![]() |
bilginin iflas ettigi noktadasin!
müslümanlar tabiiki ba$kalarinin mukaddesatina saygisizlik ettiler. bunun en güzel örnegi afganistanda yerle bir edilen buddha heykelleridir.
eger cekinmeyip, biraz etraflica ara$tirsan, bunun daha cok örneklerini bulabilirsin! kendi inancinda resim ve heykeli yasakladiklari icin kimsenin eserlerine bunu yapmaya haklari yok. Mekkede bile olsa! osmanli ve Hz. Süleyman bile böyle bir küstahlikta bulunmadi! kaldiki, benim demek istedigimi sen yinede anlamadin. ben, diger dinlerle, onlarin inanclarinin batil olu$uyla ne derece eglendiklerinede cok defa $ahit oldum. Isa, Musa gibilerinin karikatürlerini cizme lüksleri elbette yok, Kuran, onlarida peygamberler arasinda tanitir, yani onlarda müslümanlarin kutsal saydigi ki$iler arasinda. müslümanlar, kendileri icin istedikleri $eyleri kendi ülkelerinde diger insanlara yasakladiklarinida görmemezlikten geliyorlar. bir avrupali kadin dubai´e veya irana gittiginde, kendi inancinin zorunluluk getirmedigi halde bile itiraz etmeden car$af veya yörenin geleneksel kiyafetini giyiniyor. rabbena hep bana derseniz, daha coook alay konusu olursunuz. alaya alinmasaniz, sadece yaptiklarinizla bile komiksiniz! |
istersen git biraz kitap oku
sonra gel!
|
Söylediklerinin hepsine katiliyorum
bunlarin hepsinin farkindasinda, neden tuhaf bir tutum icerisindesin, bunlarin farkinda olan birisi nasil olurda nefret ettigi tutumu kendisi sergiler...
Senine bahsettigin kisilerden bir farkin yok.... eger isyankar kücümser tutumunla bir faydan olacagini saniyorsan yaniliyorsun. Cagdas insan saygideger insandir ve kimseyi kücümsemeyen insandir.... Tutumunu degistirmedikce seninde digerlerinden farkin yok, zaten bunun farkinda olsaydin bu sekil davranmazsin. Selamlar Enis |
Yeterli bilgiye sahipsen hir bir Müslüma
n karsinda tutunamaz. Benim en yakinlarim icinde kendi Müslümanliklarini dünyanin tek ölcüsü görenler var.... eger tartisma icin yeterli bilgin yoksa, bunlar senin görüsündür söyle veya devlet yapisini begenmiyorsan, git bunlari Mecliste söyle, cik gazeteye ilan ver veya benzeri seyler söyle....
Müslümanlarin bir cogunun piskolojisi tamamen bozuktur, Dinkoliklik onlari bu hale sokmustur... senin yapacagin, cagdas düsünen insanlarin cogalmasina destek olmandir. Her ailede bir farkli düsünen insan zenginliktir |
Mit solchen süprüchen kommst du bei mir
nicht an, das zu einfach ucuz uyaniklik olarak tarif etmistim.... iste bak uygulamaya calistin iste.....
So funktioniert das nicht, iste bir azda olsa bilene veya sözeleri, Forumdada olsa, kaleme dökene rastlayinca cikmaza giriyorsun.... |
belkide farkinda oldugum icin
bunun seviye ile alakasi yok, biz öyle bir dnemde ya$iyoruz ki, her$ey hakkinda mizah yapiliyor, bundan Muhammed´de nasibini aldi. ne yapalim $imdi? asip keselimmi? bayrakmi yakalim?
ben, diger insanlarin dinini ve degerlerini payla$miyorsam, bunda kendimce hakli veya haksiz mutlaka sebeplerim vardir, bunlardan biride, gözlemledigim kadariyla dini aslinda cahil birakilmi$ halklarin di$inda kimsenin ....´e bile takmadigidir. istedigin sapikligi ve piskopatligi din adina legal hale getirebiliyorsun! bu ele$tirilmeli, tabula$tirilmamali, yeri geldigindede mizah konusu olabilmeli, fethullah hoca´nin papa´nin arkasindan veryansin edip, sonra elini öpmesi gibi. gelde alay etme! |
o benim bilgisizligimden degil
senin renk degi$tirmenden kaynaklaniyor. beni ele$tirdigin konulara madem yeri geldiginde katilabilecek kadar bilgin var, ört bas ederek, muselmannlari melekle$tirmeye cali$ma istersen.
cikmazda olan ben degilim, kaldiki insanim, benimde hatalarim pek tabii olabilir, olsada! |
Evet alay etme, cünkü o kisilerde
kendilerine göre haklilar ve kendilerine göre insanlar.... eger sen alay edersen, onlarinda sana dinsiz yada imansiz veya baska sekilde hitap etmeleri mesrudur..... Sende ona katlan
|
Olay meleklestirme olayi degil
baska mezralara gitmeyelim lütfen..... öyle bir sey söylemedim.... karaborsa düsmanligin var... benim sana söylemek istedigim su..... Sende Müslümanlara göre, onlar senin icin neyse, sende onlar icinde aynisisin.... olay bu kadar basit... ve tarz olarakta onlara cok cok yakinsiz... kaldiki Müslümanlik bir kelime olsa ne yazar olmasa ne yazar... Düpedüz degisimi karsidan bekleme, nur weil du es sagst, werden die Menschen sich nicht für dich ändern, gar so sein wie du
|
Sanirim DIN ile Politika Forumu karisti
Burasi "hesapta" DIN Forumu ve Politika icin ayri bir Forum var, Politika sohbet etmek isteyen lütfen orasini kullansin.
Bu Forum icinde bir ricam olacak... tartismaci arkadaslar lütfen sunun farkina varsinlar. DIN acisindan sohbet ederken, ne Allahin veya Muhammedin jandarmaligini yapmayalim, ayni sekilde DINe yada DINlere veya Forumdaki katilimcilara hakaret etmeyelim. Her efendi sekilde görüslerini sergilesin. Sohbet anlayisimiz DIN yada DINsizlik yerine, evrensel ortak görüsler olsun. Iste bu yüzden devletlerde Meclis vardirki, ORTAKLIKLAR CERCEVESINDE kararlar verilsin. |
Sunuda eklemden edemeyecegim
DIN veya DInsizlikte bana göre bir asiri uctur ve dehanin birisi bu anlayisi söyle yorumlamisti.
"Leidet ein Mensch an einer Wahnvorstellung, so nennt man es Geisteskrankheit. Leiden viele Menschen an einer Wahnvorstellung, dann nennt man es Religion" aynisi DINsizlik icinde gecerli. Bana göre asiri DINkoliklik ve asiri DINsizlik insani kesinlikle hasta yapar, bu benim görüsüm yani bana ve benim izlenimlerime göre.... yoruma aciktir |
dinsiz imansiz kelimeleri hakaretmi?
imansiz degilim ama dinsizim bu dogru. zaten bunu hatirlatilmalarina gerek´kalmadan yapiyorlar, ben rahatsiz olmuyorum, hatta muselmann olmadigim icin birton küfür bile ediyorlar, buda geleneksel bir fa$ist ve dinci uygulamasidir!
dikkatini cekerim, dindar halklarin hepsi istisnasiz ortalama egitimi ilkokulu a$mayan halklardir. dine saygi gösteren ve saf kalple inanan insanlarin üzerinden siyaset yapip iktidar sahibi olanlarla alay etmek az bile! erdogan kapatma davasina kar$i yaptigi konu$mada bile "vebal" kelimesini kullandi, erbakan´in "partimize oy veren cennetliktir" demesine e$degerde bir yakla$im. fethullah´in da dini alet ederek ülke insanlarini abd emperyalizminin u$agi haline getirmesine kar$ilik alayin di$inda ciddi cali$malarin olmasi gerektigini dü$ünüyorum. bunlari görmeden nasil hüküm verirsin? bir cuval pirince memleketi felakete hazirlayanlara göz yummak adiliktir! |
Erbakan yada Fetullah ile karsilastirma
Erdogan, bana göre farkli... bak yanlarinda bulunmasi onlar gibidir anlamina gelmez. Bende gittim cesit cesit camiilere, simdi bende onlar gibimi oldum yada düsüncelerim aynimi ??? Hayir kattiye degil, hatta tam tersi....
Erdoganin kendisini gelistirmesi ve dünyayi gezmesi, cesit cesit toplumlara girip cikmasi son derece güzel bir olay.... mecbur öyle olmali kiii dünya sadece ne onun ne senin nede benim görüsümden ibaret... Demokratik anlayis insanlara aninda asilanamiyor ve yillarin DINkoliklik yasama tarzida bir anda silinemiyor.... bunlara zaman gerek, radikallik radilallik dogurur |
neye zaman gerek?
erdogan zamanla DINkoliklikten kurtulacakmi demek istiyorsun?
türk toplumunun hangi kesiminde yasiyorsun dememe bile gerek yok, zira almanyada yasayan türklerin birarada oldugu her yer asagi yukari ayni tabloyu sergiliyor. erdogan, erbákanla fethullah´in "elinde büyüdü". icinde bulundugu dava acisindan kullaniyorum bu tabiri. olaya ne kadar tanik oldugunu bilemiyorum, ben kendi acimdan gözlemleyerek elde ettigim sonuclara dayanarak yorum yapabilirim. erdogan´i tahmin ettiginden daha iyi taniyorum! ebakan ordusundan ayrilmasiyla ba$layan yenilikci/gelenekci oyunlarina bizzat muhatap oldum. o "dava" nin icinde büyüdüm. erdogan, parti degi$tirmeyle dinciligini kesinlikle elden airakmadi. ice dönük ve di$a dönük politikalar $izofrenik bir karektere sahip. erdogan´in cali$malarini bende izledim. aörmemek icin kör olmak gerek. inanilmaz $eyler yaptilar. ancak kendisinde gecen secimlerden beri bir "yenilemezlik" duygusuylami olsagerek yön degi$tirdi. tipik bir sag parti haline gelerek milleti kendi dogrularina göre yönlendirme caali$malarini daha acik ve cekinmeden sürdürmeye ba$ladi. rdogan´in bugünki oy gücüne sahip olmasinin en büyük suclusu CHP´dir. yeniliklere acik geli$mi$ bir siyaset yapmak yerine i$lerini güclerini birakip, sadece akp´ye yüklenmekle yetindiler. erdogan bu yola tek ba$ina cikmadi, arkasindaki güc tahmin edilmeyecek derecede, ama halk degil! |
Neue statistische zahlen
Nach den neuen Zahlen lag das Pro-Kopf-Einkommen der Türken im Jahr 2006 bei 7.500 US-Dollar
Im Jahre 2008 wird es hochgerechnet bei 10.000 US-Dollar liegen. Nach einer neuen Berechnung der Staatsfinanzen hat die Türkei mit einem Schlag um 30 Prozent mehr Pro-Kopf-Einkommen und um 15 Prozent weniger Staatsschulden. |
CHP bir Kaz partisine dönüstü
CHP Lideri Deniz Baykal ile çok sayıda vekilin katıldığı gecede kaz ziyafeti çekildikten sonra şarkıcıların söylediği, "Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa" marşı söylendi.
Ancak, CHP"li vekillerin arasında da konu olan olayda, marşın iki kez yüksek sesle ve ayakta hep birlikte söylenen hangi bölümü oldu, biliyor musunuz? Marşın, ‘Arş, arş, arş, ileri, ileri arş İleri/Marş ileri/ Dönmez geri, Türk"ün Askeri" bölümleri ayağa kalkılarak hep birlikte yüksek sesle söylendi. Hatta CHP’li vekiller, ‘ne kadar iyi mesaj verildi’ diye birbirlerine tebrik ettiler. Ama, bu ülkede hayatını tehlikeye atarak gerçek bir kahramanlık destanı yazan Mehmetçiğin Kuzey Irak’ta kimse neler yaptığını konuşmuyor. Ve hala bir kaz partisine bu harekat meze oluyor… TSK"nin cevabi: CHP HAIN VE SEVIYESIZDIR. PKKdanda daha HAIN OLAN BUNLARDIR. Yasar Büyükanit. |
Seltsam ist Propheten Lied, / Doppelt
seltsam was geschiet. Goethe
Die kommenden Jahre bis 2012 werden für die meisten Erdbewohner sehr hart. Wer kein Vertrauen in die göttliche Quelle der Liebe hat, der wird durch die Schrecknisse der Katastrophen, Atomkriege und Kometeneinschläge schlicht wahnsinnig werden, wenn er die Zeit überhaupt überlebt. Wer hingegen die Jahre des Hungers, des Chaos, der Hitze und der Kälte übersteht und sein festes Gottvertrauen auch in Zeiten der Verfolgung durch die Atheisten nicht aufgibt, der kann sich auf eine schöne Welt danach freuen, die nicht mehr in dieser aber in einer anderen Dimension der Erde stattfinden wird, in welche die Überlebenden auf Basis ihres freien Willens hinüberwechseln können. Es tobt ein gewaltiger Kampf von Gut gegen Böse in der Welt. Es geht um die Seelen der Menschen. Die dunklen Kräfte beherrschen den Planeten, doch die Zeit ihres Endes ist nah. Daher mobilisieren sie noch einmal ihr gesamtes Arsenal an Bösartigkeit, und sehr viele Verführte werden ihnen folgen. Medien, Bildungssystem und gesellschaftliche Positionen sind fest in der Hand der Dunkelmächte. Wenn es in der Politik jedes Landes eine einzige gottergebene wahre Seele gibt (die in jedem Fall keine wichtige Position innehat), so wäre das schon ein großes Wunder. Lehrstühle an Universitäten werden von der Dunkelwelt gehalten, kaum ein Theologe, der an Gott glaubt, wenige Priester, die Gott im Herzen tragen. Im Fernsehen ist Gewalt die Norm. Medien leben von 90 Prozent Schreckensmeldungen. Alle zusammen arbeiten kontrolliert für die Dunkelmächte, die ihre letzten großen Gefechte vorbereiten. Die Erde befindet sich in der dunkelsten Periode seit tausenden von Jahren. Die Menschenseelen werden systematisch abgetötet und durch wertlosen Tand wie Geld, Macht und Besitz ersetzt. Das befriedigt nicht, aber alle machen so weiter. Die Katastrophen sind daher keine wirklichen sondern eine Reinigung. Die wenigen spirituellen Seelen müssen sich zusammenschließen, damit sie von den anderen nicht zerstört werden. Und wie einfach das ist: Die Liebe aus Gott ist stärker als Haß, Angst und Gewalt zusammen. Im Namen der göttlichen Liebe sage ich: Es werde Licht! Kurzfassung der folgenden Inhalte: Benedikt der XVI. ist der vorletzte Papst. Während dessen Amtszeit beginnen die schrecklichen Ereignisse. Das Klima wird im extremen Maße verrücktspielen. Es wird ein höllengleicher Krieg beginnen, der die gesamte Menschheit erfaßt und atomar geführt wird. Ein kosmischer Vorfall wird in einem schönen August drei Tage völliger Finsternis über die Erde bringen. Trümmer eines Himmelskörpers — und schließlich er selbst — werden auf die Erde stürzen, gewaltige Brände und Flutwellen hervorrufen. Nach den Ereignissen wird es auf unserem Planeten noch höchstens 600 Millionen Menschen geben. Vorspiel: Es war einmal... Die Erde erlebte schon viele Hochkulturen, zahlreiche davon mit weit höherer Entwicklungsstufe als unsere heutige. Reiche wie Atlantis oder Sumer, die durch Degeneration oder Kriege untergingen, nachdem sie für tausende Jahre geblüht und deren Künste und Wissenschaften schon bemerkenswerte Höhen erklommen hatten. Manche Reiche vergingen durch Katastrophen. In Indien fand man Überreste von Festungen aus geschmolzenem Gestein; eine Hitze, die nach unserem Wissen nur bei Atomexplosionen erzeugt werden kann. Edward Teller, Mitentwickler der Atombombe, antwortete auf die Frage, ob die amerikanische Bombe die erste der Geschichte sei: »Sie ist die erste in moderner Zeit.« In mit Keilschrift beschriebenen Tontafeln der Sumerer aus Mesopotamien fand sich folgender Hinweis (übersetzt von einem Prof. Samuel Kramer): Ein furchtbarer Wirbelsturm vom Himmel. Ein Orkan, der die Erde ausrottet. Ein zorniger Wind, ähnlich einem tosenden Strom. Ein allesvernichtender Orkan zusammen mit einäschernder Hitze. Sollte ein ähnliches Auslöschen von Leben wieder bevorstehen, im lang angekündigten Dritten Weltgeschehen? Viele Seher der letzten 800 Jahre, deren Voraussagen sich bis heute bewahrheitet haben, berichten davon. Kehrt danach das sprichwörtliche Goldene Zeitalter vergangener Tage wieder? Oder ist alles nur eine Inszenierung unserer Schöpfergötter, einer Alienrasse, und ihrer bei uns installierten Statthalter, die Königshäuser und falschen Demokratien? <a href="redirect.jsp?url=http://www.sabon.org/prophezeiungen/index.html " target="_blank">http://www.sabon.org/prophezeiungen/index.html </a> |
Dünya yaslandikca genclesen ilahi kitap
Kuran"da insanlar imana çağırılırken oldukça farklı konulardan bahsedilir. Allah, kimi zaman gökleri, kimi zaman yeryüzünü, bazen hayvanları ve bitkileri insana delil gösterir. Yine birçok ayette insanın bizzat kendi yaratılışına dönüp bakması öğütlenir. İnsanın nasıl yeryüzüne geldiği, hangi aşamalardan geçtiği ve temel maddesinin ne olduğu sık sık hatırlatılır. Örneğin bir ayette şöyle denir:
“Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz?„ (Vakıa Suresi, 57-59) İnsanın yaratılışı ve bunun mucizevi özelliği, daha pek çok ayette vurgulanır. Ancak bu vurgular arasında öyle bilgiler vardır ki, bunlar 7. yüzyılda yaşayan insanların asla bilemeyeceği detaylardır. İşte bunlardan bazıları: 1) İnsan, meni sıvısının tamamından değil, aksine çok küçük bir parçasından (spermadan) yaratılır. 2) Bebeğin cinsiyetini erkek belirler. 3) İnsan embriyosu ana rahmine adeta bir sülük gibi yapışır. 4) İnsan ana rahminde üç karanlık bölge içinde gelişir. Kuran"ın indirildiği yüzyılda da insanlar elbette doğumun temel maddesinin cinsel ilişki sonrasında erkekten gelen meni ile ilgili olduğunu biliyorlardı. Çocuğun ortalama 9 ayda doğduğu da rahatlıkla gözlemlenen, bilmek için araştırma gerektirmeyen bir konu idi. Ancak yukarıda sıraladığımız bilgiler o devrin insanının bilgi seviyesinin çok üstündeydi. Bunlar, ancak 20. yüzyıl bilimi tarafından keşfedildi. Şimdi bu bilgileri sırasıyla inceleyelim. Cinsel birleşme sırasında erkekten bir kerede ortalama 250 milyon sperm atılır. Spermler yumurtaya varana kadar annenin vücudunda zorlu bir yolculuk geçirirler. Bu yolculukta 250 milyon spermin ancak bin kadarı yumurtaya ulaşmayı başarır. Beş dakika sonra sona erecek yarışın sonunda yarım tuz tanesi büyüklüğündeki yumurta, spermlerden yalnızca birini kabul edecektir. Yani insanın özü, meninin tamamı değil, ondan küçük bir parçadır. Kuran"da bu gerçek şöyle açıklanmıştır: “İnsan, ‘kendi başına ve sorumsuz" bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?„ (Kıyamet Suresi, 36-37) Dikkat edilirse Kuran"da, insanın meninin tamamından değil, onun içinden alınan küçük bir parçadan yapıldığı haber verilmektedir! Bu ifadedeki özel vurgunun, ancak modern bilim tarafından keşfedilen bir gerçeği açıklaması ise, ifadenin İlahi kaynaklı bir bilgi olduğunun delilidir. MENİDEKİ KARIŞIM Menideki Karışım Meni olarak adlandırılan ve spermleri taşıyan besleyici sıvı, sadece spermlerden oluşmaz. Aksine meni, birbirinden farklı sıvıların karışımından oluşur. Bu sıvıların, spermin gerek duyduğu enerjiyi karşılayacak olan şekeri bulundurmak, baz özelliğiyle ana rahminin girişindeki asitleri nötralize etmek, spermin hareket edeceği kaygan ortamı sağlamak gibi görevleri vardır. Ne ilginçtir ki, Kuran"da meniden söz edilirken, modern bilimin ortaya çıkardığı bu gerçeğe de işaret edilmekte ve meni "karmakarışık" bir sıvı olarak tarif edilmektedir: “Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.„ (İnsan Suresi, 2) Bir başka ayette ise yine meninin karışım olduğuna işaret edilir, insanın ise bu karışımın "özünden" yaratıldığı vurgulanır: “O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır.„ (Secde Suresi, 7-8) Burada "öz" diye çevrilen Arapça "sulala" kelimesi, öz ya da bir şeyin en iyi kısmı demektir. Hangi şekilde alınırsa alınsın "bir bütünün bir kısmı" anlamına gelir. Bu durum, Kuran"ın, insanın yaratılışını en ince detayına kadar bilen bir İrade"nin sözü olduğunu açıkça göstermektedir. Bu İrade, insanı yaratmış olan Allah"a aittir. Kuran"da erkeklik ve dişiliğin, "rahime dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir. Oysa yakın zamana kadar cinsiyetin anne hücreleri tarafından belirlendiği sanılıyordu. Kuran"da verilen bu bilgiyi bilim 20. yüzyılda keşfetmiştir. Kuran"da insanın yaratılışı ile ilgili olarak buna benzer asırlar öncesinden haber verilmiştir. BEBEĞİN CİNSİYETİ Bebeğin Cinsiyeti Yakın bir zamana kadar, insanlar, bebeğin cinsiyetinin anne hücreleri tarafından belirlendiğini sanıyorlardı. Ya da en azından, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran"da bu konuda farklı bir bilgi verilmiş ve erkeklik ve dişiliğin, "rahime dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir: “Rahime dökülen meniden erkek ve dişi iki çifti O yarattı...„ (Necm Suresi, 45-46) Kuran"da verilen bu bilginin doğruluğu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandı. Cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafından belirlendiği, kadının ise bu işte hiçbir rolünün olmadığı anlaşıldı. Cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardır. İnsan yapısını belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Bu iki kromozom erkekte XY, kadında ise XX olarak tanımlanır. Bunun sebebi söz konusu kromozomların bu harflere benzemesidir. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadınlık genlerini taşır. Bir insanın oluşması, erkek ve kadında çiftler halinde yer alan bu kromozomların birer tanesinin birleşmesi ile başlar. Kadında yumurtlama sırasında ikiye ayrılan eşey hücresinin her iki parçası da X kromozomu taşır. Oysa erkekte ikiye ayrılan eşey hücresi, X ve Y kromozomları içeren iki farklı sperm meydana getirir. Kadında bulunan X kromozomu, eğer erkekteki X kromozomunu içeren spermle birleşirse doğacak bebek kız olacaktır. Eğer Y kromozomu içeren spermle birleşirse, bu kez doğacak çocuk erkek olur. Yani doğacak çocuğun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadının yumurtasıyla birleşeceğine bağlıdır. Kuşkusuz genetik bilimi ortaya çıkıncaya dek, yani 20. yüzyıla kadar bunların hiçbiri bilinmiyordu. Aksine pek çok kültürde, doğacak çocuğun cinsiyetinin kadın bedeni tarafından belirlendiği inancı yaygındı. Hatta bu nedenle kız çocuk doğuran kadınlar kınanırdı. Oysa Kuran"da, insanlara genlerin keşfinden 13 yüzyıl önce bu batıl inanışı reddeden bir bilgi verilmiş, cinsiyetin kökeninin kadın değil, erkekten gelen meni olduğu bildirilmiştir. Rahime Asılıp Tutunan “Alak" Kuran"ın insanın oluşumu hakkında verdiği bilgileri incelemeye devam ettiğimizde, yine çok önemli bazı bilimsel mucizelerle karşılaşırız. Erkekten gelen sperm ve kadındaki yumurta birleştiğinde, doğacak bebeğin ilk özü de oluşmuş olur. Biyolojide "zigot" olarak tanımlanan bu tek hücre, hiç zaman yitirmeden bölünerek çoğalacak ve giderek küçük bir "et parçası" haline gelecektir. Ancak zigot bu büyümesini boşlukta gerçekleştirmez. Rahim duvarına asılıp tutunur. Sahip olduğu uzantılar sayesinde toprağa yerleşen kökler gibi, buraya yapışır. Bu bağ sayesinde de, gelişimi için ihtiyaç duyduğu maddeleri annenin vücudundan emebilir. İşte burada çok önemli bir Kuran mucizesi ortaya çıkmaktadır. Allah Kuran"da, anne rahmine tutunarak gelişmeye başlayan zigottan söz ederken, "alak" kelimesini kullanmaktadır: “Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.„ (Alak Suresi, 1-3) "Alak" kelimesinin Arapça"daki anlamı ise, "bir yere asılıp tutunan şey" demektir. Hatta kelime asıl olarak deriye yapışarak oradan kan emen sülükler için kullanılır. Kuşkusuz, anne karnında gelişmekte olan zigotu bu özelliğiyle tarif eden bir kelime kullanılması, Kuran"ın Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından indirildiğini bir kez daha ispatlamaktadır. Anne karnındaki bebek, gelişiminin ilk aşamasında annesinin kanından beslenebilmek için rahim duvarına yapışıp tutunan bir zigot halindedir. Yukarıdaki resimde bir et parçası görünümüde olan zigot görülmektedir. Modern embriyolojinin tespit ettiği bu oluşum Kuran"da, "asılıp tutunan" anlamına gelen, deriye yapışıp kan emen sülükler için de kullanılan "alak" kelimesiyle 14 yüzyıl önceden mucizevi bir biçimde bildirilmiştir. KEMİKLERİN KASLA SARILMASI Kemiklerin Kasla Sarılması Kuran ayetlerinde haber verilen bir diğer önemli bilgi ise, insanın anne rahmindeki oluşum aşamalarıdır. Ayetlerde, anne karnında önce kemiklerin oluştuğu, daha sonra ise kasların ortaya çıkarak bu kemikleri sardığı haber verilmektedir: “Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak"ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.„ (Müminun Suresi, 14) Anne karnındaki gelişimi inceleyen bilim dalı embriyolojidir. Ve embriyoloji alanında, yakın zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak geliştikleri sanılmıştır. Bu yüzden bazı kimseler uzun bir süre bu ayetlerin bilime ters düştüğünü iddia etmiştir. Ancak gelişen teknoloji sayesinde yapılan daha ileri mikroskobik incelemeler, Kuran"da bildirilenlerin eksiksiz bir şekilde doğru olduğunu ortaya koymuştur. Bu mikroskobik incelemeler göstermektedir ki, anne karnında, tam ayetlerde tarif edildiği gibi bir gelişme gerçekleşir. Önce embriyodaki kıkırdak doku kemikleşir. Daha sonra ise kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek biraraya gelir ve bu kemikleri sarar. Bu durum, "Developing Human" yani "Gelişen İnsan" adlı bilimsel bir yayında şöyle tarif edilmektedir: 6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır.17 Anne karnındaki gelişimini tamamlayan bebeğin kemikleri belli bir dönem sonra kaslarla sarılmaktadır. Kısacası insanın Kuran"da tarif edilen oluşum aşamaları, modern embriyolojinin bulgularıyla tam bir uyum içindedir. Bebeğin Rahimdeki Üç Evresi Kuran"da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir: “... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O"nundur. O"ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?„ (Zümer Suresi, 6) Dikkat edilirse, ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine işaret edilmektedir. Gerçekten de bugün modern biyoloji, bebeğin anne karnındaki embriyolojik gelişiminin üç farklı devrede gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bugün tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarında bu konu en temel bilgiler arasında yer alır. Örneğin, embriyoloji hakkında temel başvuru kitaplarından biri olan "Basic Human Embryology" isimli kaynakta bu gerçek şöyle ifade edilmektedir: Rahimdeki hayat 3 EVREDEN oluşur; preembriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanın sonuna kadar), ve fetal (8. haftadan doğuma kadar). Tıp dilinde "trimester" yani "üç dönem" olarak da tanımlanan bu evreler bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Bu üç gelişim safhasının belli başlı özellikleri kısaca şöyledir: - Preembriyonik evre: Yaygın olarak "1. trimester" olarak anılan bu ilk evrede zigot bölünerek çoğalır, bir hücre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarına gömer. Hücreler çoğalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar. - Embriyonik evre: "2. trimester" olarak da tanımlanan ikinci evre toplam 5,5 hafta sürer ve bu süre boyunca canlı "embriyo" olarak adlandırılır. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar. - Fetal evre: Gebeliğin "3. trimesteri" olarak adlandırılan döneme girildiğinde embriyo artık "fetus" diye adlandırılır. Bu dönem gebeliğin sekizinci haftasından itibaren başlar ve doğuma dek sürer. Bir önceki dönemden ayırt edici özelliği fetusun yüzü, elleri ve ayaklarıyla belirgin, insan dış görünümüne sahip bir canlı olmasıdır. Dönemin başında 3 cm. boyunda olmasına rağmen tüm organları ortaya çıkmıştır. Bu dönem 30 hafta kadar sürer ve gelişme doğum haftasına kadar devam eder. Anne rahmindeki gelişim ile ilgili bu bilgiler, ancak modern teknolojik aletlerle yapılan gözlemler sayesinde elde edilmiştir. Ancak görüldüğü gibi bu bilgiler de, diğer pek çok bilimsel gerçek gibi, mucizevi bir biçimde Kuran ayetlerinde haber verilmiştir. İnsanlığın tıbbi konularda hiçbir detaylı bilgiye sahip olmadığı bir dönemde, Kuran"da bu derece ayrıntılı ve doğru bilgiler verilmiş olması, elbette Kuran"ın insan sözü değil, Allah Kelamı olduğunun açık bir delilidir. <a href="redirect.jsp?url=http://www.ateizmecevap.com/Cocukken-Beynimiz- " target="_blank">http://www.ateizmecevap.com/Cocukken-Beynimiz- </a> Nasil-Yikandi-t2195.html |
Suche jemanden der Kurdisch kann...
wie oben beschrieben suche ich jemanden der mir paar Wörter ins kurdische übersetzen kann...
Hallo wie geht es Dir? Was machst Du so? Öpüyorum Danke |
sinek ayse
senin derdin ne?
ben caresini bulurum kalin bellim :)))) |
o.T.
Dünyadaki bütün varlıklar, yaradılış süreci içinde Allah"ın koyduğu sebepler zincirinden geçer. Sebepler zincirindeki her unsur, bir makinenin parçaları gibi, birbirlerinin yapmış olduğu vazifeyi destekler tarzda yaratılmıştır. İnsanın yaratılışında da, her biri ayrı bir mucize olan vetireler arka arkaya hayat sahnesine çıkar.
Sperm ile yumurta birleşene kadar binlerce sebep âhenkli bir şekilde işler: hipofiz bezinin, beynin ve hipotalamusun salgıladığı hormonlar, omurilikteki refleks merkezleri, testis hormonları, testisin anatomik yapısının normal oluşu, spermlerin yapım merhalelerindeki metabolik olaylar, spermin atım yollarının anatomisi ve atım işinde kasılıp gevşeyen kaslar, vücudun haz merkezinin bir avans olarak uyanması, hormonlar, kan dolaşımı, vücut salgıları... Bunların hepsi insanın yaratılışında görev alan sebeplerdir ve yaratılışa hizmet eder. Binlerce sebepten bir tanesini çekseniz sperm ve yumurta meydana gelmez. Benzer hâdiselerin anne vücudunda da meydana gelmesi, tüplerin, rahmin ve cinsiyet organlarının normal anatomide olması, aynı duyguların yaşanması birer sebeptir. Meselâ, erkek ve kadında yumurta ve spermi oluşturan her şey normal olsa, fakat spermin boşaldığı ortamın asitlik derecesi fazlaysa, sebepler dahilinde insanın yaratılışı yine gerçekleşmez. İnsanı yaratmayı murad eden Rabbimiz, bu icraatını biyolojik sebeplerle perdelediği için, birçoğumuza bu, çok normal bir hâdise gibi gelmektedir. Neden çok sebep? Yaratılış sebebi tek olsaydı, tesadüfe daha fazla pay ayrılırdı. Ne kadar çok sebep mevcutsa, o nispette tesadüflerin işe karışma ihtimali azdır. "Ol!" emriyle sebeplerin oluşması, O"nun iradesinin ve gücünün sınırsız olduğunu gösterir. Maksadın oluşunda binlerce sebebin ahenkli, işini şaşırmadan yapması, bir iradenin gerekliliğini mecburi kılıyor ve insanı düşünmeye sevk ediyor. Yukarıda saydığımız sebepler, ana hatlardır. Bir de bunların hücre seviyesindeki metabolik sebeplerini, moleküler âlemdeki sayısız mikrosüreçlerin aksamadan âhenkli bir şekilde işleyişini düşünürsek, Rabbimizi daha iyi tanırız. Sinir sistemi ve üreme Sinir sisteminin ulaşmadığı hiçbir organ yoktur ve vücudumuzda işleyen her fizyolojik süreç, sinirlerimizin kontrolü altında çalıştırılmaktadır. Yumurta ile spermin birleşmesi için spermin, babadan anneye aktarılması lâzımdır. Kadın ve erkeğin cinsiyet organlarını çalıştıran sinirler, parasempatik ve sempatik sinirler olarak adlandırılır. Parasempatik sinirler, kuyruk sokumu kemiklerinin üstündeki sağrı kemikleri arasından çıkar. Allah"ın bize peşin ücret olarak verdiği, iki cins arasında karşılıklı olarak evlenme isteğini ortaya çıkaran hazlar, beyinle bağlantılı şekilde cinsiyet organlarıyla gerçekleştirilir. Fakat yaratılıştaki asıl vazife, sempatik sinirlere verilmiştir. Zira spermlerin atımı bu sinirlerin tesiriyle gerçekleşir. Bu nasıl olur? Erkekte meninin atılması, testis ve uzuvların âni kasılmasıyla olur. İçinde spermleri taşıyan bu suyun atım olayı, tamamen refleks mekânizmasına bağlanmıştır. Beyindeki merkezin bu sırada bir müdahalesi yoktur. İzdivaçta, pudental sinirler yoluyla -iletilen uyarılar- sırt kemiklerinden thoracal-1 (birinci göğüs omuru) ile, lumbar 2 (ikinci bel omuru) kemikleri bölgesinde bulunan, 14 sırt omuru arasındaki sempatik çekirdekler uyarılır. Buna cevap, göğüs kaburga kemikleri ile omur kemiklerinin birleşim yerinin altında bulunan deliklerden verilir. Cevabî uyarılar truncus sympathicus ve plexus pelvicus"tan gangionlara uğrayıp, cinsiyet organlarına gelir; fırlatmayı önleyen düz kasları gevşetir, fırlatmayı sağlayacak olan ductus deferens ve vesicula seminalis kaslarının kasılmasını sağlayarak meniyi fırlatır. Şimdi bu anatomik tespitle, Kur"ân-ı Kerim"de anlatılanlara bakalım: "İnsan neden yaratıldığına bir baksın; o, atılan bir sudan yaratıldı. (O su) bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır." (Tarık, 86/5-7) Âyette geçen sulb ve terâib tabirlerini; bazı tefsirciler göğüs ve bel kemikleri, bazıları da erkek ve kadının bel kemikleri olarak yorumlamışlardır. Ancak bugünkü anatomik bilgilerimize göre ise, "atılan su" erkekten olduğuna göre, sulb tabirini kuvvetli mânâsına aldığımızda -erkekte omurganın en kuvvetli ve iri omurları olan bel (lumbar) omurlarını katı ve sağlam mânâlarını da nazara alırsak- omurganın birbiriyle kaynaşmış ve sağlam bir yapı teşkil etmiş sacral (sağrı) bölgesi olduğunu anlamak mümkündür. Bu durumda "suyun atılması" ile gerekli işlemin yaptırılacağı sinirler bu bölgeden daha yukarıda demektir. Âyetteki sulb ve terâib ifadeleri çoğuldur ve kemikleri kelimesiyle, birden fazla kemik arasından çıktığı ifade edilmiştir. Bu durumda, hem bel ve sağrının, hem de göğüs omurlarının çok sayıda olduğunu anlamamız gerekir. Nitekim thorasic omurlar (göğüs) 12, lumbar omurlar (bel) 5, sacral omurlar (sağrı) 5 tanedir (Şekil 1). Meniyi fırlatma merkezi ile ilgili sinirler, birinci thorasic omur ile (T 1) ikinci bel omuru (L 2) arasındaki 14 kemik arasından çıkmaktadır ki, âyette çoğul kullanılarak bu durum izah edilmiştir. Âyetin başında "atılan bir sudan" ifadesiyle, refleks merkezlerine işaret edilmiş, ayrıca "bel kemiği ile göğüs kemikleri" arasından çıkar ifadesiyle de, thoracal-1 omuru ile lumbar-2 omurları arasındaki kemiklere dikkat çekilerek, meniyi atma merkezi ve sinirlerin çıktığı yer anatomik olarak belirtilmiştir. Omuriliğin söz konusu bölgeleri ve buralardan çıkan sinirler şekilde görülmektedir (Şekil 2). Fizyolojik tespitlere göre de, bu kemiklerin arasından çıkan sinirler, çeşitli iç organlara dağılarak onlara yardımcı olurlar. Bununla birlikte atılma işinde vazife yapan sinirlerin, T 10 ile L2 arasındaki merkezler olduğu anlaşılmıştır (Şekil 3). Kur"ân"da sulb olarak zikredilen sacral omurlar (S 1 ve S 5) arasındaki S 2 ve S 4 sinirleri ise, cinsiyet organlarındaki hazırlıkları başlatır. Spermlerin nakledilmesi; yaşamalarını ve hareketlerini sağlayan -bezlerin çalışması ve çeşitli kanallar için lâzım gelen salgıları yapan; bezlerin çalışmasıyla çeşitli kanalların açılıp kapanmasını sağlayan kasların hareketi ve suyun atımı sırasında cereyan eden kompleks süreçler- cinsiyet organlarına gelen sinir merkezleri tarafından yönetilir. Bu sebeple, meni ve yumurta atımının normal olması için, bu olaya katılan organlar ve bunları yöneten merkezî sinirler sağlam olmalıdır. Arabanın hareketi için benzinin püskürtülmesine, benzinin püskürtülmesi için de pedala basacak ayağa ihtiyaç vardır. Arabanın deposu ne kadar dolu olursa olsun, gaz pedalına basacak bir uyarıcı kuvvet olmazsa, araba hareket etmez. İşte Kur"ân"ın bu kuvveti ve yerini tarif şekli, anatomik gerçeklerle tam örtüşmektedir. Belki ileride üreme fizyolojisi ile göğüs kemikleri arasında bağlantı kuran mikro seviyede başka buluşlar da olabilir. Fakat anatomik olarak Kur"ân"ın tarif ettiği sulb ve terâib arasındaki yer, meniyi fırlatan refleks merkezleridir. Rabbimiz göğüs omurlarındaki ve ilk iki bel omurlarındaki merkezleri ile bunların aralıklarından çıkardığı sinirlerin başlangıcını, yani köklerini çok sağlam omurlarla korumuştur. Eğer omurilik zedelenmesi 11. ve 12. thorasic merkezden olursa, yahut birinci (L 1) ve ikinci (L 2) bel omurlarındaki ganglionlar (sinir düğümlerinin) damar bozukluğu neticesinde çıkarılırsa, atım olayı % 40 bozulur. Fakat omurilik, thoracal-1 (birinci göğüs) omurunun kırılmasıyla kesilirse, zedelenirse veya bu kısımdaki ganglionlar tam çıkarılırsa, meni atımı gerçekleşmez. İlmin, bilhassa tıp ilminin, çok geri olduğu bir çağda, hiçbir insan cesedi üzerinde anatomik çalışmanın ve fizyoloji deneyinin yapılmadığı, bilim tarihince sabit bir husustur. Yukarıdaki âyetin bugünkü anatomik bilgilerimize dayanan gerçeklerle örtüşmesi; Kur"ân"ın, bizi yaratan ve bedenimizi bizden daha iyi bilen Allah"ın kitabı ve Efendimiz (sas)"in de, Kur"ân"ı bize ulaştıran elçi olduğunu gösteren yüzlerce delilden biridir. KAYNAK |
Edaonline gut zum ficken
ich hat gestern camsex mit ir, sie is einfach gut hat riesen möppse und ist notgail.
sie komt schnel zur sache ohne wen und aber erfühlt dem mann alle wünsche. ich habe mit emfehlung sie gefunden und würde jeden raten mit ihr zu probieren. hierauf reagieren |
Dinci Gerici Yobaz Karde$lerim
esselamün aleyküm ve rahmetullahi veberakatühü.
uzun zamandir vaiz vermedigim icin ipin ucunu iyice kacirdiniz, neredeyse timarhaneye dü$mek üzeresiniz. bu yüzden bugün size biraz zaman ayirmak istedim. dinimizle ta$ak gecen dinsiz donsuz kafiz zindiklardan rahatsiz oluyorsaniz $u yöntemi uygulayin: 1.Bismillahirrahamanirrahiim deyin. 2. la havle vela guvvete illa billahil aliyyülaziym" duasini 99 defa okuyun 2. "rabbim, kovulmu$ ve ta$lanmi$ $eytanin $errinden sana siginirim. $eytanlarin belasini ver, onlari firavun gibi helak et, öyle bir ba$agrisi verki, nemrudunki yaninda hic kalsin" diye dua edin. 3. Necip Fazil (s.a.v.)´den bir $iir okuyun. 4. 41bucuk kere ayetel kürsi okunmu$ suyu sünnet-i müekkedeye göre, yani üc yudumda icin. 5. Metin Kaplan´dan bir slogan atin, 6. kapinin etrafinda üc defa dönün ve kö$esine kivrilin. bu dualardan sonra göktengri kafiri helak etmesse, dininiz demekki i$e yaramiyormu$, o halde bendeniz mehdi hazretlerine takilin ve hayatinizi ya$ayin! fiiiii ämäääänillah.... |
DU VOLLIDIOT
wen interessierts.
auch wenn es so gewesen war bist du doch ein trottel. ist es so schlimm das sie das machen kann was du machst???? du hattest doch auch camsex??? oder nicht???? wieder einer der auf selbstbewusste frauen nicht klarkommt :DDDDD |
solcu ilerici ve kültürlü hanfendi :DDD
eeeh ne diim artik senin gibilere.
solculuk ilericilik ve kültürlü olmak senin gibiyse ben gerici dinci ve yobaz olmayi tercih ederim :DDDDDDD hüüüüü solcu kadin eline diline ve beline hakim ol |
sooooo ein kafir weniger
mit einer beschwerde haben wir muselmanns das problem AyseNisaHoca aus der welt geschafft.
die yobaz sind alle so dumm wie sie aussehen. muahhhaahahhaahah |
sinek ayse
demek ki senin gibileri laftan degil baska seylerden anliyormus.
simdide buralarda aglayip zirlama. pis kadin :DDDDD |
YOBAZ
Dünyada yepyeni bir insan türü;
Üredi gün be gün, oldu bir sürü. Künyesinden belli, meşreb kültürü: Göbek adı: çağdaş, adı: madrabaz; Bir de soyadı var: OKUMUŞ YOBAZ!.. Viskisi elinde, aklı belinde, Doğmuş anasından, cambaz telinde, Adâlet.. Müsâvat... Hep tekelinde; Diploması dersen; cehline cevaz; Câhilden beterdir, OKUMUŞ YOBAZ!.. Eline saz versen, tutar tersine; Bayılır.. Soprano, tenor sesine. Senfoniler var ya.. Gayrı nesine ? Kütük yontulmakla, kereste olmaz, Bunun isbatıdır, OKUMUŞ YOBAZ!.. cengiz NUMANOGLU |
cok duygulandim dindar karde$im
cagda$ yobaz dindar karde$lerimiz in$allah tiii´ye alirlar.
eline diline beline sahip ol, 99 yobazlar seni korusun. fiiii ämäääanillahhhh... |
yapma ayse sinek
senin sayende senin gibi aptallardan nefret edecek insanlar.
din konularinda rahibelik yapiyorsun politik konularda solculuk yapiyorsun tamam artik anlasildi, millet senin gibilerden bikmis :)))) artik dinine sariliyorlar ve daha güzel uygulamaya calisiyorlar. artik solculara ve chp"ye kirmizi karti gösterdiler ve onlarinda sonun getirdiler. sen ve senin gibiler bizi bilinclendiriyor :))) tsk ederim sinekcigim eline diline ve kalin beline hakim ol 99 wolfganglar sana sahip olsun :DDDD |
Wie nobel von dir....
was wäre die Welt ohne soclhe super efendi Menschen wie dich.... ???? sicherlich besser !!
|
Olaylara bence Ideolojik bakiyorsun
onu secen halk degilde uzaylilarmiydi ???? neden baskasi secilmedi... 20 den fazla Parti katildi eeeee neden yine AKP siyrildi....
Tayibin Dinkolik yada Dinsiz olmasi artik kimseyi fazla ilgilendirmiyor kiiii zatende öyle olmali... basarilardir halki yanina ceken... Akil veren cok para veren yok, halk iste bunun farkinda... Ben ben sahsen sosyal demokrat kisiyim, ama bugün secim olsa kesin AKP ye veririm oyu.... nedeni ise acik, baskasi yokki |
akp´yi secen herkez sosyaldemokrat :-)
siz kimi kandiriyosuuz tanri askina?
önce ideolojinin ne oldugunu iyice kavramak gerekir. ideolojiler sadece entellektüel aydinlarin biraraya gelerek tartisildigi gercegi oldugu icin belli bir eliteye mal etmek hicbir sosyal demokratin harci degil. kaldiki bu tür durumlar egitim düzeyi düsük halklarda rastlanir. türk halkini kücümsemek icin söylemiyorum bunu, halkin cogunun cahil oldugu bir gercek. erdogan cahil biraktida demiyorum. gecmise göz atarsan bu tür yönetimlerin ardindan belli güc toplandiginda demokrasi adindaki yönetimin sessiz sedasiz bir diktatörlüge dönüstügünü görürsün. bir kilo pirince aldaniyorsaniz eger, bunun icin her bedeli ödemeye razisiniz demektir. benliginizden bile vazgecmeye! amerikanin usagi olmaya ve seriat adi altind aonlarin sömürgesi olmaya! sosyal demokrat haticeye degil neticeye bakar! |
Voodoo ist auch eine Religion
Wie würde es aussehen, wenn dessen Anhänger die Freiheit zur Ausübung ihrer Kult verlange würden?
Wieviel Toleranz muß man mit gefährlichen Sekten und Religionen haben? Ist solch ein Verbot undemokratisch? Wenn nicht, wieso? Wieso verbietet man die Menschen mit schwarzmagischen Ritualen zu töten und wieso drückt man bei anderen Glauben ein Auge zu, bei dem die Menschen genauso zombifiziert und weniger umständlicher getötet werden? |
asiri dinsizlik nasil oluyor?
asiri din karsitligi demek istedin sanirim.
dini olmayanin, yani olmayan sey nasil asiri derece yok olur? |
Uzak dur-Yakla$
Uzak dur-Yakla$
Uzak dur, uzak duran çiçeğin kokusundan Uzak dur başka yöne süzülüp giden sudan Uzak dur; karanlığın başını bekleyen kuş Uzak dur ki, bakarsın tam göğsünde vurulmuş Uzak dur; bir bahar ki, yoluna diken döker Uzak dur; gökkuşağı göğüne perde çeker Uzak dur rahminde küf taşıyan analardan Uzak dur gölgesini görmeyen aynalardan Uzak dur beyazından mahrum bırakan canın Uzak dur sırlarına gülümseyen fincanın Uzak dur güle katran damlatan aşk kirinden Uzak dur ihtirasın kurt kanı şiirinden Çemenzârı inciten her belâdan uzak dur İçindeki bin yüzlü Kerbelâ’dan uzak dur ----------------------------- Yaklaş; orda bir tohum çatlatıyor gölgeni Yaklaş ki, pervaneler görmüş rüyada seni Yaklaş; yasak meyvenin çürüdüğü daldayım Yaklaş; denize kırgın deli bir kumsaldayım Yaklaş; mağrur savaşçı sadağında ölmeden Yaklaş; nûn ülkesini kaf ikiye bölmeden Yaklaş ki; nağmeleri kan tutuyor şarkının Yaklaş; viran olmasın minnet burcu korkunun Yaklaş; siyah köprüye ağıt yakan kediler Yaklaş ki, göğe giden yolları görmediler Yaklaş ıssız köşenin en vefalı yerine Yaklaş henüz gelmeyen bir günün mahşerine Kararmayan gündüzün kalbinde sûra yaklaş Kır bütün zincirleri ey hayal, nûra yaklaş Prof.Nurullah Genç |
Seni sana uzak eden
Seni sana uzak eden,düsünceye "uzak dur"
basina gül,ruhe zincir takan dosttan "uzak dur" Cevirme basini sana kosana "yakla$" barisik ol ölümle, azraille tokala$... 1-i |
Belkim bir isine yarar.
Voodoo
aus Wikipedia, der freien Enzyklopädie Wechseln zu: Navigation, Suche Dieser Artikel behandelt die Voodoo-Religion; für den gleichnamigen PC-Grafikbeschleuniger, siehe Voodoo Graphics. Voodoo [ˈvuːduː] ist eine Religion, die hauptsächlich in Afrika und Teilen Amerikas beheimatet ist. Die Religion ist in westlichen Ländern vor allem durch Opferdarbringungen und vermeintliche Praktizierung schwarzer Magie bekannt. Durch die Sklaverei kam der Glaube auf die Westindischen Inseln, Elemente anderer Religionen wurden aufgenommen. Dieser Artikel oder Abschnitt ist nicht hinreichend mit Belegen (Literatur, Webseiten usw.) ausgestattet. Die fraglichen Angaben werden daher möglicherweise demnächst gelöscht. Hilf Wikipedia, indem du die Angaben nachrecherchierst und gute Belege einfügst. Bitte entferne zuletzt diese Warnmarkierung. Inhaltsverzeichnis [Verbergen] 1 Allgemein 2 Glaubensgruppen 3 Voodoo in Amerika 4 Schwarze Magie 4.1 Voodoo-Puppen 5 Voodoo in Filmen und Romanen 5.1 Filme (Auswahl) 5.2 Romane (Auswahl) 6 Siehe auch 7 Literatur 8 Weblinks Allgemein Voodoo, auch Vodou, ist eine ursprünglich westafrikanische Religion. Das Wort „Voodoo“ leitet sich aus einem Wort der westafrikanischen Fon-Volksgruppe für Geist oder auch Gottheit ab und existierte möglicherweise schon vor mehreren tausend Jahren. Das Wort wird oft stellvertretend für verschiedenste afro-amerikanische Religionen benutzt. Voodoo gehört in die Yoruba-Tradition, stellt aber eine hybride Religion aus vielfältigen afrikanischen, islamischen, katholischen und auch indianischen Elementen dar, die sich aus Herkunft und Geschichte der Sklaven in Westindien ergab: Aus ihren afrikanischen Dorfgemeinschaften gerissen und zur Arbeit für die Kolonialisten und zum christlichen Glauben gezwungen, versuchten einige der Sklaven, ihre ursprüngliche Religion und die Hoffnung und Identität, die sie mit ihr verbanden, fortzuführen. So stehen etwa Bilder katholischer Heiliger im Voodoo oftmals in Wirklichkeit für afrikanische Götter mit ähnlichen Eigenschaften. Voodoo wird heute hauptsächlich in den afrikanischen Staaten Benin, Ghana und Togo praktiziert, ferner im Karibikstaat Haiti (und insofern auch teilweise in Haitis Nachbarstaat, der Dominikanischen Republik, wo viele Haitianer leben), darüber hinaus teilweise auch in Louisiana (USA). In Benin ist Voodoo Staatsreligion und der 10. Januar jedes Jahres religiöser Feiertag. In Haiti wird Voodoo als eine offizielle Religion anerkannt. Eng verwandte Religionen der Yoruba-Tradition werden in etwas abweichender Form und unter anderem Namen auf Kuba (Santería) und in Brasilien (Umbanda, Macumba, Candomblé) praktiziert. Die Religion Voodoo verbreitet sich weltweit immer stärker. Besonders im Ursprungskontinent Afrika, da sich vor allem die schwarze Bevölkerung wieder an ihre Wurzeln erinnert. In Haiti gehören fast alle Menschen dem Voodoo an. Gleichzeitig bekennen sich aber 90 Prozent auch zum katholischen Glauben. Den Voodoo-Kult kann man in Radakult und Petrokult aufteilen. Der Radakult ist der ältere und somit traditionsreichere Kult. Der Petrokult wurde wahrscheinlich am Ende des 18. Jahrhunderts von einem Mann namens Petro gegründet, der Rauschmittel verwendet haben soll, um seine Anhänger in Ekstase zu versetzen. An zentraler Stelle steht dabei das Opfer von Tieren oder Genussmitteln wie Rum und Tabak so wie der Priester, die Eingeweihten (Gemeinde), das Fest und der Tanz (siehe Trancetanz) mit seinen verschiedenen Gottheiten zugeordneten Trommel-Rhythmen und Gesängen. Die Gottheiten ergreifen vereinzelt Besitz von den Tänzern, die sich dabei in tiefer Trance befinden. Der Schriftsteller Hubert Fichte beschreibt in zwei Bänden seine Reisen durch den Raum der afroamerikanischen Religion und seine Suche nach Informationen über sie. Glaubensgruppen Eine geschlossene Glaubensgemeinschaft gibt es nicht, vielmehr teilen sich die Anhänger des Voodoo in einzelne Gruppen auf. Jede Gruppe verehrt eine bestimmte Tradition, eine heilige Figur oder einen Loa (eine der alten afrikanischen Gottheiten, eigentlich: geistige Führer). Der oberste Loa (im Santeria oder Umbanda wird von Orishas gesprochen) ist Olorun, ein sehr wichtiger Loa heißt Obatala. Darüber hinaus existieren noch weitere hundert Götter oder Geister (bzw. Ahnen). Der oberste Gott ist „Bondye“ (auch „Le Bondieu“ (franz.: der Liebe Gott) genannt), es folgen „Papa Legba“, als Mittler zwischen den Göttern und Menschen, „Agowu“, ein Dämon, der Stürme und Erdbeben auszulösen vermag, „Damballah“, der Gott der Schlangen, „Ogu“ („Ogoun“, der Gott der Kriege), „Ghede“, „Agwe“ und „Erzulie“. Ein Priester wird Houngan oder auch Babalawo, eine Priesterin Mambo genannt. Legendär berüchtigt für den Voodoo-Kult sind angebliche Zombies. Sie geistern durch Albträume der Kinder, schocken in Horrorfilmen und haben offenbar einen realen Ursprung in Randbereichen des Voodokultes. Besessenheit gehört in diesen exportierten Religionen bezeichnenderweise zur rituell vollzogenen Vereinigung mit Gott. Besessenheit hat hier nichts mit passivem Erleiden eines seelisch Kranken zu tun, es ist eine Ehre, von Göttern "geritten" zu werden. Menschen, von Göttern während Trancezeremonien kurzzeitig eingenommen, sind im Voodoo hoch geehrt und werden von Kranken und Hilfesuchenden während der Trance befragt. Ein derart "Besessener" ist von da an sein Leben lang engstens spirituell mit dem betreffenden Gott oder der Göttin verbunden (Initiation). Voodoo in Amerika Die meisten afrikanischen Sklaven, die man im 18. Jahrhundert nach Haiti oder in den Süden der USA brachte, waren westafrikanischen Ursprungs. Die französischen Kolonialherren verboten ihnen die Ausübung ihres Glaubens und führten den Katholizismus als offizielle Religion ein. Nachdem Haiti am 31. Dezember 1804 die Unabhängigkeit von Frankreich erlangte, wurden auch die alten Bräuche wieder in Freiheit ausgeübt. Wegen der christlichen Einflüsse unterscheidet sich der amerikanische und karibische Voodoo jedoch von seinem afrikanischen Ursprungsglauben. Viele der Einwohner Haitis bekennen sich neben dem Glauben ihrer Vorfahren auch gleichzeitig zum Christentum und bringen katholische Traditionen in ihre Riten ein. In Afrika fließen dagegen Elemente des Islam in den Voodoo ein. Heute finden sich vor allem in New Orleans und Miami Anhänger von Voodoo-Kulten. Großen Einfluss auf den Voodoo-Kult in den USA hatte Marie Laveau. Schwarze Magie Immer wieder wird Voodoo als schwarze Magie angesehen. Genährt wurden diese Vorstellungen durch die Praktiken des Totenkults und den Glauben an die Wiederbelebung längst Verstorbener (Nekromantie). Es gab auch Gerüchte über die Tötung von Kindern. Voodoo-Zauberer sollten angeblich das Blut der Kinder für geheimnisvolle Zeremonien verwendet haben. Auch heute soll es magische Rituale geben, bei denen Tiere geopfert werden. Dass es Tieropfer gibt, ist unstrittig; strittig ist jedoch, ob es sich dabei um Magie handelt. Andererseits finden sich Ritualmordlegenden in der Religionsgeschichte häufig, und sie sind praktisch immer bloße Propaganda. Wie in anderen Kulturen und Religionen auch kann es vorkommen, dass Priester des Voodoo ihre vermeintlichen Kräfte für Schadzauber einzusetzen versuchen. Priester, die solche Praktiken ausüben werden Bokor genannt. Im Gegensatz dazu steht der Houngan, ein Voodoo-Priester der solche Praktiken ablehnt. Bei Priesterinnen wird dieser Unterschied nicht gemacht; sie werden stets als Mambo bezeichnet. Voodoo-Puppen Ein bekannter, aber meist übertrieben dargestellter Brauch ist das Herstellen von Voodoo-Puppen, die oft einem bestimmten Menschen nachgebildet sind. Durch das Stechen in die Puppe oder sogar regelrechtes Durchbohren mit Nadeln sollen dem Betroffenen Schmerzen zugefügt werden. Vor allem aber werden Voodoo-Puppen zum Heilen von Kranken benutzt. Dieses Verfahren wurde ursprünglich von Priestern in New Orleans verwendet. Diese Puppen sind aus einer Not heraus entstanden, da die Sklaven bei den amerikanischen Sklavenhändlern keinen Voodoo praktizieren durften. Entsprechend waren aus Holz geschnitzte Abbildungen der Gottheiten oder Dämonen verboten. Folglich tarnte man Gottesabbilder als Puppen. Voodoo in Filmen und Romanen Filme (Auswahl) Woodoo (1979) Regie: Lucio Fulci. Die Schlange im Regenbogen (1988). Verfilmung des Buches von Wade Davis. Regie: Wes Craven. Hauptdarsteller war Bill Pullman Ritual - Im Bann des Bösen (2004) Regie: Avi Nesher. Mit Jennifer Grey und Tim Curry - Aus der Reihe "Tales from the Crypt" Romane (Auswahl) Laurell K. Hamilton - Die Anita-Blake-Serie behandelt Voodoo nicht nur in Form von Totenerweckung, sondern spricht auch andere Aspekte an. Alex Kortner - "Dunkler Tanz" (Droemer/Knaur, 2006) Brian Hodge - Totenstadt (Festa, 2006) Nick Stone - Voodoo (Goldmann, 2007) Siehe auch Zombie François Duvalier Afroamerikanische Religionen Literatur Davis, Wade (E. Wade Davis): Schlange und Regenbogen, die Erforschung der Voodoo-Kultur und ihrer geheimen Drogen. (Originaltitel: The serpent and the rainbow), München 1988 Deren, Maya: Der Tanz des Himmels mit der Erde, die Götter des haitianischen Vaudou. (Originaltitel: Divine horsemen), Wien 1992 Elwert-Kretschmer, Karola: Religion und Angst, Soziologie der Voodoo-Kulte. Frankfurt/Main, New York 1997 (zugl.: Hannover, Univ., Diss., 1995) Laennec Hurbon: Voodoo: Truth and Fantasy, London: Thames and Hudson 1995, ISBN 0-500-30049-6 McCarthy Brown, Karen: Mama Lola, Voodoo in Brooklyn. Hamburg 2000 Métraux, Alfred: Voodoo in Haiti. (Originaltitel: Le Vaudou haitien), Gifkendorf 1994 Reuter, Astrid: Voodoo und andere afroamerikanische Religionen. München 2003 Jacques Hainard, Philippe Mathez und Olivier Schinz (Hg.): Vodou. Musée d"Ethnographie de Genéve, Genf 2007, ISBN 978-2-88474-066-1 Weblinks Voodoo-Kult auf Haiti (ARD) Voodoo-Kult in Schwarzafrika (Die Zeit) Tieropferungen im Voodoo in Literatur und Film Artikel in Wissenschaft Online Von „<a href="redirect.jsp?url=http://de.wikipedia.org/wiki/Voodoo“ Kategorien:" target="_blank">http://de.wikipedia.org/wiki/Voodoo“ Kategorien:</a> Synkretismus | Voodoo | Magie | Religion (Ghana) Wartungskategorie: Wikipedia:Quellen fehlen |
Sevgili A.N. Hoca kardeşim.
Yazılarını uzun bir dönemdir ilgi ile okumaktayım. Oldukça güzel yazılarında bulunmakta içinde, iyi de bir araştırmacı olduğunu görmekteyim. Bu sayfaların çok az kalmış kişiliğini bir ölçüde vermektesin.
Arkalarda bulduğum bu yazının son cümlesini atlayarak tekrar buraya aktardığım için lütfen anlayış göster bana, çünkü aşağıda ki alıntı senin yazın ve oldukça ilginç bir yazı. Entellüktüel olmak seninde aşağıda açıklamaya çalıştığın gibi bir bilgi birikimi ister, her bilgilinin entel olmadığını da açıklamak gerekir. Entel olabilmek yaşamda bir duruş biçimidir, entel dantel diye küfür edenlerin entel bireylere ve çevreye hem bir düşmanlığı, hem de bir ezikliği bulunur. Entel insan öz olarak ilk önce kendisinin bir birey olduğunun farkına varmakta zorlanmaz. Nedir bir birey olabilmek, hiç bir kimseye ait olmadan, hiç bir zümreye ait olmadan, kısaca hiç bir kalıbın koşu beygiri olmadan, hiç bir çevreden tırsmadan, hiç bir ilkel çevre ile ilkelleşmeden, hiç bir çevreye pabuç bırakmadan ve her bir canlıdan tüm bilgisine ve sevgisine rağmen yeni, yeni ve yeniden bir şeyler öğrenmeye hazır olabilen ve her ortamda haklılıktan, dürüstlükten, bilgiden, bilimden, evrensel hukuktan ve insanın hem mutluluğundan, hem özgürlüğünden, hem saygınlığından var olduğunu düşünen ve bilen bir insana, cins, ırk, cibilyet, cinsiyet, dil, din ayrımını kabul ertmeyen ve bütün bunların hakça, insanca güvencesinin evrensel HUKUK ile korunabileceğine inanan ve sahip çıkan insana Birey denildiğini bilebilen kişiye birey denir. Selamlar... (akp´yi secen herkez sosyaldemokrat :-) siz kimi kandiriyosuuz tanri askina? önce ideolojinin ne oldugunu iyice kavramak gerekir. ideolojiler sadece entellektüel aydinlarin biraraya gelerek tartisildigi gercegi oldugu icin belli bir eliteye mal etmek hicbir sosyal demokratin harci degil. kaldiki bu tür durumlar egitim düzeyi düsük halklarda rastlanir. türk halkini kücümsemek icin söylemiyorum bunu, halkin cogunun cahil oldugu bir gercek. erdogan cahil biraktida demiyorum. gecmise göz atarsan bu tür yönetimlerin ardindan belli güc toplandiginda demokrasi adindaki yönetimin sessiz sedasiz bir diktatörlüge dönüstügünü görürsün. bir kilo pirince aldaniyorsaniz eger, bunun icin her bedeli ödemeye razisiniz demektir. benliginizden bile vazgecmeye! amerikanin usagi olmaya ve seriat adi altinda onlarin sömürgesi olmaya! A.N.Hoca.) |
Toleranz
Es ist deswegen verboten, weil hauptsächlich Kinder und Menschen geopfert worden. Das kann man ja nicht bei den Moslems sagen. Nur vielleicht von ein paar radikalen Leuten, die etwas andere Ansicht haben oder die Leute in Iran. Nein in der Türkei sind die noch nicht so weit. Besteinigungen und Ehrenmorden haben übrigens nichts mit Islam zu tun. Sowas gibt es auch in Südeuropa zb. Italien und Griechenland. Nur in Iran ist es religiös gemacht worden.
Man muss wirklich aufpassen, dass man alles nicht verallgemeinert, das machen nämlich die deutschen gerne, weil sie unsere Kultur und die Türkei nicht kennen. Wir sind da etwas etwas liberaler. Man kann ein lazist sein und auch gleichzeitig moslem, das ist nur in der Türkei möglich, soweit ich das beurteilen kann. Wenn deine Eltern gläubig sind, heisst das ja auch nicht, dass sie gewalttätig sind oder schlechte Menschen. Allgemein Aussagen wirken immer engstirnig und gefährlich, das sind dann Vorurteile. Jeder versucht sein bestes mit der Religion. Hauptsache die sind nicht radikal. Auch mit denen habe ich eher Mitleid, denn ihr denkhorizont reicht nicht weiter, dafür können die auch nichts. Glauben ohne Liebe macht radikal. Tolerant sollte man mit Grenze sein. Wenn die radikal bei uns schon anfangen, alles zu verbieten, dann sind sie auch nicht mehr tolerant, ist klar. |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 05:26 Uhr. |