TÜRKİYE"Yİ KEMİREN ZULÜMLER (1)
1) Zulme Seyirci Kalma Zulmü: Neme lazımcılık, gelen ağam-giden paşam zulmü de denen bu zulüm, daha çok ‘pasif zalimlik’ diye anılır. Zulümlerin en tehlikelisidir. Sinsidir, kolay fark edilemez. Türkiye’de büyük kitlenin bulaştığı en yaygın zulüm budur.
2) Haram Lokma Zulmü: Türkiye’de halk tabakalarına kadar yayılmış ve hemen her bünyeyi bir biçimde zehirlemiş olan zulüm haram lokma zulmüdür. Uluslararası holdinglerimizden, arka sokaklarda kasalar üstünde maydanoz-kabak satanlara kadar herkesin pusulasını saptıran bir beladır haram lokma zulmü.
3) Kirli Siyaset Zulmü: Türkiye’nin, kirli ve ilkesiz siyasetten ve siyasetçilerden kurtulma savaşı veren bir ülke olduğu ortak kanaatlerden biridir.
Hiçbir bozukluk ve ümitsizlik yoktur ki siyaset ve siyasetçiyle şöyle veya böyle irtibat halinde görülmesin.
4) Şirk Zulmü: Şirk, putperestlik yani, Allah’ın yanında birtakım yedek ilahlar (kurtarıcılar, aracılar, efendiler, şefaatçılar) kabul eden sapmanın adıdır. Ve bu sapma Türkiye’de çok yaygındır.
Türkiye, İslam adı altında yarı Şintoist-Şaman-tevhitçi bir karma din yaşıyor. Eski Yunan ve Cahiliye Arabistanı şirk panteonlarını andıran yedek ilah kümeleri oluşmuş ve bu kümeler, pagan ilahlarına özgü yetkilerle halkı baskı altına almıştır.
Türbeperestlik Ve Şeyhperestlik diye de anılan bu zulümler, Müslüman dünyayı asırlardır perişan etmektedir.
5) Allah ile Aldatma Zulmü: ‘Sakın Allah ile aldatılmayın!’ emrini veren bir kitabın iman çocukları olmamıza rağmen siyasetten ticarete, dinden ziraate kadar tüm alanlarda Allah ile aldatılarak şaşkına çevrilen bir kitle manzarası arz ediyoruz.
6) Riya Zulmü: Riyakárlık, toplumun ádeta temel başarı aracı, dini-imanı haline getirilmiş bulunuyor. Özellikle din ve siyaset alanları riyakárlıkta yarış yapanların yarışma alanına dönüşmüş. Riyakárlığı dinin inkárı sayan İslam’ın bu uyarısı kimsenin umurunda değil...
7) İkrah Zulmü: Baskı, zorlama anlamlarındaki ikrah, dinde yer almaması gereken bir olumsuzluktur.
Türkiye’de din adına akıl almaz baskılar, yönlendirmeler, zorlamalar yürütülmekte, eğitim sistemi bu baskılarla yozlaştırılmakta, gençlik bunalımlara itilmektedir.
Serbest bırakıldığında en kötü ihtimalle günahkár olacak insanlar, bu baskılar yüzünden, gizli şirk olan riyakárlığa zorlanmakta, dindarlaştırma adı altında âdeta dindışılık yürütülmektedir. Gençlik bu örtülü şirk yüzünden ya başka dinlere kaymakta, yahut da dinsizliği yeğlemektedir. Türkiye, bu riya dinciliği yüzünden bir tür ‘yabancı dinler ve ideolojiler cenneti’ne dönüşmüş bulunuyor.
8) Servet ve refahla şımarma zulmü: Bu illet, ülkeyi kasıp kavuran temel dertlerden biri olarak büyümeye devam etmektedir. Yoksulluk ve işsizlik büyük kitlelerin belini büktükçe, haram servetlerin şımarıkları vur patlasın-çal oynasın álemleriyle halkı ádeta çıldırtıyorlar.
Televizyonların reyting rekoru kıran programlarının hemen tamamı, vur patlasın-çal oynasın programları" dır. Reytingin sonucunu kim belirliyor? Halk. Hangi halk? İsraf zulmünün faillerine tatmin sağlayan haramlar tarafından emeği sömürülüp alay konusu yapılan halk.
Demek ki, Türkiye’de zalimler gerçek zalim ama mazlumlar gerçek mazlum değil.
Her mağdur mazlum değildir.
Mağdur olmak mazlum olmanın şartlarından sadece birisidir. Mağduru aynı zamanda mazlum olması için zulümde en küçük bir payının veya rızasının olmaması gerekir.
Ne yazık ki, Türkiye’de mağdur olan halkın büyük kısmı mazlum değil. Bu böyle olduğu içindir ki zulüm bir türlü bitmiyor.
Türkiye, zalimleri, mazlumların besleyip özendirdiği bir ‘acaip’ coğrafya manzarası arz ediyor.
9) İsraf Zulmü: Kelime anlamıyla da zulüm demek olan israf (savurganlık) toplumda derin yaralar açan bir yozlaşmadır. Türkiye’de özellikle haram servet erbabıyla kamu kaynaklarını talan eden, yiyen çevrelerde doruk noktalardadır.
10) Paylaşımsızlık Zulmü: Buna, ‘sosyal adaletin iflası’ da diyebiliriz. Dinlerin vicdan ve sevgi üzerine oturtmak istediği paylaşım, çağdaş toplumlarda kanun ve kurallarla sağlanmış bulunuyor. Bizim ülkemizde sosyal adalet ve sosyal demokrasi gerçekleşmediği için, paylaşımsızlık, toplumun temellerini kemiren bir mikrop gibi varlığımızı tehdit etmektedir.
|