![]() |
"Kendine iyi bak"
“Kendine iyi bak” bir veda degil elveda cümlesidir çogu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...
"Kendine iyi bak." Çünkü bundan sonra ben yaninda olmayacagim. Olamayacagim. Istesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.“ “Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden baskasi olmayacak yaninda sana bakacak. Ben olmayacagim. Kendine iyi bak ve beni düsünme. Çünkü ben de seni düsünmeyecegim artik. Arama sakin beni, yazma, çünkü ben yazmayacagim. Sil beni yüreginden, çünkü ben silecegim. Fakat, yasanilan, paylasilan güzel seyler hatirina sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.” "Kendine iyi bak. Aramizda geçen herseye ragmen benden sonra iyi oldugunu bilmeyi tercih ederim. Aslinda bilmem çok önemli degil, iyi oldugunu varsayacagim ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle basbasa, yapayalniz birakiyorum ben. Biliyorum kendini birakacaksin benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslina bakarsan, çok da fazla umursamiyorum." "Kendine iyi bak derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onlari ayirmak, eti tirnaktan ayirmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok aci vericidir, yürek parçaliyicidir. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine “Kendine Iyi Bak” gözleriyle ayrilirlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar…" Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez “Kendine Iyi Bak “ derler ve giderler. Onlar eti tirnaktan ayirmak yerine ölümü yeglerler. Onlar bu aciyi bir kezden fazla kaldiramayacaklarini bilirler. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet degil midir aslinda seni seveni, ihtiyaci olani yüzüstü birakip gitmek. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluga mahkum edip giderler. Seni parçalara ayirip, en büyük parçayi yanlarina alip giderler. Seni senden alip giderler. Daha kötüsü suçlayamazsin onlari tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet. Suçlatmaz kendini. Savasmadiklari için kizarsin ama suçlayamazsin. Savasmislarsa, yenildikleri için kizarsin ama suçlayamazsin. Yenildigin için kizarsin ama suçlayamazsin… Ayriligin kaçinilmazligina inandirir seni, kendine iyi bak derler ve giderler. Elinden umutlarini, düslerini, sevgilerini alip giderler. Bir tek anilari birakirlar geride, bir de hatirladikça gözyaslarina bogulasin diye unutulmayan nagmeler. Arkalarina bakmadan çekip giderler eger yalniz kalmissan, çünkü insafsizliklarini görmek istemezler. Hersey o saniye orada bitsin, kapansin bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. Kirildim ve affedemiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak; derler. Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum çok kanayacaksin ama daha iyisini yapamiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir, bilirler. "Kendine iyi bak" bir noktadir çogu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansin isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen hayatima renk katan, sen yüregimdeki çarpinti, sen hayatimdaki nesesin. Sen yolumu aydinlatan, sen dert ortagim, sen gönül yoldasim, sen bir tanesin. Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma. Keske böyle yasanmasaydi bazi seyler, keske affedebilsen beni, keske ben de affedebilsem… Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak herseyi bastan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu kimlerle doldururum? Savassak, aramiza giren seytanla olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi, hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi? Sahiden..., gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi?………. Peki o zaman... Senin istedigin gibi olsun... Öyleyse...Sen de Kendine Iyi Bak. "Kendine iyi bak" derler, kursunu kafana sikip giderler... ... |
POSTA
Hayal edebiliyorum tam bu halini. Saçların karışık, ağzında bir sigara. Kapıya dayandığı zaman postacı ve bastığın da zile, eminim okkalı bir küfür savurmuşsundur kalkmadan yerinden – zaten hep en son söylemen gerekenleri en başta söyledin sen... Umarsız bir yüz ifadenle almışsındır postacının elinden mektubu. İçinden söve söve bakmışsındır adamın yüzüne. Bahşiş vermek şöyle dursun, üstüne para bile istemeyi geçirmişsindir aklının bir köşesinden..Senin rahatını bozdu diye! Zarfın üstüne adımı yazmadım. Çünkü biliyorum ki, senin bildiğin gibi benden gelen bir mektup hayra alamet değildir – hiç olmadı. Klasik bir giriş kullanmadım mektupta, “ nasılsın” diye sormadım çünkü sen hep iyi olmanın bir yolunu bulurdun. Yine bulmuşsundur, mutlusundur eminim. “Ben mutsuzum” demedim satırlarımda, umursamadığından değil artık önemsiz olduğundan. Sana ben de bıraktıklarını anlattım…Bilmem farkında mıydın? Ben de çok iz bıraktın. Yine de, her şeyden çok öğretici yanını anımsayacağım senden sonra… Çok şey öğrettin bana, çok örnekleme yaptın – yaşattın.Bir hamur gibi yoğurdun demek geçti içimden, bunu mektubumda yazmadım. Çünkü sen beni sevdin de… ( hakkını verdim, inanarak sevgine ) Güvensiz yanlarımdan bahsettim sana ( okurken sakın gülme ) O yanlarımı çok iyi bildiğini biliyorum. Bildiğin için hep o kapıyı kullandın! Buruşturup atmış olmalısın mektubumu şimdiye kadar, ama yine de okuyacaksın biliyorum. (dayanamazsın) Umursadığını görmem korkma! Rahat ol. Girişi olmayan bir yazının sonucunu bilmek isteyeceksin. Sen iyi tahmin yapardın, “yine haklı mıyım?” diye yarışacaksın kendinle. Kazanmaya doymuyorsun elinde değil.. Buruşturduğun yerler zor okunuyordur ama biraz çabala. En önemli kısım burası. Senden öğrendiğim en başlıca ders “bencillik dersi” idi – ki bu dersi bu mektupla veriyorum – En zayıf olduğum konuydu ama sen beni çok iyi yetiştirdin! Üçte birini verdim sana yüreğimin. Sen bunun bile fazla olduğunu gösterdin verdiğin eğitimle. Sen iyi bir eğitmendin… Mektubun sonunda “Seni sevmiştim” yazdım. Sanırım şu an yüzüne alaycı bir ifade yerleşmiştir, inanmadığının göstergesi olarak. Sevseydim postacının kapında işi ne değil mi? Ama ben seni sevmiştim! Hüzünlendin. Beni de hep hüzünlendirir bu Mişli Geçmiş Zamanlar . Ama sen iyi öğretirdin, “Bana, hep bana ” demeyi ve “ önce ben ” demeyi. Ben de artık öğrendim. Benim de hakkımı yemeyelim…Çabuk kavradım ( tahmin ettiğimden daha çabuk dediğini duyar gibiyim ) Bu mektup benim almam gereken ama senin benden daha çok hak ettiğin diploma… Yüzünde ki üzgün tonu değiştir…Kırılma. Sen iyi bir eğitmendin. Beni sen mezun ettin! Şu an yumruklarının arasında buruşturduğun o kağıt parçası benim son ödevim. Not vermeni beklemeyeceğim. Çünkü artık biliyorum ben sınıfımı geçtim. Ben seni sevmiştim bebeğim. Ama senden çok kendimi sevdim ben. Tıpkı öğrettiğin gibi! Şimdi mektubu çöpe atabilirsin. Hoşça kal bebeğim…. Andora |
“Ayrılmak istiyorum...Resmen...”
“Ayrılmak istiyorum...Resmen...”
“Evet..” Konuşan bir yabancı, her kimse... “Nasıl istersen..” Kendi sesi mi bu? Ayakların yerden kesilmesi demek bu olmalı. Ipıssızlığı yaşamak. Ya da bir dönemeçte ansızın yüzyüze geliniveren araba burnu gibi. Ağlamak şimdi en olmayacak şey olur. En iğreti. “İşte böyle yaparlar adama” Hıncını üstüne kusmanın ve en kendine ait giysisini /neredeyse hep üstünde olan pantolon için bir gün, “yeni mi aldın bunu?” diye sormuştu / pisletmenin gönül rahatlığını yaşar belki. Ve oracıkta, belendiği çamurların orta yerinde bırakıp gider ellerini oğuşturarak. Kimbilir. Ağlamak en yanlış iş şimdi. Evet. İyi ama, bozguna dönüştüğünde umut, nasıl yürekli olunur? “Ben mahkeme işini hallederim. Sen yalnızca onayla..” Paramparça bulutlar. Yağmur yüklü. Söylenecek bir şey yok artık. “İstediğin bu değil miydi zaten. Öyleyse niye?” O güzel günler. Yüreğinin bin attığı yanında, kuşlar gibi çırpındığı. Her bir kar katmanının daha derine gömdüğü, yok ettiği izlere dönüşüyor şimdi. Kar hep yağdı. Hep yağacak. Sokağın başındaki pastaneye uğrayıp kocaman bir pasta almalı, kreması bol olanlardan, üstüne renkli güller kondurulmuş. Kremanın ağızdaki o peltek, kaygan yağlılığından nefret eder ama kutlamalar ne içindir ki? Kırdığı yaşam parçacıklarını altın bir çöp kutusuna doldurması gerekmiyor mu? Sonra oturup, bir daha asla birleşmelerine olanak olmayan bu paramparça kalıntıları seyretmek isteyebilir. Sudan incilerle tümleyerek. Önce sıcak suyla bir duş. Birikmiş kirleri arıtarak. Sıcak da bir çay. Ve hala bir sıcaklığı korumanın düşündeki anılar, kullanmadığı eski bir çantaya zar zor sığdırmaya çalıştığı. Mektuplar, defterler, şiirler, resimler, kurumuş yapraklar, boş bir kibrit kutusu/anısı var/, bir kozalak, iki kaset/ikisi de arkalı önlü aynı şarkıya adapte/, bir kurdele, bir gümüş küllük, üç beş deniz kabuğu, bir kurutulmuş deniz atı, kolları kopmuş yıldızlar, daha bir sürü ıvır zıvır... Bitti. Serbest fıkra yazarlığına başlayabilir bundan böyle. Dağıttığı yaşamı toplayıp çantaya tıktı yine. Çapulcu, ne olacak! Durakladı. Parmaklarını gerdirerek sarı altın halkayı evirip çevirdi, çıkarıp onu da attı içine çantanın. Ne olmuş yani, bitmişse bitmiş! Şimdi en frapan giysisini giyip, bir parti verecek. Saçları nemliliğini tüketmemiş daha. Biraz jöle, dudaklarına koyu kırmızı ruj ve özel günlere ayırdığı o pahalı koku. Böyle iyi. Yeter. Kendine son göz atış. Aykırı bir buklenin yerine oturtulması, gözlere yerleştirilmesi çok gerekli bir gülücük sonra. Işıltı. Daha bir iki ufak ayrıntı işte. Parti onu bekliyor. Onları. Masada çiçekler. Mum da olsun. Mum ışığında vals. Kızarmış patates, bol göbek salata/mantarlı üstelik/, geceye hiç uymasa da hiç vazgeçemediği makarna/soslu/, şarap bir de. Sıradan. Olsun. Neden olmasın? Her şey olası. “Annecim, kim gelecek?” Minik bebeği merakta. Alışkın olmadığı bir gece başlamak üzere. Sahi, pasta da vardı. Yarına kalabilir. Kalsın. Ama kalmasın. Artık her günümüz bir düğün. Değil mi? İstediğin bu değil mi? Şerefe! Gece pencerelerde şimdi. Gece içinde. Daralmaları şu kuytu gecenin bekçileri gibi uyanık. Onlarca tetik. Parti bitti. “Ayrılmak istiyorum.. Resmen..” |
Hiç sevmedim kimseyi senin kadar....
Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..." Bir el bazen neleri ayakta tutabiliyor hiç düşündünüz mü ve neleri yıkabiliyor tek başına ? Bir eli tutmak bir insanı hayata bağlamakla eş değerde olabiliyorsa eğer bunun adı ''AŞK'tır. Böyle bir eli tutmak hayatı bulmaktır belki de.... Hiç sevmedim seni sevdiğim kadar dersin birine ve sonra onun arkasına dönüp gitmesini izlemek ne zordur. Bir eliyle hayata bağlamak bir eliyle o verdiği hayatı geri almak gibi... Bazen mecburu ayrılıklar mecburi acılar yaratır. Bile bile kapıyı aralık bırakırsın ve tüm yalnızlığın ve hüznün içeri dolmasına izin verirsin. Buna rağmen aklının bir köşesinde sonsuzluk vardır Bitmedik , bitemez , bitmeyecek... Bir ömrü bir aşka adamaktır bu belki ve elbette yürek ister ayrıysan. Dönüş yolları geçilemeyecek kadar darsa bile bir umut koyup sol yanına beklersin hayatının ışığının o derin karanlıktan gelmesini. Zaman geçtikçe göremez olursun hiçbir şeyi gözlerinin buğusundan ve kalbinin karanlığından... Beklemek zordur eğer beklenen kalbinden çok uzakta ise... "Çok yalnızım, seninle bir yarım... Eğer elindeyse ne olur çal kapımı, Eğer yüreğindeysem ne olur sil göz yaşımı.. Bir hayatı kaybetmek bir elin sıcaklığını kaybetmekle eş değerse işte bu ''AŞK''tır. Böyle bir eli kaybetmek ölmeden ölmektir. Ruhunu o sıcaklığa terk edersin o el senden uzaklaşırken. Ruhsuz bir beden ölmekten beterdir... Ne kadar umut edersen et korkular rahat bırakmaz aklını ve umudunu köreltir sonsuz telaşların o bekleyişte. İsyanın yükselir bastıramazsın çektiğin yalnızlığın en acımasız yanı canını yakmaya başlayınca. Tanrıya yalvarırsın son bir şans diye gerçekleşmeyeceğini bildiğin halde. Umudun ve benliğin avuçlarının arasından akıp gider. Ruhsuz, umutsuz ve benliksiz kalırsın bir başına. Zaman acımasızlaşır ağladıkça.. Gel... Korkuyorum... Nefes alamıyorum. Eğer hala dudaklarında ismim varsa gel... Sıcaklığın olmadan tutunamıyorum Hatanın üstüne hata ekleyerek yaşıyoruz. Bile bile kaçırdık belki de o treni. Beklemek için çok geç , vazgeçmek içinse çok erken. Bir ömre bedelse bile geç kalınmış bir mutluluktan vazgeçmiyorum. Verilen sözler unutulmamalı, ben unutmadım... Eğer elindeyse ne olur çal kapımı, Eğer yüreğindeysem ne olur sil gözyaşımı.. |
Son Yazı (N)
....Keşke.. keşke affedebilseydim seni! ÖzgeCan -------------------------------------------------------------------------------- “Benden çektiğin kopyalarla verdin hayatın tüm zorlu sınavlarını. Tanrı katında takdire şâyan da olsan… benden sınıf geçemezsin artık!” -------------------------------------------------------------------------------- Bizden esirgediğin her şeyi; özgürlüğünü, cesaretini, kendini hep bir başka hayata ertelerken... Sessizliği çözen yeni bir kalp atışıyla uyandı gerçekler uykusundan. Bu umut’suzluk: Gerekçesiz geç kalmasıydı yaşamın anlamının. Seni özlemiyorum nicedir, şiirlerine sığmayan bir adama yazıyorum gecikmiş tüm yazıları… Düşlerime dar ettiğin bu tek kişilik yatak daha kaç uykusuz geceye razı olacaktı; hangi gidişin gözlerimde ağlayabilir artık; kaç yarın akmadan seni bekleyebilir damarlarımda ve daha kaç sözcük boyun eğmeliydi yüreğimden damıttığım bu lâl acılara? Sana kendini koru diye verdiğim silahla vurmaya kalkıştın beni; üç kelimeyle, üç kurşun sıkar gibi… Bir başkasıyla değil, aslında kendinle ihanet ettin sen bana… Keşke.. keşke affedebilseydim seni! Aşka zamanın yoktu, ne de cesaretin. Her seferinde bir tek bana dönebileceğini bilerek gittin. Ama bu son gidiş, son atlayışındı içindeki derin boşluğa; ellerini uzattınsa da, görmedim! Şimdi yok değil hiç’sin! Söz dizimlerine sığmadı affın, yüreğine de, temiz tutmayı beceremediğin geçmişimize de… Alınacak tek bir nefes bile kalmadı düşlenen çalıntı mutluluklardan. Sen bir puzzle’ın kayıp parçası olmayı seçtin. …bari içimdeki çocuğun oyun arkadaşı olarak kalmayı becerebilseydin. Biz seninle konuşurduk… Bazen bir tek beden, tek bir ruh gibi; bazen herkes ve her şey adına bir tek cümleyle, saklamadan ve saklanmadan… Kendimizi anlattığımızı düşünürken, aslında kendimizi anladığımızı fark ederek konuşurduk. Hatırlasana, ne çok gülerdik. Sen, çok içerdin bütün o büyümeyen erkek çocukları gibi.. bir de martılar vardı ve benim seni bile sinir eden şu kahve meselem… Konuşmak… çıplak, fütursuz, kendiliğinden… seninle bir tek, ama hayatla baş başa kalınca en çok, bunu özlüyorum! Olsun… Senden nefret etmeden ölmek ist(em)*iyorum; sakın dönme! |
"... bazen insanin cebinden bir sey düser farkinda olmadan
nerde düstügünü anlamazsin birden ummadik bir yerdeyken fark edersin trende mesela hemen treni durdurmak gelir icinden kapilara kosarsin nerde ariycagini bilmedigin halde geriye dönmek gectigin yollara bakmak ister icin ciglik, ciglik onu ararsin söyle bana seni nerde ariycam ben" "sevgiye yaklastikca yürek nasil cosuyorsa, ondan uzaklastikca da haykiriyor öfkeleniyor ..." "seni sevdigimi düsününce tüm dünyayi seviyorum" "seni hala seviyorum anasini satim ne olursa olsun bana ne unutamiyorum icim seni söküp atmiyor degerin azalmiyor eskimiyor cürümüyorsun yüregimdeki gökyüzü sensin" "ya ben seni unutamazsam ya gittikce icimde tütersen cok savasiyorum senin icin iyi diye yapiyorum ama isyan etmek icinde firsat kolluyorum bir isik yansa sanki herseyi göze alcam bir kacip gelsen dünyalar benim olcak, senden ölümüne kopmiycam ben seni bagira bagira degil seni ite ite sevdim kactikca sana baglandim ömrüme sen ciksan kapiyi hic bir seye kapamam artik icimde bir kahir var seni andikca sana degil, kendime hayata " "unutma beni"... demistin. aradan yedi yil gecti, unutamadim seni. |
ölen bir sevgilinin ardindan..
sevgilim, yetimim benim, aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken kapılar kapalı, dünya buzlu cam uyuşmuş gözlerimin önünde hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan ikimizin yerine dinliyorum sevdiğin şarkıları siyah tişörtünü giyiyorum yatarken gömleklerini, kazaklarını, kokunu senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken gün boyu elimde kahve fincanı kapıyı açmıyorum telefonlara çıkmıyorum başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların sevgilim, yetimim benim, nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata öldüğünden haberi yok fotoğraflarının Murathan Mungan |
Eylülde Gel
Eylül benim için hep yaz tatilinin bitip de okulların açıldığı ay olmuştur. 12 Eylül'ün karanlık imgesi bile bende değiştirmemiştir eylülün anlamını. Okul yıllarımdan kalma bu köklü çağrışım, sonrasında da bütün bir hayatı öğrenci gibi yaşadığım ve kendimi hiç mezun etmediğim gerçeğiyle bütünleşerek yaşamımı ele geçirmiş olan bir ruh halilin ifadesidir. Gündelik hayatın ritüeli de eylüle bir sezon başlangıcı duygusu kazandırır. Dükkânlar, vitrinler, otobüs durakları, her zaman birkaç yaprak, ilk yağmur, ilk ürpermeler... Eylülle birlikte bu yaz nelerin olmadığını düşünürken, aslında hayatımızda da nelerin olmadığını düşünmeye başlarız. Ne yaşanırsa yaşansın her hayat, sahibine olmamış bir hayat gibi gelir. Sanki her şeye asıl bu eylülle birlikte başlanacaktır. Yaşamı sürdürmek için hep yeni başlangıç işaretlerine gerek duymaz mı insan? Yeni bir mevsim, yeni bir şehir, yeni bir kitap belki. Geçen gün bir arkadaşımla laflarken söz, yazmakta olduğum Kadından Kentler kitabına geldiğinde, neden yeniden kadınları yazdığım konusu açıldı. Kadın kahramanların bir yazara, bir sanatçıya daha fazla olanak tanıyan zengin iç dünyalarından, onların süslemeciliklerinden, ayrıntı düşkünlüklerinden, erkeklere oranla çok yönlü ilgi alanlarından; içe bakmada, kendini gözden geçirmedeki dikkatlerinden söz ettikten sonra, şu saydıklarımın yapıtlarında kadın kahramanlara ağırlık tanıyan başka yazarların, sanatçıların da söyleyebilecekleri şeyler olduğunu ekledim. Kadından Kentler'de çeşitli kentleri ve bir ölçüde Türkiye'yi kadınlar üzerinden anlatmak kaygısının yanı sıra, yazdıklarımın temel sorunsallarından biri olan "olmak" meselesi öne çıkıyor. Yıllar önce "Birikim" dergisinde imzasız olarak yayımlanmış ve o zamanlar çok yankı almış "Devrimci Olmak Üzerine" başlıklı yazımdan başlayarak "olmak" konusu, benim hep derin meselem olmuştur. Kimlik aidiyetlerini bir hapishane gibi değil, bir var oluş alanı, bir kavrayış, bilinç konumu olarak gördüğümden beri, "olmak" hemen her yazdığımda sorgulayıp deriştirdiğim temel bir konudur. Söz konusu kitaptaki öykülerde de bu olmamışlık haliyle ilgili yaratılmış durumlar var. Bazen birbirine karşıt, bazen simetrik, bazen yan yana konumlanmış kadın figürleri aracılığıyla ortaya çıkan bu olmamış hayat halleri, kitabın temel harcını, dokusunu oluşturuyor. Kim bilir, belki bazı okurlar tarafından karamsar bulunacaktır, ama başkalarının karamsarlık dediğine ben çoğu kez karanlığı görme gücü demeyi yeğliyorum. Düzmece bir ışıklandırma düzeniyle aydınlatılmış öykülerden uzak durmayı yeğleyişim bundan. Dünyanın haliyle sınıflı toplumların halinin ayrışma düzeyini sorgulamaya edebiyat kendi yapısı içinde ne kadar olanak tanırsa, ben de kendi yazı'mla bu olanak içinde bir hat tutturmaya çalışıyorum. * * * Yukarıdaki yazı geçen eylülde yazılmıştı. Tamamlanmayı bekliyordu, ama olmadı. Birdenbire bu eylül geldi. Ben biter sanıyordum ama Kadından Kentler de bitmedi. Yaşamın hızı ile yazının ağır devinimi arasındaki ilişkiye bir örnek daha ... Arkadaşımla bu konuşmayı yaptığım masaya dönsem, çayımı bile soğumamış bulacağımı sanıyorum, ama bir yıl geçmiş işte. Yaşamla yazı üzerinden yapılan sözleşmelerin ağır kanı, insanı her seferinde şaşırtıyor gene de... Belki her şeyi dünmüş gibi sanmanın tazeliği sürüklüyor günleri. Bize yeniden yazı yazdırıyor, âşık ediyor, her şeye yeniden başlatıyor. * * * Kısa bir yaz tatili yaptım. Bu sırada şiir geldi. Neredeyse kendi geldi. Kendiliğinden geldi. Arka arkaya her gün birkaç şiir yazdığım günlerin hummasına kapıldım. Kendimi tutamıyordum. Ben dursam, elim yazıyordu. Şiire başka bir âlemin kapısından geçilerek girildiğini önceki deneyimlerimden biliyorum elbet. En azından benim şiirle ilişkim, böyle bir ilişkidir. Birdenbire o kapıdan geçmiştim. Her şeyi askıya alıp kendimi şiire, onun diline, sihrine, âlemine bıraktım. Dağ tutmasına yakalandım. Kitabın adı Dağ. İçimin dağ zamanıydı. Dağ tuttu mu, çıkacaksın. Böyle giderse, yeni yılın ilk günlerinde sizi kendi dağımda bu şiirlerle karşılayabilirim. Eylüldü geldim. İçimde aynı mevsim. m.mungan |
ben sana nasıl küseyim
ben sana nasıl küseyim istanbul üstüme düşer karaköyden vapur kalkmaz sezen aksu şarkı yapmaz üsküdarda yangın çıkar hey kanar yüreği güvercinlerin minibüsler bağırmaz olur aşk üstüne yemin etmez martıları boğazın ulan poyrazı küser, ulan lodosu esmez yağmuru yağmaz nisanın ben sana nasıl küseyim istanbul üstüme gelir içim yanar içim bir aşk için bir içim kendini vurur sokaklarına cihangirin eyüpsultan sabahlarına ve ekmek kavgasına yemin olsun bir de umuduna kavgaya düşmüş yeni gencin beyoğlu arsız bir gece beyim hayat üryan edilmiştir ne sevilmiştir, ne sevmiştir gül pavyonda sevim söyle söyle ben sana nasıl küseyim yolda yürürsün canın çeker kestane satarım taksimin köşesinde beyoğlunda sinemaların kapısında dururum her filmde türkan şoray oynar ben sana nasıl küseyim istanbul üstüme düşer minibüslerin kapısında bağırırım sen binersen ön kolduğu ayırırım bir de teybe attım mı şarkımızı bir tek dileğim var mutlu ol yeter ben sana küsmem istanbul üstüme düşer yangın çıkar üsküdarın içinde aslan arkadaşla belalardan geçerim her bir şeyi taşır yüreğim her bir şeyi taşır bir senin yokluğunu çekemez söyle söyle ben sana nasıl küseyim ben sana nasıl küseyim istanbul üstüme düşer karaköyden vapur kalkmaz sezen aksu şarkı yapmaz üsküdarda yangın çıkar hey kanar yüreği güvercinlerin minübüsler bağırmaz olur aşk üstüne yemin etmez martıları boğazın ulan poyrazı küser, ulan lodosu esmez yağmuru yağmaz nisanın ben sana nasıl küseyim istanbul üstüme gelir Ibrahim Sadri |
ADIN BATSIN
yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile yaktın beni küle döndüm dumana döndüm nasıl edem nere gidem dertli baş ile bilemedim teli kırık kemana döndüm canım aldın, can evimden vurdun ya sende küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın zaman ola devran döne sen de çekesin yitiresin umudunu heder olasın aşka düşe kahrolasın candan bıkasın ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin sen ki beni rezil ettin yedi cihanda yalan oldum talan oldum senin sayende sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın beni özleyince bir nehir yatağını bulsun kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin sesime bakıpta ağlıyorum sanma seni özleyince böyle olsun birazda ayrılıversin yaprak dalından insan sevdiğinden ayrılıversin kan damarımdan can pazarından adam baharından ayrılıversin dağda dört mevsim erimeyen kar varya yokluğum öyle erimesin sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın İBRAHİM SADRİ |
Yoğurulurken çamurum, sence de belliydi özüm,
Ne günah işleyeceksem, biliyordun onu tüm. Yargın olmazsa eğer, işleyemez kimse suç ; Neden öyleyse kıyamette yakarsın a gözüm Ben, gönlü temiz insana kurban olayım Gezsin başım üstünde benim, hoş tutayım Ham insanı al karşına, söylet azıcık, Dön, sonra cehennem ne imiş, gel sorayım Sen acırken bana, hiç bir günahımdan korkmam Benle oldukça; yokuş, engebe, yoldan korkmam Beni ak yüzle diriltirsin. a Tanrım, bilirim; Defterim dolsa da suçlarla, siyahtan korkmam. Ömer Hayyam |
Aşk Rubaileri / Mevlana
Aşk Rubaileri / Mevlana
Aklın gücü, cennetteki sırlarla ulu: Aşktan deliren, akıllıdır, sağduyulu. Sevdaya kapılmış yüreğin zorlu yolu, Görkemli yabancılıkla, özlemle dolu. ******* Gitsin, güzelim, hepsi de, tek sen gitme. Ey dost, ey gam ortağı-bizden gitme. Ey gülbeşeker, şarap koy, iç, doldur, gül. Dünya süsü saki, allasen gitme. ******* Bir gün şu çiçekli dal, dolar meyvayla; Bir gün döner istek adlı şahin, avla... Aşk imgesi, şimdi, bir gelip gitse bile, Bir gün gelir... artık hiç gitmez-asla! ******* Bir tane canım var ama, yüz bin bedenim. Can neymiş? Neymiş ki beden? İşte ben’im. Bir başkası var ya: işte ben, ben! O, beni Sevsin diye bir başkası oldum kendim. ******* Cennet gelecek, derler, içersin bade, Çevrende gülüp oynar huriler de... Madem sonumuz bu, şimdiden hem içeriz, Hem ellerimiz sevgilinin üzerinde. ******* Biz aşkta reziliz: Bize hep yanlışlar, Sarhoşluk, cinnet ve günah yazmışlar. Sensin yaşamak, amaç, zaman sen-bu budur; Ey dost, madem sen varsın, her şey var. ******* Ben aşıkım aşka; aşk da sevdalı bana. Aşık tene can-ten ise sevdalı cana. Bazen dolarım boynuna ben kollarımı, Bazen de sürükler beni canan yanına. ******* Ben, işte dağım: sesim sözüm sevglimin. Ben, işte resim: ressamı sensin resmin. Benden geliyor sanma bu sözler-asla: Ses, işte, anahtarla açılmış kilidin. ******* Aşk, özge ateştir: ısınır onda ayaz; Yandıkça o, taşlar yumuşar, sert kalamaz. Varsın aşık günaha girsin, hoş gör: Sevda şarabından içmiş-arlanmaz. ******* Dön aşkın çevresinde: gün işte bu gün. Dön. Dön. Çılgın kalbini yermez dönüşün. Yangınla sınav-ölüm kalım-özge savaş: Vuslat bu, kucaklaşma, zifaf, mutlu düğün. ******* "Aşk bir kuru ses," derler.-Sunturlu yalan. "Aşk umdun,"derler, "buldun, var oyalan." Bizlerde saadet hep can içre olur... "Cennet yedi kat arşta" mı derler? Bu yalan. ******* Aşkın gönlümle cenkleşirken-tam o an- Çırçıplak, yalnayak kaçıp gitti bu can. Kim bende akıl var sanmaktaysa deli... Benden sakınan: işte odur aklı olan. |
Gözlerde Sevişmek / Ümit Yaşar Oğuzcan
Gözlerde Sevişmek / Ümit Yaşar Oğuzcan
Seninle yaşanacak bir aşkın öyküsünü Bir giz gibi derinden dün yaşattı gözlerin Sunduğu sevinçlerle o eşsiz bahar günü Yemyeşil bir adaktı, bir murattı gözlerin. Acılar uzaklarda, mutluluklarsa yakın Bir kaç saat içinde kaç yıldı yaşattığın Gözlerime sevgiyle bakarken, bana aşkın Ölümsüz olduğunu hatırlattı gözlerin. İçimde tek sen vardın, düşüncemde yalnız sen Birbirimizden uzak yaşadığımız o en güzel yıllarımızı elemle düşünürken Hem ağladı sessizce, hem ağlattı gözlerin. |
Gözlerim Gözlerinde
Gözlerim Gözlerinde / Ümit Yaşar Oğuzcan
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin? Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar? Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var; Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin... Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum. Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum; En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında... Hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin, Gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim! Güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim! Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin; Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini, O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini |
Ayten :)
Milyon kere Ayten :) / Ümit Yaşar Oğuzcan
Ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum Ayten üstüne Saatim her zaman Ayten'e beş var Ya da Ayten'i beş geçiyor Ne yana baksam gördüğüm o Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz Günlerden Aytenertesidir Odur gün gün beni yaşatan Onun kokusu sarmıştır sokakları Onun gözleridir şafakta gördüğüm Akşam kızıllığında onun dudakları Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok Ayten'i size bırakmam Alın tek kat elbisemi size vereyim Cebimde bir on liram var Onu da alın gerekirse Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar Ona uğramayan gemiler batsın Ondan geçmeyen trenler devrilsin Onu sevmeyen yürek taş kesilsin Kapansın onu görmeyen gözler Onu övmeyen diller kurusun İki kere iki dört elde var Ayten Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun |
Mutlu Aşk Yoktur
Mutlu Aşk Yoktur Ki Dünyada / Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur Ki Dünyada Aslında hiçbir şey kâr değil insana Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara Mutlu aşk yok ki dünyada Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya İşte o silahsız erlere benzer hayatı Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları Söyle yavrum şu sözleri sakın ağlama Mutlu aşk yok ki dünyada Güzel aşkım tatlı aşkım çıbanım derdim Yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda Ve görmeden bakanlar şu halimize bizim Süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra Ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna Mutlu aşk yok ki dünyada Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya Ve her kitar havası beslenir bir hıçkırıkla Mutlu aşk yok ki dünyada Acılara batmamış bir aşk söyle bana Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de Bir aşk yok ki paydos demiş göz yaşlarına Mutlu aşk yok ki dünyada Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa. Çeviren: Cemal Süreya |
Şiirsiz yaşamak...
Nihayet sonbahar yağmaya başladı ruhumuza, bir dua gibi pencerelerde yağmur, damarlarımızda küllenmiş tanıdık bir tutkuyu kıvılcımlandırıyor. Şiir
bahçedeki yaprak yağmuruyla uyanıyor yaz uykusundan. Yağmurlarla gelen mısralar, ansızın geceye sızıp can suyu veriyor kurak ruhlarımıza. "Gözyaşlarının gücü vardı eskiden" diyor Adnan Özer, "...ırmak yüklü adamlardık, tuz katarlarının ardınca giden/gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden/açılırdı hayal, tu*zun suda bukağısı çözülürken"... Şiir çekip alıyor bizi gömüldüğümüz seviye*siz bataklığın kucağından... Dizelere yapışıp ayaklanıyoruz. Meğer ne çok olmuş O'nu kovalı hayatımız*dan... Ne çok olmuş, uykuda bir sevgilinin alnına bir minik buse, sofranın kenarına bir küçük mum kondurmayışımız. Abdülhak Hamid, kendisinden 40 küsur yaş küçük Lüsiyen'ine yazdığı mektuplara "Bahar-ı Ömrüm" diye başlıyordu: "Bahar-ı ömrüm; aşk bir maniadır ki ya aş*mak veya tahrip etmek lazım; yahut da huzu*runda kalmak ve yok olmak..." Biz, tahrip ettik o "mania"yı; huzurunda kalmanın bedelini göze alamadığımızdan... O yüzdendir "ömrümün baharı" diye başla*yan mektuplar almamamız nicedir... Sevdiğine "Yüreğim" diyen o tılsımlı zerafeti yitirdiğimizden beridir, burkulmaz oldu yü*reğimiz bunca nefretin karşısında... Gözyaşlarımız gücünü kaybetti. Şimdi şairler ağlıyor bizim yerimize, bizim halimize... Yeni yetmeler şarkı sözü ezberliyor artık taşlama yerine küfür, seranad yerine taciz... Felaket haberlerine alışırken şehir, "dilsiz bir kuytuda ölüyor şiir"... "Şiir toplumdan kopmuyor, asıl toplum şiir*den kopuyor" demişti Tuğrul Tanyol, birkaç yıl önce, yaklaşan bir ihaneti haber verircesine... Şiir, popüler kültür gibi lümpenleşmeyle uzlaşmamış, direnmiş ve belki de o yüzden oku*runu yitirmişti. Akın akın loto kuponu doldurmaya koşan bir kalabalığın ardından dizeler haykırmak, ancak bir şairin göze alabileceği bir soylu dire*niş, bir nafile çabaydı. Duymadı toplum... Ucuz pop şarkıları söyleyerek başıbozuk bir dere gibi akarken, önüne kattı sanattan yana ne varsa; bir tek şiir hariç... Şiir, soylu bir çınar gibi direndi köklerini oyan bu sele... terkedilmiş bir sevdalı gibi ya*payalnız ama mağrur durdu tarihin akışına inat... Ve sonunda bir o kaldı soysuzlaşan ruhları*mızı avutacak... Haydi bir şiir okuyun bugün... Bunaldıysanız haberlerin aleladeliğinden, sıkıldıysanız şarkıcı dedikodularından, futbol*cu fıkralarından, lotaryayla köşe dönme he*saplarından, bıktıysanız ekranların, sayfaların işportacı ağızlarından gelin, siz de şiire sığı*nın... ...ve hatırlamaya çalışın bir zamanlar nasıl, "ırmak yüklü adamlardık, tuz katarlarının ardınca giden.../ Yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden/ yetim insan, toprağın vicdanıyla doyardı/ gözyaşlarının gücü vardı eskiden." Can Dündar |
AYRILIK
İki rayı gibiyiz bir tren yolunun yakın olması neyi değiştirir son istasyonun? Sunay Akin |
SUÇLAMA BENİ
Suçlama beni Böyle bırakıp Gidiyorum diye Bağrımı yakan Bir yaradır Bu ayrılık şimdi Bil ki kanımdadır Sevişmelerin yangını Öylece girerken Gecenin bağrına Taşıyorum sımsıcak gülümseyişini Yaşanan günler Hayatı oyarak Gedikler açıyor Durulur mu artık Durgun sularda Bekleyerek seheri Talan ediliyor Bahar ve aşk Öyle bir oyun ki Duracak gibi değil Vurmazsak eğer Kendimizi yola Yaşamak zorunlu Kurtarılırsa eğer Bahar ve aşk Ve simdi hayat Acı yeşil Bir kader renginde Hayatın ve sevincin Kaderinin altettiği yer Kavganın ortasıdır Ki umudun çiçeklenişi Aşkın Yengisidir bu Söylenecek bütün sözler Sevincin ve sevdanın Savunulmasına dairdir Ve şimdi onlar Yaralarını saracak Birilerini beklemektedirler Ey anısıyla Kalbimi yakan Kederlenme hemen Ve suçlama beni Böyle bırakıp Gidiyorum diye Ahmet Telli |
Mutlu Kal... Hoşça Kal
Bir gün bir yerlerde farklı hayatlar yaşayacağız .Zaman zaman aklımızdan geçireceğiz isimlerimizi, belki tebessüm belki hüzün hislerimiz olacak. Yine de mutlu kal. Başka başka sevdalar yaşayacağız; kim bilir? ‘Vardı’ larımız arasında kimi zaman kimliksiz, kimi zaman soy adlarımıza kadar kayacak kişiliklerimiz…Yine de mutlu kal. Sen, ömrünün bir günü de olsa hatırlayacaksın sahur vakitlerinden birini, ben ömrümün bir günü de olsa hatırlayacağım, oruç tutamasam da bir parça daha muhabbet için tıka basa midemi doldurduğum,sonra da yatamadığım sancılarımı…Yine de mutlu kal. Yıllar sonra, çocuklarımızın ‘nostalji’ adı altındaki koleksiyonlarında, İlhan Şeşen’in o kaseti yer alacak ve dinleyecekler, ‘Neler Oluyor Bize?’ parçasını, dinlerken de hissedecekler bizim gibi. Yine de mutlu kal. Tut ki, bu başlamadan bitişi ,farklı insanların ağzından -aşk hikayeleri- arasında duyacağız; kim bilir? Yine de mutlu kal. Ben, artık kırmızı ruj sürmeyeceğim; sen kırmızıyı sevmeyeceksin. Yine de mutlu kal. Ben alıp başımı dağ evlerine, sevdama çözüm getirmek için gidip, serim kısmıyla dönmeyeceğim;sen dağ evindeki bir kızı kurtlar, köpekler ve tecavüzcü amcalarla korkutmayacaksın dönsün diye. Yine de mutlu kal. Ben ocağa koyduğum makarna suyu ardından uyumayacağım; sen makarnayı yapıp uyandırmayacaksın beni. Yine de mutlu kal. Emanet değildin bana ama, şimdi emanet ediyorum başka bir yüreğe seni. Kendim gibi dağınık olmadı sana karşı hislerim. Sen yalnızca sen gibi anılacaksın, dilimden dudağıma geçen ifadelerimde ve ben artık hiç ben olmayacağım sevdalarımda. Yine de mutlu kal; hoşça kal.. BİNNUR EDİSAN |
Ben Sana Mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun. Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor Eski zamanlardan bir cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun. Belki haziran da mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin Kötü rüzgar saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin. |
BAHAR GELME ÜSTÜME!..
Bahar, yalvarırım çek git işine!.. Salma üstüme çiçeklerini, ...aklımı çelme!.. Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor. Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek... Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem... Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek... Yapma bunu bana bahar, Böyle üstüme gelme...! * * * Zaten damarlarımda zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimiş. Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir... Bir de sen çıldırtma beni... Krizdeyim ben... tembelliğin sırası değil, uyamam sana... Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol. Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma... Girme kanıma benim... ...yoldan çıkarma...! * * * Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi, Sevdanın suç ortağısın. Kıyma bana...! Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin. Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin... O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman... Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları... Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan... Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında... Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz... Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... yüreğim viraneye... Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da... Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak. * * * İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar... İş açma başıma... Git işine! Yoldan çıkarma beni!.. Can DÜNDAR |
GERÇEKTEN SEVMEK
O durmadan kaçıyor; sen ardından gitmiyorsan; o günün her saatinde saklanıyor, sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan; o sana acıların en büyüğünü tattırıyor, sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan; boşuna aldatma kendini, onu sevmiyorsun demektir. Elindeki içki kadehinde, dudağındaki sigarada , okuduğun kitapta, mırıldandığın şarkıda, söylediğin şiirde, gördüğün rüyada ve yaşaman için ciğerlerine doldurduğun havada o yoksa; Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan; onu sevmiyorsun demektir. Renkler onunla değerlenmiyorsa, örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının, mavi maviliğinin farkında değilse, beyaz yalnız o giydiği zaman güzelliğini haykırmıyorsa, sabahları onu görünceye kadar güneş doğmuyorsa ve onsuz gökyüzü geceleri aya, yıldızlara hasret değilse onu sevmiyorsun demektir. Sokakta gördüğün her yüzde ondan birşeyler aramıyorsan, güzel bir manzara, hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa, uykudan uyandığın zaman yaşamakta olduğundan önce onu hatırlamıyorsan, omuzlarına dökülmüş saçları, bir sis perdesinin ardında her zaman gülen, ışık saçan gözleri aklına gelmiyorsa, durup durup avuçlarının sıcaklığını özlemiyorsan; Onu sevmiyorsun demektir. Dünyada yaşıyan öteki insanların senin için hala bir değeri varsa, ona karşı tutumunu toplumun köhne ve manasız kurallarına göre ayarlıyorsan ve açık açık sanki var olduğunu haykırırcasına sevgini söylemiyorsan; Onu sevmiyorsun demektir. Yok o senin için herşeyden değerliyse, gözünü yumduğun anda onu görebiliyorsan, o bütün şarkılarda, bütün şiirlerde, bütün resimlerde ise, ona muhtaç olduğunu söylemekten utanmıyorsan, senin içten ve büyük sevgine karşılık vermiyeceğinden korkmuyorsan, bütün bencil duygularından sıyrılabilmişsen onun için herşeyi, ama herşeyi yapacak gücü kendinde buluyorsan, her hali sana ayrı ayrı güzel geliyorsa, karşısında kendini bir çocuk gibi hissediyorsan, istediği anda onun için ölebileceksen, onun için yaşıyorsan ve yine onun için bildiğin bilmediğin bütün düşmanlıklara karşı koyabileceksen, o her geçen dakika sende biraz daha büyüyorsa ve kendi kendine bile çok sevdiğini bütün samimiyetinle, inanmışlığınla itiraf edebiliyorsan, bir gün o seni hiç, ama hiç sevmediğini söylese bile, senin sevginde azalma olmayacaksa ve ölünceye kadar onu aşkların en ölümsüzü ile sevebileceksen; işte o zaman onu seviyorsun demektir. O sana sevmeyi, gerçek aşkı öğretti. Sen onu hep sevecek ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın. O, hiç sen olmasan bile, seni bir parça sevmese bile... ümit yasar |
ÜMİTSİZ AŞKLAR İÇİN
Ben ümitsiz aşklar için yaratılmışım Ayrılıklar için, sonsuz kederler için Ne zaman ta derinden sevsem birini Ezilmeli yeni açmış gülleri kalbimin En güçlü zehir olmalı aşk dediğin Alkol gibi damarlarıma yürümeli Sarmalı her yanımı gece olunca İçimde bir çıbancasına büyümeli İnsan sevince her gün bir kez ölmeli Her gün bir başka yerine saplanmalı o kurşun Yollara düşmeli, perişan deli divane Erimeli potasında o garip var ölüşün Artık uzakbir anıdır huzur ve sükun O büyük yangın başlamışsa yürekte Bir gün gelir de bu çaresizliğin Aranır bütün tesellisi ölmekte O yerde sevilmek de yalan sevmekte Nereye baksan dizboyu karanlık Boşuna bir ışık arama göklerde Her şeyinle aşkın içindesin artık Böyle gitgide derinlere çeker o bataklık Orada ölümsüz olur nice kara sevdalı Sevmek, hiç sevilmeden; korkunç güzel Aşk dediğin karşılıksız olmalı ümit yasar |
İKİ KİŞİYE BİR DÜNYA
Gelme diyorsun Bu gel demektir Birazdan günes dogacak Dolu dizgin atlilar geçecek yüregimden Seni düsünecegim Gümüs mahmuzlarin parlakliginda Yagmur nal izlerini örtmeden Sana gelecegim Bekle beni Hindistan'da Banaras sehrinde seni aradim Ganj'in sularinda lanetlenmis insanlar yikaniyordu Ganj'in sulari pisti bulanikti Içtim ....... Bir çift zar aldim Attim gökyüzüne Adis-Ababa sehrine düstü Adis-Ababa sehrinde kadinlar Hepyek bakiyordu yüzüme Yüzümde cinayetler isleniyordu her gece Kadmiyum kirmizisindan kanlar akiyordu nehir nehir Sen baksan görürdün Her gözüme bir düses oturmustu Sen görsen anlardin Titanyum beyazi yalnizligimi Budapeste köprüsünün üzerinde Bir çingene falima bakti Dedi üç günde öleceksin Ben üçbin yildir seni ariyorum Kapilara sigmiyor umutsuzlugum Lagim kokulari gibi çirkef gibi kederliyim Içimden dünyayi ipe çekmek geliyor Cümle yildizlar sahidim olsun Yapmazsam adam degilim Sanghay'da orospular benimle yatmadi Çirkinsin dediler Pissin dediler Yikandim arindim Afyon yüklü mavnalar geçiyordu Çin denizinden Birisi geçmisime küfretti Tuttum öldürdüm Geçmisim seninle güzeldi temizdi akti Kirlettim Affet beni .... Dinsizdim Istanbul'da minareler üstüme yikildi Yoksuldum Kudüs'te kiliseler kabul etmedi beni Gelme diyorsun Bu gel demektir Birazdan aksam olacak Rachmaninof'la bir meyhanede içmeliyim bu gece Sonra sana gelmeliyim Rachmaninof nereye giderse gitsin Simdi bir derin mavide aksam oluyor Gök mavi deniz mavi Mor daglar yesil agaçlar mavi Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana Ne opera aryalari Ne besinci senfonisi Beethoven'in Bir yalnizlik marsidir çaliniyor uzakta Gün isigi arkamizda kaldi bak Tanyerinde unuttuk gözlerimizi Gel artik Hayata yeniden baþlayalim Gel artik Bu mavilerde kimseler görmez bizi ... Solfej anahtarlarini kaldiralim Do'larin mi'lerin önünden Birakalim bu dünyayi alabildigine dönsün Ölmekse daha kolay ne var Yasamaksa sensiz mümkün degil Iskender adam edemedi bu dünyayi Biz mi edecegiz Eflatun çözemedi yasamanin sirrini Biz mi çözecegiz Bütün yataklar bir kisilik Git diyorsun Nereye gideyim Birazdan gece olacak Agir kiliçlar parçalayacak yüregimi Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnizligim Seni düsünecegim stepler ortasinda yorgun kimsesiz Dolu dizgin atlilar geçmeyecek yüregimden Bir gözümde gümüs mahmuzlarin piriltisi hazin Bir gözümde bozulmus nal izleri Durup durup aglayacagim Sen bu ayriliklar için mi yaratildin söyle Bu zehir zemberek kederler için mi Bak bütün orkestralar sustu Bütün isiklari söndü dünyanin Korkma Haydi uzat ellerini Geçmis yillari yeniden yasayalim bir bir Bak dinle Bir seslenen var uzaklardan Bak dinle Kader kapiyi çaliyor Gelme diyorsun Gelme diyorsun Bu gel demektir. Tanrinin biraktigi yerden biz basliyalim Alti milyar insanin yarisini sen öldür yarisini ben Üç kisi kalsak yetisir yeryüzünde Yaklas bana Seninle kardes degiliz Hüzünle karisik sevinçlerden kurtul artik Arzularin o belli belirsiz sicakligini sev Biliyorsun Önce Tanri insani yaratti Sonra insan sevgiyi Ne yapsak bos Ne kadar çabalasak faydasiz Geriye dönemeyiz Olanlar oldu is isten geçti Çamurumuza sevgi katilmis bir kere ... Kardes degiliz diyorum inanmiyorsun Yalan bunca faziletler yalan Bizi bu cigeri bes para etmez insanlar mahvediyor Aldirma diyorum sana Dünya ikimiz için yaratildi Üç milyar insan is olsun diye geldi yeryüzüne Verdigin her kederin yüregimde yeri var Hangi kitabi açtiysam seni okudum yillardir Hangi aynaya baktiysam seni gördüm Gel desen gelemem Git desen gidemem Öl desen kanim akmaz Anladim artik seni sevmek yüce bir sey Anladim seni sevmek Tanri'ya yaklasmak gibi Insanlar içinde bir sana inandim Bir seni sevdim kendimden baska Uykularimin bölündügü saatlerde Sendin düsündügüm soluk soluk Sivri biçaklar gibiydin karanligimda Gözümü yumsam seni görüyordum Oynak türkülere benzeyen yürüyüsünle Sen çikiyordun karsima Karanligimda Iki yildizdi ellerin görülmedik Karanligimda Bir orman yanginiydi dudaklarin Istesen hayat verirdim bu karanliklara Istersen gökyüzünü bir mendil gibi yirtardim Denizlerden göllerden nehirlerden Sana görmedigin renkler yaratirdim Zamanin ötesinde Yeni bir dünya kurardim sana Insansiz Tanrisiz kedersiz Severdin Dag rüzgarlarinin serinligince Yasardin Bu sefil dünyamizdan uzak Bir yanip bir sönen isiklar gibiyim Yumruk kadar yüregimde sen varsin Kutsal kederler içinde seninleyim artik Sari badanali evlerde basbasayiz Bütün duvarlara gölgen kazinmis Kokun sinmis bütün perdelere Kapilarda parmaklarin beyaz beyaz Sokaklarda ayaklarinin izi Ben bu sokaklarda ölsem Kaldirimlar çekmez agirligimi Söylesem askimi asirlar boyunca Bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni Desem ki yeryüzüne bes peygamber geldi Besincisi sensin Desem ki iki kisi kaldik dünyada Ikincisi sensin Desem ki biri var yeri gögü var eden O da sen olurdun Sana tapmak için Kilden bir heykel yapardim güzelligince Bilsem ki sen Tanri'dan iyisin Bilsem ki Tanri senden güzel degil Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu Nasil duruyor boslugunda arzularin anlamiyorum Nasil nasil bakiyor bana Böyle merhametten uzak Git diyorsun Nereye gideyim Ümitlerim ne olacak Bunca siirleri kim söyleyecek sana Kim anlatacak dünyaya sigmayan güzelligini ... |
...
Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara Sevmesem seni bir daha Paramparça etsem yüregimi cam gibi Sonra yaksam Savursam küllerini karli daglardan açik denizlerden Yine seni severdim toz toz Yine sana tapardim küllerimin agirliginca Bu oksijen gazi olmasa da olurdu Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya Seni bu kadar sevemezdim Ikimizin ortasinda o duruyor Sagimizda birinci keman Solumuzda ikinci keman Karsimizda üçüncü keman Sonra orglar flütler kontrbaslar Sustur su orkestrayi Beethoven Simdi dokuzuncu senfoninin sirasi mi Bunca yalnizliklar bunca yokluklar benim isim degil Bu çirkinligi ben yaratmadim Ne de bu kahpe güzellikleri Bende sevmedigin ne varsa senden türedi Su karanlik bakislar Su ellerimin pisligi Su dudaklarimdan çikan igrenç sözler Besbelli senin eserin Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana Ne ögrendimse senden ögrendim Seni sevdikten sonra basladim yasamaga Seni Tanri yarattiysa beni kim yaratti Bu azabi kim verdi bana Çingirakli yilanlarin zehirini içtim Balinalarin kusmuklarini Kükürt kokulu imkansizliklar içindeyim Oysa güzeldim tarihin ilk çaglarinda Görsen sasardin Öyle aydinliktim Öyle iyiydim Kobalt mavileriyle doluydu yüregim Kursun beyazlariyla Severdin beni Midye kabuklarinin yesilligince Sonunda dedigim çikti iste Samanyolundan bir yildiz düstü dünyaya Sinekler gibi eziliverdi insanlar Her sey bir anda olup bitti Yapayalniz kaldik Ne radyo aktivite ne mantar seklinde bulutlar Ne yasamak sevinci ne ölüm korkusu Sonunda üç kisi kaldik dünyada Sen Ben Bir de Jiro'nun Manon Lesko'su Yine bana bakarken yüzün kizariyor Toplum kurallarindan kurtulamadin daha Bütün çayirlar bombos Görmüyor musun Al basini daglara çik Avaz avaz sarki söyle sokaklarda Bir kibrit çak Bütün evler yansin Yüzbin yilin öcünü al bu serefsiz dünyadan Sonra kaldir kendini denize at Biraz serinle Sevebildigim kadar insanim ben On gram arsenik yeter canima Beni düsünme Kaç kere söyledik Su potpuriyi çalmayin diye Anlamiyor musunuz Fa diyez bemol çaresizlikler içindeyi Bir duvar yikiliyor altinda kaliyoruz Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar Susturun su kemanlari Biraz da ilahlar aglasin yoklugumuza Kirli gözyaslari kirik iskemleler Basi bozuk Çigan havalari Yeminler notalar akortsuz teller Ve sakat çocuklari Nagazaki'nin Biz bunun için mi geldik yeryüzüne Devirin su putlari Mukaddes kitaplar bize göre degil artik Sinemaskop rezaletler içindeyiz Café Chantant'larda dua ediyoruz Mabetlerde çiftlesiyoruz artik Mesuduz Dokunmayin keyfimize Saint Pierre'in doksandokuzuncu göbekten torunu Strip tease yapiyor Foli Bergere revüsünde her gece Gelsin arkasindan sampanya siseleri Kauçuk gögüslü kizlarda bir naz bir çalim On derste ask On derste güzellik On derste cinsiyet Ve tam onbin yildir arayip bulamadigimiz fazilet Sonra mezarliklar dolusu günah Genelevler dolusu namus Velhasil ailece rock'n roll dansi ögrendik Tepinip duruyoruz ... Ya bir gül koparin bahçenizden Koklayalim Ya bir yudum su doldurun taslarimiza Içelim Ya da bir dilim ekmek verin Sükredelim yasadigimiz Karanliklar içinde Çamurlar içindeyiz Tutun kaldirin bizi O yalanci sevginiz sizin olsun Biz yasamak için geldik yeryüzüne Alin basiniza çalin merhametinizi Körsünüz ya da sagirsiniz Beyaz çorap giydi diye Ku Klux Klan derneginin adamlari Bir zenciyi linç ettiler Görmediniz Ibni Mansurun besinci karisini topraga gömdüler beline kadar Sabahtan aksama dek yedibin kisi tasladi Yedibin kisi tükürdü yüzüne görmediniz Su gökkubbenin altinda Bosa gitti nice bonjour'larimiz Sonra üç kere good night dedik Duyan olmadi ... Yüzsüzlügün bu kadarina pes dogrusu Haydi biraz egin basinizi Bizden af dileyin Kederimizi anlayin artik Saygi gösterin sevgimize Belki sizi affedebiliriz Ne de olsa insaniz biz de Bir zayif tarafimiz vardir ... Bogaz tokluguna yasamalar bizi kurtarmaz artik Biz oldum olasi kör dogmusuz Brakisefal kafalarimiz bir ise yaramiyor Hele su bizimsiz ayaklarimizin haline bakin Aptalligimiz yüzümüzden belli Aynaya bakip gülüyoruz Oysa bütün çirkinligimiz asikar ayna gibi Söyleyin bir Shakespeare mi akilliydi içimizde To be or not to be To be or not to be bir sey degil yine Sen olmasan benim varligimdan ne çikar Ama sen yoksun iste Bense bütün insanlar gibi ha varim ha yogum Yine sana çikiyor bütün yollar Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor Dönüp dolasip ayni yere geliyorum. Hani o iki kisilik dünyalar bizimdi Hani sen iyiydin Halden anlardin Hani sen git demeyecektin bana Ve ben her seye ragman gelecektim Içimde bir umut Ellerimde olgun meyvalar Dünya nimetleri Gözlerimde yanip yanip sönen bir pirilti Ama ne sen gel dedin Ne de ben gelebildim her seye ragmen Askimiz ayriliklarla basladi .. Simdi bir kutup var sana çeker beni Bir kutup var senden öteye Ben onun için böyle ortalikta kaldim Dag yollarinda caddelerde sokaklarda Onun için bulup bulup yitirdim seni Hangi kapiyi çaldiysam sen açtin bana Hangi gözümü yumduysam seni gördüm Zamandin zamandan öte bir seydin Yillarca bir mesale gibi yandin uzaklarda Bu manyetik alanda bogulmam senin yüzünden Bu zincirleri sen vurdun ellerime Sen getirdin bunca karanliklari Al sunu mumu yak Korkuyorum Bir tas aldim attim denize Günahlarimdan kurtuldum Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim Öteye gidemem Itme beni Benim de bir insan tarafim vardi Bakma böyle kötü olduguma Benim de dileklerim vardi Benim de bir bekledigim vardi yasamaktan Yeter artik vurma yüzüme çirkinligimi Her gün bir kadin aglar benim yüzümde Büyük dertler içinde benim ellerim Anlamiyor musun Sen sevildigin için güzelsin bu kadar Ben sevilmedigimden böyle çirkinim ... Sarin badanali evlerde kazanlar kaynar Sari badanali evlerde günah islenir her gece Sari badanali evlerde ölüler yikanir Sari badanali evleri sev biraz Bu evlerde zaman benim aksamlarimdir yitirilmis Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan Bu sarilarda benim yüregim bir ölür bir dirilir Anladim Bu dünyada benden baska kimse yok beni anlayan ... ... 1957 ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN |
SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM
Binmediğim hiç bir otobüs Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde Gittikçe azalıyor hayat Neyi erken yaşadıysam Hep ona geç kalıyorum Sana göçüyorum her sonbahar Yolların çıkmıyor aşkıma Unuttuğun yağmurların adı saklımda Seni içimden terk ediyorum Susmaktan yoruldum Kuşlar ve şarkılar, bu şehri terk edeli Efkar demliyorum gözlerimde yaşlarımı, yanağıma varmadan öldürüyorum Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM Ne unutacak kadar nefret ettin Ne hatırlayacak kadar sevdin Yıkık bir duvar kadar bile Pişman değilsin biliyorum Beni hep bulmamak için aradın Yanıldığımdın Yangınımdın Yangındın Sensizliğe yenilmek Sana yenilmekten zor olsada Ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak Seni içimden terk ediyorum Şimdi İçimde öldürecek bir anı bile bulamayan İki yarım kaldık Tamamlayamadık bizi Elinden tutamadık yanlızlığımın Saçlarımıda uzaklarına gömdün İçimin mavisi senin okyanusundandı Al! geri veriyorum. Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim Sana bensizliği terkediyorum "Yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi? Ne tuaf değil mi? İçimi acıtanda sendin Acımı dindirecek olanda. "Ya öldür beni"dedim Ya da ğit benden. İçi bulanık bir sevdanın ucunda Seni kaybettim. Aldırmadın aldırmalarıma Bir gecede yakıp yarini Şafaklara sattın ihanetini Küllerime basanlar bile utandı yaptığından İşte soluk bir ömrün son nefesi Benden İçimden Terkediyorum. KAHRAMAN TAZEOĞLU |
Sevdamiz Bir Umutlu Imkansizlik
Zemheri sogugundayim yarim Sensizligin pencesindeyim Bir adim otesindeyim ellerinin Bir anlik zamandir sesinin uzakligi Ellerim uzansa yakalayamaz ellerini Yurek verir de kendini duyamaz sesini Bir baska dunyadasin sevgili Seyran olmussun gozlerime yar Seyrederim seni uzaklardan Umutlu bir imkansizlikla beklerim Istekli bir beklentisizlikle severim Nasil anlatsam yarim derdimi Haykiririm ismini Dag duyar Tas duyar Gok duyar Bilirim hissedersin sen de yarim Duyamazsin ama beni Bilirsin uzaklardayim ben Yureginde yasatirsin sevgili beni Gozyaslarin akar sessizce Bilirsin hissederim gozyaslarini Ama tutamam ellerimle Silemem gozyaslarini dudaklarimla Bilirsin sevgili Mesafeler degildir bizi ayiran Bir kus olur ucardim yine sana Bir ruzgar olur eserdim senden yana Yagmur olur yagardim sana Gunes kavurmaz yuregimi Bilirsin collleri asardim da gelirdim sana Bilirsin mesafe tanimaz bu sevda Bilirsin imkansizliklardir bizi ayiran Sen ve yuregin kalirsiniz basbasa Ne yere koyacagini sasirirsin sevdani Kimle konusacagini bilemezsin Bilirsin duslerine girer de dinlerdim seni Sana kendimi verirdim de yoldaslik ederdim sana Bilirsin uzakliklar degildir bizi ayiran Bilirsin caresizliklerdir yollarimizi baglayan Yuregin daralir Gozlerin kisilir Bir aci duyarsin sevince benzer Bir yara olur imkansizliklar yureginde Bilirsin lokman hekim gerekmez Bilirsin ilac kar etmez Bilirsin bir sevdali sozcugun yuregindedir dermanin Bilirsin sevdali bir bakisin sevecenligindedir caren Bilirsin bir anlik calinmis sevismelerdedir canin Ah sevgili ah Ahlar duser dillerden sevdamiza dair Bilirsin bir imkansiz sevdadir bu Bilirsin zamandan calinmis bir andir bulusmamiz Yasamin bir armaganidir bu sevda bilirsin Bir armagandir bu sevda imkansizliklar icinde yasansa da Bilirsin sevgili bu sevda yasanmamistir kimselerce Bilirsin belki yasanmayacaktir bir daha Bilirsin umutlu bir imkansizliktir bu askin adi Bilirsin de yuregine soz geciremezsin yine de Yurek kanatlanmis sevene dogru Yürek ne mesafe tanır Ne de imkansızlıklar Bırakırsın kendini yüreğinin sesine Yuregin tasir seni askin denizine Gassan Satar |
BİR MARTIYI
AĞLATTIN SEN bir martıyı ağlattın işte bir çocuk garanti intihar eder artık kütür kütür küfrediyor gece imanıma bir yaprak kırılıp suya düşüyor su yaralanıyor su kanıyor şelale! ah nasıl titredim tensiz bir piyanist büküldü sanki kesişen ayrışık doğrular gibi çarpışıverdim yüzünle. Yüzün öyle düzgün suna bir elyazısı yüzün yüzüme aksedince yüzün ayna alnımda yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı! bitmemiş bir ömrün yalanısın sen: kabuslarımın tabiri çocukluğumun arta kalanısın! öldüreceğim kendimi dudaklarınla dudakların etle, şehvetle seferber sen! bana inen son kutsal kitap son fakir yatır son aciz peygamber! bir martıyı ağlattın işte bir çocuk garanti intihar eder artık Kücük Iskender |
DE GÜLÜM
de gülüm! De ki: ela birgünde geleceğim istanbul darmadağın olacak, saçlarım darmadağın. Hepsi, darmadağın! üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte, ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm hem de çelikten toprağını dele dele hayatın! de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir sevgi, bitmiştir güven! güven bana gülüm! sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır hasretten - hakikatten- ten değiştiren yüzüm! göreceksin gülüm! Bekle! hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere hainlere, ezilmelere alışacak... göreceksin – sevinçten ağlayacaksın gülüm - ki işte o vakit bana – doğrudur! - şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak! bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var sokaklar var, kediler! inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize! ölüm inananlar için sessizce kara kaplı kitaplardan çıkartılacak... göreceksin gülüm! bekle, göreceksin! Artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz Bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak Kücük Iskender Ben Seni Seviyorum Bunda Bir Kasıt Yok acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden, hüzün hastası bir hayvansın şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde ağır işkence görmüş şehirlerde saadetin zarif, adaletin ince. bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun kelimelerin karardığı peşin hükümlerde. şahsi sevişiyorsun şiddetin bütün bitki örtüsüyle. gözlerin ucuz, tutkun ucuz, direncin ucuz tehlikeli bir yalan gibi duruyorsun ruh yoksulluğunun harikulade iskeleti üzerinde. tutulamayacak yeminsin, yemin ederim, her insana gerçek aşkı öğretecek bir külfetin var ve alelacele asılmış bir çocuk militan gibi şaşkın ama onurlu bakıyorsun yükseldiğin gökyüzüne. ben seni ayakta alkışlıyorum hep ayakta alkışlıyorum seni ben yollarda yürürken alkışlıyorum sinemalarda, üçüncü sınıf oyuncularda alkışlıyorum afrika'nın içlerine doğru alkışlıyorum vuruşurken alkışlıyorum seni ben evet, hüzün hastası bir hayvansın acınası tesadüflerle ayrılıyorsun kainata gösterdiğin sahte hüviyetinden. o nasıl bir hale bana cimri, başkalarına bonkör bedeninde; bir acı votka tadı yakalıyorum dilenen bakışlarında 'suçsuzum' diyorsun, 'tarzım bu' diyorsun aç bir kurt gibi iniyor yüzüne hüzün kirpiklerin alnına deyiyor bende deyiyorum alnına cevapsız sorularımla uykum geldi diyorum seni sevmekten uykum geldi jilete abanıyorum korkuya abanıyorum tek arkadaşım yok öbür tarafta çünkü! çek perdeleri, kapat ışıkları bu telaşlı yokoluşun fosforu aydınlatır bizi uykum geldi diyorum tutulamayacak yeminsin, yemin ederim heryeri keserim, herkesi, herşeyi keserim bıçağımı taşıyan elde kader çizgim de gizli! bitiyor sancıda safları sıklaştıran o garip haz bitiyor bir kez olsun samimi bak bak! gecenin eteklerine eşkiya ayrılıklar siniyor! acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden ateşler içinde bırakıyorsun sana biriktirdiğim suyu oysa hiç sansım kalmadı yeniden doğmak için, bana ait olduğu belirtilen külden. al bu külü de götür al bu külü de götür, diğer taraflara üfle muzaffer bir hain gibi ayrıl tertemiz hayal hikayemden. Küçük İskender |
Hiç kimseyi Senin Kadar Sevmedim
Seneler geçti ah, mevsimler geçti Bir sen değişmedin bende sevdiğim Sevdalar değişti, aşklar değişti Bir sen değişmedin bende sevdiğim Bilmem ki hangi yol sana ulaşır Hangi rüzgarlarda kokun dolaşır Her gece gözümde gözlerin ışır Ay mı güneş misin bende bilemedim Sen gideli gökyüzü de değişti Çağlayanlar denizlere erişti Günler geçti, aylar geçti, yıl geçti Her durakta hayalini bekledim Özleminle geçti aylar seneler Hicranla tükendi günler geceler Benim kadar sevemezki kimseler Her çiçeğe gül kokunu işledim Duygu çiçekleri boyun büktükçe Ümit bahçeleri hazan döktükçe Baktığım yollara duman çöktükçe Hep seni özledim seni istedim Gözyaşlarım yağmur olup aksa da Ayrılıklar yüreğimı yaksa da Bu vefasız kahrolası dünyada Hiç kimseyi senin kadar sevmedim |
biliyorum sana giden yollar kapali
ustelik sen de hic bir zaman sevmedin beni ne kadar yakindan ve arada ucurum; insanlar,evler,aramizda duvarlar gibi uyandim uyandim, hep seni dusundum yanliz seni, yanliz senin gozlerini sen bayan nihayet, sen olumum kalimim ben artik adam olmam bu derde duseli simdilerde bir kopek gibi kosuyorum ordan oraya yoksa gururlu bir kisiyim aslinda, inan ki animsamiyorum yari dolu bir bardaktan su ictigimi ve icim goturmez kenarindan kesilmis ekmegi kac kez sana uzaktan baktim 5.45 vapurunda; hangi sarkiyi duysam, bizimcin soylenmis sanki tek yanli ask kisiyi nasil aptallastiriyor nasil unutmusum senin bir baskasini sevdigini cocukca ve seni uzen girisimlerim oldu; bagisla bir daha tekrarlanmaz hicbiri raslasmamak icin elimden geleni yaparim bu boyle pek de kolay degil gerci... alisirim seni yalniz duslerde oksamaya; bunun verdigi mutluluk da az degil ki cikar giderim bu kentten daha olmazsa, sensizligin bir adi olur, bir anlami olur belki inan belli etmem, seni hic rahatsiz etmem, son istegimi de soyleyebilirim simdi: bir geceyarisi yaziyorum bu mektubu yalvaririm onu okuma carsamba gunleri cemal sureya |
Eskidendi, Çok Eskiden
Hani erken inerdi karanlik, Hani yagmur yagardi inceden, Hani okuldan, işten dönerken, Işiklar yanardi evlerde, Eskidendi, çok eskiden. Hani ay herkese gülümserken, Mevsimler kimseyi dinlemezken, Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken, Eskidendi, çok eskiden. Hani hepimiz arkadaşken, Hani oyunlar tükenmemişken, Henüz kimse bize ihanet etmemiş, Biz kimseyi aldatmamişken, Eskidendi, çok eskiden. Hani şarkilar bizi bu kadar incitmezken, Hani körkütük sarhoşken gençligimizden, Daha biz kimseye küsmemiş, Daha kimse ölmemişken, Eskidendi, çok eskiden. Şimdi ay usul, yildizlar eski Hatiralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden Geçen geçti, Geçen geçti, Geceyi söndür kalbim Geceler de gençlik gibi eskidendi Şimdi uykusuzluk vakti Murathan Mungan |
İstersen Hiç Başlamasın
İstersen hiç başlamasın Bu hikaye eksik kalsın Onca yaraların ardından Yeni bir aşk yaratamazsın Örselenmiş bir çocukluk İşte benim bütün hikayem Kaç sevda geçse de yüreğimden Bu yıkıntıları onaramazsın İstersen hiç başlamasın Geç kalmışız birbirimize Yanlış kapılarla geçmiş bunca yıl Dönemeyiz artık ilk gençliğimize İstersen hiç başlamasın Söz verelim kendimize Murathan Mungan |
"kent tepinir, belki bütün kuşlar uçar
belki değil mutlaka ama bir tanesi mutlaka kalır" Turgut Uyar |
UNUTULMAYANLAR
Biliyorum, unutamayacaksın! Ağır ağır geçecek mevsimler, Bir bir ağaracak saçının telleri Solacak albümde eski resimler. Beni hatırladıkça için ürperecek, Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın. Boşuna zorlama kendini, sevdiğim; Biliyorum, unutamayacaksın. Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım, Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa. Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın, Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan İşte öyle imkansız birşey seni unutmak. Zannetme ki herşey bitti sevdiğim; Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar. Ve bundan sonra kim severse dünyada; Seni ve beni hatırlayacaklar Ümit Yaşar Oğuzcan .. |
İSİMSİZ
Biri sana sorarsa; Sana, beni sorarsa; Gitti, der misin? Gittiğimi söyler misin? Gidiyorum ben sana Benimle gider misin? Özdemir ASAF |
sensiz de denizi seyredebiliyorum.
hem dalgaların dili seninkinden açık. ne kadar hatırlatsan kendini boş. sensiz de seni sevebiliyorum. hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula, karşılaştığımız zamanlarda. sen sevgiden şımaran çocuk, ben şaşıran budala. Özdemir ASAF |
"...
seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim "uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil nasıl yürür özsu dal uçlarına ve günışığı sislerden düşsel ovalara susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü yitik ceren arayı arayı anasını buldu adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı ağustos dindi seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar ve onların yoğun boylu kadınları düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa yalan yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz senet senet satılmadan önce şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp tanrı parsellenip kapatılmadan önce seni sevdim... artık tek mümkünüm sensin ..." |
Murat Boz - ben özledim galiba seni
Dışarıdan gördüğün gibi değilim
Bir kez olsun buradan bakmadın Üzüldüm zannediyorsan şunu bil Canım yandı geçti çok yakmadın Yaz gelir içimi sarar aynı telaşlar Kim bilir belki de bir aşk başlar Dalgalanır deniz ne çıkar Durur yavaşlar Kim bilir belki de bir aşk başlar Ben özledim galiba seni Bu yüzden bu kadar sitemlerim Sen üzülme Acıdan bu sözlerim Karsımda görsem dolar gözlerim Ben özledim galiba seni Bu yüzden bu kadar sitemlerim Sen üzülme Acıdan bu sözlerim Karsımda görsem dolar gözlerim |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 05:35 Uhr. |