düsünüyorum o halde varım?????
decartes in bu doktrin i zihinlere oyle bir kazınmıstır ki modern insan dusuncesinde yer ettiremedigi herhangi bir varlıgı yada baska bir dusunceyi soyut yada somut varlık alanına tasıyamıyor.yani kabullenemiyor.cunku varlıgı kendi kişisel dusuncesinin merkezine oturtmaya kalkıyor.tum varlık ve kavramları da ilkonce dusunsel cercevede var etmeye calısıp zihnine oturabilecek kıvama getirtip oyle kabullenmeye egilimli davranıyor.bunu yaparkende her seyi teori ve pratik olarak ayırmaya sartlanıyor.teorisi olmayanın pratigi yoktur gibi bir sartlanmaya kaplıyor.kendi dusuncesine teorik olarak dikte edemedigi tum gercekligi reddetmeye yoneliyor.dini dusunce yani vahyin bildirdigi gerceklik bu baglamda ele alındıgında GAYB a ait oldugu için yani aslında Allah tarafından bildirilene haber verilene dayalı oldugu için kişi bunu oldugu gibi kkabullenmekle yuzyuze kaldıgından tum bu teorilestirme sartlanmasından dolayı kabullenilemiyor.böyle olunca zihin,, dinin akla uydurulamayan ve tamamen haber verilene inanmaya ve gercekliğini kabul etmeye donuk gaybi yonleri reddedilip bilimsel felsefik verilerden devsirilen malumatlarla depolandıgı bir cop tenekesi halini alıyor.bu cop tenekesinde din de kendisine bir yer edinmek durumunda kalıyor cunku kişi inancın dogallıgından yani kacınılmazlıgından dolayı bir seylere inanmaktan kaçamıyor.böylelikle dinler zihni cöplüğe uygun hale getirilirken kendi gercekliğini yitirip degismeye ve torpulenmeye baslıyor.bugun islama yapılmaya calısılan da budur.bundada dinin karsısına guya modern insanın tanrınınyaratmasına karsı geliştirdigi bilim konulmaya calısılıyor.din de sekulerlesme cercevesinde yani dunyevilesme içerisinde kişilerin inanc İHTİYACLARINI KARSILAYAN anlık dusunce kalıplarına itilmeye baslanıyor.halbuki işin gercekliğini ve ciddiyetini hesaba katarsak ahirette her anıyla sorgulanacak insanoglunun anlık dusunce ve duygulandırmalarıyla bu işi gecistirmesinin imkanı yoktur.benim deginmek istedigim noktaysa pratikle teorigin ayrılamaz bir butun oldugudur.dusunce pratige pratik dusunceye baglanamaz.biri digerinin nedeni yada sonucu degildir.dusuncenin once ortaya cıkması pratigi varettigi anlamına gelmez.dusunen insan bir yandan da yapmak durumundadır.boyle olunca din pratik alandan soyutlanamaz bir yapıyı muhafaza etmekten kacamaz ki anlamı da budur.hayatın her anından sorgulanacagı besbelli insanın da tum pratigini bu bilincle kusatması gerekir.burdan da suraya atlamak gerekirse peygamberin tum pratiği dinin kendisidir.cunku din kurandaki sozlerin hayata aksetmiş seklidir.peygamber dusundugunu degil dinlediğini yasamıstır.dusuncesini bu pratige uygulamıs ve bilincini bu dogrultuda geliştirmiştir.din peygamberin yasadıgı seydir cunku Allah ona ne soylemişse onu yasamıs varlıgını salt dusuncesine baglamamış kendisine tapmamıstır.boyle olunca kuranı peygamberden peygamberi de kurandan ayırt edemeyiz.kuran ı yada dini pratiginden koparıp dusunsel alanda sekillendirilmesi gereken emirler manzumesi olarak algılarsak az once bahsini ettigim zihin coplugunde kurana da bir yer bir yer ayarlamaya baslamıs oluruz.peygamberin yasadıgından bagımsız bir din sunceis olamaz demek de peygamberi putlastırmak demek degildir.aksine dinin asli varlıgının korunmasına işaret etmek demektir.dinler peygamberleriyle vardır ve bu dinleri insanlar yasar.insanlar yasadıgına ve peygamber ne dendiyse onu yasadıgına ve biz de bu dini peygamberden ogrendigimize gore ve peygamber de insan olduguna gore DİN PEYGAMBERİN YASADIGI SEYDİR demek yanlıs olmasa gerek.
|