Einzelnen Beitrag anzeigen
  #6139  
Alt 23.07.2004, 00:17
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard TÜRKİYE"Yİ KEMİREN ZULÜMLER (2)

11) Geleneği Dinleştirme Zulmü: Atalar-dedeler kabulü bir yığın âdet ve görenek din sanılmakta, örf, dinin âdeta temel kaynağı haline getirilmiş bulunmaktadır. Atalar-dedeler örflerini dinleştirenleri şirke bulaşmakla suçlayan Kur’an’ın bu ürpertici uyarısı kulak ardı edilmektedir.

İslam, Kur’an’a değil de ata kültlerine, özellikle Arap âdetlerine dayalı bir din haline getirilmiş bulunuyor.

12) Emanet Ve Ehliyetleri Ehline Vermeme Zulmü: En yıkıcı ve en ilkel zulümlerden biri de budur. İş ve emanetlerin ehil olmayanlara verilmesi âdeta tanrısal emir haline getirilmiş, ‘işe uygun adam’ ilkesi, ‘adama uygun iş’ ilkesine dönüştürülmüştür. Özellikle son iktidar, basının "kadrolaşma" dediği bir uygulamayla, ehliyet ve liyakatin yerine "bizden olma" ilkesini koymuş bulunuyor.

13) Kamu Kaynaklarını Talan Zulmü: Yüz bini aşkın camisi ile dinselleşmede tarihsel bir rekorun sahibi olan Türkiye, İslam’ın lanetlediği en büyük zulümlerden biri olan kamu kaynakları talanına örnek ülkelerinden biri haline gelmiştir.

Müslüman Türkiye, kendi Peygamber""inin, "kamu kaynaklarını talan edenlerin cenaze namazlarını kılmadığını" unutmuş görünüyor.

Türkiye’nin ekonomik çıkmazının aşılması için sadece kamu kaynağı talancılarının çalıp çırptıklarını geri almak bile yeter. Devlet bankalarından çeşitli oyunlarla alınan ve yine çeşitli oyunlarla geri çevrilmeyen kredilerin toplamı 50 milyar dolara yakındır.

14) Emeğe İhanet Zulmü: Esas olan emektir; çünkü üretip yaratan odur. O halde nimet ve imkÂnlardan öncelikle emek yararlanmalıdır.

Türkiye’de emek; kapitale, ranta, hile ve düzenbazlığa boğdurulmaktadır.

15) Kadını Ezme-Horlama Zulmü: Kadınlarımız, Atatürk’ün eşsiz bir dirayet ve basiretle hayata geçirdiği birçok imkândan da yoksun bırakılmıştır. Kadınlarımız, çeşitli baskı ve aldatmalarla din istismarında da bir numaralı araç haline getirilmiş bulunuyorlar.

16) Sevgisizlik Zulmü: Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş gibi koca gönüllü sevgi ve rahmet anıtlarının ölümsüz nefesleriyle ıtırlanan Anadolu’nun çocukları olan bizler, ne yazık ki, o nefeslere ihanet ederek birbirimizi sevmek ve kucaklamakta en geri ülkelerden biri haline geldik.
İslam’ı, o engin gönüllü Anadolu erenlerinin nefesiyle hayata sokan ‘Türkmen yorumu’nu bırakıp kılıç, kin ve çıkar perdesinden algılayan Arap-Acem yorumlarıyla kavrama sürecini açtığımızdan beri din, hayatımızı rahmet unsuru olarak giremiyor; kin, dalaş, riya ve sömürü enerjisi olarak giriyor.

Paylaşmıyoruz.

En küçük bir kırgınlığı kin ve düşmanlık vesilesi yapıyoruz. Birbirimizi saymıyoruz, birbirimize tahammül göstermiyoruz. Bu çürüyüşümüzü bilen dış güçler, bizi sudan bahanelerle birbirimize düşürüp kavga ve kana itmekte hiçbir zorluk çekmiyorlar.

Türkiye""de sevgisizliğin bir günah, bir zaaf olmaktan çıkıp bir din ve şehvet haline geldiğinin en şaşmaz göstergelerinden biri, belki de birincisi, insanların diri diri yakılabilmeleridir.

En büyük Neron zulmünden beter bir acımasızlıkla Sivas""ta 38 insanı diri diri yakanlar, bu ülkenin çocuklarıdır. Dahası, onları "din ve iman" (hâşâ) adına savunan ve alkışlayanlar da bu ülkenin çocuklarıdır.