Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Liebe, Flirt & Partnerschaft (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=393)
-   -   "Kendine iyi bak" (http://localhost/forum/showthread.php?t=4834)

01.01.2009 03:53

"Kendine iyi bak"
 
“Kendine iyi bak” bir veda degil elveda cümlesidir çogu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...

"Kendine iyi bak." Çünkü bundan sonra ben yaninda olmayacagim. Olamayacagim. Istesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.“

“Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden baskasi olmayacak yaninda sana bakacak. Ben olmayacagim. Kendine iyi bak ve beni düsünme. Çünkü ben de seni düsünmeyecegim artik. Arama sakin beni, yazma, çünkü ben yazmayacagim. Sil beni yüreginden, çünkü ben silecegim. Fakat, yasanilan, paylasilan güzel seyler hatirina sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.”

"Kendine iyi bak. Aramizda geçen herseye ragmen benden sonra iyi oldugunu bilmeyi tercih ederim. Aslinda bilmem çok önemli degil, iyi oldugunu varsayacagim ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle basbasa, yapayalniz birakiyorum ben. Biliyorum kendini birakacaksin benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslina bakarsan, çok da fazla umursamiyorum."

"Kendine iyi bak derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onlari ayirmak, eti tirnaktan ayirmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok aci vericidir, yürek parçaliyicidir. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine “Kendine Iyi Bak” gözleriyle ayrilirlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar…"

Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez “Kendine Iyi Bak “ derler ve giderler. Onlar eti tirnaktan ayirmak yerine ölümü yeglerler. Onlar bu aciyi bir kezden fazla kaldiramayacaklarini bilirler.

"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet degil midir aslinda seni seveni, ihtiyaci olani yüzüstü birakip gitmek. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluga mahkum edip giderler. Seni parçalara ayirip, en büyük parçayi yanlarina alip giderler. Seni senden alip giderler.

Daha kötüsü suçlayamazsin onlari tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet. Suçlatmaz kendini. Savasmadiklari için kizarsin ama suçlayamazsin. Savasmislarsa, yenildikleri için kizarsin ama suçlayamazsin. Yenildigin için kizarsin ama suçlayamazsin… Ayriligin kaçinilmazligina inandirir seni, kendine iyi bak derler ve giderler. Elinden umutlarini, düslerini, sevgilerini alip giderler. Bir tek anilari birakirlar geride, bir de hatirladikça gözyaslarina bogulasin diye unutulmayan nagmeler.

Arkalarina bakmadan çekip giderler eger yalniz kalmissan, çünkü insafsizliklarini görmek istemezler. Hersey o saniye orada bitsin, kapansin bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. Kirildim ve affedemiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak; derler. Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum çok kanayacaksin ama daha iyisini yapamiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir, bilirler.

"Kendine iyi bak" bir noktadir çogu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansin isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen hayatima renk katan, sen yüregimdeki çarpinti, sen hayatimdaki nesesin. Sen yolumu aydinlatan, sen dert ortagim, sen gönül yoldasim, sen bir tanesin. Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma.

Keske böyle yasanmasaydi bazi seyler, keske affedebilsen beni, keske ben de affedebilsem… Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak herseyi bastan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu kimlerle doldururum? Savassak, aramiza giren seytanla olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi, hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi? Sahiden..., gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi?……….

Peki o zaman... Senin istedigin gibi olsun... Öyleyse...Sen de Kendine Iyi Bak.

"Kendine iyi bak" derler, kursunu kafana sikip giderler... ...

12.01.2009 05:10

POSTA

Hayal edebiliyorum tam bu halini. Saçların karışık, ağzında bir sigara. Kapıya dayandığı zaman postacı ve bastığın da zile, eminim okkalı bir küfür savurmuşsundur kalkmadan yerinden – zaten hep en son söylemen gerekenleri en başta söyledin sen... Umarsız bir yüz ifadenle almışsındır postacının elinden mektubu. İçinden söve söve bakmışsındır adamın yüzüne. Bahşiş vermek şöyle dursun, üstüne para bile istemeyi geçirmişsindir aklının bir köşesinden..Senin rahatını bozdu diye!

Zarfın üstüne adımı yazmadım. Çünkü biliyorum ki, senin bildiğin gibi benden gelen bir mektup hayra alamet değildir – hiç olmadı.
Klasik bir giriş kullanmadım mektupta, “ nasılsın” diye sormadım çünkü sen hep iyi olmanın bir yolunu bulurdun. Yine bulmuşsundur, mutlusundur eminim.

“Ben mutsuzum” demedim satırlarımda, umursamadığından değil artık önemsiz olduğundan. Sana ben de bıraktıklarını anlattım…Bilmem farkında mıydın? Ben de çok iz bıraktın.
Yine de, her şeyden çok öğretici yanını anımsayacağım senden sonra… Çok şey öğrettin bana, çok örnekleme yaptın – yaşattın.Bir hamur gibi yoğurdun demek geçti içimden, bunu mektubumda yazmadım. Çünkü sen beni sevdin de… ( hakkını verdim, inanarak sevgine )

Güvensiz yanlarımdan bahsettim sana ( okurken sakın gülme ) O yanlarımı çok iyi bildiğini biliyorum. Bildiğin için hep o kapıyı kullandın!

Buruşturup atmış olmalısın mektubumu şimdiye kadar, ama yine de okuyacaksın biliyorum. (dayanamazsın)

Umursadığını görmem korkma! Rahat ol.

Girişi olmayan bir yazının sonucunu bilmek isteyeceksin. Sen iyi tahmin yapardın, “yine haklı mıyım?” diye yarışacaksın kendinle. Kazanmaya doymuyorsun elinde değil..

Buruşturduğun yerler zor okunuyordur ama biraz çabala. En önemli kısım burası.
Senden öğrendiğim en başlıca ders “bencillik dersi” idi – ki bu dersi bu mektupla veriyorum – En zayıf olduğum konuydu ama sen beni çok iyi yetiştirdin!
Üçte birini verdim sana yüreğimin. Sen bunun bile fazla olduğunu gösterdin verdiğin eğitimle. Sen iyi bir eğitmendin…

Mektubun sonunda “Seni sevmiştim” yazdım. Sanırım şu an yüzüne alaycı bir ifade yerleşmiştir, inanmadığının göstergesi olarak. Sevseydim postacının kapında işi ne değil mi?
Ama ben seni sevmiştim!

Hüzünlendin. Beni de hep hüzünlendirir bu Mişli Geçmiş Zamanlar .


Ama sen iyi öğretirdin, “Bana, hep bana ” demeyi ve “ önce ben ” demeyi. Ben de artık öğrendim. Benim de hakkımı yemeyelim…Çabuk kavradım ( tahmin ettiğimden daha çabuk dediğini duyar gibiyim )

Bu mektup benim almam gereken ama senin benden daha çok hak ettiğin diploma…


Yüzünde ki üzgün tonu değiştir…Kırılma. Sen iyi bir eğitmendin. Beni sen mezun ettin!

Şu an yumruklarının arasında buruşturduğun o kağıt parçası benim son ödevim.
Not vermeni beklemeyeceğim. Çünkü artık biliyorum ben sınıfımı geçtim.

Ben seni sevmiştim bebeğim. Ama senden çok kendimi sevdim ben. Tıpkı öğrettiğin gibi!

Şimdi mektubu çöpe atabilirsin. Hoşça kal bebeğim….





Andora

18.01.2009 20:52

“Ayrılmak istiyorum...Resmen...”
 
“Ayrılmak istiyorum...Resmen...”
“Evet..”
Konuşan bir yabancı, her kimse...
“Nasıl istersen..”
Kendi sesi mi bu?

Ayakların yerden kesilmesi demek bu olmalı. Ipıssızlığı yaşamak. Ya da bir dönemeçte ansızın yüzyüze geliniveren araba burnu gibi.

Ağlamak şimdi en olmayacak şey olur. En iğreti.
“İşte böyle yaparlar adama”
Hıncını üstüne kusmanın ve en kendine ait giysisini /neredeyse hep üstünde olan pantolon için bir gün, “yeni mi aldın bunu?” diye sormuştu / pisletmenin gönül rahatlığını yaşar belki. Ve oracıkta, belendiği çamurların orta yerinde bırakıp gider ellerini oğuşturarak. Kimbilir.
Ağlamak en yanlış iş şimdi. Evet.
İyi ama, bozguna dönüştüğünde umut, nasıl yürekli olunur?

“Ben mahkeme işini hallederim. Sen yalnızca onayla..”

Paramparça bulutlar. Yağmur yüklü. Söylenecek bir şey yok artık.
“İstediğin bu değil miydi zaten. Öyleyse niye?”
O güzel günler. Yüreğinin bin attığı yanında, kuşlar gibi çırpındığı. Her bir kar katmanının daha derine gömdüğü, yok ettiği izlere dönüşüyor şimdi. Kar hep yağdı. Hep yağacak.

Sokağın başındaki pastaneye uğrayıp kocaman bir pasta almalı, kreması bol olanlardan, üstüne renkli güller kondurulmuş. Kremanın ağızdaki o peltek, kaygan yağlılığından nefret eder ama kutlamalar ne içindir ki? Kırdığı yaşam parçacıklarını altın bir çöp kutusuna doldurması gerekmiyor mu? Sonra oturup, bir daha asla birleşmelerine olanak olmayan bu paramparça kalıntıları seyretmek isteyebilir. Sudan incilerle tümleyerek.

Önce sıcak suyla bir duş. Birikmiş kirleri arıtarak. Sıcak da bir çay. Ve hala bir sıcaklığı korumanın düşündeki anılar, kullanmadığı eski bir çantaya zar zor sığdırmaya çalıştığı. Mektuplar, defterler, şiirler, resimler, kurumuş yapraklar, boş bir kibrit kutusu/anısı var/, bir kozalak, iki kaset/ikisi de arkalı önlü aynı şarkıya adapte/, bir kurdele, bir gümüş küllük, üç beş deniz kabuğu, bir kurutulmuş deniz atı, kolları kopmuş yıldızlar, daha bir sürü ıvır zıvır...

Bitti. Serbest fıkra yazarlığına başlayabilir bundan böyle.

Dağıttığı yaşamı toplayıp çantaya tıktı yine. Çapulcu, ne olacak! Durakladı. Parmaklarını gerdirerek sarı altın halkayı evirip çevirdi, çıkarıp onu da attı içine çantanın.
Ne olmuş yani, bitmişse bitmiş! Şimdi en frapan giysisini giyip, bir parti verecek. Saçları nemliliğini tüketmemiş daha. Biraz jöle, dudaklarına koyu kırmızı ruj ve özel günlere ayırdığı o pahalı koku. Böyle iyi. Yeter.
Kendine son göz atış. Aykırı bir buklenin yerine oturtulması, gözlere yerleştirilmesi çok gerekli bir gülücük sonra. Işıltı. Daha bir iki ufak ayrıntı işte.

Parti onu bekliyor. Onları.

Masada çiçekler. Mum da olsun. Mum ışığında vals. Kızarmış patates, bol göbek salata/mantarlı üstelik/, geceye hiç uymasa da hiç vazgeçemediği makarna/soslu/, şarap bir de. Sıradan. Olsun. Neden olmasın? Her şey olası.

“Annecim, kim gelecek?” Minik bebeği merakta. Alışkın olmadığı bir gece başlamak üzere. Sahi, pasta da vardı. Yarına kalabilir. Kalsın. Ama kalmasın.
Artık her günümüz bir düğün. Değil mi? İstediğin bu değil mi?

Şerefe!

Gece pencerelerde şimdi. Gece içinde. Daralmaları şu kuytu gecenin bekçileri gibi uyanık. Onlarca tetik. Parti bitti.

“Ayrılmak istiyorum.. Resmen..”

20.01.2009 16:43

Hiç sevmedim kimseyi senin kadar....





Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..."

Bir el bazen neleri ayakta tutabiliyor hiç düşündünüz mü ve neleri yıkabiliyor tek başına ?
Bir eli tutmak bir insanı hayata bağlamakla eş değerde olabiliyorsa eğer bunun adı ''AŞK'tır.
Böyle bir eli tutmak hayatı bulmaktır belki de....




Hiç sevmedim seni sevdiğim kadar dersin birine ve sonra onun arkasına dönüp gitmesini izlemek ne zordur.



Bir eliyle hayata bağlamak bir eliyle o verdiği hayatı geri almak gibi...

Bazen mecburu ayrılıklar mecburi acılar yaratır.
Bile bile kapıyı aralık bırakırsın ve tüm yalnızlığın ve hüznün içeri dolmasına izin verirsin.
Buna rağmen aklının bir köşesinde sonsuzluk vardır





Bitmedik , bitemez , bitmeyecek...



Bir ömrü bir aşka adamaktır bu belki ve elbette yürek ister ayrıysan.

Dönüş yolları geçilemeyecek kadar darsa bile bir umut koyup sol yanına beklersin hayatının ışığının o derin karanlıktan gelmesini.
Zaman geçtikçe göremez olursun hiçbir şeyi gözlerinin buğusundan ve kalbinin karanlığından...
Beklemek zordur eğer beklenen kalbinden çok uzakta ise...




"Çok yalnızım, seninle bir yarım...


Eğer elindeyse ne olur çal kapımı,

Eğer yüreğindeysem ne olur sil göz yaşımı..
Bir hayatı kaybetmek bir elin sıcaklığını kaybetmekle eş değerse işte bu ''AŞK''tır.
Böyle bir eli kaybetmek ölmeden ölmektir.
Ruhunu o sıcaklığa terk edersin o el senden uzaklaşırken.
Ruhsuz bir beden ölmekten beterdir...




Ne kadar umut edersen et korkular rahat bırakmaz aklını ve umudunu köreltir sonsuz telaşların o bekleyişte.



İsyanın yükselir bastıramazsın çektiğin yalnızlığın en acımasız yanı canını yakmaya başlayınca.

Tanrıya yalvarırsın son bir şans diye gerçekleşmeyeceğini bildiğin halde. Umudun ve benliğin avuçlarının arasından akıp gider.
Ruhsuz, umutsuz ve benliksiz kalırsın bir başına.
Zaman acımasızlaşır ağladıkça..
Gel... Korkuyorum...
Nefes alamıyorum.
Eğer hala dudaklarında ismim varsa gel...
Sıcaklığın olmadan tutunamıyorum Hatanın üstüne hata ekleyerek yaşıyoruz.
Bile bile kaçırdık belki de o treni.
Beklemek için çok geç , vazgeçmek içinse çok erken.
Bir ömre bedelse bile geç kalınmış bir mutluluktan vazgeçmiyorum.
Verilen sözler unutulmamalı, ben unutmadım...


Eğer elindeyse ne olur çal kapımı,
Eğer yüreğindeysem ne olur sil gözyaşımı..

20.01.2009 17:03

Son Yazı (N)


....Keşke.. keşke affedebilseydim seni!


ÖzgeCan


--------------------------------------------------------------------------------
“Benden çektiğin kopyalarla verdin hayatın tüm zorlu sınavlarını. Tanrı katında takdire şâyan da olsan… benden sınıf geçemezsin artık!”

--------------------------------------------------------------------------------




Bizden esirgediğin her şeyi; özgürlüğünü, cesaretini, kendini hep bir başka hayata ertelerken... Sessizliği çözen yeni bir kalp atışıyla uyandı gerçekler uykusundan. Bu umut’suzluk: Gerekçesiz geç kalmasıydı yaşamın anlamının. Seni özlemiyorum nicedir, şiirlerine sığmayan bir adama yazıyorum gecikmiş tüm yazıları…

Düşlerime dar ettiğin bu tek kişilik yatak daha kaç uykusuz geceye razı olacaktı; hangi gidişin gözlerimde ağlayabilir artık; kaç yarın akmadan seni bekleyebilir damarlarımda ve daha kaç sözcük boyun eğmeliydi yüreğimden damıttığım bu lâl acılara? Sana kendini koru diye verdiğim silahla vurmaya kalkıştın beni; üç kelimeyle, üç kurşun sıkar gibi… Bir başkasıyla değil, aslında kendinle ihanet ettin sen bana… Keşke.. keşke affedebilseydim seni!

Aşka zamanın yoktu, ne de cesaretin. Her seferinde bir tek bana dönebileceğini bilerek gittin. Ama bu son gidiş, son atlayışındı içindeki derin boşluğa; ellerini uzattınsa da, görmedim! Şimdi yok değil hiç’sin! Söz dizimlerine sığmadı affın, yüreğine de, temiz tutmayı beceremediğin geçmişimize de… Alınacak tek bir nefes bile kalmadı düşlenen çalıntı mutluluklardan. Sen bir puzzle’ın kayıp parçası olmayı seçtin. …bari içimdeki çocuğun oyun arkadaşı olarak kalmayı becerebilseydin.

Biz seninle konuşurduk… Bazen bir tek beden, tek bir ruh gibi; bazen herkes ve her şey adına bir tek cümleyle, saklamadan ve saklanmadan… Kendimizi anlattığımızı düşünürken, aslında kendimizi anladığımızı fark ederek konuşurduk. Hatırlasana, ne çok gülerdik. Sen, çok içerdin bütün o büyümeyen erkek çocukları gibi.. bir de martılar vardı ve benim seni bile sinir eden şu kahve meselem… Konuşmak… çıplak, fütursuz, kendiliğinden… seninle bir tek, ama hayatla baş başa kalınca en çok, bunu özlüyorum! Olsun…

Senden nefret etmeden ölmek ist(em)*iyorum; sakın dönme!

03.02.2009 16:02

"... bazen insanin cebinden bir sey düser farkinda olmadan
nerde düstügünü anlamazsin
birden ummadik bir yerdeyken fark edersin
trende mesela
hemen treni durdurmak gelir icinden
kapilara kosarsin
nerde ariycagini bilmedigin halde geriye dönmek gectigin yollara bakmak ister icin
ciglik, ciglik onu ararsin
söyle bana
seni nerde ariycam ben"


"sevgiye yaklastikca yürek nasil cosuyorsa, ondan uzaklastikca da haykiriyor
öfkeleniyor ..."


"seni sevdigimi düsününce tüm dünyayi seviyorum"


"seni
hala seviyorum anasini satim
ne olursa olsun
bana ne
unutamiyorum
icim seni söküp atmiyor
degerin azalmiyor
eskimiyor cürümüyorsun
yüregimdeki gökyüzü sensin"



"ya ben seni unutamazsam
ya gittikce icimde tütersen
cok savasiyorum
senin icin iyi diye yapiyorum ama isyan etmek icinde firsat kolluyorum
bir isik yansa sanki herseyi göze alcam
bir kacip gelsen dünyalar benim olcak, senden ölümüne kopmiycam
ben seni bagira bagira degil
seni ite ite sevdim
kactikca sana baglandim
ömrüme sen ciksan kapiyi hic bir seye kapamam artik
icimde bir kahir var seni andikca
sana degil, kendime
hayata "

"unutma beni"... demistin.

aradan yedi yil gecti, unutamadim seni.

05.03.2009 00:15

ölen bir sevgilinin ardindan..



sevgilim,
yetimim benim,
aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken
kapılar kapalı, dünya buzlu cam
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan
ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı
kapıyı açmıyorum
telefonlara çıkmıyorum
başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların
sevgilim,
yetimim benim,
nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
öldüğünden haberi yok fotoğraflarının



Murathan Mungan

05.03.2009 00:16

Eylülde Gel


Eylül benim için hep yaz tatilinin bitip de okulların açıldığı ay olmuştur. 12 Eylül'ün karanlık imgesi bile bende değiştirmemiştir eylülün anlamını. Okul yıllarımdan kalma bu köklü çağrışım, sonrasında da bütün bir hayatı öğrenci gibi yaşadığım ve kendimi hiç mezun etmediğim gerçeğiyle bütünleşerek yaşamımı ele geçirmiş olan bir ruh halilin ifadesidir.

Gündelik hayatın ritüeli de eylüle bir sezon başlangıcı duygusu kazandırır. Dükkânlar, vitrinler, otobüs durakları, her zaman birkaç yaprak, ilk yağmur, ilk ürpermeler... Eylülle birlikte bu yaz nelerin olmadığını düşünürken, aslında hayatımızda da nelerin olmadığını düşünmeye başlarız. Ne yaşanırsa yaşansın her hayat, sahibine olmamış bir hayat gibi gelir. Sanki her şeye asıl bu eylülle birlikte başlanacaktır.

Yaşamı sürdürmek için hep yeni başlangıç işaretlerine gerek duymaz mı insan? Yeni bir mevsim, yeni bir şehir, yeni bir kitap belki.

Geçen gün bir arkadaşımla laflarken söz, yazmakta olduğum Kadından Kentler kitabına geldiğinde, neden yeniden kadınları yazdığım konusu açıldı. Kadın kahramanların bir yazara, bir sanatçıya daha fazla olanak tanıyan zengin iç dünyalarından, onların süslemeciliklerinden, ayrıntı düşkünlüklerinden, erkeklere oranla çok yönlü ilgi alanlarından; içe bakmada, kendini gözden geçirmedeki dikkatlerinden söz ettikten sonra, şu saydıklarımın yapıtlarında kadın kahramanlara ağırlık tanıyan başka yazarların, sanatçıların da söyleyebilecekleri şeyler olduğunu ekledim.

Kadından Kentler'de çeşitli kentleri ve bir ölçüde Türkiye'yi kadınlar üzerinden anlatmak kaygısının yanı sıra, yazdıklarımın temel sorunsallarından biri olan "olmak" meselesi öne çıkıyor.

Yıllar önce "Birikim" dergisinde imzasız olarak yayımlanmış ve o zamanlar çok yankı almış "Devrimci Olmak Üzerine" başlıklı yazımdan başlayarak "olmak" konusu, benim hep derin meselem olmuştur. Kimlik aidiyetlerini bir hapishane gibi değil, bir var oluş alanı, bir kavrayış, bilinç konumu olarak gördüğümden beri, "olmak" hemen her yazdığımda sorgulayıp deriştirdiğim temel bir konudur.

Söz konusu kitaptaki öykülerde de bu olmamışlık haliyle ilgili yaratılmış durumlar var. Bazen birbirine karşıt, bazen simetrik, bazen yan yana konumlanmış kadın figürleri aracılığıyla ortaya çıkan bu olmamış hayat halleri, kitabın temel harcını, dokusunu oluşturuyor. Kim bilir, belki bazı okurlar tarafından karamsar bulunacaktır, ama başkalarının karamsarlık dediğine ben çoğu kez karanlığı görme gücü demeyi yeğliyorum.

Düzmece bir ışıklandırma düzeniyle aydınlatılmış öykülerden uzak durmayı yeğleyişim bundan. Dünyanın haliyle sınıflı toplumların halinin ayrışma düzeyini sorgulamaya edebiyat kendi yapısı içinde ne kadar olanak tanırsa, ben de kendi yazı'mla bu olanak içinde bir hat tutturmaya çalışıyorum.

* * *

Yukarıdaki yazı geçen eylülde yazılmıştı. Tamamlanmayı bekliyordu, ama olmadı.

Birdenbire bu eylül geldi. Ben biter sanıyordum ama Kadından Kentler de bitmedi. Yaşamın hızı ile yazının ağır devinimi arasındaki ilişkiye bir örnek daha ... Arkadaşımla bu konuşmayı yaptığım masaya dönsem, çayımı bile soğumamış bulacağımı sanıyorum, ama bir yıl geçmiş işte.

Yaşamla yazı üzerinden yapılan sözleşmelerin ağır kanı, insanı her seferinde şaşırtıyor gene de... Belki her şeyi dünmüş gibi sanmanın tazeliği sürüklüyor günleri. Bize yeniden yazı yazdırıyor, âşık ediyor, her şeye yeniden başlatıyor.



* * *

Kısa bir yaz tatili yaptım. Bu sırada şiir geldi. Neredeyse kendi geldi. Kendiliğinden geldi. Arka arkaya her gün birkaç şiir yazdığım günlerin hummasına kapıldım. Kendimi tutamıyordum. Ben dursam, elim yazıyordu. Şiire başka bir âlemin kapısından geçilerek girildiğini önceki deneyimlerimden biliyorum elbet. En azından benim şiirle ilişkim, böyle bir ilişkidir. Birdenbire o kapıdan geçmiştim. Her şeyi askıya alıp kendimi şiire, onun diline, sihrine, âlemine bıraktım. Dağ tutmasına yakalandım. Kitabın adı Dağ. İçimin dağ zamanıydı. Dağ tuttu mu, çıkacaksın. Böyle giderse, yeni yılın ilk günlerinde sizi kendi dağımda bu şiirlerle karşılayabilirim.

Eylüldü geldim. İçimde aynı mevsim.


m.mungan

15.03.2009 13:23

ben sana nasıl küseyim

ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme düşer
karaköyden vapur kalkmaz
sezen aksu şarkı yapmaz
üsküdarda yangın çıkar
hey kanar yüreği güvercinlerin
minibüsler bağırmaz olur
aşk üstüne yemin etmez martıları boğazın
ulan poyrazı küser, ulan lodosu esmez
yağmuru yağmaz nisanın
ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme gelir


içim yanar içim
bir aşk için bir içim
kendini vurur sokaklarına cihangirin
eyüpsultan sabahlarına
ve ekmek kavgasına yemin olsun
bir de umuduna
kavgaya düşmüş yeni gencin


beyoğlu
arsız bir gece beyim
hayat üryan edilmiştir
ne sevilmiştir, ne sevmiştir
gül pavyonda sevim
söyle
söyle ben sana nasıl küseyim


yolda yürürsün
canın çeker
kestane satarım taksimin köşesinde
beyoğlunda sinemaların kapısında dururum
her filmde türkan şoray oynar
ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme düşer


minibüslerin kapısında bağırırım
sen binersen ön kolduğu ayırırım
bir de teybe attım mı şarkımızı
bir tek dileğim var
mutlu ol yeter


ben sana küsmem
istanbul üstüme düşer
yangın çıkar üsküdarın içinde
aslan arkadaşla belalardan geçerim
her bir şeyi taşır yüreğim
her bir şeyi taşır
bir senin yokluğunu çekemez
söyle
söyle ben sana nasıl küseyim


ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme düşer
karaköyden vapur kalkmaz
sezen aksu şarkı yapmaz
üsküdarda yangın çıkar
hey kanar yüreği güvercinlerin
minübüsler bağırmaz olur
aşk üstüne yemin etmez martıları boğazın
ulan poyrazı küser, ulan lodosu esmez
yağmuru yağmaz nisanın
ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme gelir



Ibrahim Sadri

15.03.2009 13:25

ADIN BATSIN

yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile
yaktın beni küle döndüm dumana döndüm
nasıl edem nere gidem dertli baş ile
bilemedim teli kırık kemana döndüm

canım aldın, can evimden vurdun ya sende
küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

zaman ola devran döne sen de çekesin
yitiresin umudunu heder olasın
aşka düşe kahrolasın candan bıkasın
ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin

sen ki beni rezil ettin yedi cihanda
yalan oldum talan oldum senin sayende
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

beni özleyince bir nehir yatağını bulsun
kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin
sesime bakıpta ağlıyorum sanma
seni özleyince böyle olsun birazda

ayrılıversin yaprak dalından
insan sevdiğinden ayrılıversin
kan damarımdan can pazarından
adam baharından ayrılıversin

dağda dört mevsim erimeyen kar varya
yokluğum öyle erimesin
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

İBRAHİM SADRİ

30.03.2009 19:05

Yoğurulurken çamurum, sence de belliydi özüm,
Ne günah işleyeceksem, biliyordun onu tüm.
Yargın olmazsa eğer, işleyemez kimse suç ;
Neden öyleyse kıyamette yakarsın a gözüm

Ben, gönlü temiz insana kurban olayım
Gezsin başım üstünde benim, hoş tutayım
Ham insanı al karşına, söylet azıcık,
Dön, sonra cehennem ne imiş, gel sorayım

Sen acırken bana, hiç bir günahımdan korkmam
Benle oldukça; yokuş, engebe, yoldan korkmam
Beni ak yüzle diriltirsin. a Tanrım, bilirim;
Defterim dolsa da suçlarla, siyahtan korkmam.

Ömer Hayyam

07.04.2009 23:09

Aşk Rubaileri / Mevlana
 
Aşk Rubaileri / Mevlana

Aklın gücü, cennetteki sırlarla ulu:
Aşktan deliren, akıllıdır, sağduyulu.
Sevdaya kapılmış yüreğin zorlu yolu,
Görkemli yabancılıkla, özlemle dolu.

*******

Gitsin, güzelim, hepsi de, tek sen gitme.
Ey dost, ey gam ortağı-bizden gitme.
Ey gülbeşeker, şarap koy, iç, doldur, gül.
Dünya süsü saki, allasen gitme.

*******

Bir gün şu çiçekli dal, dolar meyvayla;
Bir gün döner istek adlı şahin, avla...
Aşk imgesi, şimdi, bir gelip gitse bile,
Bir gün gelir... artık hiç gitmez-asla!

*******

Bir tane canım var ama, yüz bin bedenim.
Can neymiş? Neymiş ki beden? İşte ben’im.
Bir başkası var ya: işte ben, ben! O, beni
Sevsin diye bir başkası oldum kendim.

*******

Cennet gelecek, derler, içersin bade,
Çevrende gülüp oynar huriler de...
Madem sonumuz bu, şimdiden hem içeriz,
Hem ellerimiz sevgilinin üzerinde.

*******

Biz aşkta reziliz: Bize hep yanlışlar,
Sarhoşluk, cinnet ve günah yazmışlar.
Sensin yaşamak, amaç, zaman sen-bu budur;
Ey dost, madem sen varsın, her şey var.

*******

Ben aşıkım aşka; aşk da sevdalı bana.
Aşık tene can-ten ise sevdalı cana.
Bazen dolarım boynuna ben kollarımı,
Bazen de sürükler beni canan yanına.

*******

Ben, işte dağım: sesim sözüm sevglimin.
Ben, işte resim: ressamı sensin resmin.
Benden geliyor sanma bu sözler-asla:
Ses, işte, anahtarla açılmış kilidin.

*******

Aşk, özge ateştir: ısınır onda ayaz;
Yandıkça o, taşlar yumuşar, sert kalamaz.
Varsın aşık günaha girsin, hoş gör:
Sevda şarabından içmiş-arlanmaz.

*******

Dön aşkın çevresinde: gün işte bu gün.
Dön. Dön. Çılgın kalbini yermez dönüşün.
Yangınla sınav-ölüm kalım-özge savaş:
Vuslat bu, kucaklaşma, zifaf, mutlu düğün.

*******

"Aşk bir kuru ses," derler.-Sunturlu yalan.
"Aşk umdun,"derler, "buldun, var oyalan."
Bizlerde saadet hep can içre olur...
"Cennet yedi kat arşta" mı derler? Bu yalan.

*******

Aşkın gönlümle cenkleşirken-tam o an-
Çırçıplak, yalnayak kaçıp gitti bu can.
Kim bende akıl var sanmaktaysa deli...
Benden sakınan: işte odur aklı olan.

07.04.2009 23:12

Gözlerde Sevişmek / Ümit Yaşar Oğuzcan
 
Gözlerde Sevişmek / Ümit Yaşar Oğuzcan

Seninle yaşanacak bir aşkın öyküsünü
Bir giz gibi derinden dün yaşattı gözlerin
Sunduğu sevinçlerle o eşsiz bahar günü
Yemyeşil bir adaktı, bir murattı gözlerin.
Acılar uzaklarda, mutluluklarsa yakın
Bir kaç saat içinde kaç yıldı yaşattığın
Gözlerime sevgiyle bakarken, bana aşkın
Ölümsüz olduğunu hatırlattı gözlerin.
İçimde tek sen vardın, düşüncemde yalnız sen
Birbirimizden uzak yaşadığımız o
en güzel yıllarımızı elemle düşünürken
Hem ağladı sessizce, hem ağlattı gözlerin.

07.04.2009 23:13

Gözlerim Gözlerinde
 
Gözlerim Gözlerinde / Ümit Yaşar Oğuzcan

Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında
Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında...
Hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin,
Gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim!
Güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim!
Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini

07.04.2009 23:14

Ayten :)
 
Milyon kere Ayten :) / Ümit Yaşar Oğuzcan

Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
oh ne iyi Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok
Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun

07.04.2009 23:21

Mutlu Aşk Yoktur
 
Mutlu Aşk Yoktur Ki Dünyada / Louis Aragon

Mutlu Aşk Yoktur Ki Dünyada

Aslında hiçbir şey kâr değil insana
Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği
Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa
Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi
Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara
Mutlu aşk yok ki dünyada

Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya
İşte o silahsız erlere benzer hayatı
Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da
Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları
Söyle yavrum şu sözleri sakın ağlama
Mutlu aşk yok ki dünyada

Güzel aşkım tatlı aşkım çıbanım derdim
Yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda
Ve görmeden bakanlar şu halimize bizim
Süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra
Ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna
Mutlu aşk yok ki dünyada

Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan
Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana
En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran
Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya
Ve her kitar havası beslenir bir hıçkırıkla
Mutlu aşk yok ki dünyada

Acılara batmamış bir aşk söyle bana
Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle
Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama
İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de
Bir aşk yok ki paydos demiş göz yaşlarına
Mutlu aşk yok ki dünyada
Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa.


Çeviren: Cemal Süreya

16.04.2009 01:32

Şiirsiz yaşamak...
 
Nihayet sonbahar yağmaya başladı ruhumuza, bir dua gibi pencerelerde yağmur, damarlarımızda küllenmiş tanıdık bir tutkuyu kıvılcımlandırıyor. Şiir

bahçedeki yaprak yağmuruyla uyanıyor yaz uykusundan. Yağmurlarla gelen mısralar, ansızın geceye sızıp can suyu veriyor kurak ruhlarımıza.

"Gözyaşlarının gücü vardı eskiden" diyor Adnan Özer, "...ırmak yüklü adamlardık, tuz katarlarının ardınca giden/gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden/açılırdı hayal, tu*zun suda bukağısı çözülürken"...

Şiir çekip alıyor bizi gömüldüğümüz seviye*siz bataklığın kucağından...

Dizelere yapışıp ayaklanıyoruz.



Meğer ne çok olmuş O'nu kovalı hayatımız*dan...

Ne çok olmuş, uykuda bir sevgilinin alnına bir minik buse, sofranın kenarına bir küçük mum kondurmayışımız.

Abdülhak Hamid, kendisinden 40 küsur yaş küçük Lüsiyen'ine yazdığı mektuplara "Bahar-ı Ömrüm" diye başlıyordu:

"Bahar-ı ömrüm; aşk bir maniadır ki ya aş*mak veya tahrip etmek lazım; yahut da huzu*runda kalmak ve yok olmak..."

Biz, tahrip ettik o "mania"yı; huzurunda kalmanın bedelini göze alamadığımızdan...

O yüzdendir "ömrümün baharı" diye başla*yan mektuplar almamamız nicedir...

Sevdiğine "Yüreğim" diyen o tılsımlı zerafeti yitirdiğimizden beridir, burkulmaz oldu yü*reğimiz bunca nefretin karşısında...

Gözyaşlarımız gücünü kaybetti.

Şimdi şairler ağlıyor bizim yerimize, bizim halimize...

Yeni yetmeler şarkı sözü ezberliyor artık taşlama yerine küfür, seranad yerine taciz...

Felaket haberlerine alışırken şehir, "dilsiz bir kuytuda ölüyor şiir"...



"Şiir toplumdan kopmuyor, asıl toplum şiir*den kopuyor" demişti Tuğrul Tanyol, birkaç yıl önce, yaklaşan bir ihaneti haber verircesine...

Şiir, popüler kültür gibi lümpenleşmeyle uzlaşmamış, direnmiş ve belki de o yüzden oku*runu yitirmişti.

Akın akın loto kuponu doldurmaya koşan bir kalabalığın ardından dizeler haykırmak, ancak bir şairin göze alabileceği bir soylu dire*niş, bir nafile çabaydı.

Duymadı toplum...

Ucuz pop şarkıları söyleyerek başıbozuk bir dere gibi akarken, önüne kattı sanattan yana ne varsa; bir tek şiir hariç...

Şiir, soylu bir çınar gibi direndi köklerini oyan bu sele... terkedilmiş bir sevdalı gibi ya*payalnız ama mağrur durdu tarihin akışına inat...

Ve sonunda bir o kaldı soysuzlaşan ruhları*mızı avutacak...



Haydi bir şiir okuyun bugün...

Bunaldıysanız haberlerin aleladeliğinden, sıkıldıysanız şarkıcı dedikodularından, futbol*cu fıkralarından, lotaryayla köşe dönme he*saplarından, bıktıysanız ekranların, sayfaların işportacı ağızlarından gelin, siz de şiire sığı*nın...

...ve hatırlamaya çalışın bir zamanlar nasıl, "ırmak yüklü adamlardık, tuz katarlarının ardınca giden.../ Yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden/ yetim insan, toprağın vicdanıyla doyardı/ gözyaşlarının gücü vardı eskiden."



Can Dündar

16.04.2009 01:37

AYRILIK

İki rayı gibiyiz
bir tren yolunun
yakın olması
neyi değiştirir
son istasyonun?

Sunay Akin

16.04.2009 01:38

SUÇLAMA BENİ

Suçlama beni
Böyle bırakıp
Gidiyorum diye
Bağrımı yakan
Bir yaradır
Bu ayrılık şimdi

Bil ki kanımdadır
Sevişmelerin yangını
Öylece girerken
Gecenin bağrına
Taşıyorum sımsıcak gülümseyişini

Yaşanan günler
Hayatı oyarak
Gedikler açıyor
Durulur mu artık
Durgun sularda
Bekleyerek seheri

Talan ediliyor
Bahar ve aşk
Öyle bir oyun ki
Duracak gibi değil
Vurmazsak eğer
Kendimizi yola

Yaşamak zorunlu
Kurtarılırsa eğer
Bahar ve aşk
Ve simdi hayat
Acı yeşil
Bir kader renginde

Hayatın ve sevincin
Kaderinin altettiği yer
Kavganın ortasıdır
Ki umudun çiçeklenişi
Aşkın
Yengisidir bu

Söylenecek bütün sözler
Sevincin ve sevdanın
Savunulmasına dairdir
Ve şimdi onlar
Yaralarını saracak
Birilerini beklemektedirler

Ey anısıyla
Kalbimi yakan
Kederlenme hemen
Ve suçlama beni
Böyle bırakıp
Gidiyorum diye


Ahmet Telli

16.04.2009 23:19

Mutlu Kal... Hoşça Kal






Bir gün bir yerlerde farklı hayatlar yaşayacağız .Zaman zaman aklımızdan geçireceğiz isimlerimizi, belki tebessüm belki hüzün hislerimiz olacak. Yine de mutlu kal.


Başka başka sevdalar yaşayacağız; kim bilir? ‘Vardı’ larımız arasında kimi zaman kimliksiz, kimi zaman soy adlarımıza kadar kayacak kişiliklerimiz…Yine de mutlu kal.


Sen, ömrünün bir günü de olsa hatırlayacaksın sahur vakitlerinden birini, ben ömrümün bir günü de olsa hatırlayacağım, oruç tutamasam da bir parça daha muhabbet için tıka basa midemi doldurduğum,sonra da yatamadığım sancılarımı…Yine de mutlu kal.


Yıllar sonra, çocuklarımızın ‘nostalji’ adı altındaki koleksiyonlarında, İlhan Şeşen’in o kaseti yer alacak ve dinleyecekler, ‘Neler Oluyor Bize?’ parçasını, dinlerken de hissedecekler bizim gibi. Yine de mutlu kal.


Tut ki, bu başlamadan bitişi ,farklı insanların ağzından -aşk hikayeleri- arasında duyacağız; kim bilir? Yine de mutlu kal.


Ben, artık kırmızı ruj sürmeyeceğim; sen kırmızıyı sevmeyeceksin. Yine de mutlu kal.


Ben alıp başımı dağ evlerine, sevdama çözüm getirmek için gidip, serim kısmıyla dönmeyeceğim;sen dağ evindeki bir kızı kurtlar, köpekler ve tecavüzcü amcalarla korkutmayacaksın dönsün diye. Yine de mutlu kal.


Ben ocağa koyduğum makarna suyu ardından uyumayacağım; sen makarnayı yapıp uyandırmayacaksın beni. Yine de mutlu kal.


Emanet değildin bana ama, şimdi emanet ediyorum başka bir yüreğe seni. Kendim gibi dağınık olmadı sana karşı hislerim. Sen yalnızca sen gibi anılacaksın, dilimden dudağıma geçen ifadelerimde ve ben artık hiç ben olmayacağım sevdalarımda. Yine de mutlu kal; hoşça kal..



BİNNUR EDİSAN

hsnak 17.04.2009 02:58

Ben Sana Mecburum
 
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

28.04.2009 18:33

BAHAR GELME ÜSTÜME!..





Bahar, yalvarırım çek git işine!..


Salma üstüme çiçeklerini,


...aklımı çelme!..


Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra


güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.


Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...


Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...


Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü


böcek...


Yapma bunu bana bahar,


Böyle üstüme gelme...!



* * *

Zaten damarlarımda zor zaptediyorum kanımı...


Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...


Kalbimin buzları erimiş.


Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum


nicedir...


Bir de sen çıldırtma beni...


Krizdeyim ben... tembelliğin sırası değil, uyamam sana...


Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim


ol.


Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar


beni...


Bulutların üşüşmesin başıma...


Girme kanıma benim...


...yoldan çıkarma...!



* * *



Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,


afrodizyakların en etkilisi,


Sevdanın suç ortağısın.


Kıyma bana...!


Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi


azdırıp sonra birden çekip gideceksin.


Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni


bir kuraklığın ortasında terk edeceksin...


O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...


Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın


eteklerin uçuştuğu günbatımları...


Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...


Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında...


Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak


ruhumuz...


Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... yüreğim


viraneye...


Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...


Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.



* * *



İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...


İş açma başıma...


Git işine!


Yoldan çıkarma beni!..

Can DÜNDAR

28.04.2009 18:43

GERÇEKTEN SEVMEK



O durmadan kaçıyor;

sen ardından gitmiyorsan;



o günün her saatinde saklanıyor,

sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;



o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,

sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;



boşuna aldatma kendini,

onu sevmiyorsun demektir.



Elindeki içki kadehinde,

dudağındaki sigarada ,

okuduğun kitapta,

mırıldandığın şarkıda,

söylediğin şiirde,

gördüğün rüyada

ve yaşaman için

ciğerlerine doldurduğun havada

o yoksa;

Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;

onu sevmiyorsun demektir.



Renkler onunla değerlenmiyorsa,

örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının,

mavi maviliğinin farkında değilse,

beyaz yalnız o giydiği zaman

güzelliğini haykırmıyorsa,

sabahları onu görünceye kadar

güneş doğmuyorsa

ve onsuz gökyüzü geceleri

aya, yıldızlara

hasret değilse

onu sevmiyorsun demektir.



Sokakta gördüğün her yüzde

ondan birşeyler aramıyorsan,

güzel bir manzara,

hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,

uykudan uyandığın zaman

yaşamakta olduğundan önce

onu hatırlamıyorsan,

omuzlarına dökülmüş saçları,

bir sis perdesinin ardında

her zaman gülen,

ışık saçan gözleri

aklına gelmiyorsa,

durup durup avuçlarının

sıcaklığını özlemiyorsan;

Onu sevmiyorsun demektir.



Dünyada yaşıyan öteki insanların

senin için hala bir değeri varsa,

ona karşı tutumunu

toplumun köhne ve manasız

kurallarına göre ayarlıyorsan

ve açık açık

sanki var olduğunu haykırırcasına

sevgini söylemiyorsan;

Onu sevmiyorsun demektir.



Yok o senin için

herşeyden değerliyse,

gözünü yumduğun anda

onu görebiliyorsan,

o bütün şarkılarda,

bütün şiirlerde,

bütün resimlerde ise,

ona muhtaç olduğunu

söylemekten utanmıyorsan,

senin içten ve büyük sevgine

karşılık vermiyeceğinden

korkmuyorsan,

bütün bencil duygularından

sıyrılabilmişsen

onun için herşeyi,

ama herşeyi yapacak gücü

kendinde buluyorsan,

her hali sana

ayrı ayrı güzel geliyorsa,

karşısında kendini

bir çocuk gibi hissediyorsan,

istediği anda onun için

ölebileceksen,

onun için yaşıyorsan

ve yine onun için

bildiğin bilmediğin

bütün düşmanlıklara

karşı koyabileceksen,

o her geçen dakika

sende biraz daha büyüyorsa

ve kendi kendine bile

çok sevdiğini bütün

samimiyetinle,

inanmışlığınla

itiraf edebiliyorsan,

bir gün o seni hiç,

ama hiç sevmediğini söylese bile,

senin sevginde azalma olmayacaksa

ve ölünceye kadar onu aşkların

en ölümsüzü ile sevebileceksen;

işte o zaman

onu seviyorsun demektir.



O sana sevmeyi,

gerçek aşkı öğretti.

Sen onu hep sevecek

ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.



O, hiç sen olmasan bile,

seni bir parça sevmese bile...


ümit yasar

28.04.2009 18:44

ÜMİTSİZ AŞKLAR İÇİN



Ben ümitsiz aşklar için yaratılmışım

Ayrılıklar için, sonsuz kederler için

Ne zaman ta derinden sevsem birini

Ezilmeli yeni açmış gülleri kalbimin

En güçlü zehir olmalı aşk dediğin

Alkol gibi damarlarıma yürümeli

Sarmalı her yanımı gece olunca

İçimde bir çıbancasına büyümeli

İnsan sevince her gün bir kez ölmeli

Her gün bir başka yerine saplanmalı o kurşun

Yollara düşmeli, perişan deli divane

Erimeli potasında o garip var ölüşün

Artık uzakbir anıdır huzur ve sükun

O büyük yangın başlamışsa yürekte

Bir gün gelir de bu çaresizliğin

Aranır bütün tesellisi ölmekte

O yerde sevilmek de yalan sevmekte

Nereye baksan dizboyu karanlık

Boşuna bir ışık arama göklerde

Her şeyinle aşkın içindesin artık

Böyle gitgide derinlere çeker o bataklık

Orada ölümsüz olur nice kara sevdalı

Sevmek, hiç sevilmeden; korkunç güzel

Aşk dediğin karşılıksız olmalı




ümit yasar

28.04.2009 18:53

İKİ KİŞİYE BİR DÜNYA


Gelme diyorsun
Bu gel demektir
Birazdan günes dogacak
Dolu dizgin atlilar geçecek yüregimden
Seni düsünecegim
Gümüs mahmuzlarin parlakliginda
Yagmur nal izlerini örtmeden
Sana gelecegim
Bekle beni
Hindistan'da Banaras sehrinde seni aradim
Ganj'in sularinda lanetlenmis insanlar yikaniyordu
Ganj'in sulari pisti bulanikti
Içtim


.......

Bir çift zar aldim
Attim gökyüzüne
Adis-Ababa sehrine düstü
Adis-Ababa sehrinde kadinlar
Hepyek bakiyordu yüzüme
Yüzümde cinayetler isleniyordu her gece
Kadmiyum kirmizisindan kanlar akiyordu nehir nehir
Sen baksan görürdün
Her gözüme bir düses oturmustu
Sen görsen anlardin
Titanyum beyazi yalnizligimi
Budapeste köprüsünün üzerinde
Bir çingene falima bakti
Dedi üç günde öleceksin
Ben üçbin yildir seni ariyorum
Kapilara sigmiyor umutsuzlugum
Lagim kokulari gibi çirkef gibi kederliyim
Içimden dünyayi ipe çekmek geliyor
Cümle yildizlar sahidim olsun
Yapmazsam adam degilim

Sanghay'da orospular benimle yatmadi
Çirkinsin dediler
Pissin dediler
Yikandim arindim
Afyon yüklü mavnalar geçiyordu Çin denizinden
Birisi geçmisime küfretti
Tuttum öldürdüm
Geçmisim seninle güzeldi temizdi akti
Kirlettim
Affet beni

....

Dinsizdim Istanbul'da minareler üstüme yikildi
Yoksuldum Kudüs'te kiliseler kabul etmedi beni
Gelme diyorsun
Bu gel demektir
Birazdan aksam olacak
Rachmaninof'la bir meyhanede içmeliyim bu gece
Sonra sana gelmeliyim
Rachmaninof nereye giderse gitsin

Simdi bir derin mavide aksam oluyor
Gök mavi deniz mavi
Mor daglar yesil agaçlar mavi
Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana
Ne opera aryalari
Ne besinci senfonisi Beethoven'in
Bir yalnizlik marsidir çaliniyor uzakta
Gün isigi arkamizda kaldi bak
Tanyerinde unuttuk gözlerimizi
Gel artik
Hayata yeniden baþlayalim
Gel artik
Bu mavilerde kimseler görmez bizi

...

Solfej anahtarlarini kaldiralim
Do'larin mi'lerin önünden
Birakalim bu dünyayi alabildigine dönsün
Ölmekse daha kolay ne var
Yasamaksa sensiz mümkün degil
Iskender adam edemedi bu dünyayi
Biz mi edecegiz
Eflatun çözemedi yasamanin sirrini
Biz mi çözecegiz
Bütün yataklar bir kisilik
Git diyorsun
Nereye gideyim
Birazdan gece olacak
Agir kiliçlar parçalayacak yüregimi
Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnizligim
Seni düsünecegim stepler ortasinda yorgun kimsesiz
Dolu dizgin atlilar geçmeyecek yüregimden
Bir gözümde gümüs mahmuzlarin piriltisi hazin
Bir gözümde bozulmus nal izleri
Durup durup aglayacagim

Sen bu ayriliklar için mi yaratildin söyle
Bu zehir zemberek kederler için mi
Bak bütün orkestralar sustu
Bütün isiklari söndü dünyanin
Korkma
Haydi uzat ellerini
Geçmis yillari yeniden yasayalim bir bir
Bak dinle
Bir seslenen var uzaklardan
Bak dinle
Kader kapiyi çaliyor
Gelme diyorsun
Gelme diyorsun
Bu gel demektir.

Tanrinin biraktigi yerden biz basliyalim
Alti milyar insanin yarisini sen öldür yarisini ben
Üç kisi kalsak yetisir yeryüzünde
Yaklas bana
Seninle kardes degiliz

Hüzünle karisik sevinçlerden kurtul artik
Arzularin o belli belirsiz sicakligini sev
Biliyorsun
Önce Tanri insani yaratti
Sonra insan sevgiyi
Ne yapsak bos
Ne kadar çabalasak faydasiz
Geriye dönemeyiz
Olanlar oldu is isten geçti
Çamurumuza sevgi katilmis bir kere

...

Kardes degiliz diyorum inanmiyorsun
Yalan bunca faziletler yalan
Bizi bu cigeri bes para etmez insanlar mahvediyor
Aldirma diyorum sana
Dünya ikimiz için yaratildi
Üç milyar insan is olsun diye geldi yeryüzüne

Verdigin her kederin yüregimde yeri var
Hangi kitabi açtiysam seni okudum yillardir
Hangi aynaya baktiysam seni gördüm
Gel desen gelemem
Git desen gidemem
Öl desen kanim akmaz
Anladim artik seni sevmek yüce bir sey
Anladim seni sevmek Tanri'ya yaklasmak gibi

Insanlar içinde bir sana inandim
Bir seni sevdim kendimden baska
Uykularimin bölündügü saatlerde
Sendin düsündügüm soluk soluk
Sivri biçaklar gibiydin karanligimda
Gözümü yumsam seni görüyordum
Oynak türkülere benzeyen yürüyüsünle
Sen çikiyordun karsima
Karanligimda
Iki yildizdi ellerin görülmedik
Karanligimda
Bir orman yanginiydi dudaklarin

Istesen hayat verirdim bu karanliklara
Istersen gökyüzünü bir mendil gibi yirtardim
Denizlerden göllerden nehirlerden
Sana görmedigin renkler yaratirdim
Zamanin ötesinde
Yeni bir dünya kurardim sana
Insansiz Tanrisiz kedersiz
Severdin
Dag rüzgarlarinin serinligince
Yasardin
Bu sefil dünyamizdan uzak

Bir yanip bir sönen isiklar gibiyim
Yumruk kadar yüregimde sen varsin
Kutsal kederler içinde seninleyim artik
Sari badanali evlerde basbasayiz
Bütün duvarlara gölgen kazinmis
Kokun sinmis bütün perdelere
Kapilarda parmaklarin beyaz beyaz
Sokaklarda ayaklarinin izi
Ben bu sokaklarda ölsem
Kaldirimlar çekmez agirligimi
Söylesem askimi asirlar boyunca
Bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni

Desem ki yeryüzüne bes peygamber geldi
Besincisi sensin
Desem ki iki kisi kaldik dünyada
Ikincisi sensin
Desem ki biri var yeri gögü var eden
O da sen olurdun
Sana tapmak için
Kilden bir heykel yapardim güzelligince
Bilsem ki sen Tanri'dan iyisin
Bilsem ki Tanri senden güzel degil

Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu
Nasil duruyor boslugunda arzularin anlamiyorum
Nasil nasil bakiyor bana
Böyle merhametten uzak
Git diyorsun
Nereye gideyim
Ümitlerim ne olacak
Bunca siirleri kim söyleyecek sana
Kim anlatacak dünyaya sigmayan güzelligini

...

28.04.2009 18:57

...

Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara
Sevmesem seni bir daha
Paramparça etsem yüregimi cam gibi
Sonra yaksam
Savursam küllerini karli daglardan açik denizlerden
Yine seni severdim toz toz
Yine sana tapardim küllerimin agirliginca

Bu oksijen gazi olmasa da olurdu
Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya
Seni bu kadar sevemezdim
Ikimizin ortasinda o duruyor
Sagimizda birinci keman
Solumuzda ikinci keman
Karsimizda üçüncü keman
Sonra orglar flütler kontrbaslar
Sustur su orkestrayi Beethoven
Simdi dokuzuncu senfoninin sirasi mi

Bunca yalnizliklar bunca yokluklar benim isim degil
Bu çirkinligi ben yaratmadim
Ne de bu kahpe güzellikleri
Bende sevmedigin ne varsa senden türedi
Su karanlik bakislar
Su ellerimin pisligi
Su dudaklarimdan çikan igrenç sözler
Besbelli senin eserin
Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana
Ne ögrendimse senden ögrendim
Seni sevdikten sonra basladim yasamaga

Seni Tanri yarattiysa beni kim yaratti
Bu azabi kim verdi bana
Çingirakli yilanlarin zehirini içtim
Balinalarin kusmuklarini
Kükürt kokulu imkansizliklar içindeyim
Oysa güzeldim tarihin ilk çaglarinda
Görsen sasardin
Öyle aydinliktim
Öyle iyiydim
Kobalt mavileriyle doluydu yüregim
Kursun beyazlariyla
Severdin beni
Midye kabuklarinin yesilligince

Sonunda dedigim çikti iste
Samanyolundan bir yildiz düstü dünyaya
Sinekler gibi eziliverdi insanlar
Her sey bir anda olup bitti
Yapayalniz kaldik
Ne radyo aktivite ne mantar seklinde bulutlar
Ne yasamak sevinci ne ölüm korkusu
Sonunda üç kisi kaldik dünyada
Sen
Ben
Bir de Jiro'nun Manon Lesko'su

Yine bana bakarken yüzün kizariyor
Toplum kurallarindan kurtulamadin daha
Bütün çayirlar bombos
Görmüyor musun
Al basini daglara çik
Avaz avaz sarki söyle sokaklarda
Bir kibrit çak
Bütün evler yansin
Yüzbin yilin öcünü al bu serefsiz dünyadan
Sonra kaldir kendini denize at
Biraz serinle
Sevebildigim kadar insanim ben
On gram arsenik yeter canima
Beni düsünme

Kaç kere söyledik
Su potpuriyi çalmayin diye
Anlamiyor musunuz
Fa diyez bemol çaresizlikler içindeyi
Bir duvar yikiliyor altinda kaliyoruz
Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar
Susturun su kemanlari
Biraz da ilahlar aglasin yoklugumuza
Kirli gözyaslari kirik iskemleler
Basi bozuk Çigan havalari
Yeminler notalar akortsuz teller
Ve sakat çocuklari Nagazaki'nin
Biz bunun için mi geldik yeryüzüne
Devirin su putlari
Mukaddes kitaplar bize göre degil artik

Sinemaskop rezaletler içindeyiz
Café Chantant'larda dua ediyoruz
Mabetlerde çiftlesiyoruz artik
Mesuduz
Dokunmayin keyfimize
Saint Pierre'in doksandokuzuncu göbekten torunu
Strip tease yapiyor
Foli Bergere revüsünde her gece
Gelsin arkasindan sampanya siseleri
Kauçuk gögüslü kizlarda bir naz bir çalim
On derste ask
On derste güzellik
On derste cinsiyet
Ve tam onbin yildir arayip bulamadigimiz fazilet
Sonra mezarliklar dolusu günah
Genelevler dolusu namus
Velhasil ailece rock'n roll dansi ögrendik
Tepinip duruyoruz

...
Ya bir gül koparin bahçenizden
Koklayalim
Ya bir yudum su doldurun taslarimiza
Içelim
Ya da bir dilim ekmek verin
Sükredelim yasadigimiz
Karanliklar içinde
Çamurlar içindeyiz
Tutun kaldirin bizi
O yalanci sevginiz sizin olsun
Biz yasamak için geldik yeryüzüne
Alin basiniza çalin merhametinizi

Körsünüz ya da sagirsiniz
Beyaz çorap giydi diye
Ku Klux Klan derneginin adamlari
Bir zenciyi linç ettiler
Görmediniz
Ibni Mansurun besinci karisini topraga gömdüler beline kadar
Sabahtan aksama dek yedibin kisi tasladi
Yedibin kisi tükürdü yüzüne görmediniz
Su gökkubbenin altinda
Bosa gitti nice bonjour'larimiz
Sonra üç kere good night dedik
Duyan olmadi

...

Yüzsüzlügün bu kadarina pes dogrusu
Haydi biraz egin basinizi
Bizden af dileyin
Kederimizi anlayin artik
Saygi gösterin sevgimize
Belki sizi affedebiliriz
Ne de olsa insaniz biz de
Bir zayif tarafimiz vardir

...

Bogaz tokluguna yasamalar bizi kurtarmaz artik
Biz oldum olasi kör dogmusuz
Brakisefal kafalarimiz bir ise yaramiyor
Hele su bizimsiz ayaklarimizin haline bakin
Aptalligimiz yüzümüzden belli
Aynaya bakip gülüyoruz
Oysa bütün çirkinligimiz asikar ayna gibi
Söyleyin bir Shakespeare mi akilliydi içimizde
To be or not to be

To be or not to be bir sey degil yine
Sen olmasan benim varligimdan ne çikar
Ama sen yoksun iste
Bense bütün insanlar gibi ha varim ha yogum
Yine sana çikiyor bütün yollar
Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor
Dönüp dolasip ayni yere geliyorum.

Hani o iki kisilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardin
Hani sen git demeyecektin bana
Ve ben her seye ragman gelecektim
Içimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanip yanip sönen bir pirilti
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim her seye ragmen
Askimiz ayriliklarla basladi

..

Simdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalikta kaldim
Dag yollarinda caddelerde sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapiyi çaldiysam sen açtin bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandin zamandan öte bir seydin
Yillarca bir mesale gibi yandin uzaklarda

Bu manyetik alanda bogulmam senin yüzünden
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanliklari
Al sunu mumu yak
Korkuyorum
Bir tas aldim attim denize
Günahlarimdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
Itme beni

Benim de bir insan tarafim vardi
Bakma böyle kötü olduguma
Benim de dileklerim vardi
Benim de bir bekledigim vardi yasamaktan
Yeter artik vurma yüzüme çirkinligimi
Her gün bir kadin aglar benim yüzümde
Büyük dertler içinde benim ellerim
Anlamiyor musun
Sen sevildigin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmedigimden böyle çirkinim

...
Sarin badanali evlerde kazanlar kaynar
Sari badanali evlerde günah islenir her gece
Sari badanali evlerde ölüler yikanir
Sari badanali evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim aksamlarimdir yitirilmis
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarilarda benim yüregim bir ölür bir dirilir
Anladim
Bu dünyada benden baska kimse yok beni anlayan

...
...


1957


ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

13.05.2009 02:46

SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM


Binmediğim hiç bir otobüs
Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam
Hep ona geç kalıyorum
Sana göçüyorum her sonbahar
Yolların çıkmıyor aşkıma
Unuttuğun yağmurların adı saklımda
Seni içimden terk ediyorum

Susmaktan yoruldum
Kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
Efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM

Ne unutacak kadar nefret ettin
Ne hatırlayacak kadar sevdin
Yıkık bir duvar kadar bile
Pişman değilsin biliyorum
Beni hep bulmamak için aradın
Yanıldığımdın
Yangınımdın
Yangındın

Sensizliğe yenilmek
Sana yenilmekten zor olsada
Ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
Seni içimden terk ediyorum

Şimdi
İçimde öldürecek bir anı bile bulamayan
İki yarım kaldık
Tamamlayamadık bizi
Elinden tutamadık yanlızlığımın
Saçlarımıda uzaklarına gömdün

İçimin mavisi senin okyanusundandı
Al! geri veriyorum.
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
Sana bensizliği terkediyorum

"Yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?

Ne tuaf değil mi?
İçimi acıtanda sendin
Acımı dindirecek olanda.
"Ya öldür beni"dedim
Ya da ğit benden.
İçi bulanık bir sevdanın ucunda
Seni kaybettim.
Aldırmadın aldırmalarıma
Bir gecede yakıp yarini
Şafaklara sattın ihanetini
Küllerime basanlar bile utandı yaptığından
İşte soluk bir ömrün son nefesi
Benden
İçimden
Terkediyorum.

KAHRAMAN TAZEOĞLU

13.05.2009 02:47

Sevdamiz Bir Umutlu Imkansizlik


Zemheri sogugundayim yarim
Sensizligin pencesindeyim
Bir adim otesindeyim ellerinin
Bir anlik zamandir sesinin uzakligi
Ellerim uzansa yakalayamaz ellerini
Yurek verir de kendini duyamaz sesini
Bir baska dunyadasin sevgili
Seyran olmussun gozlerime yar
Seyrederim seni uzaklardan
Umutlu bir imkansizlikla beklerim
Istekli bir beklentisizlikle severim
Nasil anlatsam yarim derdimi
Haykiririm ismini
Dag duyar
Tas duyar
Gok duyar
Bilirim hissedersin sen de yarim
Duyamazsin ama beni
Bilirsin uzaklardayim ben
Yureginde yasatirsin sevgili beni
Gozyaslarin akar sessizce
Bilirsin hissederim gozyaslarini
Ama tutamam ellerimle
Silemem gozyaslarini dudaklarimla
Bilirsin sevgili
Mesafeler degildir bizi ayiran
Bir kus olur ucardim yine sana
Bir ruzgar olur eserdim senden yana
Yagmur olur yagardim sana
Gunes kavurmaz yuregimi
Bilirsin collleri asardim da gelirdim sana
Bilirsin mesafe tanimaz bu sevda
Bilirsin imkansizliklardir bizi ayiran
Sen ve yuregin kalirsiniz basbasa
Ne yere koyacagini sasirirsin sevdani
Kimle konusacagini bilemezsin
Bilirsin duslerine girer de dinlerdim seni
Sana kendimi verirdim de yoldaslik ederdim sana
Bilirsin uzakliklar degildir bizi ayiran
Bilirsin caresizliklerdir yollarimizi baglayan
Yuregin daralir
Gozlerin kisilir
Bir aci duyarsin sevince benzer
Bir yara olur imkansizliklar yureginde
Bilirsin lokman hekim gerekmez
Bilirsin ilac kar etmez
Bilirsin bir sevdali sozcugun yuregindedir dermanin
Bilirsin sevdali bir bakisin sevecenligindedir caren
Bilirsin bir anlik calinmis sevismelerdedir canin
Ah sevgili ah
Ahlar duser dillerden sevdamiza dair
Bilirsin bir imkansiz sevdadir bu
Bilirsin zamandan calinmis bir andir bulusmamiz
Yasamin bir armaganidir bu sevda bilirsin
Bir armagandir bu sevda imkansizliklar icinde yasansa da
Bilirsin sevgili bu sevda yasanmamistir kimselerce
Bilirsin belki yasanmayacaktir bir daha
Bilirsin umutlu bir imkansizliktir bu askin adi
Bilirsin de yuregine soz geciremezsin yine de
Yurek kanatlanmis sevene dogru
Yürek ne mesafe tanır
Ne de imkansızlıklar
Bırakırsın kendini yüreğinin sesine
Yuregin tasir seni askin denizine

Gassan Satar

13.05.2009 02:49

BİR MARTIYI
AĞLATTIN SEN

bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık
kütür kütür küfrediyor gece imanıma
bir yaprak kırılıp suya düşüyor
su yaralanıyor su kanıyor şelale!

ah nasıl titredim tensiz
bir piyanist büküldü sanki kesişen ayrışık doğrular gibi
çarpışıverdim yüzünle. Yüzün
öyle düzgün suna bir elyazısı
yüzün yüzüme aksedince
yüzün ayna alnımda
yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!

bitmemiş bir ömrün yalanısın
sen: kabuslarımın tabiri
çocukluğumun arta kalanısın!
öldüreceğim kendimi dudaklarınla
dudakların etle, şehvetle seferber
sen! bana inen son kutsal kitap
son fakir yatır
son aciz peygamber! bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık


Kücük Iskender

13.05.2009 02:55

DE GÜLÜM

de gülüm! De ki: ela birgünde geleceğim
istanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!

de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten - hakikatten- ten değiştiren yüzüm!

göreceksin gülüm! Bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak...
göreceksin – sevinçten ağlayacaksın gülüm - ki
işte o vakit bana – doğrudur! -
şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!

bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var
sokaklar var, kediler!
inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kaplı kitaplardan çıkartılacak...
göreceksin gülüm! bekle, göreceksin!
Artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
Bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak



Kücük Iskender





Ben Seni Seviyorum Bunda Bir Kasıt Yok

acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden,
hüzün hastası bir hayvansın
şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan
çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde
ağır işkence görmüş şehirlerde
saadetin zarif, adaletin ince.

bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun
kelimelerin karardığı peşin hükümlerde.
şahsi sevişiyorsun şiddetin bütün bitki örtüsüyle.
gözlerin ucuz, tutkun ucuz, direncin ucuz
tehlikeli bir yalan gibi duruyorsun
ruh yoksulluğunun harikulade iskeleti üzerinde.

tutulamayacak yeminsin, yemin ederim,
her insana gerçek aşkı öğretecek bir külfetin var
ve
alelacele asılmış bir çocuk militan
gibi şaşkın ama onurlu bakıyorsun
yükseldiğin gökyüzüne.

ben seni ayakta alkışlıyorum
hep ayakta alkışlıyorum seni ben
yollarda yürürken alkışlıyorum
sinemalarda, üçüncü sınıf oyuncularda alkışlıyorum
afrika'nın içlerine doğru alkışlıyorum
vuruşurken alkışlıyorum seni ben
evet, hüzün hastası bir hayvansın
acınası tesadüflerle ayrılıyorsun
kainata gösterdiğin sahte hüviyetinden.

o nasıl bir hale
bana cimri, başkalarına bonkör bedeninde;
bir acı votka tadı yakalıyorum dilenen bakışlarında
'suçsuzum' diyorsun, 'tarzım bu' diyorsun
aç bir kurt gibi iniyor yüzüne hüzün
kirpiklerin alnına deyiyor
bende deyiyorum alnına cevapsız sorularımla
uykum geldi diyorum
seni sevmekten uykum geldi
jilete abanıyorum
korkuya abanıyorum
tek arkadaşım yok öbür tarafta çünkü!

çek perdeleri, kapat ışıkları
bu telaşlı yokoluşun fosforu aydınlatır bizi
uykum geldi diyorum
tutulamayacak yeminsin, yemin ederim
heryeri keserim, herkesi, herşeyi keserim
bıçağımı taşıyan elde kader çizgim de gizli!
bitiyor
sancıda safları sıklaştıran o garip haz bitiyor
bir kez olsun samimi bak
bak! gecenin eteklerine eşkiya ayrılıklar siniyor!

acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden
ateşler içinde bırakıyorsun sana biriktirdiğim suyu
oysa hiç sansım kalmadı
yeniden doğmak için, bana ait olduğu belirtilen külden.

al bu külü de götür
al bu külü de götür, diğer taraflara üfle
muzaffer bir hain gibi ayrıl
tertemiz hayal hikayemden.

Küçük İskender

22.05.2009 01:17

Hiç kimseyi Senin Kadar Sevmedim

Seneler geçti ah, mevsimler geçti
Bir sen değişmedin bende sevdiğim
Sevdalar değişti, aşklar değişti
Bir sen değişmedin bende sevdiğim

Bilmem ki hangi yol sana ulaşır
Hangi rüzgarlarda kokun dolaşır
Her gece gözümde gözlerin ışır
Ay mı güneş misin bende bilemedim

Sen gideli gökyüzü de değişti
Çağlayanlar denizlere erişti
Günler geçti, aylar geçti, yıl geçti
Her durakta hayalini bekledim

Özleminle geçti aylar seneler
Hicranla tükendi günler geceler
Benim kadar sevemezki kimseler
Her çiçeğe gül kokunu işledim

Duygu çiçekleri boyun büktükçe
Ümit bahçeleri hazan döktükçe
Baktığım yollara duman çöktükçe
Hep seni özledim seni istedim

Gözyaşlarım yağmur olup aksa da
Ayrılıklar yüreğimı yaksa da
Bu vefasız kahrolası dünyada
Hiç kimseyi senin kadar sevmedim

22.05.2009 01:17

biliyorum sana giden yollar kapali
ustelik sen de hic bir zaman sevmedin beni

ne kadar yakindan ve arada ucurum;
insanlar,evler,aramizda duvarlar gibi

uyandim uyandim, hep seni dusundum
yanliz seni, yanliz senin gozlerini

sen bayan nihayet, sen olumum kalimim
ben artik adam olmam bu derde duseli

simdilerde bir kopek gibi kosuyorum ordan oraya
yoksa gururlu bir kisiyim aslinda, inan ki

animsamiyorum yari dolu bir bardaktan su ictigimi
ve icim goturmez kenarindan kesilmis ekmegi

kac kez sana uzaktan baktim 5.45 vapurunda;
hangi sarkiyi duysam, bizimcin soylenmis sanki

tek yanli ask kisiyi nasil aptallastiriyor
nasil unutmusum senin bir baskasini sevdigini

cocukca ve seni uzen girisimlerim oldu;
bagisla bir daha tekrarlanmaz hicbiri

raslasmamak icin elimden geleni yaparim
bu boyle pek de kolay degil gerci...

alisirim seni yalniz duslerde oksamaya;
bunun verdigi mutluluk da az degil ki

cikar giderim bu kentten daha olmazsa,
sensizligin bir adi olur, bir anlami olur belki

inan belli etmem, seni hic rahatsiz etmem,
son istegimi de soyleyebilirim simdi:

bir geceyarisi yaziyorum bu mektubu
yalvaririm onu okuma carsamba gunleri

cemal sureya

22.05.2009 01:18

Eskidendi, Çok Eskiden

Hani erken inerdi karanlik,
Hani yagmur yagardi inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işiklar yanardi evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken,
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkilar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençligimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yildizlar eski
Hatiralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti

Murathan Mungan

22.05.2009 01:18

İstersen Hiç Başlamasın

İstersen hiç başlamasın
Bu hikaye eksik kalsın
Onca yaraların ardından
Yeni bir aşk yaratamazsın
Örselenmiş bir çocukluk
İşte benim bütün hikayem
Kaç sevda geçse de yüreğimden
Bu yıkıntıları onaramazsın

İstersen hiç başlamasın
Geç kalmışız birbirimize
Yanlış kapılarla geçmiş bunca yıl
Dönemeyiz artık ilk gençliğimize
İstersen hiç başlamasın
Söz verelim kendimize

Murathan Mungan

22.05.2009 01:19

"kent tepinir, belki bütün kuşlar uçar
belki değil mutlaka
ama
bir tanesi mutlaka kalır"

Turgut Uyar

22.05.2009 01:20

UNUTULMAYANLAR

Biliyorum, unutamayacaksın!
Ağır ağır geçecek mevsimler,
Bir bir ağaracak saçının telleri
Solacak albümde eski resimler.

Beni hatırladıkça için ürperecek,
Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın.
Boşuna zorlama kendini, sevdiğim;
Biliyorum, unutamayacaksın.

Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım,
Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa
Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan
Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa.

Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak
Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan
İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.

Zannetme ki herşey bitti sevdiğim;
Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar.
Ve bundan sonra kim severse dünyada;
Seni ve beni hatırlayacaklar


Ümit Yaşar Oğuzcan ..

22.05.2009 01:20

İSİMSİZ

Biri sana sorarsa;
Sana, beni sorarsa;
Gitti, der misin?
Gittiğimi söyler misin?
Gidiyorum ben sana
Benimle gider misin?

Özdemir ASAF

22.05.2009 01:21

sensiz de denizi seyredebiliyorum.
hem dalgaların dili seninkinden açık.
ne kadar hatırlatsan kendini boş.
sensiz de seni sevebiliyorum.

hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula,
karşılaştığımız zamanlarda.
sen sevgiden şımaran çocuk,
ben şaşıran budala.

Özdemir ASAF

24.05.2009 21:03

"...
seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
nasıl yürür özsu dal uçlarına
ve günışığı sislerden düşsel ovalara

susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
yitik ceren arayı arayı anasını buldu
adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı ağustos dindi
seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi

seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
ve onların yoğun boylu kadınları
düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
yalan yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
senet senet satılmadan önce
şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
tanrı parsellenip kapatılmadan önce
seni sevdim...

artık tek mümkünüm sensin

..."

24.05.2009 21:05

Murat Boz - ben özledim galiba seni
 
Dışarıdan gördüğün gibi değilim
Bir kez olsun buradan bakmadın
Üzüldüm zannediyorsan şunu bil
Canım yandı geçti çok yakmadın

Yaz gelir içimi sarar aynı telaşlar
Kim bilir belki de bir aşk başlar
Dalgalanır deniz ne çıkar Durur yavaşlar
Kim bilir belki de bir aşk başlar

Ben özledim galiba seni
Bu yüzden bu kadar sitemlerim
Sen üzülme Acıdan bu sözlerim
Karsımda görsem dolar gözlerim

Ben özledim galiba seni
Bu yüzden bu kadar sitemlerim
Sen üzülme Acıdan bu sözlerim
Karsımda görsem dolar gözlerim


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 05:35 Uhr.