DEMOKRASİ TERÖRÜNE NE DEMELİ ARKADASLAR?
İNSANLIK ONURU İÇİN İŞGALE DUR DE!
Yılın ilk kar’ı yağdı İstanbul’a. Hem de sapsarı bir tül gererek tüm göklere. Sülalenin büyük kadınları, kar yağarken gök gürüldemesini hayra yormazlar pek. Bendeki tedirginlik bir başka bu sefer. Sanki birazdan gidecekmişsiniz gibi acayip bir vedalaşma hissi kaplıyor insanı.
Bugün kar yağdı gökten. Aklım ve sırtımın üşümesi sokakların ayazında bir başına kalakalanlarda.
Kediler bile evden çıkmak istemezken, bu bıçak havalarında, evsiz kalmış küçük bedenlere içim titredi.
Sonra aklıma Irak’taki katliamlar üşüştü.
Zaten hiç çıkmıyor ki, acaba Felluce’ye de vardı mı ayaz bulutları?
Bağdat’a kar ne zaman yağar?
Yağmasa keşke, ama Allah Kerim’dir…
Hızla yağan sert tanelerin arasında , bu kar tanecikleriyle yeryüzüne inen binlerce meleği de aklıma getirerek dua ediyorum : Allah’ım kurtuluş ver, zilletten kurtar milletimizi, razı olduğun güzel Müslümanlardan olmamızı nasip et!
Çaresizlik ne kötü. Sürekli yazılar, fotoğraflar ve haberler akıyor savaşla ilgili. Sanki dünya başından aldığı ağır bir mermi darbesiyle kanıyor, sendelemiş, kıyıya çökmüş. İnsan bedenleri, işgal tanklarını en fazla bir yada iki saniye geciktirmekle meşgul. Sıra sıra mezarlar, aralıksız katliamlar.
Sanki Firavun ile Haman ayakta, hiç ölmemişler, sanki Kasas Suresinde anlatılan yüksek zulüm kulelerini göğe doğrultmuşlar da Musa’nın Tanrısı’na meydan okuma budalalığına soyunmuşlar. Apaçık ve şeytani bir öfke!
Öğleden sonra ajanslar yeni bir haber geçiyor:
"USA, Irak’ta Napalm bombası kullanıyormuş...."
Uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış bir kimyasal daha... Radyoaktif gaz içeren bir bombanın tesirinin ortadan kalkabilmesi için tam dört buçuk milyar yıl geçmesi gerekiyormuş oysa. Her bir bombanın zincirleme olarak, havadan suya, otlardan bitkilere, taşlardan madenlere kadar geçiştiği bir zehir tamlaması...
Kutsal Kitab’ımızda çeşitli yerlerde ‘’savaşı istemeyiniz!’’ diye öğütleniyor herbirimize. Savaş, el birliğiyle ölümünü getiriyor yaşlı gezegenimizin.
Peki ne istiyor bu adamlar? Diyelim ki dünyanın bütün Müslümanlarını, diyelim ki tüm üçüncü dünyayı, diyelim ki beyaz ırk dışındaki tüm renklerini insanlığın, katletseler?
Ne geçecek ellerine?
Bütün dünya onların olsa ne yaparlardı mesela?
Bush ve diğer katiller, asla ahirete inanmıyorlar. Bu yüzden bütün hırsları ve dünya tutkuları insanlığı kana buluyor.Bu insanın kanını donduracak tutkuyla nasıl baş edebileceğiz? Zira bir "SAVAS" değil sözkonusu olan. Camilere sığınmış ihtiyarlar, yaralılarla dolu hastaneler ve savunmasız kadınlarla çocuklar yok ediliyor. Üstelik de zaten uzun ambargo yıllarıyla açlık, yoksulluk ve sefalete mahkum edilmiş bir halk, gözümüzün önünde imha ediliyor... Hem de okulları, üniversiteleri, sanatı, tarihi, mimarisi ve şiiriyle insanlığı kurmuş bir coğrafyada, İbrahim’in,Nuh’un diyarında... Babil tekrar tekrar ve tekrar yıkılıyor. Fakat bu sefer, hayli uğursuz bir şekilde. Artık bütün gezegenin sonunun yaklaştığını haber veren büyük yangının ilk ucuyla gözgözeyiz.
Ne yapmak lazım?
Ne yapmalıyız?
Herkese aynı şeyi soruyorum. Nerede toplaşılıyorsa oraya koşup, yirmidört saat açık haberleşme siteleriyle bütün dünyaya yardım çağrısı yapıyoruz. IHH’nın yardım kampanyası var mesela.
Yekvücud olmanın zamanı değil mi?
Nerede Müslümanlar?
İşgalci İngiltere’de bile bir milyon insan toplanıyor savaşa hayır demek için. Bizse küçük guruplara ayrılmışız, kimse kimsenin toplantısına iştirak etmiyor. Parti parti, fırka fırka bölünmüşüz, sanki napalm Bağdat’a değil de yüreklerimize değmiş gibi, parçaparçayız...
Sadece Irak için değil tüm insanlık için bu çılgın savaş ve ilkesiz işgal hemen durdurulmalı...
Dualarımız, gece namazlarımız, Kuran’larımız da birer kolordu kurmalı.
Allah’ın kurtuluşu yakındır ve O vaadinden asla dönmez...
Es-Selam....
|