sekerim AB li olacaz da ,KADIN kokusu
ve rengi eksik hayatimizda ve erkeklerimizin üzerinde!
Aslında belki de şaşırmamak gerekiyor.
“Üstünde bayrak olan pasta kesilmez,” diyen savcıyla, kasabada Orhan Pamuk’un kitaplarını yakalayıp yakmak için sürek avı başlatan kaymakamın resimlerini gördüm gazetelerde.
Asık yüzlü genç adamlar.
Çizgileri sert.
Belki ben farkedemedim ama üniversite bitirmiş olmalarına rağmen okunan kitapların insanın yüzünde bıraktığı o gizemli entelektüel ışık onların yüzüne yansımamış gibi geldi bana.
Sanırım edebiyata da pek düşkün değiller.
Bazı davranışların zekice olmama ihtimalini akıllarından geçirmedikleri de anlaşılıyor.
Ama ben onların edebiyatla ve kitaplarla ilişkilerinden daha çok başka bir şeyi, daha “fantezist” sayılabilecek bir şeyi merak ettim.
Acaba bu genç adamlar hayatlarında kaç kez dans ettiler.
Kaç kez kızlı erkekli bir eğlenceye katıldılar.
Çocukluklarından gençliğe geçtikleri o büyülü ve zor dönemde kaç kez yaşıtları bir genç kızdan içlerini yumuşatan, hayata bakışlarına bir sevecenlik katan hoş sözler duydular.
Birisi bana, onların hiç dansetmemiş olduğunu, yaşıtları genç kızlarla hiç yakınlaşmamış olduklarını söylese sanırım şaşırmayacağım.
Davranışlarıyla birçok insana “yok canım, bu kadar da olmaz” dedirten bu genç adamlar, devletin neredeyse bütün kadrolarına ve tepkilerine damgasını vuran o “kadınsız büyümüş taşralı erkek” katılığına sahiplermiş gibi geldi bana.
Bizim devlet kadrolarının büyük bir çoğunluğunu bu tür bir erkek kalabalığının oluşturduğunu sanıyorum.
Bu konuda bir araştırma okumadım, sadece sanıyorum.
Ama tipik bir Türk devlet görevlisinin profilini çizmem gerekse ben, yabancı dil bilmeyen, yabancı kültürle karşılaşmamış, karşılaştığında da kendini ezik hissedip düşmanlaşmış, gençliği kahredici bir kadın yalnızlığı içinde geçmiş, hiç flört etmemiş, hiç dansetmemiş, edebiyattan hoşlanmayan, pek roman okumayan, öfkeli, hafif bir aksanla konuşan, davranışları değerlendirirken “zeka” ölçüsüne pek önem vermeyen, devletin yarattığı klişeleri ezberleyip yücelten bir erkek profili çizerdim..
Türk devlet teşkilatı “kadın eli” değmemiş bir görüntü sergiliyor.
Fazla erkek, fazla taşralı.
Kadınların erkek dünyasına kattığı o kıvraklığı, zeka fıskiyelerini, nüktedanlığı, esnekliği, hoşgörüyü bizim kadrolarımızda çok sık göremiyorsunuz.
Kadın kokusunun içine hiç sinmediği bir devlet bu.
Bundan en çok kim şikayetçiydi, biliyor musunuz?
Mustafa Kemal.
Kadın ve erkeğin ortaklaşa yaşadığı Selanik’ten geldiği, yabancı diyarlarda dolaştığı, oradaki hayatı gördüğü için o esnekliği bizim devletimizin kadrolarına katabilmek amacıyla o komik Cumhuriyet balolarını düzenliyordu, görevlileri dans etmeye zorluyordu.
Ne yazık ki temel hatasını bu konuda da tekrarlamış, bunun insanların hayatlarına sonradan zorla eklenebileceğini sanmıştı.
Bunun köylülükten, köylülüğün de üretim biçiminden kaynaklandığını görememişti.
Belki de görmüştü ama yapabileceği çok fazla bir şey olmadığını düşündüğünden bu katılığı balolarla, danslarla, emirlerle çözmek istemişti.
Kadın yalnızlığı çekmiş erkekler kalabalığından oluşan hiçbir örgütlenmeden çok zeki, çok kıvrak, hoşgörülü, esnek bir yapı beklemek mümkün değildir.
Onlar hiç dansetmemişler.
Bir kızla oturup bir romandan konuşmamışlar.
Ne yapsınlar?
Öfkeden, sertlikten, katılıktan başka bir davranış biçimi bilmiyorlar.
Pastalara da selam dururlar, kitapları da yakarlar.
|