahmetin ilk belirtisi Yaratanın yaratma sürecini başlatması
yani evrene varlık bahşetmesidir. Rahman" ın rahmeti, evrensel sevgisi, karşılık gözetmeden, ayırım
yapmadan, canlı ve cansızlara, tüm evrene nüfûz eder. Rahim ise rahmet" in özel bir hâlidir ve
bireyin göstermiş olduğu işleve göre onda tecelli bulan yani meydana çıkan rahmet halidir. (
gereklilik rahmeti-rahmet ul vucub ). ( 13 )
Şimdi Kuran" daki sevgi ile ilgili diğer ayetlere yönelelim.
Yukarıda belirttiğim gibi Yaratan insanlara olan sevgisini Kur"an dilinde dolaylı olarak dile
getirir ve sanki bu sevgisini pek " ucuzlatmadan " bizlere sunar. Ama Kur"an" da öyle mesajlar
gizlidir ki eğer dikkatli bakılırsa ve söylenenler derinliğine düşünülürse, hayrete düşmemek mümkün
değildir. Evveli ve sonu olmayan, tüm evreni ve bizleri yaratan, yoktan var eden yüce Allah ( cc )
buyuruyor :
O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı.
( Kuran En"Âm 12 )
Evet Yaratan burada kendinden sözediyor ve akıllara durgunluk veren bir ifşaatta bulunuyor! Hiçbir
zorunluluk kaydı altında bulunmayan yüce Allah ( cc ), karşılık beklemeden tüm evrene sevgisini
yayıyor ve hatta insani bir kategori olan zorunluluk kaydı altına, kendi isteğiyle giriyor! Burada
ki " merhamet " sözcüğü ise, anlaşıldığı gibi rahmet" ten geliyor ve yukarıda tanımladığımız gibi
geniş anlamda " evrensel sevgiyi, aşkı " dile getiriyor.
Şimdi bir başka âyete, Meryem Suresinin 96. âyetine bakalım.
" İnanan ve iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah ( gönüllerde
) bir sevgi yaratacaktır. "
Dikkat edilirse bu yaratılan sevgi çok önemli bazı ön koşullara bağlı görünüyor. Bu yeni
kategorideki sevgiyi yaşamak için inanmak ama inanmanında ötesinde benlik ekolojisini bozacak
yasaklardan sakınmak " ve iyi davranışlar-âmilus sâlihâti " de bulunmak gerekiyor. (Bak bu konuda
Kuran Maide 54-42 , Bakara 195 , Âlî İmran 76-134-146-148-159 , Maide 13-93 , Tevbe 4-7-108 , Bakara
222, Hucurat 7-9 , Mumtehine 8 , İnsan 8). Bu iyi davranışlar, aktif bir şekilde dünya ve diğer
insanlar için yararlı girişimlerde bulunmak demek oluyor.
Biraz daha açıklarsak, Allah Kur"an" da, altruist (diğergâm) bir yaşam tarzını ve infak" ı, yani
gönülden, kendisi için önemli olan şeylerden fedâkârca vermeyi ve isar" ı, yani başkalarını
kendinden fazla düşünmeyi, sürekli teşvik ediyor.
" Sevdiğiniz şeylerden ( Allah yolunda ) harcamadıkça iyiye ermezseniz. Her ne harcarsanız, Allah
onu hakkıyla bilir. "
Âl-i İmrân 92.
Demek ki sevgi diye tanımladığımız, güncel hayatımızda ki sıradan sevgilerin ötesinde bir başka tür
sevgi daha var. Sıradan sevgiler ise ( arabamı seviyorum, Kilyos" ta güneşin batışını seviyorum… )
aslında gerçek sevgi frekansına girmek için sadece birer vesile, gibi görünüyor.
" Süleyman : Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi."
Sâd 32.
Ve rahmeti sonsuz Yaratan, gerektiğinde, en zor şartlarda sevgi musluklarını açıyor… " ( Ey Musa !
Sevilmen ) ve benim gözetimimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim. "
Tâ Hâ 39
Peki burada akla şöyle bir soru gelebilir, bu denli seven yüce Allah ( cc ) insanların çektikleri
acılar konusunda ne diyor…
" Sana gelen iyilik Allahtandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. "
Nisâ 79
Sevginin evrenselliği konusunda bir başka âyet ise,
" İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz bütün
kitaplara inanırsınız…"
Âl-i İmrân 119
İnsanın kalbine sevgi tohumlarının atılması konusunda yüce Allah, Rûm Sûresinin 21. âyetinde şöyle
buyuruyor.
" Kaynaşmanız için size kendinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet oluşturması da O" nun
kanıtlarındandır. "
Ve Kuran" dan vereceğimiz son örnek O" nun bağışlayıcı yanını, sevgisinin yanında sunar.
" O, çok bağışlayan ve çok sevendir. "
Târık 14
Islam dini maneviyat icerir maneviyatın son ve gerçek sahibi ise evreni ve insanı yaratan o sonsuz
yaratıcı güç, yani Allah" tır. Yaratan ilham ve vahiy yoluyla yarattığı evrenle bağlantı kurar,
ilham yolu tüm yaratıklar için geçerlidir. ( Bak Kur"an Nahl 68-69 )
Ama insanın bir ayrıcalığı vardır, bu ayrıcalık ise insanlar arasında seçilmiş çok yüce ruhlara,
vahiy yolunun ( revelation ) açılmış olmasıdır.Vahye dayanmayan bir manevi ekol ise ana kaynağından
kopmuş bir bilgi kaynağıdır, bazı doğrulara işaret edebilir ama bu verilerin kaynağı Allah ( cc )
olmadığı için hata payı çok büyüktür. Sufizmin dayanağı ise son peygamber ve O" nun vasıtasıyla tüm
insanlığa inen Yaratanın sözüdür.
İşte bu yüce kaynaktan aldığı ilhamla, insanlık, o kaynağın mesajını hep daha mükemmel kavrayarak,
zaman içersinde maneviyat alanında " sessiz bir devrim " gerçekleştirmiştir. " İlâhi aşk " kavramı
ise bu devrimin doruk noktasıdır.
Akıldan ziyade gönülle bu kavramı " anlayan " lar için dünyevi bir kategori olan ölüm bitmiş,
bedenleri bu dünyada olsada, o yüce ruhlar sonsuzluk âlemine adım atmışlardır. İnsanlığın tarihteki
en erişilmez rüyası, " ölümsüz olmanın formülü " bulunmuş, sessiz devrim amacına ermiştir. Buda" nın
sessizliğin sesini dinleyerek hissetiği nameler, bir senfoniye dönüşmüş, " ilâhi aşk oratorya " sı
yazılmıştır.
İşte bizler böyle bir geleneğin varisleriyiz, hiç şüphe yok, gönlümüz yüce Mevlâna" nın, koca
Yunus"un, bilge Ahmet Yesevi"nin, potasında yoğrulmuş ve bilsek de bilmesek de toplumsal
bilinçdışımız, o kaynaklardan esinlenmiş ve bu yüce ruhlar arketipsel dünyamızı oluşturmuşlardır.
Ama bunun da ötesinde bu saydığım yüce insanlar ve daha niceleri yalnızca bizlerin değil, tüm
insanlığın manevi ataları, arketipleri durumundadırlar. Eserleri tüm dillere çevrilmiş, öğretileri
sistematik bir şekilde arayış içinde olanlara sunulmuştur. Goethe bile Hz.Mevlâna" dan ve Hafız" dan
etkilenerek " Doğu Batı Divanı " nı yazmıştır.
|