nasırı husrev??
Nasır Husrev, 1052 yılında Horasan hücceti (Imamın tanığı) ve Fatımi Ismaili baş dai’si olarak karargahını Belh’de kurdu; oradan Nişabur ve Horasan’ın diğer kentlerine Ismaili propagandasını yönetti. Onun başarıları, Selçuklu yöneticilerinin desteğini alan Sünni ulemanın düşmanlığını yükseltmiş (Farhad Daftary, Ismailis, their history and doctrines, s.204,216) ve kuşkusuz heterodoks Islam inançlı Türkmenler ve Iranlılar (Oniki Imamcılar, yedi Imamcı Ismaililer) bu ortamda kendilerini gizlemek zorunda kalmışlardı. Ancak Hasan Sabbah’ın Alamut Nizari devletini kurmasından ölümüne kadar (1090-1124) ve ölümünden sonraki Alamut şeflerinin, Melikşah (1063-1092) ve oğullarıyla mücadeleleri boyunca Ismaili dai’leri Isfahan’da Belh ve Nişabur’da çok geniş propagandaya girişmişler ve Onikimamcı Şiilerden kendilerine büyük katılımlar olmuştu. Bunlar Sünni Selçuk oğullarının baskılarından ötürü akın akın Hasan Sabbah’ın kalelerine (darül hicralara) gidip yerleşiyorlardı. Kentlerde kalanlar da gizli ilişkiler içerisindeydiler. Hacı Bektaş Veli’nin babasının ve dedesinin bu olaylarla ilişkileri olmadıkları söylenemez. Ayrıca çocukluk dönemi hocası Lokman Perende’nin bile bu ortam içinde Yesevici olduğu iddiası bizce geçersizdir.
(www.alevi.com)
ismaililik hakkında kısa bir bilgi.bu adam ismailiymiş.(yani hetorodoks ve butun alevi siteleri bu adamı alevi cerceveye dahil ediyor)
İsmaililik"te de, diğer Batıni inanç kurumları gibi ketumiyet esastı ve yemin işkence altında dahi bozulmazdı. İsmaililik"te, İmamın Tanrının yeryüzündeki tezahürü olduğuna inanılırdı. İmamlık soydan soya geçerdi ve İmamın söylediği her şey doğru, yaptığı her hareket haklıydı. Tarikatın lideri olan Şeyh el Cebel (Doğanın şeyhi) İmam soyundan gelmekteydi.
İsmaililik inancına göre gökler ve yerler yedi kattır. Bu nedenle tarikatta mükemmelliğe 7. ve sonuncu derece ile ulaşılır. Bu derecenin sadece Şeyh el Cebel"e verilmesi, onun mükemmelliğine ve Tanrı ile bir olduğu inancına dayanmaktadır. Diğer İsmaililer en çok 6. dereceye kadar ulaşabilirler. Yani, ancak mükemmelliğe yaklaşabilirler fakat hayattayken onu elde edemezlerdi.
İsmaililer, Tanrının salt ışık olan yüce bir varlık olduğuna, ondan çıkmış olan tüm ruhların yine ona döneceğine inanırlardı. Onlara göre, 6. dereceye malik olabilmiş kişilerin ruhları, ölümden sonra Tanrıya dönme mutluluğuna erişirken, daha düşük dereceli kardeşlerin ve sıradan insanların ruhları, gövdeden gövdeye geçerek, dünyada acı çekmeye devam ederlerdi. İsmaililer için, yeryüzü cehennemin ta kendisiydi. Bu nedenle de, şeyhlerinin emri üzerine kendilerini feda etmekten çekinmezlerdi, çünkü, daha iyi bir hayata doğacaklarına ya da Tanrıya ulaşacaklarına inanırlardı.
|