Einzelnen Beitrag anzeigen
  #23454  
Alt 01.09.2005, 22:15
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard HERKES MEZHEPSİZDİ

Peygamberimiz ve 4 halife döneminde Kuran dışında dini bir kaynak yoktu (11. Bölüme bakınız). İnsanlar mezheplere bağlı olmadan doğrudan Kuran"a bağlıydılar. Kuran"ın belirttiği şekilde dini yaşar, Kuran"ın serbest bıraktığı konularda kendi beğeni, örf ve alışkanlıklarına göre hareket ederlerdi. Kimse ben Sunniyim, Hanefiyim, Şafiyim veya ben Şiiyim, Aleviyim, Caferiyim şeklinde görüş belirtmiyordu. Onlar Müslümanım diyor, rehberlerini Kuran görüp, bununla yetiniyorlardı. Peygamberimiz"in dönemindeki en cahil bedeviler bile Kuran ayetlerinden anlayışlarına göre faydalanıyor ve Müslüman oluyorlardı. Bizim arzumuz da aynı o günlerde olduğu gibi Hanefi, Şii, Caferi, Sunni gibi etiketler kullanmadan, mezheplere bağlanmadan sadece Müslüman olmamız; değişmeyen, çelişkisiz, akla, mantığa uygun ve Allah"ın uymamızı istediği Kuran"a diğer kaynaklara itibar etmeden tâbi olmamızdır. Böylece tek Allah, tek din ve tek kitabın oluşması ve Müslümanların dine fatura edilen uydurmalardan ve bu paramparça tablodan kurtulmalarıdır. O dönemdeki gibi olmamız gerekir derken o dönemdeki gibi Kuran"a uymalı, başka dini kaynak tanımamalı, takısız Müslüman olmalıyız diyoruz. Yoksa Kuran"ın verdiği serbestlikleri o döneme göre düzenlemek Kuran"ın dinine ilave yapmaktır. Kuran"ın hüküm getirmediği konuların Allah"ın bizi özgür bıraktığı konular olduğunu anlarsak, din diye bildiğimiz yanlışları düzeltebiliriz. çünkü dinimizdeki bozulmalar en çok Kuran"ın bizi özgür bıraktığı konularda kısıtlamalar getirilmesi ile oluşmuştur (39. Bölümü okuyun).

Tüm bunları gerçekleştirirken ilk önce Allah’ın bizden bunu istediğini anlamamız lazımdır. Bunun için kitabın ikinci bölümünde Kuran"ın tek kaynak olduğunu açıklayan görüşlerin yeterli bir delil teşkil edeceğini zannediyoruz. Kuran"ın yeterliliğine dair bu bölümde bahsetmediğimiz bir çok ayeti kitabın diğer bölümlerinde göstermemiz zaten yeterli olan bu ayetleri daha da pekiştirecektir. Bu bölümden sonra kutsala fatura edilen, doğru ile yalanın birbirine karıştığı hadislerin geri dönüşü mümkün olmayan, yani doğru ile yalanın bir daha ayırt edilemeyecekleri bir şekle girdiklerini anlayacağız. Eğer ki hadisler Kuran gibi dinin kaynağı olsalardı bu, İslam"ın geriye dönüşü mümkün olmayan tarzda bozulduğu manasına gelecekti. Bu yüzden hadislerin dinin kaynağı olamayacağını göstermek hem dinimizi, hem de Peygamberimiz"i iftiralardan kurtarmak olmaktadır. İleride hadislerin hem Kuran’la, hem kendi aralarında, hem mantıkla çeliştiklerini, hem de Kuran’a ilaveler yaptıklarını göreceğiz. Üstelik Peygamber’in ve 4 Halifenin hadisleri yazdırmama ve yaktırma konusundaki tavrını görünce (4., 10. ve 11. Bölümleri okuyun) Kuran dışında dini kaynak olabilecek hiç bir şey bırakmamanın ve Kuran"a gidip dini oluşturmanın haklılığını daha da iyi anlayacaksınız. Uydurulan din ile indirilen dini ayırt etmedeki yöntemimiz, indirilen dini (Kuran"ı) ve uydurulan dini (hadisleri, mezhepleri, şeyhleri) inceleyerek gerekli delilleri çıkartmaktır. Allah"ın istediği gibi aklı işleterek ve beyyine yani açık delil üzere olarak mevcut yapı değiştirilmelidir. Bunun aksi körü körüne taklit olur ki o da bizi karşı olduğumuz yapıyla aynı noktaya götürür.