peki ya sürünenler! :))
Sizden Hiç Bir Şey Olmaz; Devrimci Kalamadınız, Burjuvaziye de Yaramazsınız!
Ah ah, neydi o günler... şöyle savaştık, hatta böyle dağlara çıktık... Ah ah, sonra işkencelerle, hapishanelerle kıydılar bize... "146"dan, 168"den mahkum etmekle" de yetinmeyip, "dernek kurma, vakıf kurma" yasağı koydular, "mal ve para idaresi haklarından" yoksun bıraktılar, ve heyhat, "babalık ve kocalık haklarımızı" da elimizden aldılar...
İşte sevgili okurlar, onlar böyle "zavallı" bir kuşak... Çok çektiler. Onlar şimdi, milletvekili olamıyor, baba bile olamıyor, koca olamıyorlar! Çok çektiler çok, hala da çekiyorlar, bir vakıf başkanı bile olamıyorlar!
Onlara acıyın, destek olun; hiç değilse, bir kokteyllerine katılıp, onlarla birlikte bir kadeh atıp efkarlarına ortak olun!
...
Niye böyle bir giriş yaptık? Çünkü, "kuşak" meselesinin de cılkını çıkardılar da ondan. Eskiden bir 68"liler vardı. O sıfatı kullananlar, o mücadeleden kopmuş olsalar da, en döneği bile, "o zamanlar dünyayı, Türkiye"yi sarstık" diye gözlerinde saliselik de olsa bir ışıltıyla sözederdi "kuşağından". Sonradan çıkma "78"liler" ise, sadece ağlayıp sızlıyor... Ne zaman gazetelerde gözümüze "78"liler" diye bir ibare ilişse, devamında ne geleceği artık biliniyor, çok çektik çok, işkenceler, darağaçları, ve ille de babalık, kocalık hakkı; utanmıyorlar da!
Yeniden Özgür Gündem gazetesinin 19 Eylül günkü nüshasında "12 Eylüle ilişkin" bir röportaj yayınlandı. "78"liler vakfı girişimi"nin sözcüsü ve iki girişim üyesiyle yapılan röportajda, konuşmacılar 12 Eylül sürecini "değerlendiriyor"lar. Tabii röportajın hiç bir yerinde "bu süreci değerlendirmek de, o mücadeleyi ve örgütlülükleri bugün hala sürdürenlere düşer" deme sorumluluğunu ve mütevaziliğini göstermeyip, hem sızlanıp, hem ahkam kesiyorlar.
Kim bu sızlanıp duranlar?
Devrimciliği bırakmış, örgütlerinden kaçmış, düzende yaşayan, artık halkı, vatanı değil, ailelerini, sevgililerini, düzendeki yerlerini düşünen, ve hem düzen içindeki yerlerini hem "eski" sıfatlarını korumanın tezgahını kuran tipler.
Tezgah, bazen "vakıf" oluyor, bazen bir legal parti, veya bir dergi, farketmiyor.
Örgütlerinden kaçanlar, pili bitmişler, bu tezgahta kendilerini pazarlayıp, "geçmişi" ranta çevirmek istiyorlar.
Ne ölenlerimiz, ne ölmekte olanlarımız, ne kavgamız üzerine söyleyecekleri bir şey yoktur; buna hakları da yoktur.
Bunlar, ne 12 Eylül"ü, ne dünü, ne de bugünü anlayamayanlardır. Anladıkları, gördükleri kadarı ise, onları düzene döndürmeye yetmiştir. 12 Eylül"den bir tek devrimciliğin bedellerinin ağır olduğunu öğrenmişler ve elhak, öğrendiklerinin gereğini yerine getirip riskli, bedelli devrimcilikten kaçmışlardır.
Ama hallerine bakmadan, büyük değerlendirmeler yapıyor, önderlikleri beğenmiyor, teori yapıyorlar, (bu arada bir yerlere yağcılık yapmayı da ihmal etmiyorlar).
Kimseyi beğenmiyorsanız, o dediklerinizi kendiniz yapsanıza o zaman. En azından yapmaya çalışsanıza. O dinamik, o cesaret, o yürek, o beyin yok ama.
Ahkam kesip vakıfçılık oynamak kolay. Hayat burda, kavga burda, düşman burda. Kararmamışsa yüreğinizdeki cevahir buyrun. Ama buyuramazsınız. Terkedemezsiniz düzen içindeki rahat yaşamınızı.
Peki öyleyse, bunlar neyin "siyasetini" yapıyorlar?
"Siyasi hakları elinden alınmış"mış! 12 Eylül yasakları kalkmadan ülke demokratikleşemezmiş, yasaklara karşı mücadele de bunlarla başlamış!
Bir de çok büyük dertleri var. Milletvekili de olamıyorlar. Ah bir girebilseler o parlamentoya. İki günde demokratik devrimi yapar çıkarlar. Ama işte, ah şu 12 Eylül, bırakın milletvekili olmayı, vakıf başkanı olmayı bile yasaklamış.
Deveye sormuşlar, boynun niye eğri misali; neresini düzeltelim bunların.
12 Eylül öncesi, "oligarşinin izniyle" mi, "yasal mevzuat çerçevesinde" mi mücadele etmiştiniz de, şimdi mücadelenizin(!) temeline bunu oturtuyorsunuz? Faşizm karşısında her türlü bedeli ödemeyi göze almış birinin siyasi hakkını kim alabilir elinden?
Faşizmin, 12 Eylül"ün yasaklamalarına karşı mücadele etmek farklı birşey, o yasakları bahane gösterip mücadele etmemek farklı bir şeydir. "78"lilik" ikincisi demek oluyor. Onlar "yasaklı" ne yapsınlar! 12 Eylül öncesinin silahlı savaşçıları, illegal militanları, şimdi oligarşiye izin de izin diye yalvarıyorlar. Vah, ne hallere düşmüşler.
Bu ülkeden ya haberleri yok, ya da habersizmiş gibi davranmak işlerine geliyor. Bu ülke, artık "direnme hakkı"nın bile, ölümlerle savunulduğu bir ülke. Onlar kalkmış, demokratik hakları için "kokteyller" yapıyorlar.
Aslında sadece direnme hakkı için ölünen bir ülkede, 12 Eylül yasakları için kokteyller yapmanın komikliği ve abesliği, bu 78"lilik maskaralığının ne olduğunu da anlatmaya yetiyor.
Sizin düzenlediğiniz üç beş kokteylle mi "demokrasi mücadelesinin gelişeceğini", 12 Eylül yasaklarının aşılacağını sanıyorsunuz yoksa?
Kolteylleri öğrendiler burjuvaziden.
Kenan Evren"i çağırın, o da gelir katılır belki kokteylinize. Nasıl olsa içkili masalarda geçmiş nostaljisi yapılacak değil mi? Evren de katılır, aslında netekim ben o kadar baskıcı bir Anayasa yapmak taraflısı değildim diyerek taleplerinize destek bile verebilir!
Kısacası, hal şudur ki, "onlar da kıyısından köşesinden demokratik mücadelenin bir parçası olsunlar" denilip geçilemeyecek bir maskaralık, bir döneklik var ortada. Taner Akçam solculuğu başka versiyonlarla sahneleniyor. Onun için, bu kaçkın, pili tükenmiş tipleri, "12 Eylül muhasebesi" adına, "Türkiye halkının mücadelesi adına" konuşturmak da başka bir sorumsuzluk ve aymazlıktır.
Bütün dert; kendini pazarlamak; vakıf, bu pazarlamanın tezgahı
Bunlar ipini koparmış, tercihini yapmış. Kararları kesin: Mücadele için, halk için hiç bir bedel ödemeyecekler artık.
Bir daha asla işkence tezgahlarına düşmeyecek, asla tutuklanmayacaklar. İşte onların tüm yaşamlarına ve "siyasetlerine" yön veren budur.
Tabii, böyle olduğu için de, 12 Eylül"e karşı adam gibi bir "protesto eylemi" bile yapamazlar. O zaman ya tekrar gözaltına alınırlarsa!..
Mazallah! Karakteristik bir döneklik durumu. Bu ruh halini Orhan Pamuk çok açık söylüyor: "başımı belaya sokacak işlere girmem"!
Aslında kendilerine en uygun yer, "geceleri polis tarafından kaldırılma riskinin olmadığı" ÖDP ama, tasfiyeci şeflerin yanında onlara hiç bir kariyer düşmemesinden korkuyorlar.
Bu tipler, kariyerist ve megalomandır da. Yeniden Özgür Gündem"deki ahkam kesmeler de bunun ifadesi.
Kişilikleri biraz megaloman, biraz
arabesktir. Nostaljiyle, (tabii abartılar eşliğinde) hala çevresinde kendisini dinleyecek bir kaç kişi bulundurmaya çalışırlar. Kariyer hırslarını öyle tatmin ederler. Asla isimsiz kahraman olmak istemezler, "sıra neferliği" hiç onlara göre değildir. Devrimciliği bırakır, ama bunu çevresine söylemeye yediremez. Kendilerini hala devrimciymişcesine "pazarlamanın" yollarını ararlar.
Bunlardan biri sözkonusu röportajda kalkıp diyor ki, "78 kuşağının 68 kuşağına göre çıkarttığı çok daha büyük kitle, işçi ve öğrenci önderleri vardı."
Şimdi 70"li yıllarda ortaya çıkan ilk mücadele önderlerinin önceki sürecin mücadelesine sempati temelinde geliştiğini, o mücadelelerin birbirinin devamı olduğunu, tarihsel, siyasal, örgütsel olgularla ortaya koymak gerekir ama yararsız. Onların derdi zaten o değil. Onlar, "78 kuşağı diye bir tarih yazıp özel bir misyon kazanmak" peşinde.
Yani yine aynı noktaya geliyoruz; kendilerini pazarlamak, artık vakıf mı olur, dernek mi, yoksa parlamento mu (asıl düşleri de odur) bir kariyer edinmek; dert bu.
"Emperyalizme ve oligarşiye karşı" vakıfçılık!
Bir öteki de "karşı devrim güçlerinin baskıcı ve kıyımcı niteliğini göz önüne alıp on uygun bir örgütlenme içerisine girmeyince süreç kesintiye uğradı" diye tahlil döktürüyor. O "baskıcı ve kıyımcı nitelik" sürdüğüne göre, kendisi ne yapıyor peki? "Vakıf" kuruyor. O baskıcı kıyımcı niteliğe uygun örgütlenme biçimi de "Vakıf" oluyor demek ki! Keşke 12 Eylül öncesi kursalardı bu vakıfları da "12 Eylül"de yenilmeseydik"!!!
Emperyalizme ve oligarşiye karşı... bir zamanlar neler önermiyorlardı ki?! Baktılar, devrimcilikte pabuç pahalı, baktılar AB"cilik revaçta, onlar da sırtlarını AB"ye yaslayıp vakıfçılık oynamaya başladılar.
Meşruluklarını, haklılıklarını inkar etmiş, kendilerini burjuvaziye ispat yarışındalar. Geçmişte elde edemediklerini, burjuvaziye yaslanarak elde etmeye çalışıyorlar.
Tabii, kendi başlarına ayakta kalmaları zor; bu yüzden şu veya bu kesime sığıntı olarak yaşamaya çalışıyorlar. Siyasi sığıntı olanların kendilerine ait bir beyinleri de kalmaz, başkalarının teorilerini, tahlillerini alıp kendi düşünceleri gibi tekrarlamaya başlarlar. Bakın, düne ve bugüne ilişkin söylediklerinin yüzde ellisi, tasfiyeci DY şeflerine, yüzde ellisi de, Kürt milliyetçilerine aittir. Çünkü sığındıkları kesimler de onlardır.
12 Eylül"de ölenlerden sözediyorlar her konuşmalarında. Ya 12 Eylülden bugüne katledilenler... ya, ve hala katledilenler... Onlardan niye sözetmiyorsunuz hiç? Onları niye görmezden geliyorsunuz? Kokteyllerinizde adını bile anamıyorsunuz onların, unutkanlıktan değil, utançtan. Çünkü mesela F tiplerinde direnenlerin, 97 şehidin adı geçtiğinde, oradaki kimse, karşısındakinin yüzüne bile bakamaz. Tabii biraz utanma duygusu kalanlardan sözediyoruz.
Ötekiler için söyleyeceğimiz bir çift sözden ibarettir: Sizden hiç bir şey olmaz. Burjuvaziye de yaramazsınız. Çekin rakıları, koyun teybe arabesk kasetleri... Buğulu beyinleriniz ve yüreklerinizle 12 Eylül yasakları üzerine sızlanmaya devam edin!
|