Einzelnen Beitrag anzeigen
  #25793  
Alt 20.10.2005, 01:19
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Hıristiyan dinini ne kadar tanımaktayız?

Ben bu sayfalarda katılımcı olarak bulunan kişiler ile şu an dünyada var olan en büyük dini (Hıristiyanlığı bildiğim ölüçülerde açmaya çalışacağım, gördüğüm kadarı ile tüm dinler üzerine burada çok büyük bilgi eksikleri bulunmakta. Kişiler büyük bir Fanatizm ile inanıkları dini savunmakta bunun dışında olan dinleri büyük bir sorumsuzluk ile yok saymaktalar. Bununda ötesinde tahammül bile edememekteler!!! Bütün dinlerin özü tek Tanrılılığı ve tek yaradanı savunur, ibadet ilişkileri farklı olabilir, lakin ben dinlerin özünde Demokrasinin günümüz dünyasında ne ölçüde uyum sağladığına bakarım. Bu bağlamda toplam 32 bölümlük olan Hıristiyanlık dinini fırsat bulduça buraya aktaracağım, ilk bölümünü sanıorm bir hafta önc burada Yehvanın şahidi olduğunu öne süren bir şahısa aktardım, şimdi ikinci bölümünü aktarmak istiyorum. Amacım neden Hıristiyan topluluğunun Demokrasi ile hiç bir sorunsuz uyum sağladığı ve bireyn tüm cinsiyetler dahil olmak üzere özlük haklarına nasıl bu ölçülerde uyum sağlayabildiğinin açılımıdır.)

Selamlar Roman....KUTSAL KİTAP ELİMİZE NASIL ULAŞTI?



























BÖLÜME BAKIŞ
Kutsal Kitap Nasıl Yazıldı? Kullanılan Materyaller Eski Kitapların Yapıları Yazım Tipleri BölümlerKutsal Kitap’ın İçeriğine Kim Karar Verdi? Kanon Kelimesinin Anlamı Kanon’a Giriş Kanon’a Dahil Olmak İçin Yapılan Testler Hristiyan Kanonu (Yeni Antlaşma) Eski Antlaşma Kanonu


1A. KUTSAL KİTAP NASIL YAZILDI?
Birçok kişinin aklında; Kutsal Kitap’ın, bölümlenmesinin ve korunması için kullanılmış olan malzemelerinin arka plânında neler olduğuna dair sorular vardır. Bu bölüm, sizi Kutsal Kitap’ın yapısı ile daha yakınlaştıracak ve sizin bu kitabın derlenişini daha çok takdir etmenizi sağlayacaktır.


1B. Kullanılan Materyaller


1C. Yazım Materyalleri


1D. Papirüs
Birçok orijinal el yazmasının günümüze ulaşamamasının ana sebebi, dayanıksız malzemenin kullanılmış olmasıdır: “Bütün orijinal imzalı yazılar uzun zaman öncesinden beri kayıptır. Zaten papirüs üzerine yazılmış olduklarından, bundan farklı bir sonuç beklenemezdi. Sadece çok istisnai bir ortam oluşması durumunda papirüs uzun süre hayatta kalabilir.” (Bruce, BP, 176)
Kutsal Kitap’ın yazıldığı çağda, elde bulunan yazım materyalleri içerisinde en yaygın olanı, papirüs bitkisinden imal edilen papirüs kâğıdıydı. Bu sazlık türü, Mısır ve Suriye’nin nehirlerinde ve sığ göllerinde yetişmektedir. O çağda, büyük miktarda papirüs kâğıdı, Suriye’nin Byblos Limanı’ndan gemilerle ihraç edilmekteydi. Kitap kelimesinin Yunanca karşılığı olan Biblos’un bu limandan türediği tahmin edilmektedir. İngilizce kâğıt kelimesinin karşılığı olan Paperın ise, papirüsün Yunanca karşılığı olan papyrosdan geldiği bilinmektedir. (Ewert, ATMT, 19-20)
The Cambridge History of the Bible adlı eserde, papirüsün yazıma hazırlanışı hakkında şu bilgi sunulmuştur: “Saz çubukları soyulduktan sonra, uzunlamasına ince şeritler halinde kesilir. Arkasından birbirine dik, iki kat olarak örülmeden önce iyice dövülür ve ezilir. Kurutulduktan sonra, beyaz yüzeyi bir taş ya da başka bir alet ile yumuşak bir şekilde cilâlanır. Pliny, yaprakların çok ince ve yarı saydam olduğu Yeni Krallık Dönemi’nden önce çeşitli kalınlıklarda ve dokuda mevcut olan papirüsün kalite varyasyonlarından bahsetmiştir.” (Greenslade, CHB, 30)
Elimizdeki bilinen en eski papirüs parçası, M.Ö. 2400 yıllarından kalmadır. (Greenslade, INTC, 19) En eski el yazmaları papirüs üzerine yazılmıştır ve Mısır’ın kumlukları ya da Ölü Deniz Yazıları’nın keşfedildiği Kumran Mağaraları gibi kuru yerlerde olmayanların, sağlam olarak elimize ulaşması çok zordur.
Papirüs, M.S. 3. yüzyıla kadar popülerliğini korumuştur. (Greenslade, INTTC, 20)


2D. Parşömen
Parşömen; koyun, keçi, ceylan ya da diğer hayvanların işlenmiş derilerine verilen isimdir. Bu deriler daha uzun ömürlü olmaları için ‘tıraşlanır ve iyice sıyrılırdı’. F.F. Bruce bu konuya şu şekilde katkıda bulunur: “Parşömen kelimesi , bir zamanlar bu yazım materyalinin üretimi ile özellikle bütünleşmiş bir yer olan Anadolu’daki Bergama şehrinin isminden türemiştir.” (Bruce, BP, 11)


3D. Buzağı Derisi
Buzağı derisi kurutulduktan sonra, genellikle mor rengine boyanırdı. Bugün sahip olduğumuz el yazmalarının bazıları, aslında mor renkli buzağı derisidir. Buzağı derisinin üzerine yazı yazılırken, genellikle gümüş ya da altın kullanılmıştır.
J. Harold Greenlee, elimizdeki en eski deri üzerindeki yazıların, M.Ö. 1500’lü yıllardan kalmış olduğunun altını çizmektedir. (Greenlee, INTTC, 2)


4D. Diğer Yazım Materyalleri
Ostraca: Halk arasında en çok kullanılan malzeme, bu cilasız çömleklerdi. Ostraca, Mısır ve Filistin’in refah döneminde kullanılmaya başlanmıştır. (Eyüp 2:8)
Taş: Arkeologlar, demirden kalemlerle üzerlerine yazı yazılmış olan birçok sıradan taş bulmuşlardır.
Kil Tabletler: Keskin bir araç ile oyulduktan sonra kalıcı bir doküman (Yeremya 17:13; Hezekiel 4:1) oluşturmak için kurutulan bu tabletler, hem en ucuz hem de çok uzun ömürlü yazı materyalleri olarak tarihte yerlerini almışlardır.
Bal Mumu Tabletler: Düzgün bir parça tahtanın üzerini bal mumuyla kaplamak ve üzerine de metal bir iğne ile yazılar yazmak suretiyle kullanılmıştır.


2C. Yazı Araç Gereçleri
Keski: Taşları oymak için kullanılan demirden bir araç.
Metal İğne: “Düz bir kafası olan ve üç tane yüzü olan bu metal iğne, kil ve bal mumu tabletler üzerine baskı yapmak için kullanılıyordu.” (Geisler, GIB, 228)
Kalem: “Uzunluğu 6 ilâ 16 inç arasında değişen hasır otundan (Juncus maritimis), sivri uçlu bir kamış biçimlendirilir. Kalın ve ince çizgiler çizebilmek amacıyla, geniş veya dar uç oluşturarak, ucu düz keski şeklinde kesilir. Bu kamış kalemler, büyük bir olasılıkla yayıldıkları yer olan Mezopotamya’da M.Ö.’ki ilk milenyumdan itibaren kullanılmaya başlanmıştır; buna rağmen tüy kalem fikrinin M.Ö. 3. yüzyılda, Yunanlılar tarafından keşfedildiği düşünülmektedir.” (bkz: Yeremya 8:8) (Greenslade, CHB, 31). Buzağı derisi, parşömen ve papirüs kalemin kullanıldığı malzemelerdir.
Mürekkep: Eski dünyada mürekkep genellikle, ‘kömür, sakız ve suyun’ karışımından imal edilmekteydi. (Bruce, BP, 13)


2B. Eski Kitapların Yapıları
Rulolar ya da tomarlar, papirüslerin birbirine yapıştırılması ile ortaya çıkan uzun şeritlerin, bir tahta parçası etrafına dolanmasından meydana getirilmekteydiler. Tomarların uzunluk kapasitelerini sınırlayan faktör ise, açıldığı zaman kullanılmasında oluşan zorluktur. Üzerine dolanan papirüsler ise, genellikle bir taraflarına yazılabilinilmesi ile sınırlanırdı. Her iki tarafına yazılım yapılmış tomarlara, “opistograf” adı verilmiştir (Esinleme 5:1). Bazı tomarların 144 feet uzunluğunda olduğu bilinmektedir. Buna rağmen, ortalama bir tomar, genellikle yirmi ile otuz beş feet uzunluğundadır.
Tarihi İskenderiye Kütüphanesi’ndeki kitapların profesyonel katalogcusu olan Callimachus’un “Büyük bir kitap, büyük bir baş belâsıdır.” sözlerine şaşmamak gerek. (Metzger, TNT, 5)
Kodeks ya da Kitap Yapısı: Okumayı daha az hantal ve daha kolay yapabilmek için, papirüs tabakalar, yaprak şeklinde kesilip birleştirilmeye ve iki yüzeyine de yazılmaya başlanılmıştır. Greenlee’nin ifadesine göre; Hristiyanlığın yayılması, kodeks-kitap şeklinin geliştirilmesinin ana sebebidir.


3B. Yazım Tipleri


1C. Unical Yazı Tipi
Yeni Antlaşma konusunda uzman olan Bruce Metzger: “Edebi çalışmalar, unical adı verilen el yazısından daha biçimsel bir üslûpla yazılmaktaydı. Bu el yazması kitaplarda kullanılan yazı üslûbunun karakteristik özellikleri, dikkatli ve temkinli bir şekilde işlenmiş harfler ve bu harflerin, bizim büyük harflerimiz gibi, birbirinden mesafeli bir şekilde yazılmasıdır.” (Metzger, TNT, 9)
Geisler ve Nix: “Yeni Antlaşma’nın el yazmalarının en önemlileri olarak kabul edilenler, genellikle dördüncü ve daha sonraki yüzyıllardan kalma unical kodekslerdir. İstanbul’un, Hristiyanlığı kabul etmesi ve İncil’in kopyalarının yapılmasına izin verilen İznik Konseyleri’nden (325) hemen sonra, bu kopyalar ortaya çıkmıştır” sözleriyle, bir başka olguya işaret ederler. (Geisler/Nix, GIB, 391)
En önemli ve en eski unical el yazmaları, Kodeks Vaticanus (yaklaşık M.S. 325-350) ve Kodeks Sinaiticus (M.S. 340)’dur.


2C. Minuscule (Küçük) Yazı Tipi
Minuscule yazı tipi; 9. yüzyılın başında kullanılmaya başlanmış, “bitişik ve küçük harflerin kullanıldığı ve kitap çoğaltımı için keşfedilmiş el yazısı” şeklinde bir yazı tipidir. (Metzger, TNT, 9)


__________________________________________________ _________________________

Geldiğin zaman..., kitapları ve özellikle yazı derilerini beraberinde getir.

1. - PAVLUS, 2. TİMOTEOS 4:13
__________________________________________________ _________________________


3C. Boşluklar ve Sesli Harfler
Yunan el yazmalarında, kelimeler arasında boşluk kullanılmamıştır; aynı zamanda İbranice yazılar, M.S. 5. ve 10. yüzyıllar arasında Masoretler tarafından ekleninceye kadar sesli harf içermemekteydi.
Bu iki uygulama, çağdaş okuyucular için garip ve kafa karıştırıcı bir durum oluşturur. Ancak, ana dili Yunanca ve İbranice olan eski insanlar için bu uygulamalar, tamamen normal ve anlaşılırdı. İbraniler, okuma yazmayı öğrenirken, kelimelerin nasıl okunacağını ve nasıl anlaşılacağını öğrendikleri için, yazılarda sesli harf olmaması onlar için bir zorluk teşkil etmemekteydi.
Aynı şekilde Yunanca konuşan kişiler için, kelimeler arasında boşluk olmadığı halde, okuma konusunda hiçbir zorluk çekmiyorlardı. Metzger’in açıkladığı gibi: “Birkaç istisnai durum hariç, yerel Yunanca kelimelerin sesli harf ile (ya da ikiz ünlü/ikili ünlü/diftong) veya üç sessiz harf olan n, r ve V ‘den birisi ile bitmesi bir kuraldı. Daha da ötesi, eski çağlarda kişi, yalnızken bile yüksek sesle okuması genel bir davranış biçimiydi; kullanılmış olan scriptio continua stilinin, okumaya ayrı bir zorluk eklemiş olduğunu düşünmek hatalı sayılırdı. Bunların sonucu olarak; kelimelerin arasında boşluk olmasa da, okumayı öğrenen bir kişi, heceleyerek kelimeleri okurdu ve kısa bir süre içinde scriptio continua stiline alışabilirdi. (Metzger, TNT, 13)


4B. Bölümler


1C. Kitaplar
“Kanon” konusunun altındaki materyale bakınız.


2C. Kısımlar


1D. Eski Antlaşma
Eski Antlaşma’nın ilk olarak bölümlere ayrılmasına dair çalışmalara, M.Ö. 586 senesinde başlayan Babil sürgünü zamanında rastlamaktayız. Pentateuch, sedarim adı verilen ve “üç senelik bir okuma devri boyunca, yeterli miktarda ders sağlayacak şekilde dizayn edilen” 154 gruba pay edilmiştir. (Geisler, GIB, 339)
Pentateuch, Babil’deki sürgün dönemine giren M.Ö. 536 yılı esnasında, “parashiyyoth” ismi verilen elli dört bölüme ayrılmıştır... Bunlar da bir süre sonra kendi içlerinde referans amacı ile 669 parçaya ayrılmışlardır. Bu bölümler, bir senelik okuma devrini kapsayacak şekilde ayarlanmışlardır.” (Geisler, GIB, 339)
M.Ö. 165 yılları civarında, Peygamberler adı verilmiş olan Eski Antlaşma kitapları bölümlere ayrılmıştır.
Eski Antlaşma’nın, son olarak bölümlere ayrılmasına dair çalışmalara ise, Protestan Reformu’ndan sonra rastlanmıştır. Yahudiler tarafından kullanılan Eski Antlaşma bölümlemesiyle, Protestanların kabul ettiği Eski Antlaşma bölümlemesinin benzer olduğunu görmekteyiz. Bu bölümlemelerin ilk defa sayfa kenarlarına işlenmesi ise, M.S. 1330 senesinde gerçekleşmiştir.” (Geisler, GIB, 339)


2D. Yeni Antlaşma
Yunanlılar, ilk paragraf bölümlendirmesini, İznik Konseyi’nin toplanmasından önce, belki de M.S. 250 yılları kadar eski bir tarihte gerçekleştirmişlerdir.
En eski kısımları bölümlendirme sistemi ise, M.S. 350 yıllarında başlamıştır ve Kodeks Vaticanus’un sayfa kenarlarında varlıklarını görmekteyiz. Ancak bu bölümler, günümüzde kullanılan bölümlerden daha küçük parçalardadır. Örneğin, günümüzde kullanılan Kutsal Kitap’ın, Matta kitabı, 28 bölüme ayrılmışken; Kodeks Vaticanus’da, Matta kitabının 170 bölüme ayrıldığını görmekteyiz.
Geisler ve Nix: “13. yüzyıla kadar kullanılan bölümlendirmede bir değişiklik yapılmamıştır, bu tarihten sonra ise, derece derece bu değişimleri izleyebiliriz. Paris Üniversitesi profesörlerinden Canterbury Başpiskoposu Stephen Langton, yaklaşık 1227 yıllarında İncil’i günümüzde kullanılan bölümlerine ayırmıştır. Bu olay, matbaacılıkta yerleri değiştirilen harflerin kullanılmaya başlamasından daha önce gerçekleştirilmiştir. Wycliffe İncil’i (1382), bu modeli takip ettiğinden; İncil’in basımında günümüzde de devam eden bu bölümleme bir temel oluşturmuş ve sanal bir model olarak kabul edilmiştir” demiştir. (Geisler, GIB, 340)


3C. Ayetler


1D. Eski Antlaşma
Eski Antlaşma’daki ilk ayet belirteçleri (ör: Yaratılış 2:24), “baştan sona kadar akıp giden cümleler arasında bırakılan boşluklardan oluşmaktaydı... Babil sürgününden sonra ise, Pentateuch’un halk tarafından daha kolay okunabilmesi ve başka lisanlara tercüme edilebilmesi amacıyla, boşluklar ile oluşturulmuş duraklar kullanılmaya başlanmıştır; buna rağmen, daha sonra boşluklar yerine, bazı işaretler eklenmiştir. Bu ‘ayet’ belirteçleri bir standarda ulaşmamıştı ve yöreden yöreye farklılıklar göstermekteydi. Bu belirteçlerin standartlaştırılması M.S. 900 senesinden önce gerçekleşmemiştir.” (Geisler, GIB, 339)


Yanlış Bakış Açısı Doğru Bakış Açısı
Kilise, Kanon’un Belirleyicisidir Kilise, Kanon’un Keşfedicisidir
Kilise, Kanon’un Anasıdır Kilise, Kanon’un Çocuğudur
Kilise, Kanon’un Yargıcıdır Kilise, Kanon’un Başkanıdır
Kilise, Kanon’un Düzenleyicisidir Kilise, Kanon’un Onaylayıcısıdır
Kilise, Kanon’un Yargıcıdır Kilise, Kanon’un Tanığıdır
Kilise, Kanon’un Efendisidir Kilise, Kanon’un Hizmetkârıdır


2D. Yeni Antlaşma
Günümüzün çağdaş İncillerinde var olan belirteçlerin benzerleri, 16. yüzyılın ortalarına kadar meydana çıkmamıştır. Aslında bu işaretler, alfabe karakterlerindeki gelişmeleri takip etmişlerdir: “Bu çabaların, çapraz-referans kullanımı ve halkın okumasını kolaylaştırmak için yapıldığı aşikârdır. Ayet işaretlerinin ilk meydana çıkması, Parisli bir matbaacı olan Robert Stephanus’un yayımladığı, Yunanca Yeni Antlaşma’nın dördüncü baskısında vuku bulmuştur. Bu ayet bölümlendirmesini 1557’de İngilizce Yeni Antlaşma’da ilk defa kullanan kişi Oxford’lu William Whittingham’dır. 1555 senesinde Stephanus, ayet bölümlendirmesini, Latin Vulgate baskısında da kullanmıştır ve bu bölümlendirme günümüzde hâlâ onlar tarafından kullanılmaktadır.” (Geisler, GIB, 341)


2A. Kutsal Kitap’ın İçeriğine Kim Karar Verdi?
Hangi kitapların Kutsal Kitap’ın parçası olması gerektiğine nasıl karar verildiğine dair bir soru, Kanon’u hedef alan bir sorudur. Bilinçli bir kişi, neden bazı kitapların Kanon’a dahil edildiğini ve diğerlerinin dışarıda bırakıldığını öğrenmek ister.


1B. Kanon Kelimesinin Anlamı
Kanon kelimesi, saz kelimesinden türemiştir. (İngilizce cane kelimesi, İbranicedeki ganeh kelimesi, Yunancada ki kanon kelimesi) Saz çubuklarının ölçüm amacı ile kullanılması, bir süre sonra kanon kelimesine, “standart” anlamını yüklemiştir.
3. yüzyıl kilise babalarından Origen, kanon kelimesini; ölçme ve değerlendirme yapmamız için gerekli olan ve bizlerin “iman ilkeleri” diye adlandırdığımız bir anlamda kullanmıştır. Daha sonraki çağlarda ise bu kelime, “liste” ya da “endeks” kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaya başlanmıştır. (Bruce, BP, 95) Kutsal Yazılar’daki kullanımında ise, kanon kelimesinin anlamı: “Resmi olarak kabul edilmiş kitaplar listesidir.” (Earle, HWGOB, 31)
Kanon’un yaratıcısının kilise olmadığını belirtmenin ayrı bir önemi vardır; kilise, hangi kitapların kutsal, yani Tanrı’nın Sözü olarak kabul edilebileceğini belirlememiştir. Tam aksine, kilise, kaynağından esinlenmiş olan kitapları keşfetmiş ya da tanımıştır. Başka bir ifade şekli ile, “Bir kitap, Tanrı’nın halkı tarafından kabul edildiği için, Tanrı’nın Sözü olmaz. Daha doğrusu, Tanrı’nın Sözü olduğu için, Tanrı’nın halkı tarafından kabul edilmiştir. Bunun anlamı; kitaba ilâhi yetkiyi veren Tanrı’dır, Tanrı’nın halkı değildir. Onlar, sadece Tanrı’nın verdiği ilâhi yetkiyi kabul etmişlerdir.” (Geisler/Nix, GIB, 210) Yukarıda sunulan tablo, bu önemli prensibi ifade etmek için faydalıdır. (Geisler, GIB, 221)


2B. Kanon’a Dahil Olmak İçin Yapılan Testler
Kutsal Yazılar’ın ve kilisenin tarihi hakkındaki metinlere baktığımız zaman, gerçekten tanrısal esinlenme ile yazılmış kitapların kabul edilmesinde ve toplanmasında kılavuz, kabul edilmiş beş adet prensip tespit etmekteyiz. Geisler ve Nix, bu prensipleri aşağıda şu şekilde sunmuşlardır (Geisler/Nix, GIB, 223-231):

1. Kutsal Kitap, Tanrı’nın bir peygamberi tarafından mı yazılmıştır? “Eğer kitap, Tanrı’nın bir sözcüsü tarafından yazılmış ise, Tanrı’nın Sözü’dür.”
2. Yazar, Tanrı’dan gelen eylemlerde bulunabilmiş midir? Mucizeler, sık sık gerçek peygamberleri sahte peygamberlerden ayırmaktadır. “Musa, Tanrı’dan gelen çağrısını ispatlamak için, mucizevi güçlerle donatılmıştır (Mısır’dan Çıkış 4:1-9). İlyas, Baal’ın sahte peygamberlerine karşı doğaüstü eylemlerle zafer kazanmıştır. (1. Krallar 18) İsa, Tanrı"nın Kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir. (Elç. 2:22)
Mucize; Tanrı’nın halkına, Tanrı’nın bir peygamberi aracılığı ile sunduğu, Tanrı Sözü’nün doğrulanması için Tanrı’dan gelen bir eylemdir. Verdiği mesajı desteklemek için sergilediği mucize, esinlemesini kanıtlamak için verdiği bir işarettir.”
3. Mesaj, Tanrı hakkındaki gerçekleri sunmuş mudur? “Tanrı ne kendisi ile çelişir (2. Kor. 1:17-18), ne de gerçek olmayan bir şey söyleyebilir (İbr. 6:18). Bundan dolayı, sahte iddiaları içeren hiçbir kitap Tanrı’nın Sözü olamaz.” Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, kilise liderleri şu prensibi kabul etmişlerdir: “Şüphe varsa, geçersizdir.” Bu prensip, “Kanon’a dahil olan kitapların seçiminin geçerliliğini” daha da etkin kılar.
4. Ele alınan kitap, Tanrı’nın gücüyle mi gelmiştir? “Kilise liderleri, Tanrı Sözü’nün ‘yaşayan ve etkin’ olduğunu kabul etmişlerdir (İbr. 4:12) ve bu nedenle, bu Söz’ün yetkinlik ve müjdecilik için değiştirici bir gücü olmalıdır (2. Tim. 3:17). Eğer bir kitabın mesajı, ifade ettiği hedefe ulaşamıyor ve yaşam değiştiren bir gücü barındıramıyorsa, açıkça Tanrı’nın bu mesajın arkasında olmadığını söyleyebiliriz.” (Geisler, GIB, 228) Tanrı’nın yaşam değiştiren gücünün varlığı; verilmiş bir kitabın üzerinde, O’nun onay mührünün olduğunu gösteren güçlü bir belirtidir.
5. Ele alınan kitap, Tanrı’nın halkı tarafından kabul edilmiş midir? “Pavlus, Selaniklilere; ‘Tanrı"ya sürekli şükretmemiz için bir neden daha var: Tanrı sözünü bizden işitip kabul ettiğiniz zaman, bunu insan sözü olarak değil, gerçekte olduğu gibi Tanrı sözü olarak benimsediniz. Siz imanlılarda etkin olan da bu sözdür.’ demiştir (1. Se. 2:13). Bir kitabın Kanon’daki yerinden dolayı, sonradan ortaya çıkan bütün tartışmalarda ne ifade edilirse edilsin; bir kitabın peygamberlik sözü olduğuna dair güven belgesini verme konusunda en iyi konuma sahip olan kişiler, o kitabın yazarını tanıyan insanların kendilerinden başkası değildir. Aynı şekilde, bazı kitapların Kanon’a dahil edilmelerine karşı sonradan ne kadar itirazlar yapılsa da, bu konuda son noktayı koyan kesin olan bir kanıt varsa o da; kitabın hitap ettiği o çağın insanları tarafından, kitabın aslen kabul edildiği gerçeğidir.” (Geisler, GIB, 229) Bir kitap kabul edildiği, toplanıldığı, okunduğu ve Tanrı’nın halkı tarafından Tanrı’nın Sözü olarak kullanıldığı zaman, Kanon’a ait olarak kabul edilir. Bu uygulamayı sık sık Kutsal Kitap’ın içinde de görmekteyiz. Örnek bir olay olarak havari Petrus’un, Pavlus’un yazılarını Eski Antlaşma ile aynı değerde, Kutsal Yazılar olarak kabul etmesini gösterebiliriz. (2. Pet. 3:16)


3B. Hristiyan Kanonu (Yeni Antlaşma)


1C. Yeni Antlaşma Kanonu için Yapılan Testler
Bir kitabın Yeni Antlaşma Kanonu’ndaki varlığının tanınmasındaki en temel prensip, tanrısal bir esinlenme içermesidir ve bunun için de yapılan ana test, elçiselliktir (apostolicity). Geisler ve Nix’in ifade ettiği gibi: “Yeni Antlaşma terminolojisinde, ‘Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz.’ denmiştir (Ef. 2:20) ve İsa, Kutsal Ruh ile ‘gerçeğe’ yönelteceğine dair söz vermiştir (Yu. 16:13). Yeruşalim’deki kilise için, kendisini ‘elçilerin öğretisine’ adamıştı denmiştir (Elç. 2:42).
Kanon testi için kullanılan Apostolik/Elçisel terimi, ille de ‘elçiler tarafından yazılmışlık’ ya da ‘elçilerin yönlendirmesi ile hazırlanmışlık’ anlamına gelmek zorunda değildir.” (Geisler/Nix, GIB, 283)
Geisler ve Nix ifadelerine şöyle devam etmişlerdir: “Louis Gaussen, B. B. Warfield, Charles Hodge, J. N. D. Kelly ve diğer birçok Protestan âlim ile Kanon’a dahil olmak için temel testin sadece elçisel yazarlık değil, elçisel yetki veya elçisel onaylama olduğu konusunda hemfikir olmak çok daha uygun olacaktır.” (Geisler/Nix, GIB, 283)
N. B. Stonehouse elçisel yetki hakkında şunları belirtmiştir: “Yeni Antlaşma’da öne sürülen hiçbir şey, Tanrı’nın otoritesinden ayrı tutulmamıştır. Mektuplarda devamlı olarak kilisede tek bir mutlak otorite olduğu, bunun da Tanrı’nın kendi otoritesi olduğu ifade edilmiştir. Elçiler, yetki ile konuştukları her an, bunu Tanrı’nın otoritesini kullanarak yapmaktaydılar. Bu söylediklerime örnek olarak Pavlus, yetkisini bir elçi olarak savunurken, iddiasını direkt olarak ve sadece Tanrı tarafından görevlendirilmesi üzerine kurmuştur (Gal. 1 ve 2); kilise hayatını düzenleme hakkını üstlenmiştir ve Tanrı’dan direkt bir söz almadığı durumda bile, sözlerinde Tanrı’nın yetkisi olduğunu iddia etmiştir. (1. Kor. 14:37; çr. 1. Kor. 7:10)” (Stonehouse, ANT, 117-118)
John Murray ise, incelemelerini şu sözlerle ifade etmiştir: “Yeni Antlaşma’da, başkasından kaynaklanmamış olan ve kendi kendisinin gerçekliliğini kanıtlayan bir otorite ile konuşan tek kişi Tanrı’dır.” (Murray, AS, 18)



Ve Pazar diye adlandırılan bir günde, şehirlerden ve kırsal alanlardan gelen insanlar bir yerde toplanırlardı ve zaman imkân verdiği müddetçe, elçilerin hayat hikâyeleri ya da peygamberlerin yazıları okunurdu. Okuyucu durduktan sonra, toplantının yöneticisi, dinleyenlere uyarılar sunar ve onları bu iyi eylemlerin taklit edilmesine davet ederdi. 1. - ŞEHİT JUSTİN (M.S. 100-165)


2C. Yeni Antlaşma Kanonu Kitapları


1D. Kitapların Korunmalarının Sebepleri


1E. Peygamberlik Sözleriydiler
“Esinlenilerek yazılmış kitapların korunmalarındaki öncelikli sebep, bunların peygamberlik sözleri olmasıydı. Bu kitaplar, bir elçi ya da Tanrı’nın bir peygamberi tarafından yazıldığına göre değerli olmalıydılar. Eğer değerliyseler, korunmaları gerekirdi. Pavlus’un mektuplarının korunması ve yayılması, yukarıda bahsettiğimiz sebep-sonuç ilişkisinin elçisel zaman için de geçerli olduğunun açık bir ispatıdır. (çr. 2. Pet. 3:15-16; Kol. 4:16).” (Geisler, GIB, 277)


2E. Eski Kiliselerin İhtiyaçları
İstikrarsız, hatta sık sık tehlikeli durumların yaşandığı ve genel olarak düşmanca bir tavır sergilemekte olan sosyal ve dini bir ortamda kiliseler; hangi kitapların okunması, saygı duyulması ve uygulanması gerektiğini bilmek durumundaydılar. İfade ettikleri birçok problemleri vardı ve otorite kaynağı olarak, hangi kitapların kullanılması gerektiği konusunda ciddi bir şekilde emin olmaya ihtiyaçları vardı.


3E. Din Düşmanlarının Ortaya Çıkması
M.S. 140 yılı kadar eski bir tarihte, Marcion isimli bir kişi, kabul edilmiş doktrinlere karşı çıkarak; kendi kanonunu oluşturmaya ve bunun propagandasını yapmaya başladı. Marcion’un etkisine karşı koymak için, kilisenin bütün Yeni Antlaşma ayetlerini toplaması gerekmekteydi.


4E. Sahte Metinlerin Yayılması
Birçok doğu kilisesi, ayin esnasında kesinlikle sahte olan bazı kitapları kullanmaya başladılar. Bu gelişme, kanona duyulan ihtiyacı ve bu süreci hızlandırmıştır.


5E. Misyonlar
“Hristiyanlık, hızlı bir şekilde diğer ülkelere yayılmaya başlamıştı ve Kutsal Kitap’ı bu ülkelerin lisanlarına çevirme ihtiyacı ortaya çıkmıştı... İkinci yüzyılın ilk yarısı kadar erken bir dönemde, Kutsal Kitap, hem Süryanice’ye hem de Eski Latince’ye tercüme edilmişti. Ancak, misyonerlerin var olmayan bir Kutsal Kitap’ı tercüme etmesi mümkün olmadığı için; yetkin bir Hristiyan kanonuna hangi kitapların dahil edilmesi gerektiği konusuna, ihtiyaçtan doğan bir ilgi oluştu.” (Geisler, GIB, 278)


6E. Zulüm ve Eziyetler
Diyokletian’ın fermanı (M.S. 303), Hristiyanların Kutsal Kitap’ının yok edilmesini buyurmaktaydı. Dini olan, ancak kutsal olmayan bir kitap uğruna kim canını verirdi ki? Hristiyanların hangi kitapların kutsal olduğunu bilmeye acilen ihtiyaçları vardı.


2D. Kabul Edilmiş Kanon


1E. İskenderiyeli Athanasiyus
Athanasiyus, bizlere Yeni Antlaşma kitaplarının en eski listesini sunmaktadır (M.S. 367) ve bu liste günümüzde kullanılan Yeni Antlaşma ile tamamen aynıdır. Bu listeyi kiliselere bir kutlama mektubu ile birlikte şu cümlelerle sunmuştur: “Aynı şekilde, Yeni Antlaşma’nın kitapları hakkında konuşmak ne sıkıcıdır, ne de usandırıcı. Bunlar Matta’nın, Markos’un, Luka’nın ve Yuhanna’nın tanıklıkları, arkasından Elçilerin İşleri ve Mektuplar (Katolik olarak adlandırılan); Yakup’un bir tane, Petrus’un iki tane ve Yuhanna’nın üç tane ve bunlardan sonra birde Yahuda’nın olmak üzere toplam yedi adet mektuptur. Bunlara ek olarak, Pavlus’un da şu sırayla yazılmış tam on dört mektubu vardır: İlk olarak Romalılar’a, sonra Korintliler’e iki tane, bunlardan sonra Galatyalılar’a, sıradaki Efesliler’e, arkasından Filipililer’e, Koloseliler’e, hepsinden sonra iki tane Selanikliler’e ve İbraniler’e ve tekrar iki tane Timoteos’a, bir tane Titus’a ve son olarak da Filimun’a. Hepsinden sonra birde Yuhanna’nın Esinlemesi vardır.” (Athanasiyus, L, 552)


2E. Eusebius Hieronymus (Jerome) ve Augustinus
Athanasiyus’un listesinin yayılmasından kısa bir süre sonra, Eusebius Hieronymus ve Augustin de uygun bir şekilde Yeni Antlaşma Kanonu’nun yirmi yedi kitabını tarif ettiler.


3E. Polikarp ve Çağdaşları
Polikarp (M.S. 115), İskenderiyeli Klement (yaklaşık M.S. 200) ve diğer eski kilise liderleri, Eski ve Yeni Antlaşma kitaplarından alıntı yaparken, cümlenin başına “Kutsal Yazılar’da söylenildiği gibi” ifadesi ile başlamışlardır.


4E. Şehit Yustin
Şehit Yustin (M.S. 100-165), Eucharist’e başvurarak ilk Apologi 1.67’de şunları yazmıştır: “Ve Pazar diye adlandırılan bir günde, şehirlerden ve kırsal alanlardan gelen insanlar bir yerde toplanırlardı ve zaman imkân verdiği müddetçe, elçilerin hayat hikâyeleri ya da peygamberlerin yazıları okunurdu. Okuyucu durduktan sonra, toplantının yöneticisi, dinleyenlere uyarılar sunar ve onları bu iyi eylemlerin taklit edilmesine davet ederdi.”
Yustin, Trypho ile yaptığı diyaloglarında (syf: 49, 103, 105, 107) “şöyle yazılmıştır” diye bir kalıp üretmiş ve bu kalıbın arkasından da Kutsal Kitap’tan alıntısını eklemiştir. Hem kendisi hem de Trypho, “şöyle yazılmıştır” kalıbı ile kastettiklerinin ve bu giriş cümlesi ile işaret edilen Kutsal Yazılar’ın, esinleme ürünü olduğunu biliyor olmalıydılar.


5E. Irenaeyus
Irenaeyus’un (M.S. 180) özel konumu hakkında F. F. Bruce şunları dile getirmiştir:

Delillerin önemli olmasının sebebi, Irenaeyus’un elçisel dönem ile olan bağlantısı ve onun ekümenik ile olan işbirliğidir. Anadolu’da, Yuhanna’nın öğrencisi olan Polikarp’ın dizlerinin dibinde büyüdükten sonra, M.S. 180 senesinde Gaul’daki Lyon piskoposu oldu. Yazdığı eserlerin kendileri; Matta, Markos, Luka, Yuhanna, Elçilerin İşleri, Romalılar, 1. ve 2. Korintliler, Galatyalılar, Efesliler, Filipililer, Koloseliler, 1. ve 2. Selanikliler, 1. ve 2. Timoteos, Titus, 1. Petrus, 1. Yuhanna ve Esinleme kitaplarının kanonsal kabul edilişinin canlı tanıkları olmuşlardır. Irenaeyus’un Against Heresies (III, ii, 8) isimli bilimsel incelemesinde yazdıkları; M.S. 180 senelerinde Hristiyan âlemi için İncil’deki ilk dört kitabın kabul edilmiş sağlamlığının, pusulanın dört yönü ya da (bizim adlandırdığımız gibi) rüzgârın dört ana yönü gibi tartışılmaya bile gerek duyulmayan, salt gerçek boyutuna ulaştığının açık bir delilidir. (Bruce, BP, 109)


6E. İgnatiyus
İgnatiyus (M.S. 50-115) şunları dile getirmiştir: “Ben sana Petrus ve Pavlus gibi emretmek istemiyorum; ki onlar elçilerdi.” (Trall. 3.3)


7E. Kilise Konseyleri
F.F. Bruce’un ifadesine göre: “En sonunda bir Kilise Konseyi – Hippo Kilise Meclisi M.S. 393 – Yeni Antlaşma’nın yirmi yedi kitabının listesini beyan etti. Konseyin bu eyleminin amacı, daha önce sahip olmadıkları bir yetkiyi kazanmak değil; yalın bir şekilde daha önce belirlenmiş olan kanonu kayıtlara geçirmekti (Hippo Kilise Meclisi’nin vardığı resmi karar dört sene sonra, Kartaca Kilise Meclisi tarafından tekrar beyan edilmiştir).” (Bruce, BP, 113)
O günden günümüze kadar, Yeni Antlaşma’nın kabul edilmiş yirmi yedi kitabı ne Katolik, ne Protestan ne de Ortodoks Kilisesi tarafından ciddi bir itirazla karşılaşmıştır.


3D. Sınıflandırılmış Kanon
Sınıflandırılmış Kanon’a dahil olan Yeni Antlaşma kitapları aşağıda belirtilmiştir:


Tanıklıklar Tarih Mektuplar(Pavlus’a Ait) Mektuplar(Genel) Peygamberlik
MattaMarkosLukaYuhanna Elçilerin İşleri Romalılar,1. Korintliler2. KorintlilerGalatyalılarEfeslilerFilipililerKolosel iler1. Selanikliler2. Selanikliler1. Timoteos2. TimoteosİbranilerTitusFilimun Yakup1. Petrus2. Petrus1. Yuhanna2. Yuhanna3. YuhannaYahuda Esinleme


3C. Yeni Antlaşma Apokrifası


1D. Apokrifa Listesi (Kanona Dahil Olmayan Kitaplar)
Pseudo-Barnabas’ın Mektubu (M.S. 70 - 79)
Korintliler’e Mektup (yaklaşık M.S. 96)
Antik Vaaz ya da Klement’in ikinci Mektubu (yaklaşık M.S.120 - 140)
Hermas’ın Çobanı (yaklaşık M.S. 115 - 140)
Didache, Oniki’nin Öğretişi (yaklaşık M.S. 100 - 120)
Petrus’un Apokalipsi (yaklaşık M.S. 150)
Pavlus ve Thecla’nın İşleri (M.S. 170)
Laodikyalılar’a Mektup (Dördüncü yüzyıl?)
İbraniler’e Göre Müjde (M.S. 65 - 100)
Polikarp’ın Filipililer’e Mektubu (yaklaşık M.S. 108)
İgnatiyus’un Yedi Mektubu (yaklaşık M.S. 100)

Bu liste, reddedilmiş ve düzmece olan kitaplar listesinin sadece bir bölümdür. (Geisler, BP, 297-316)


2D. Neden Reddedildiler
Geisler ve Nix, bu kitapların kanona aykırı durumlarını şu şekilde özetlemişlerdir:
(1) Bu kitapların hepsi ya geçici ya da bölgesel olarak kabul edilmekten öteye geçememişlerdir.
(2) Bu kitaplardan birçoğu, yarı-kanon statüsünden, çeşitli el yazmalarına eklenmekten ya da içindekiler tablosunda yer almaktan başka hiçbir statüye sahip olamamıştır.
(3) Hiçbir önemli kanon ya da kilise konseyi, bu kitapları esinlenmiş bir Yeni Antlaşma Kitabı olarak kabul etmemiştir.
(4) Kanona dahil edilmedikleri halde, elçisel bir yazarlığa sahip olduklarını iddia eden bu kitaplar (ör: Pavlus’un İşleri); bazı çevrelerce, bazı dönemlerde kısmen kabul edilmişlerdir. Bu iddialarını dayandırdıkları tek sebep ise; kanona dahil kitaplardan, kendilerine referans bulmaları olmuştur (ör: Laodikyalılar"a Mektup – Kol. 4:16).

Bu kitaplar hakkındaki gerçekleri ele aldığımız zaman, kanona dahil edilmemelerinin sebebini daha iyi anlıyoruz. (Geisler, GIB, 317)


4B. Eski Antlaşma Kanonu


1C. Jamnia Teorisi
Birçok âlim, Hahamların oluşturduğu bir konseyin M.S. 90 yılında Jaffa yakınlarındaki Jamnia’da toplandıkları ve hangi kitapların İbrani Kanonu’na dahil edilip, hangilerinin dahil edilmemesi konusunda anlaşmaya vardıklarına dair bir teori geliştirmiştir. Bu teorinin kusuru ise, Jamnia Toplantısı’nın iddia edilen sonuçlara ulaşamamış olduğu gerçeğidir. Hahamlar, bu kanondaki olası bir hatayı düzeltmekten çok, “Kanon’a ait olan bazı kitapların geçerliliği hakkında soru işaretleri oluşturmuşlardır. Konseyin, Kanon’a dahil etmeyi reddettiği kitaplar, zaten daha önce de Kanon’a dahil edilmemişlerdir. Konseyin temel kaygısı, yeni kitapların kabulü değil; bazı kitapların Kanon’da var olma haklarının geçerliliğini gözden geçirmekti.”(Ewert, ATMT, 71) Hahamlar; Ester, Özdeyişler, Derlemeci, Ezgiler Ezgisi ve Hezekiel üzerindeki bazı iddiaları ve soruları gündeme getirmişlerdi: “Anlaşılması gereken bir konu ise; bu kitaplar hakkında sorular, iddialar yükselmesine rağmen bu kitapların Kanon’dan çıkarılması gibi bir düşünce konseye hakim değildi. Jamnia Konseyi, ‘yeni kitapların Kanon’a dahil edilmesi değil, Kanon’daki kitapların meşruluğunun onaylanması’ için toplamıştır.” (Ewert, ATMT, 72)
H. H. Rowley şunları yazmıştır: “Jamnia Konseyi hakkında konuşmanın ne kadar doğru olduğu konusunda şüphelerim var. Bu konseyde, hahamların kitaplar hakkında tartıştıklarını biliyoruz ancak, bu toplantıdan ne resmi ne de bağlayıcı bir karar çıkmadığını da biliyoruz ki, büyük bir olasılıkla, bu toplantı gayri resmi bir toplantıdır. Bu konsey, Yahudi uygulamalarını daha da belirginleştirip, onlara daha katı bir şekilde bağlanılmasını sağlamaktan başka bir işe yaramamıştır.” (Rowley, GOT, 170)
Kutsal Kitap konusunda bir uzman olan David Ewert şunları söylemiştir: “Eski Antlaşma’nın herhangi bir kitabının geçerliliğini, ne bir kişinin yetkisi ne de Hahamlar Konseyi’nin bir kararı ortaya koymuştur. Bu kitaplar, Tanrı tarafından esinlenmişti ve üzerlerinde Tanrı’nın otoritesinin mührü vardı. Çok uzun süredir Yahudi toplumu tarafından kullanılmakta olmaları, onların yetkinliğini çok eskilere dayandırmaktaydı ve zamanla oluşan Eski Antlaşma Kanonu içinde, kanonun kendisi olarak yer aldılar.” (Ewert, ATMT, 72)


2C. Kabul Edilmiş Kanon
Ellerimizdeki kanıtlar bizlere, İbrani Kanonu’nun M.Ö. 4. yüzyıl kadar eski olmasa da, kesinlikle M.Ö. 2. yüzyıl ile M.S. 1. yüzyıl arasında çok sağlam bir şekilde oluşmuş ve yayılmış olduğunu ispatlamaktadır. Bu sonuca ulaşılmasındaki temel sebep; M.Ö. 4. yüzyıldan sonra gün be gün ilerleyen, Yahudilerin kendi aralarındaki “Tanrı’nın Sesi bizlere direkt olarak konuşmayı bıraktı” düşüncesidir. (Ewert, ATMT, 69)
Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, peygamberlik sözleri kesilmişti. Tanrı’dan hiçbir söz gelmemesi demek, yeni bir Tanrı’nın Sözü’nün yokluğu demekti. Peygamberler olmadan da, ruhsal bir ifşadan söz etmek mümkün değildi.
Antlaşmalar arası dönemden bahsetmek gerektiğinde (Eski Antlaşma ile Yeni Antlaşma olayları arasındaki yaklaşık olarak dört yüz yıllık bir dönem), Ewert şunları söylemiştir: “1. Maccabees 14:41’de, ‘güvenilir bir peygamber gelene kadar’ lider ve rahip olarak Simon’un atandığını görmekteyiz. Bu bölümde, ‘peygamberlerin ortaya çıkmasındaki durgunluktan’ dolayı, İsrail’de yaşanan hüznü okumaktayız. 2 Baruch (85:3)’da, yazar ‘peygamberler uykuya mı daldı?’ diye yakınmaktadır. Peygamberlik döneminden sonra yazılmış olan bu kitaplar için, Kutsal Yazılar’ın sahip olduğu hükümden çok uzak oldukları düşünülmüştür. (Ewert, ATMT, 69-70)
Kanon’a en son dahil edilmiş olan kitaplar, Malaki (M.Ö. 450 ilâ 430 yılları civarında yazılmıştır) ve Tarihler’dir (M.Ö. 400 senesinden önce yazılmıştır). (Walvoord, BKCOT, 5 1573) Bu kitaplar, M.Ö. 250 ilâ 150 yılları arasında kaleme alınmış Septuagint (LXX) isimli İbrani Kanonu’nun, Yunancaya çevrilmiş tercümesindeki diğer İbrani kitapları ile beraber Kanon’da yer almışlardır. (Geisler, GIB, 24; daha fazla bilgi için Ewert, ATMT, 104-108 ve Wurthwein, TOT, 49-53’e bakınız)
F. F. Bruce’un da onayladığı gibi: “Eski Antlaşma kitaplarının sayısı, geleneksel olarak yirmi dört olarak kabul edilmiştir, genel bölümleme sayısı ise üçtür.” (Bruce, CS, 29) Bu genel bölümleme; Yasa, Peygamberler ve Yazılar biçimindedir. Aşağıdaki tablo, günümüz Yahudilerinin kullandığı Eski Antlaşma’daki İbrani Kanonu’nu vermektedir. (Daha fazla araştırma için Massoretic metne göre The Holy Scriptures’ı ve Rudolph Kittel, Paul Kahle’nin Biblia Hebraica’yı inceleyin.)
Hristiyan Kilisesi aynı Eski Antlaşma Kanonu’nu kullanmakta olmasına rağmen; Samuel, Tarihler ve Krallar kitaplarını ikiye bölüp, Ezra ve Nehemya kitaplarını birbirinden ayırdığı ve Yahudilerin, kısa yazılar yazmış peygamberleri “Onikiler” adı altında toplamasının aksine, bu kitapların hepsini ayrı birer kitap olarak kabul ettiği için toplam Kanon Kitapları’nın adedi daha fazladır. Kilise, aynı zamanda kitapların sırasını da değiştirmiş, resmi sıralama yerine konulara göre sıralamayı benimsemiştir.


Yasa (Tevrat) Yaratılış, Mısır’dan Çıkış, Levililer, Çölde Sayım, Yasa Kitabı
Peygamberler (Nebhim) Yeşu, Hakimler, Samuel, Krallar (Önceki Peygamberler) Yeşaya, Yeremya, Hezekiel, Onikiler (Sonraki Peygamberler)
Yazılar (Kethubhim ya da Hagiographa (GK)) Zebur, Özdeyişler, Eyüp (Şiirsel kitaplar) Ezgiler ezgisi, Rut, Ağıtlar, Ester, Derlemeci (Beş tomar (Megilloth)) Daniel, Ezra, Nehemya, Tarihler (Tarihi Kitaplar)


3C. İsa’nın Eski Antlaşma Kanonu’na Tanıklığı


1D. Luka 24:44:
İsa, üst katta havarilerine “Daha sizlerle birlikteyken, `Musa"nın Yasası’nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar’da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir" demiştim” dedi. “İsa bu ifadesi ile Eski Antlaşma’nın üç bölüme ayrılmışlığını tescillemiştir – ‘Yasa’, ‘Peygamberler’, ve ‘Yazılar’ (burada Mezmurlar olarak geçmektedir çünkü üçüncü bölümün ilk ve en uzun kitabı Mezmurlar"dır).” (Bruce, BP, 96)


2D. Yuhanna 10:31-36; Luka 24:44:
İsa, Ferisiler’in İbrani Kanonu’na değil, sözlü uygulamalarına karşı çıkmıştır. (Markos 7, Matta 15) (Bruce, BP, 104) “İsa ve Yahudiler arasında herhangi bir Eski Antlaşma kitabının Kanon’a dahil edilmişliği hakkında, en ufak bir fikir ayrılığına dair herhangi bir delil mevcut değildir.” (Young, AOT, 62)


3D. Luka 11:51 (aynı zamanda Matta 23:35):
“Habil"in kanından tutun da, sunakla tapınak arasında öldürülen Zekeriya"nın kanına değin” İsa, bu ifadesi ile, Eski Antlaşma kanonunun kapsamını onaylamış bulunmaktadır. Habil, Kutsal Yazılar’daki ilk şehittir (Yaratılış 4:8) ve Zekeriya, Yahudi Eski Antlaşma sıralamasına göre ismi verilmiş olan en son şehittir; kralın buyruğuyla, RAB’bin Tapınağı"nın avlusunda peygamberlik ederken taşa tutulmuştur (2. Tarihler 24:21). Yaratılış, İbrani Kanonu’nun ilk kitabı; Tarihler ise, son kitabıdır. İsa’nın ifadesini yalın bir şekilde ele aldığımızda, “Yaratılış’tan, Tarihler’e değin” ifadesinin, bizim kullanışımıza göre “Yaratılış’tan, Malaki’ye değin” anlamına geldiğini görürüz. Bu şekilde İsa, İbrani Kanonu’nun tümünün tanrısal otoritesini ve esinlenmişliğini onaylamıştır. (Bruce, BP, 96)


4C. Hristiyan Olmayan Kutsal Kitap Yazarlarının Tanıklıkları


1D. Eklesiastikus’a Giriş
Eski Antlaşma’nın üç bölüme ayrıldığı konusundaki en eski referans, büyük bir olasılıkla Eklesiastikus (yaklaşık M.Ö. 130) isimli kitabın girişinde bulunmaktadır. Yazarın torunu tarafından yazılmış olan giriş kısmında, İbrani Kanonu’nun üçe bölümlenmesini ifade eden cümleler şu şekildedir: “Yasa, peygamberler ve diğer ataların kitapları.” (Young, AOT, 71)


2D. Philo
“İsa’nın zamanından hemen sonra (yaklaşık M.S. 40) yazdığı yazılarda Philo, Eski Antlaşma’nın üç bölüme ayrılmasına tanıklık etmiştir. Bu üç bölüm Yasa, Peygamber ve Yazılar’dır (ezgiler, mükemmel bilgelikler ve dindarlığı besleyen özdeyişler).” (Geisler, GIB, 246)


3D. Josefus
Yahudi bir tarihçi olan Josefus, üçsel bölümlenmeden ve bütün İbrani Kutsal Yazılar’ı’ndan bahsetmiştir (M.S. 1. yüzyılın sonları) :

Bizler, ulusumuzun kitaplarına o kadar sağlam bir şekilde güvenmişizdir ki, bunun en büyük ispatı yaptıklarımızdır. Şu ana kadar gelmiş geçmiş asırlar boyunca, hiçbir kişi ne bu yazılara bir şey ekleme, ne onlardan bir şey çıkarma, ne de bir kısmını değiştirme cesaretini bulamamıştır; ancak bütün Yahudiler için, doğdukları andan itibaren bu kitapların tanrısal bir doktrin içerdiğine güvenmişler, onlara sadık kalmışlar ve mecbur kalındığında da, bu kitaplar uğruna canlarını vermekten çekinmemişlerdir. Tarih boyunca defalarca ve kitleler halinde esaret altına alınmış olanlarımız için, herkesin önünde işkencelere ve katliamlara dayanmak, ne yasamız aleyhinde ne de bu yasaları taşıyan kitaplar aleyhinde bir kelime söylememek yeni bir şey değildir. (Josefus, FJAA, 609)


4D. Talmud
Talmud; Yahudilerin sözlü geleneklerini muhafaza etmiş olan, “hahamların, Musa’nın yasaları hakkında yaptığı yorumları, hahamların koyduğu yasaları ve yasa karar aşamalarını” bir arada toplayan eski bir eserdir. (White, T, 589) Talmud derlemelerinden Yeruşalim’de derleneni, yaklaşık M.S. 350-425 seneleri arasında ortaya çıkarken; daha kapsamlı bir derleme olan Babil Talmud"u, M.S. 500 senelerinde tamamlanmıştır. Her Talmud’a ismini veren şey, genellikle derlendiği yer olmuştur; örneğin: Jerusalem Talmud ve Babylonian Talmud.


1E. Tosefta Yadaim 3:5 “İncil ve din düşmanlarının kitapları, elleri kirletmemektedir; Ben Sira’nın kitapları ve ondan sonra yazılmış olan bütün kitaplar Kanon’a ait değildir.” (Pfeiffer, IOT, 63) O dönemlerde, bir kitaptan elleri temizlemiyor diye bahsetmek; o kitabın tanrısal bir esin ürünü olduğunu, bu yüzden de kutsal olduğunu ifade etmekteydi. O dönemde Kutsal Yazılar’ı taşıyanlar, kutsal yapraklara dokunduktan sonra ellerini yıkamak zorundaydı. “Hahamlar, Kutsal Yazılar’ın elleri kirlettiğini ilân ederek bu yazıları, dini değerlere saygısız ve dikkatsiz kişilerden korumuşlardır. Çünkü, Kutsal Yazılar’a her dokunuştan sonra ellerini yıkamak zorunda kalacağını düşünen hiç kimsenin, onlara dikkatsizce dokunmayacağı çok açıktır .” (Beckwith, OTC, 280) Bu eylemin yapılmasına sebep vermeyen her kitabın ise, Tanrı’dan olmadığı düşünülmüştür. Bu metnin iddiası ise, sadece İbrani Kanonu’nda yer alan kitapların Tanrı’nın Sözü olduğudur.


2E. Sedar Olam Rabba 30 “O zamana (Büyük İskender’in gelişinden Pers İmparatorluğunun bitişine) kadar peygamberler, Kutsal Ruh’un aracılığı ile peygamberlikte bulunuyorlardı. Ancak, o zamandan sonra ‘Kulaklarını bilge adamların sözlerine eğdiler.’” (Beckwith, OTC, 370)


3E. Tos. Sotah 13:2 baraita in Bab. Yoma 9b, Bab. Sotah 48b ve Bab. Sanhedrin 11a: “Sonraki peygamberler olan Hagay, Zekerya ve Malaki’nin ölümünden sonra Kutsal Ruh, İsrail’de duyulmadı.” (Beckwith, OTC, 370)


5D. Sard Piskoposu Melito
Melito, Hristiyan âleminde Eski Antlaşma Kitapları’nın ilk listesini çıkartan kişi olarak bilinmektedir (yaklaşık M.S. 170). Eusebiyus (Ecclesiastical History IV. 26), onun yorumlarını muhafaza etmiş ve aktarmıştır: “Melito, Suriye’de araştırma yaparken, sağlam listeye ulaştığını ifade etmiştir. Bu konudaki yorumlarını, dostu olan Anesimius’a yazdığı mektupta dile getirmiştir: ‘İsimleri şunlardır... Musa’nın beş kitabı: Yaratılış, Mısır’dan Çıkış, Çölde Sayım, Levililer, Yasa Kitabı. Yeşu, Hakimler, Rut. Krallıkların dört kitabı, Tarihlerin iki kitabı, Davut’un Mezmurlar’ı, Süleyman’ın Özdeyişleri (Bilgelik Sözleri olarak da bilinir), Derlemeci, Ezgiler Ezgisi, Eyüp. Peygamberlerden: Yeşaya, Yeremya, tek bir kitapta Onikiler, Daniel, Hezekiel, Ezra.’”
F.F. Bruce’un bu konudaki yorumu şudur: “Melito, Ağıtlar ile Yeremya’yı; Nehemya ile de Ezra’yı birer kitap olarak kabul etmiştir ki, Ezra’nın diğer peygamberlerle beraber sayılması ayrı bir merak uyandırmaktadır. Durumun böyle olduğunu kabul edersek, bu liste Ester hariç (Septuagint sıralamasına göre) İbrani Kanonu’ndaki bütün kitapları içermektedir. Suriye’deki bilgi kaynaklarının listesine, Ester’in dahil edilmediğini düşünebiliriz.” (Bruce, BP, 100)


6D. Mishnah
Günümüzde kullanılan Yahudi Kutsal Yazılar’ı’nın üç ana parçaya bölünmesini, (Yazılardaki on bir kitap da dahil olmak üzere) ilk olarak Mishnah’ta görmekteyiz. (Baba Bathra Sistemi, M.S. 5. yüzyıl). (Geisler, GIB, 24)


5C. Yeni Antlaşma’nın, Eski Antlaşma’ya Kutsal Yazılar Olarak Verdiği Tanıklık
Matta 21:42; 22:29; 26:54, 56
Luka 24
Yuhanna 5:39; 10:35
Elçilerin İşleri 17:2, 11; 18:28
Romalılar 1:2; 4:3; 9:17; 10:11; 11:2; 15:4; 16:26
1. Korintliler 15:3, 4
Galatyalılar 3:8; 3:22; 4:30
1. Timoteos 5:18
2. Timoteos 3:16
2. Petrus 1:20, 21; 3:16

“Yeni Antlaşma’daki bir metnin içerisinde bahsi geçen bir aktarımın, hikâyenin ya da kitabın, Tanrı’dan bir söz olduğunun belirtilmesi için yapılması gereken tek şey; “Kutsal Yazı’da dendiği gibi” ifadesinin (Yuhanna 7:38) bu metnin başına eklenmesidir. Böylece verilen referansın kaynağının, Tanrı’nın peygamberleri tarafından iletilmiş olduğu onaylanmaktadır.


6C. İbrani Apokrafi Edebiyatı
Apokrafi terimi, Yunancada “saklanmış ya da gizlenmiş” anlamına gelen apokruphos’dan gelmektedir. M.S. 4. asırda Eusebius Hieronymus, apokrafi terimini bu kitap grubu için ilk kullanan kişi olmuştur. Apokrafi Kitapları, Roma Katolik Kilisesi tarafından Eski Antlaşma’ya dahil edilen, ancak Protestanlar tarafından Kutsal Yazılar Kanonu’na eklenmesi reddedilen kitaplardır.


1D. Neden Kanon Dışı?
Unger’in Kutsal Kitap Sözlüğü, Eski Antlaşma Apokrafi Kitapları’nın değerini kabul etmenin yanı sıra, İbrani Kanonu’na dahil edilmemelerinin dört sebebini de açıklamaktadır:
1. 1. Çok sayıda tarihi ve coğrafi hata barındırmaktadırlar, zaman aşımına da uğramıştırlar.
2. 2. Hatalı doktrinler öğretmekte ve esinlenmiş metinler ile tezat sergileyen uygulamaları teşvik etmektedirler.
3. 3. Edebi üslûplardan etkilenmiştirler ve esinlenmiş Kutsal Yazılar’dan farklı olarak, konuları yapay ifadelerle aktarmaktadırlar.
4. 4. Gerçek Kutsal Yazılar’ın Tanrısal esinlenmişlik karakterini veren; peygamberlik gücü, şiirsellik ve ilâhi duygular uyandırma gibi özel unsurlardan, kanon dışı kitaplar yoksundurlar. (Unger, NUBD, 85)


2D. Apokrafi Kitaplarının Bir Özeti
How We Got Our Bible? (Kutsal Kitap Elimize Nasıl Ulaştı?) isimli muhteşem eserinde Ralph Earle, bütün Apokrafi Kitapları’nın detaylarını tek tek sunmuştur. Bu kitapların neden Kanon’a dahil edilmedikleri konusundaki açıklamasının kalitesi, haklılığı ve doğruluğundan dolayı, okuyuculara üzerinde değişiklik yapılmadan, ilk elden sunmayı tercih ettim:

Birinci Esdras (yaklaşık M.Ö. 150), Yahudilerin Babil Sürgünü’nden sonra, Filistin’e geri dönmelerini anlatır. Tarihler, Ezra ve Nehemya’dan birçok alıntı içermekle beraber yazar, birçok efsanevi eklentiler yapmıştır.
En ilgi çeken konulardan bir tanesi ise, “Üç Muhafızın Hikâyesi”’dir. Bu üç muhafız, dünyadaki en kudretli şeyin ne olduğu konusu üzerine tartışmaya girmişlerdir. Bir tanesi “Şarap”; diğeri “Kral”; üçüncüsü ise, “Kadın ve Gerçek”tir der. Bu üç cevabı yazıp, kralın yastığının altına koyarlar. Kral uyandığı zaman, üç muhafızı çağırıp cevaplarını savunmalarını ister. Varılan karar şu olmuştur: “Gerçek, en üstün ve en yüce güçtür.” Zerubbabel, doğru cevabı veren muhafız olduğu için, kendisine ödül olarak Yeruşalim’deki tapınağı tekrar inşa etme yetkisi verilir.
İkinci Esdras (M.S. 100), Yedi görünümü içeren Apokaliptik bir eserdir. Martin Luther’in, bu görünümler nedeniyle kafasının karışmasından dolayı; bu kitabı alıp, Elbe nehrine attığı rivayet olunur.
Tobit (M.Ö. 2. yüzyılın başları), kısa bir romandır. Aşırı bir Ferisi üslûbu içermekte; Yasa’yı, temiz yemekleri, törensel temizlenmeleri, hayırseverliği, oruç tutmayı ve dua etmeyi vurgulamaktadır. Günahın bedeli olarak sadaka vermeyi öğütlediği için, çok açık bir şekilde Kutsal Yazılar’dan uzak olduğunu söyleyebiliriz.
Judith (M.Ö. 2. yüzyılın ortaları), hem kurgusaldır hem de Ferisi üslûbunu içermektedir. Bu romandaki bayan kahramanın ismi, güzel Yahudi bir dul olan Judith’tir. Şehri kuşatma altına alındığı zaman, cariyesi ve temiz yiyeceklerle beraber, istilâcı generalin kamptaki çadırına gitmiştir. General onun güzelliğinden büyülenmiş ve çadırında ona yer vermiştir. Şans eseri bu general, çok fazla içki içmiş ve sarhoşluğun verdiği sersemlikle otururken, Judith onun kılıcını alıp, kafasını kesmiştir. Erzak çantası içerisine generalin kafasını koyarak, kamptan ayrılmış ve bu kafayı şehirlerinin surlarına asmışlardır. Lidersiz kalan Asur ordusu kısa sürede mağlûp edilmiştir
Ester’e Ekler (yaklaşık M.Ö. 100): Ester, Eski Antlaşma Kitapları arasında farklı bir niteliğe sahiptir, çünkü bu kitapta Tanrı’dan hiç bahsedilmemektedir. Ester ve Mordekay’ın oruç tuttuğunu bilmekteyiz, ancak dua ettikleri konusunda bilgimiz yoktur. Bu açığı telafi etmek için, Artaxerxes tarafından yazıldığı zannedilen birkaç mektubun, bu ikilinin ettiği uzun dualar ile dolu olduğu görülmektedir.
Süleyman’ın Bilgeliği (yaklaşık M.S. 40), Yahudilerin şüpheciliğe, materyalizme ve putperestliğe kapılmalarını engellemek için yazılmıştır. Özdeyişlerde olduğu gibi, bilgelik kişiselleştirilmiştir. Bu kitapta ifade edilmiş olan birçok asil düşünce mevcuttur.
Eklesiastikus ya da Sirach’ın Bilgeliği (yaklaşık M.Ö. 180), bir bakıma Özdeyişler’e benzer bir şekilde, yüksek seviyede dini bilgeliği sergilemektedir. Aynı zamanda, uygulamaya yönelik birçok tavsiyede de bulunmaktadır. Örneğin, yemek sonrası sohbetleri için şu tavsiyeyi sunmaktadır (32:8):
“Doğruları konuşun ve birkaç kelimede çok şey ifade edin.”
“Söylediğinden daha fazlasını bilen bir adam gibi davranın.”
Şu ifadeler de vardır (33:4):
“Söylemek zorunda olduğunuzu hazırlayın ki, dinlenesiniz.”
John Wesley, vaazlarında sık sık Eklesiastikus kitabından alıntılar yapmıştır. Anglikan âleminde hâlâ yaygın bir biçimde kullanılmaktadır.
Baruch (yaklaşık M.S. 100): M.Ö. 582 senesinde, Yeremya’nın, yazıcısı Baruch tarafından yazıldığını belirtir. Aslında M.S. 70 senesinde, Yeruşalim’in yıkılmasının yorumunu yapmaya çalışmaktadır. Kitap, Yahudileri isyan etmeme konusunda teşvik etmekte ve imparatora boyun eğmeye çağırmaktadır. Buna rağmen, M.S. 132-35 senesinden hemen sonra, Roma idaresine karşı Bar-Cochha isyanı patlak vermiştir. Baruch’un, “Yeremya’nın Mektubu” isimli altıncı bölümü büyük bir olasılıkla, İskenderiye’deki Yahudilere hitaben putperestliğe karşı sert uyarılarda bulunmaktadır.
Elimizdeki Daniel kitabı, on iki bölümden oluşmaktadır. Ancak, İsa’dan önce 1. yüzyılda, Susanna isimli bir kadın hakkında olan on üçüncü bölüm sonradan eklenmiştir. Evine devamlı Yahudi yaşlılarının ve hakimlerinin geldiği, Babil’deki Yahudi liderinin güzel eşidir. Bu şahıslardan iki tanesi bu güzel kadına hayran kalırlar ve onu iğfal etmeye kalkarlar. Yardım için bağırdığında, oradaki yaşlılar aslında onu genç bir erkeğin kollarında bulduklarını ifade ederler. Arkasından mahkemeye çıkartılan Susanna, iki tanığın şahitliğinin sonucu ölüme mahkum edilir.
Ancak, Daniel adındaki genç bir adam, bu süreci durdurup şahitleri çapraz sorguya çeker. Susanna’nın bahçede hangi ağacın altında sevgilisi ile yakalandığını iki şahide ayrı ayrı sorar. Her ikisinin de faklı cevaplar vermesi sonucu, Susanna serbest bırakılır ve bu iki yalancı şahit ölümle cezalandırılırlar.
Bel ve Ejderha, aynı zaman diliminde Daniel’e 14. bölüm olarak eklenmiştir. Asıl amacı, putperestliğin anlamsızlığını ortaya koymaktır. İçerisinde iki hikâye barındırmaktadır.
Birinci hikâyede Kral Koreş, Daniel’e, yüceliğini her gün birçok kuzu, un ve yağ tüketerek gösteren Bel’e neden tapınmadığını sorar. Bunun üzerine Daniel, o gece yiyeceklerin yerleştirildiği yere kül serper. Sabah olduğunda ise Kral, Daniel’i alıp ona Bel’in bütün yiyecekleri yediğini göstermek ister. Ancak Daniel, Kral’a, yerdeki küller üzerinde, masanın altından gizlice girmiş olan rahiplerin ve ailelerinin ayak izlerini gösterir. Rahipler idam edilir ve tapınak yıkılır.
Ejderhanın hikâyesi ise açıkça efsanevi nitelikler barındıran bir hikâyedir. Tobit, Judith ve Susanna ile beraber bu hikâyeler, Yahudi kurgu sanatının en temel örnekleri olarak sınıflandırılabilir. Çok az bir miktarda da dini değer taşımaktadırlar.
Üç Yahudi Çocuğun Şarkısı, hem Septuagint’de hem de Vulgat’da, Daniel 3:23’ün devamı olarak yer almaktadır. Mezmur 148’den alıntı yapmaktadır ve Mezmur 136 gibi, antifonal bir yapıya sahiptir. Otuz iki kere nakarat olarak, “O’na ilâhiler söyleyin ve sonsuza kadar onu yüceltin.” cümlesini tekrar eder.
Manaşşe"nin Duası (M.Ö. 2. yüzyıl): Metinler, bu duayı dile getiren zalim Yahuda Kralı Maccaba’nın döneminde kaleme alınmıştır. 2. Tarihler 33:l9: “Duası ve Tanrı"nın ona yanıtı, alçak gönüllülüğü takınmadan önce işlediği bütün günahlar, ihaneti, yaptırdığı tapınma yerleri, Tanrıça Aşera"yı simgeleyen sütunları ve oyma putları diktirdiği yerler, Hozay"ın tarihinde yazılıdır.” Bu yakarış Kutsal Kitap’ta yer almadığı için, bir yazar bunu kusur olarak görmüş ve bu açığı kapatmak istemiştir.
Birinci Maccabees (M.Ö. 1. yüzyıl): Apokrafi’nin en değerli kitaplarından bir tanesi durumundadır. Üç Maccabean kardeş olan Yahuda, Yehonatan, ve Simon’un kahramanlıklarını dile getirmektedir. Yahudi tarihinin bu kritik ve heyecan verici dönemini anlamamız açısından, Josefyus’un eserleri ile bu kitap çok önemli bir kaynaktır.
İkinci Maccabees (M.Ö. 1. yüzyıl), Birinci Maccabees kadar önemli sonuçlar doğurmamasına rağmen, paralel bilgiler sunmaktadır. Bu kitapta, Yahuda Maccabeus’un zaferleri işlenmiştir. Birinci Maccabees’den daha efsanevi bir anlatıma sahiptir. (Earle, HWGOB, 37-41)


3D. Apokrafi Kitaplarının Hariç Tutulmalarına Dair Tarihi Tanıklıklar
Geisler ve Nix, Apokrafi’nin tanınmasına karşı çıkan on antik yazarın ifadelerini aşağıda sıralamışlardır:

1. 1. Yahudi bir felsefeci olan İskenderiyeli Philo (M.Ö.20-M.S.40), yoğun bir şekilde Eski Antlaşma’dan alıntılar yapmış ve hatta üçe bölümlenmeyi tanımasına rağmen, asla Apokrafi Kitapları’ndan bir alıntı yapmamıştır.
2. 2. Yahudi bir tarihçi olan Josefus (M.S. 30-100), çok net bir tavır ile Apokrafi Kitapları’nı dışlamış ve Eski Antlaşma kitap sayısının yirmi iki olduğunu belirtmiştir. Bir kez bile olsun Apokrafi Kitapları’ndan, Kutsal Yazı adı altında alıntı yapmamıştır.
3. 3. İsa ve Yeni Antlaşma yazarları, Eski Antlaşma Kanonu’ndaki kitapların neredeyse hepsinden yüzlerce alıntı yapmalarına rağmen; bir kez bile Apokrafi Kitapları’ndan alıntı yapmamışlardır.
4. 4. Jamnia Yahudi aydınları (M.S. 90), Apokrafi Kitapları’nı tanımamışlardır.
5. 5. İlk dört yüzyıl boyunca Hristiyan Kilisesi’nin hiçbir kanonu ya da konseyi, Apokrafi Kitapları’nı esinlenmiş eser olarak kabul etmemişlerdir. .
6. 6. Origen, Yeruşalim’li Cyril ve Athanasiyus gibi birçok büyük eski kilise liderleri, Apokrafi Kitapları’na karşı ifadelerde bulunmuşlardır.
7. 7. Latin Vulgatı’nın tercümanlarından ve büyük aydınlardan olan Eusebius Hieronymus (M.S. 340-420), Apokrafi Kitapları’nın Kanon’a dahil edilmesini reddetmiştir. Eusebius Hieronymus’un ifadesine göre; kilise bu kitapları “hayatla ilgili tecrübeleri öğrenmek ve tutumlar hakkında tavsiyeler almak” amacı ile okuyabilir, ancak “bir doktrin bina etmek” için bu kitapları kullanamazdı. Bu konuda, Akdeniz’in diğer yakasında yaşayan Augustinus ile tartışmışlardır. İlk önceleri, Apokrafi Kitapları’nı Latince’ye bile tercüme etmeyi reddeden Eusebius Hieronymus, daha sonraları acil bir şekilde bu kitapların bazılarının tercümesini yapmıştır. Ölümünden sonra “Eusebius’un cesedi çiğnenerek”; Apokrafi Kitapları, onun oluşturduğu Latin Vulgat’a direkt olarak, eski Latince versiyondan aktarılmıştır.
8. 8. Birçok Roma Katolik uzmanları, Apokrafi Kitapları’nın reddedilişini, Reform hareketine bağlamaktadır.
9. 9. Luther ve Reformcular, Apokrafi Kitapları’nın Kanon’a dahil edilmesini reddetmişlerdir.
10. 10. M.S. 1546 senesinde Trent’de gerçekleşen Reform Karşıtı Konseyi’nin polemik yaratan eylemine kadar, Apokrafi Kitapları’nın Kanon’a dahil edilmesi, Roma Katolik Kilisesi’nin tamamı tarafından kabul edilmemiştir. (Geisler/Nix, GIB, 272-273)


SONUÇ
Foundations for Biblical Interpretation (Kutsal Kitap Tefsirinin Temelleri) eserini yazmak için araştırma yapmaya başlayan David Dockery, Kenneth Matthews ve Robert Sloan elde ettikleri deliler ışığında, Kutsal Kitap Kanonu konusunda şunları söylemişlerdir: “Tanrısı’nın ilâhi takdirine ve işlerine güvenen; O’nun Sözü’nün Kanonu’nun oluşumunun arkasındaki Tanrısal doğayı idrak eden bir Hristiyan, elimizdeki Kutsal Kitap’ın güvenilirliği konusunda huzursuz olamaz.” (Dockery, FBI, 77, 78)