Einzelnen Beitrag anzeigen
  #27705  
Alt 28.01.2006, 11:03
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard AKP -EU - USA teslisi ( Üclüsü )

Tarih boyunca tevhide musallat çok değişik teslis türleri üremiş veya üretilmiştir. Son zamanların en tahripkâr ve en ibret verici teslisi AKP-ABD-AB üçlüsünün oluşturduğudur.



AKP-ABD-AB teslisi, tevhidi boğma ihtirasının en çarpıcı ve şaşırtıcı örneklerinden birine vücut veriyor. Bu teslis, belki de tarihte ilk kez, Hilal’ın Haç’a, tevhidin teslise boyun büküşünün bir meziyet ve hizmet olarak Müslüman kitlelerin önüne çıkarıldığı sürecin ifadesidir.



Bu öylesine yıkıcı ve öylesine damardan giren bir teslis olmuştur ki, sadece siyasal birliktelikle yetinmemiş, İslam’ın en dinsel verilerini araç yaparak Müslüman dindarların ruhlarına, beyinlerine, vicdanlarına girmeye kalkmıştır.Ve ne yazık ki büyük ölçüde de başarılı olmuştur. Dinciliğiyle öne çıkmış büyük basın organlarında ünlü dergilere şu sloganın kapak olduğunu görebildik:



“İsa gelecek, insanlığı kurtaracak. İnsanlık onu bekliyor.”



Peki, Muhammed ne oldu, ne olacak? Hani ‘en son’ o gelmişti, hani son ışık ve son kurtarıcı o idi? Müslüman coğrafyalarda ilk kez rastlanan bu Haçlı meddahlığı, andığımız AKP-ABD-AB teslisinin yaman bir ürünüdür.



Bu havadan ilham alan başka ürünler de var. Son teslisin birinci unsuru AKP’nin dümen suyunda siyaset (veya şeytanet) üreten çevrelerin eşraf takımınca yapılan ‘önemli’ bir toplantıda, AB’ye teslimiyeti eleştirmeye kalkan birine, oradaki hıyanet ve alçaklık eşrafından birince şu ‘muknî ve susturucu’ cevap verilmiştir:



“Biz bu teslimiyeti boşuna tercih etmedik. Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığındık.”



Ankara dedikleri, Atatürk Cumhuriyeti ve onun değerleri...O değerlerin sonucu olan nimetleri tepe tepe sömürürken hiç utanıp arlanmadan o değerlerin mimarına küfretmeyi sürdürüyorlar.




Kur’an’daki küfrün esas anlamlarından biri de nankörlük olduğuna göre bu alçaklığın temsilcileri kelimenin en ileri mânâsıyla kâfir değil de nedir? Bu nankör mantık şunu unutmuş görünüyor: Müslümanların kasalarını-keselerini boşaltıp dünyanın en kirli kara para imparatorluğunu CIA desteğiyle kurarken, Brüksel’in değil, Hz. Muhammed’in şefaati öne çıkarılmıştı. Yılar ve yıllar...



Şimdi ne oldu? Şimdi, Bush ve ekibi dünya egemenliğini ellerine aldılar; artık onların şefaatine sığınmak daha garantili, daha verimli bir yol haline geldi. Bu yola girmenin bir tek engeli vardır: Hakka saygılı bir vicdan. O da bu dinci eşraf denen alçaklarda yok. Sığındılar Brüksel’in şefaatine, kaldırıp attılar Muhammed’in şefaatini...

Ne ilginç kaderdir ki, yürüyüp giden Haçlı-Hilal savaşında iki taraf da Haçlı çıkarı için çalışıyor. Peki, nasıl iştir bu?



Hem Haçlı-Müslüman savaşı diyeceksiniz hem de amacın Haçlı zaferi olduğunu söyleyeceksiniz, böyle bir şey olabilir mi? Ne yazık ki, böyle bir şey oluyor. Ve aynen böyle oluyor. Sebep şu:



Hilalin, gerçek anlamda temsili yok. Ortada, gerçek anlamda bir Hilal yok. Hilali paravan yapıp Haç’a hizmet veren kişiler, kadrolar, yönetimler, devletler ve ekipler var. Bu bakımdan şu gerçeğin altını çizmek kaçınılmaz bir vicdan borcudur:



Günümüz dünyasında, Siyasal İslam denen ‘İslam’ı kemirici illet’ ile Haçlı çıkarları akıl almaz bir beraberlik kurmuş durumdalar. Hiçbir vicdan, olup bitenlere baktığında şu gerçeği inkâr edemez:



Siyasal İslam, Haçlı hesaplar için çalışır hale getirilmiştir veya gelmiştir.



Sebepleri tartışabilir, yorumlar getirebilirsiniz. Bizi ilgilendiren, sonuç. Ve sonuç budur.

Gücü, parayı, oyu, sloganı, halkı kandırmada kullanılacak tüm unsurları Müslümanlardan alan siyasal İslam, hizmeti Haçlılara veriyor. Hem de kaşınızın üstünde gözünüz var demeden; incinmesinler, gücenmesinler diye büyük özen göstererek. Son ABD seçimlerinin ortaya koyduğu sonucun şu olduğunda dünyanın ittifakı var:



Bush, İsa’nın misyonunu hedefine taşıyan ve İsa’dan işaret alarak hareket eden bir Evangelist kurmaydır. Bunun siyaset ve diplomasi diline çevirisi şöyle olur:



Bush’un arkasındaki güç, Evangelist köktendinciliğidir. O halde, Bush’un kavgası, bu gücün kavga etmesi beklenen karşı güçtür. O karşı gücün İslam’dır. Evangelismin en büyük düşmanı İslam’dır.


Irak yeni bir Vietnam mı?


Ne münasebet! Vietnam’da köktendincilik savaşı yoktu. Oysaki Irak’taki savaş, Haçlı köktendinciliğinin İslam’a karşı savaşıdır. Petrol, ikinci sırada bir beklenti...



Irak’ta bebelere, dedelere, ninelere, mâbetlere, kütüphanelere, Ramazan günü, Kadir Gecesi demeden kan ve kahır kusan öfkenin arkasında Evangelist köktendincilik var. Ateş yağmurundan yaralı olarak kaçıp son çare halinde İslam’ın mâbedine sığınan Iraklının kafasına keyifle kurşun sıkan Haçlı Coni’nin hıncı bir ‘kutsal hınç’ olmasaydı dünya böyle bir fotoğrafı seyretmek zorunda kalır mıydı?



Yıllar ve yıllar, “Egemenlik Allah’ındır; laik TC ise egemenlik milletindir diyerek Allah’ın hâkimiyetine karşı çıkmış, kâfir olmuştur!” diye fetva basan, şimdilerde ise Beyaz Saray’ı ‘yüce ruhların mekânı’, AB’ye üyeliği de İslam’ın ve Müslümanların kurtuluşu olarak gören İslamcılık adlı İslamdışılık, şimdi şu soruya neden cevap vermez:



“Hâkimiyet Allah’ın mı, Brüksel’in mi, Beyaz Saray’ın mı?”


Cevap veremez. En iyi yol, susmak. O da öyle yapıyor. İşte bir acaiplik daha:



Fransız Devlet Başkanı Jaques Chirac, Müslüman Türkiye’yi de kastederek “Hepimiz Bizans’ın çocuklarıyız!” dedi.



Ben şahsen Bizans’ın çocuğu değilim. Ama bu ülkede, kendini Bizans’ın çocuğu sayanlar ve bundan gurur duyanlar olduğunu biliyorum. Analarının önemli bir bölümü aslen Hıristiyan olan Osmanlı yöneticilerinin Bizanslı olduğunu öne sürüp bundan bazı sonuçlar çıkarmak isteyenlerin bulunduğunu da biliyorum. Ama ben, Bizanslı değilim...



‘Allah’ın hâkimiyeti’ diye yıllarca tepindikten sonra tüm hâkimiyetin Beyaz Saray’a veya Brüksel’e teslim edilmesini kurtuluş bilen siyasal İslamcıların Bizans çocuğu olup olmadıklarını tartışanlar da var. Chirac, belki de bu noktaya parmak basmak istiyor.



Bu noktaları tartışanlar, varsın tartışsın! Biz şu soruyu sormak istiyoruz:



Din-iman naralarıyla söylenen yalanların arkasına takılıp kendini de ülkeyi de Müslümanları da rezil-perişan eden ‘Allah ile aldatılmış kitle’, hâkimiyetin, siyasal İslam tarafından Beyaz Saray ve AB’ye devredilişinin arka planını hiç merak etmiyor mu? Fark ediyorsa gereğini neden yapmıyor? Yoksa, çıkarlara araç yapılan Allah’ın gazabı bu kitleye hak olmuştur da biz mi farkında değiliz?