son donem gelişmelere çarpıcı açıklamala
rrrr..İsmet özel in son söyleşisini aktarma geregi duydum.herkesin didik didik okumasında cok buyuk yararlar oldugunu düşünüyorum.türklük meselesi vs vs.herkese iyi okumalar.yazı biraz uzun zannımca ama okuyana kulfet degil kazanc saglar.
TÜRKLÜK KÜFRE KARŞI BİR ÜSTÜNLÜK İDDİASIDIR
Siz nicedir, “Hepimiz Türk olmalıyız” diyorsunuz. Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganları atıldı. Ne düşünüyorsunuz?
Bu çok ciddi bir şey: 1918 yılı sadece I. Dünya Savaşı’nın bittiği değil bir çağın kapandığı yıldır. Yani Türklerin tarihe girmesi ve tarih içinde tayin edici bir yere sahip olmasının sonu oldu. 1918 yılında Batı medeniyeti bir siyasi organizasyon ve askeri güç olarak İslamiyet’in ortadan kalktığına hükmetti. Bu İnebahtı ile 1571’le başlayan bir süreçti ve 1918’e kadar sürdü. Bunun Avrupalıların istedikleri gibi sonuçlanmadığını İstiklal Harbi gösterdi. İstiklal Harbi, İslamiyet’in bir siyasi organizasyon ve bir askerî güç olarak tarihten silinmediğinin ispatıdır. İstiklal Marşı’nın bize öğrettiği de budur. “O ezanlar ki şahadetleri dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.” Bu kimin istiklal marşı? Bu neden bahsediyor? Mustafa Kemal bu yüzden Gazi unvanı almıştır.
Hrant Dink’in öldürülmesi meselesiyle alakası…
1918’de Avrupa medeniyetinin, İslamiyet’in siyasi organizasyon ve askeri güç olarak ortadan kalktığı varsayımı Osmanlı topraklarının akıbetinin ne olacağı sorusunu canlı kılıyordu. 1914’te başlayan savaş ve bu savaşa Türkiye’nin sürüklenmesi İslamiyet’in tarihten silinmesine yönelikti. Ama İslamiyet tarihten silindiği zaman son İslam hükümranlığının geçerli olduğu yerler ne olacaktı? Ermeniler, biz binlerce yıldır bu topraklardayız deyip kendi yönetimlerini kurmaya giriştiler. Oysa Osmanlıların Bizans’a karşı en büyük müttefiki Ermenilerdi. At sırtında gelen insanlar Ermenilerle beraberlik tesis ettiler. Bunların önemli bir kısmı Müslüman oldu. Dilimizde “Ermeni inadı” diye bir laf vardır. Bu şu demek: Dillerini kaybettiler. Ermenice konuşmuyorlar. Kiliseye falan da gittikleri yok. Ama Ermeniliklerini koruyorlar. Müslüman olmuş Ermeniler, olmamış olanlara atıfla “Ermeni inadı” diyorlar. Ermeniler Hıristiyan dünyanın üvey evlatları oldukları için çok kolay Müslümanlarla et tırnak haline geldiler. Hatta 1826’da Yunanistan bağımsızlığını ilan ettiği zaman Ermeniler saraya dönüp, “Biz bunların yaptığını yapmayacağız. Biz teba-ı sadıkayız” dediler. Yani o ismi onlara saray vermedi. Kendileri söylediler.
“Hepimiz Ermeni’yiz” diyen insanlar…
Onlar, Türkiye’nin bir geleceği olmadığını, olmasının da pek gerekli olmadığını düşünen insanlar olmalıdır.
Nasıl?
Şu manada: Büyük Ermeni katliamı bugünlerde neden acaba tekrar bu kadar canlandı? Bu topraklarda Ermeni nüfusu hangi sebepten dolayı temizlendi? Bunun anlaşılması lazım. Yani Ermeniler kendilerinin soykırıma uğradıklarını kanıtlamak için Hitler’in bir sözünü naklederler. Hitler güya demiş ki -belki de demiştir- “Öldürün Yahudileri. Bakın, Ermenilerin öldürülmesinden bahseden kaldı mı?” Ermeniler katliama uğradı. Hitler’in itirafıdır bu. Çünkü Alman ve İngiliz emperyalizmi bizim topraklarımızdaki Ermenilerin cismen yok edilmesi ihtiyacında idiler?
Neden?
Çünkü Ermeniler, tarihi olarak zanaatkar bir kavimdir. Mamul madde ihracıyla yaşayan emperyalizm, bizim topraklarımızda en büyük düşman olarak Ermenileri gördü. Çünkü Ermeniler, emperyalizmin mamul madde ihracıyla rekabet edebilecek kalitede imalat yapıyorlardı. Soyadlarına bakın, Kürkçüyan’dan Sıvacıyan’a kadar hepsi zanaatlarıyla ilişkilidir. 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret anlaşması, İngiliz mallarının Osmanlı topraklarına gümrüksüz girmesini sağladı. Bu tarihî bir vakıadır. Çünkü o tarihten itibaren bizim el tezgahlarımız yok olmaya başladı. Ama Ermeniler gene de direndiler. El tezgahlarının en kalitelisini onlar işletiyorlardı. Bu topraklardan yok edilinceye kadar Sivas’ın kazası olan Gürün’den İngiltere’ye halı ihraç eden onlardı. Alman ve İngiliz emperyalizmi, Ermenilerin cismen yok edilmesini temin etmek üzere harekete geçti.
Ermeni tehciri bununla mı alakalı yani?
Hrant Dink Kürtlere dönüp sık sık şu cümleyi sarf ederdi. Derdi ki, “Bizim düştüğümüz tuzağa düşmeyin. Avrupalılar bizi öne sürüp öldürttüler. Sizi de aynı şekilde piyasaya çıkarıp yok ettirecekler.”
Tanır mıydınız kendisini?
Hayır hiç münasebetimiz olmadı. Zaten Hrant Dink benden genç. Onun solcu olarak eylem yaptığı dönemlerde…
İhtida etmiştiniz belki de?
Belki ihtida etmiştim. Etmemiş olsam bile ben o tarz sosyalist mücadelenin karşısında olan biriydim.
Hangi tarz?
Türkiye’de, yönetimi sosyalistlerin elinde olmayan bir mücadele yürüdü yıllar boyu. Neyse bu diğer bir konu. Netice şu: “Hepimiz Türk’üz” Türkiye’de birtakım oyunların bozulmasına sebep olacak bir ifade. Türkçüler bile bunu söyleyemiyor. BBP, İslami eğilimleri dolayısıyla da bilinir, sloganı ne? “Hepimiz aynı kilimin desenleriyiz.” Onlar bile hepimiz Türk’üz diyerek ortaya çıkmıyorlar. Sırplar, kafasına fes geçirip öyle öldürüyordu Boşnakları. Türk öldürüyorlardı, yani Müslüman öldürüyorlardı. Böyle olayların olduğu bir ortamda çıkıp göğsünü gere gere ben Türküm diyebilmeli insan.
Hrant Dink bir Ermeniydi. Onun gibi birinin Türkiye’nin yükselmesi için çaba harcaması ve sizin Türklük tanımınızın kapsamına girmesi söz konusu olabilir mi?
Hayır. Yani Hrant Dink Türkiye aleyhine bir dava gütmüyor olsaydı, bir solcu eylemci olarak adını diğer iki eylemci arkadaşıyla birlikte değiştirmezdi. Bunu basından öğrendik. Hrant Dink diğer iki arkadaşıyla birlikte mahkeme kararıyla adını değiştirmiş. Solcu bir eylemci olarak yakalandığı taktirde adının Hrant, soyadının Dink olması Ermeni cemaatine zarar verir korkusuyla Türkçe ad ve soyadı almış. Yani Hrant Dink Türk olmuş olsaydı Hrant Dink olarak solculuk yapardı, Türkçe ad ve soyadı alma ihtiyacı duymazdı.. Onun diasporayla arası kötüydü falan filan. Bunlar dekoratif unsurlar. İşin bam teli Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin içinde olup olmayacağı meselesi. Hrant Dink Türkiye’nin AB yolunda reformlar yapmasını destekleyen birisiydi.
Bir tek o değil ki?
Evet. Bu reformları Türkiye’de destekleyen yüz binlerce insan var. Ama bunlar Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmayacağını da isimleri gibi biliyorlar. Hrant da biliyordu. Türkiye Avrupa’nın bir parçası olmayacak ama olacakmış gibi her şeyini değiştirecek. Değişen şeyler neler olacak? Türkiye’nin fiziki coğrafyası değişecek mi? Değişecekse siyasi coğrafyası ne hale gelecek? 80’li yıllarda Süleyman Demirel’in GAP’la ilgili bir önerisi vardı. Basına böyle yansıdı, Süleyman Demirel’in önerisi olarak; Güney Anadolu Projesi kapsamındaki barajlarda biriken suyun pipeline’larla Orta Anadolu’ya taşınması ve Konya Ovası’nın sulanması.
Nedir bunun anlamı?
“Hiç olmazsa suyundan istifade edelim”dir. Bunların açık seçik bilindiği bir dünya var tabii. Biz televizyonlarda radyolarda birtakım haberler okuyoruz. Bize Türkiye’nin geleceğiyle ilgili hangi resmi gösteriyorlar? Türkiye’de en azından otuz senedir faaliyette olan Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği var. Bunun manasını birisi bana açıklamaz mı acaba? Bu ne için vardır, ne iş yapar, yönetimi kimlerin elindedir, ne gibi kararlar alır? Yani Türklük dediğimiz zaman hamaset yapmıyoruz. Bir toprak üzerinde bazı insanlarla birlikte yaşıyoruz. Toprağımızın verimi, beraber yaşadığımız insanlarla ilişkimiz bizi çok ilgilendiriyor. Neden ben komşumdan korkacağım. Biz, ‘ev alma komşu al’ diyen bir kültürün ürünleriyiz.
Türklüğümüz Ermenilerle birlikte yaşamamızı da ihdas eden şey mi yani?
Elbette. Dediğim gibi, bizim, bu toprakların Türkiye olduğunu ve Türkiye’nin de Türklerin memleketi olduğunu sadece kabul etmekle yetinmememiz, bunun tartışılmaz bir veri olduğunu öne sürmemiz gerek.
Peki efendim, Türkiyeli olmayı öne çıkaran, biz bu ülkenin menfaatlerini düşünüyoruz diyen ve bunun için bir takım çabalar içinde olanlar var. Bunlar Amerikanizme de AB’ciliğe de karşılar. Onlarla ortak bir yön buluyor musunuz?
Bunlar, Türkiye’nin netice itibariyle İslami bir kültürle yükselmesi meselesini kendi meseleleri saymayan insanlar.
301 hakkında ne söyleyeceksiniz?
301 Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti kurumlarına hakareti yasaklıyor. Kanunların lafzından çok ruhu önemlidir. Kanunların ne söylediği, o kanunların hem uygulayıcıları hem de o kanunlardan istifade eden ve zarar görenlerin meselesi. Yani Türkiye’de kurumları eleştirmek suretiyle Türkiye’nin sıhhatine katkıda bulunuyorsan, bunu yasaklayan kanuna cephe alman gerekiyor. Böyle değil de kurumları eleştirmek Türkiye’yi biraz daha hastalıklı hale getirmeye dönükse tam tersini yapmalıyız. 301’e gelince. Türkiye’de 301’in yanında olanlar da karşısında olanlar da ellerine geçen paraya verdikleri önem kadar ülkelerine önem veren kişiler değil.
İSTİKLAL MARŞI DERNEĞİ KURUYORUM, ÇÜNKÜ…
İSTİKLAL MARŞI BİZİM TARİFİMİZDİR
İstiklal Marşı Derneği adında bir dernek kurdunuz? Neden?
1918 yılının bir dönüm noktası olmasıyla İstiklal Marşı’nın birebir ilişkisi var. Türkiye’de yaşayan otlar da itler de İstiklal Harbi’nin sonucudur. Dar’ül İslam yapılan toprak parçası, dar’ül İslam olarak kaldı.
İstiklal Harbi sayesinde?
Evet. Osmanlı devleti ortadan kalktı. Geriye ne kaldı? Dar’ül İslam kılınan yerler. Türkler burayı Türkiye yapıncaya kadar, buralar Hıristiyan toprağıydı. Burası Mısır’dan Suriye’den farklı. Burası Türkiye olarak dar’ül İslam kaldı. Bizim hayatta olmamız doğrudan doğruya İstiklal Harbi’yle alakalı. O yüzden de İstiklal Harbi’nden sonra bu topraklar gerçekten İslamlaştırıldı. Ondan önce bu toprakların yüzde 99’u Müslüman’dır denemezdi. Ama Cumhuriyet’ten sonra denmek zorunda kalındı. Çünkü denmeseydi ne numara diye sorulacaktı. Birinci Meclis’te Lazistan ve Kürdistan mebusları var. İnsanlar bunu örnek gösteriyor. O dönemde oralardan Lazistan ve Kürdistan mebusu çıkmasının sebebi, oraların İslam toprağı olduğunu belli etmek içindir. Böyle denmediği takdirde, birine Ermenistan diğerine Pontus demek zorunda kalacaktık. İstiklal Harbi’miz, İstiklal Marşı’nda ifadesini bulan ideolojiyle verildi. Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu tehlikeler İstiklal Marşı’nın öne çıkarılmasını kaçınılmaz kılıyor.
Kimileri de Yeniden Milli Mücadele falan diyor? Sizin söylediklerinizle onlar arasında bir benzerlik kurulabilir mi?
İki kere istiklal harbi verilmez. Bir kere gitti mi milli birlik, bir daha geri gelmez. İstiklal Marşı bizim milli birliğimizin zaruretini ve bu zaruretin şartlarını dile getiren metindir. Bizim yeniden bir tarif peşine düşmemiz başka mecralara sürüklenmek olacaktır. Tarif elimizde zaten. İstiklal Marşı’mız tarifimizdir.
Dernek ne tür faaliyetler yapacak?
Bu tarifin yaygınlaşmasından başka bir şey yapmaya gerek yok. Çünkü kötülük bilginin saklanmasıyla ika ediliyor. Yani şu anda insanlar Türkiye’nin içinde olduğu durumu bilmiyorlar. Korkunç bir sansür var. Türkiye’nin ne olduğu ne olmadığı, kimlerin neye razı olduğu konuşulmuyor. Yani hem medya hem de siyasi dümenle yapıyorlar. Avrupa, Türkiye’deki baskıcı unsurlara destek veriyor. Daha yeni AİHM, yüzde 10 barajının hak ihlali olmadığına karar verdi. Aynı mahkeme, üniversitelerde kızların başörtüsüyle ders görmelerine getirilen yasağı da onaylamıştı. İstiklal Marşı, “Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal” diyor. Hak edilmiş bir vatanımız, devletimiz, toprağımız var. Demek ki hak edilememişi de oluyor bunun. Kürt meselesi söz konusu olduğunda birileri çıkıp, “Biz Fransa için Korsika meselesini söz konusu ediyor muyuz?” diyor. Korsika hak edilmiş bir Fransız toprağı mıdır diye düşünmüyor bu benzetmeyi yaparken. Urfa’da Fransızlarla çarpışanlar Kürt müydü Türk müydü? Demek ki burada rol oynayan şey etnisite değil, tarihi rol. Yani tarihi rol gereği orada Fransızlarla çarpışanlar Kürt değil Türk idiler. Yani onlar Türk olmasalardı savaşmayacaklardı. Bugün olan budur işte. Netice itibariyle İstiklal Marşı Derneği, esas milli platformun İstiklal Marşı’nın kendisi olduğunu ve İstiklal Marşı’nı reddedenlerin de bizden olmadığını söyleyecek.
Konferanslar mı vereceksiniz bunları anlatmak için?
En azından, bu ülke çapında bir yaygınlığa kavuşacağı için, herhalde her kuruluşta böyle bir şey olacak. Hatırlarsan, Toparlanın Gitmiyoruz konferanslarında da bunu yapmaya çalışmıştık.
Kimlerle birliktesiniz?
Flaş isimler yok. Adı duyulmuş insanların, İstiklal Marşı Derneği’nin kuruluşunda yer almaları umut edilirdi. Fakat Türkiye’de sosyalist ve İslami görüşler dolayısıyla yapılan elemede herkes eleğin altına düştü. Onun için kalbur üstü insan çok şükür ki yok derneğin kuruluşunda. Elenmemiş insanlar var. Bu insanların da sayısının az olmadığına inanıyorum. Onlara manevra imkanı tanınmıyor. Ben, “Kürt realitesini niçin inkar etmeliyiz?” diye bir yazı yazdım, Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini kabul ediyorum” sözünden hareketle. Demirel, 1980 sonrası siyasi hayatına bu cümleyi söyleyerek devam edebildi. Dolayısıyla kalbur üstü insanların hepsi bu realiteleri kabul eden insanlardır. Biz realiteleri inkar ederek işe devam etmek istiyoruz. Entelektüel namustan söz ediyoruz. Birisi Türkiye aleyhine bir şey yapıyorsa “Ben bunu Arnavut olduğum için yapıyorum” desin mesela. “Benim memleketim değil nasıl olsa burası” desin. “Burası benim memleketim” deyip adını koymuyorsa o da entelektüel namus değildir.
Nasıl yani?
Yani “Burası aslında Ermenistan’dır, dolayısıyla benim memleketimdir” deyip adını koymuyorsa. Yahut desin ki “Buranın adı Türkiye değil. Burası Pontus’tur bu yüzden de benim memleketimdir” desin. O zaman entelektüel namus olur işte.
Gerçek Hayat’tan ayrıldıktan sonraki röportajlarınızdan bir kırgınlık, içe kapanma algılamıştık. Ümidiniz kırılmıştı sanki. Şimdi ne oldu da yeniden insanlara fazlasıyla laf anlatmak durumunda kalacağınız bir işe koyuldunuz?
Biz Müslüman’ız. Müslümanlıkta farz-ı kifaye diye bir şey vardır. Ben bu derneğin kuruluşuna emek verirken duygusal bir yükseliş içinde değilim. Bunu farz-ı kifaye olarak yapıyorum. Cenaze namazı kılmak gibi yani. Bir kişi bile kılıyorsa o namazı sizin üzerinize farz olmaktan çıkar. Ama yok işte. İstiklal Marşı derneği kuracak insan yok Türkiye’de. Toparlanın Gitmiyoruz konferansları için de aynı söz konusuydu.
BENİM TÜRKLÜĞÜM BEYŞEHİR GÖLÜ’YLE DE ALAKALIDIR
Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra milliyetçiliğin bir şeklinin yükseldiğini gördük. Hepimiz Türk’üz diyenler oldu. Bunun sizin bahsettiğiniz Türklükle uzaktan yakından bir ilgisi var mı?
Öncelikle bir ülkenin geleceği meselesinin hesaba katılması gerekiyor. Türklük ne ırki ne kültürel meseledir. Türklük, medeniyet meselesi de değildir. Türklük tarihi bir roldür. Bu rol hesaba katılmadığı zaman Türklükten bahsetmek, birilerinin aleti olmak anlamına gelir. Türkiye’nin bir geleceği olmasını istiyorsak Türk’üz. “Hepimiz Türk’üz” diyen insanlar “Biz Türkiye’nin yükseltilmesi için yaşıyoruz” demiş olurlar. İktisadi tercihlerimiz ve kimlikle ilgili tercihlerimiz birbirinden ayrılmaz. Beyşehir Gölü’nün kuruduğunu söylüyorlar. Gidip görmedim. Yüreğim ne kadar dayanır bilmiyorum. Bunun Türklükten bağımsız olmasına imkan yok. Bir insan Beyşehir Gölü’nün kurumasıyla ilgilenmiyorsa o insanın Türk olmakla alakası yoktur. Olmayıversin. Bolu Tüneli. Bunun da Türklükle birebir ilgisi var. Bir devlet, yönetimi altındaki insanların her şeyinden sorumlu değilse ortada bir tiranlık var demektir. Mesela biz bu Marmaray projesini Yunanistan’ın hatırına mı yapıyoruz? Bunları düşünmek lazım. Yani iki Yunanistan’ı birleştirmek üzere mi yapılıyor Marmaray? Türklük böyle şeylerle alakalıdır. Piyasa ekonomisi hakkındaki, finans kurumları hakkındaki görüşümüz de, hepsi, Türklüğün kapsama alanına girer. Bazılarına göre Yunan Milli Bankası’nın Finans Bankası’nı satın alması, 1918’de Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmasından baha büyük bir adımdır. Satın alanlar yüzde 50 müşteri kaybetmeyi göze almışlar, fakat sadece 6 kişi hesabını kapatmış.
Bunun da Yunanlıkla alakası var öyle mi?
Yunanlılar 1453 yılından beri bunu devam ettiriyorlar. Fakat Türklerde böyle bir duyarlık yok.
|