Einzelnen Beitrag anzeigen
  #25741  
Alt 17.10.2005, 04:06
Benutzerbild von turgayatacan
turgayatacan turgayatacan ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Hayrettin Karaman ile reportaj

Soru:
Türkiye"nin özellikle son yüzyilinda, din hem siyasal hem de sosyal hayatta bir problem alani olarak görüldü. Cumhuriyet"le baslayan yeni dönemin yeni siyaset felsefesi, bu problemin ne kadar varlik nedeni? Neden bir noktadan sonra biz dini problemler yumagi olarak görmeye basladik. Cumhuriyet tarihini, bir acidan baktigimizda sanki bir "irtica tarihi" gibi geliyor....
Cevap:
Ya da irticayla mücadele tarihi... Pratikle bu yeni siyaset felsefesini birbirinden tamamen ayirmak da mümkün degil. Bu bir nevi dini alandaki iman-amel iliskisine benziyor. Seküler kesimdeki felsefeye dinde, "İnanc, iman ve onun cevresinde olusmus olan akait, kelam, ilmi tevhit dedigimiz alan" tekabül eder. Yani bir yerde felsefe var, öbür yerde itikad var. İlk bakista felsefe ile pratik arasinda her ne kadar dindeki iman-amel arasindaki iliskiye benzer, bir siki iliski yok gibi gözükürse de bu durum, vaktiyle fikir cilesini doldurmus, ununu elemis, elegini asmis toplumlarda felsefenin birazda lüks bir mesgale alani haline geldigi toplumlarda olur. Orada ilkeler prensipler oturmustur. Felsefe, hukuka, teamüle, örfe.. yasanan hayata girmistir. Büyük dönüsüm gerceklectikten sonra orada (mesela Bati´da), felsefe ile pratik arasindaki bag önemli ölcüde gevsemis olur. Orada artik felsefe felsefe icin yapilir. Ama bizim ülkemiz gibi bir medeniyetten bir baska medeniyete tasinmak isteyenlerin bulundugu ve bunlarin gücü ellerinde tuttugu ülkelerde....

Soru:
Bunu kimler istiyor sorusuna, toplum mühendisleri ve toplum terzileri diyelim...
Cevap:
O mühendislerin bir cogunun söyledigi su sözü de hatirlayalim: Hayatta en hakiki mürsit ilimdir. Bir baskasinin söyledigi bir baska sözü de hatirlayalim: Biz hayatimızi göksel düslere dayanarak yürütecek degiliz.
Bu sloganik ifadeler de bir felsefeyi ifade ediyor. Bunun özü sudur: Medeniyetimizin temelinde simdiye kadar Islam imani ve onun kitabi vardi, bundan böyle biz bunu terk ediyoruz.

Soru:
Biz kimiz?
Cevap:
Biz toplumuna yabancilasmis bir avuc toplum mühendisiyiz, terziyiz... Ama güc bizde artik... Böyle diyen, bir düsünceyi ideoloji haline getiren (mesela moderniteyi ideoloji haline getiren) bir seckinler grubunun siyaset felsefesi ile pratigi (kendi pratiklerini ve ülke pratigini ) birbirinden -islerin duruldugu Bati da oldugu gibi- ayirmak mümkün degildir. Onun icin bizim ülkede mühendislerin siyaset felsefesi (ve pratikleri) ile bir kaptan alip bir baska kaba koymak istedikleri toplumun pratiklerini birbirinden ayirmak mümkün degildir. Mühendislerin felsefesiyle, gelenegine bagli büyük kitlenin imani ve dünya görüsü arasinda catisma kacinilmazdir ve böyle de oluyor...

Soru:
Bir kesim, düsünceyi ideoloji haline getirirken, buna mukabil öteki tarafta da inanci ideoloji haline getiren bir yapi da dogal olarak ortaya cikmiyor mu?
Cevap:
Etki-tepki arasindaki iliskidir bu. Siz, moderniteyi, batililasmayi, asriligi bir ideoloji haline getirirseniz, o zaman, bunu benimsemeyen, kendini burada bulmayan büyük kitlenin de inanci ve pratigiyle ilgili yeni bir bilince gelmesi ve o bilinc icerisinde kendini (kimligini, degerlerini) koruma psikolojisi icerisine girmesi, bu koruma psikolojisinin tabii sonucu olarak da bir takim tedbirler almasi kacınilmazdir. Eger siz, bir tarafin Islami ideoloji haline getirmek, Islam´i siyasallastirmak diye ifade edilen tavir alisindan sikayet ediyorsaniz, o zaman sizin de bir baska medeniyeti, kültürü, bir baska sistemi, dünya görüsünü, ideoloji haline getirmekten vazgecmeniz gerekir. Sekülerci kesimin de devlet yönetimi ile ideolojilerini birbirine karistirmamalari gerekir. Onlarin tasarladiklari ve yönettikleri devletin de ideolojik devlet olmamasi icap eder.

Soru:
Bu dünya görüsü, dine, dini argümanlara set koyarken; Dinin siyasal taleplerine gecit yok diyor. Bu tam vitrinlik bir cümle. Aslinda sergilenen tavir, dinin siyasal taleplerini asan, dinin varolusuna dönük derinligi olan bir tavir degil mi?...
Cevap:
Cok dogru. Zaman zaman bunu ifade ediyorlar. Kimi bunu söylüyor, kimi de agizlarindan kaciriyor. "Dinin sosyal hayattaki yeri" konusunda aciklamalar yaparken agizlarindan kaciriyorlar. Son zamanlarda kamusal alan tartismalari cikti. Onlar kamusal alandan sadece devleti, sadece siyaseti degil, sosyal hayati da kastediyorlar. Onlarin tanimlamasinda kamusal alan, sosyal alani da kapsiyor.

Soru:
Peki kamusal olmayan alan nedir?
Cevap:
Sosyolojide kurumlar incelenir. Bunlardan bir tanesi de ailedir. Demek ki, aile de bir sosyal alandir. Geriye aile icerisinde, siz ailenin bir bireyi olarak degil, kendinize ait bir birey olarak siz (sen) kalacaksiniz. Bunu tanimlamak mümkün ama arayip bulmam mümkün degil. Iste din özgürlügü sadece orada taniniyor. Son münakasalar bunu ortaya koydu. Burada irtica söylemi de, dinin siyasete alet edilmesi söylemi de bir vitrin ifadesi. Sahnenin arkasinda tertiplenen oyuna baktiginizda, "Müslümanlar siyasi ve sosyal taleplerinden vazgecsin" teklifini görüyorsunuz. Buna tek bir ifadeye sokarak ´sosyal talepler´ diyebilirsiniz.

Soru:
Abant Toplantisi-I´in sonuc bildirgesinde yer aldi: "Dinin bir devlet talebi yoktur.´ Dinin siyasal talebi ahlaki bir taleptir." Öyle mi?
Cevap:
Hayir. O madde cok tartisildi. Biz Ilahiyatcilarin, birbirimize karsi dahi kulis yaptigimiz ve birbirimizi iknaya calistigimiz bir maddeydi. "Islam´in sosyal talebi bir takim ahlaki taleplerden ibarettir. Siyaset, hukuk, ekonomi vb. sosyal alanlarla ilgili ahlakilik talebinden ibarettir. Yani o alanlarin kurallarinin düzenlenmesi degil, siz bunlari seküler olarak düzenleyebilirsiniz, akla ve bilime dayanarak düzenleyebilirsiniz, dini nazar-i itibara almayabilirsiniz, sadece o alanlara ahlak teklif edersiniz. Din canibinden ahlak, siyasette ahlak, ekonomide ahlak, hukuk da ahlak..." diyenler oldu.. Sonuc bildirgesine bu konu söyle girdi: "İslam´in, demokratik hukuk devletinin evrensel ve temel degerleri ve ilkeleri disinda, siyasi rejimin ayrintilarinin düzenlenmesini topluma biraktigi görüsündeyiz." Benim bu madeye itirazim vardi ve zabitlara gecti.
"Dinin devlet talebi yoktur" sözü maksadi tam olarak karsilamiyor, aksine maksadi perdeliyor. Din siyasete karismayacak, sosyal hayatin düzenlenmesine karismayacak, hukuka karismayacak. Bu alanlari siz dinden bagimsiz olarak düzenleyeceksiniz. Sonra din devreye girecek ve bu alanlarda ahlak talep edecek. Iktisatta ahlak, hukuk da ahlak olur mu? Bunlar tartisilmistir. Hukuk baslangici kitaplarinda bile aciklanmistir. Hukuki düzenlemeler yapilirken genel ahlaka aykiri düzenleme yapilmaz ama ahlak ayri bir alandir, onun yaptirimlari ayridir, hukuk ayri bir alandir, onun yaptirimlari da ayridir. Iktisatta, mesela kapitalist ekonomiyi nazar-i itibara aldiginizda kapitalist ekonominin neresine ahlak sokacaksiniz? Siyaset... Laik, demokratik cumhuriyet düzenini kurdunuz. Laik kelimesi belli bir dine karsi bagimsizlik ifade ettigi gibi belli bir ahlak anlayisina karsi da bagimsizlik ifade eder. Öyleyse siz devletin ve siyasetin neresinden ahlak talep edeceksiniz.